5. GÜLLÜ LOKUM

2878 Words
Burcu on dakikadır Acar’ın kurallarını ve talimatlarını dinliyordu. Dinliyordu da kafasında hangisi kalıyordu emin değildi. Adam resmen emir verip olmazsa padişah misali tiz vurun kellesini demeye alışmıştı. Acaba gerçekten padişah olsa nasıl olurdu diye düşünen genç kız Acar’ı tahtta oturan, kafasında kocaman kavuğu, kaftanı ve yanında yaverleri ile hayal edince gözleri büyüdü. Kaşları çatılmış mavileri keskinleşmiş adam ona dikkatle bakarken gülmemeliydi. Hayır, aklına adamın üzerine entari geçirip yattığını da düşünmemeliydi. Dudaklarını birbirine bastırırken burnundan soluk almaya çalıştı. Yine de aklına farklı zamanlarda yaşamış Acar geliyordu. Tam mağara adamı Acar’ı hayal ederken dayanamayıp kahkaha attığında salonda sadece kendi sesi yankılanıyordu. Arada adama gözü takılıyor onun saç sakal birbirine karışmış elinde kalın bir odun dinazor kovalarken “Unga bunga” dediği gözünde canlanırken daha da gülüyor acımaya başlayan karnı yüzünden iki büklüm oluyordu. Zehra, elinde ekmek sepeti ile kapı ağzında öylece kalmış, Kemal gözlerini büyütüp Acar’ın arkasından artık gülmekten gözünden yaş gelen kıza bakıyor, Acar ise dişlerini sıkmış neden güldüğünü anlamak ister gibi öylece kızı izliyordu. Beş dakika kadar kahkaha atıp karnının acısına yere oturana kadar kimse sen ne yapıyorsun demedi ama Acar sonunda “Kes sesini lan!” diye bağırınca alt dudağını dişleyen kız kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Zehra sonunda sepeti masaya bırakıp bir bardak su getirdiğinde minnet dolu gözlerle ona bakan Burcu suyu yudumladı. Ama gözleri yine adama kayınca içtiği suyu püskürtmekten kendini alamadı. Artık Acar için son nokta buydu. “Sikerim lan senin ağzının ayarını” der demez ayağa kalkıp kızı kolundan tuttuğu gibi kaldırdı ve tekli koltuğa itekledi. Artık gülmeyi kesmiş olan kız kaşlarını çatmış “Dayı senin derdin ne? Yastık gibi oradan oraya fırlatıp duruyorsun. Hayır derdin neyse söyle de rahatla. Bu ne ya seninle mi uğraşacağım ben.” derken düştüğü yerden kalktı. Acıyan kolunu ovarken boğaya benzeyen adamın dibine kadar girip “Böyle mağara adamı gibi davranacaksan ben yokum bey amca.” der demez geri çekilip salonun kapısından çıkmaya yeltendi ama daha da sinirlenip arkasını döndüğü gibi “Bu arada o belleği de sana NAH! Veririm” dediği gibi hareketi de çekip koşarak evin kapısını açıp çıktı. Ayağında ev terlikleri olsa da umursamadı. Ya da yağan yağmuru. Acar ise gözlerini öyle ürkütücü biçimde büyütüp “Lan! Koduğumun bacaksızına bak sen!” deyip hırsla peşinden evden çıktı. bahçenin ince yolunca söve saya yürüyen Burcu sinirden delirmiş gibiydi. Islanıyordu ama umurunda değildi. Peşinden gelen Acar “Dur. Nereye gittiğini sanıyorsun lan sen?” diye bağırırken arkasına bile bakmayan Burcu “Cehennemin dibine. Sende gelcen mi? Arkadaşın çoktur orda” demeyi ihmal etmiyordu. Adamlara büyük demir kapıyı işaret eden Acar olduğu yerde durdu ve bekledi. Adamlar kapıyı kapatıp önüne geçince anlık duraksayan kız “Çekilin çıkacam” dediğinde ses vermediler. Tepkisizce beklediler. Acar, gözleri hırçın denizler gibiyken “Köpekleri serbest bırakın” dediğinde koruma adamın dediğini yaptı. İçeride şokla kal gelmiş Kemal ise kolunu sarsan Zehra ile tepki verdiğinde “Koşsana” dedi. Ellerini saçlarına geçiren adam “Yemin ediyorum bu defa Acar abi vallahi bu kızı öldürür bahçeye de gömer” diye yakınıyor bir yandan da salondan çıkıp peşlerine gidiyordu. Zehra ilk defa böyle bir kızla karşılaşmıştı. Burada çalışmaya başladığından beri birçok kadın gelip giderdi ama hepsi Acar’a resmen tapar gibi davranır onu memnun etmeye çalışırdı. Burcu resmen adamın sinir uçlarında halay çekiyor hatta el hareketi çekip hakaret ediyordu. Üstüne bir de adama ihtiyar muamelesi yapması yok mu? Kantarın topuzu kaçsa da numunelik bir üretim gibiydi. Üç tane doberman cinsi köpek koruma ile adamın yanına geldiğinde Burcu hala kapıdaki korumalara çekilmelerini söylüyordu. Sonunda kızın arkasında bir yere bakıp baş selamı vererek çekildiklerinde “Ha şöyle ya. Salın beni abi” değip iki adım attı ama bu defa önüne korumalar değil köpekler geçti. “Yok anasının örekesi. Siz nereden çıktınız la?” Köpekler öylece oturuyordu ama ufaktan hırıldamaya başlamışlardı. “Tövbe, bunlar aynı sahipleri gibi. Bakın güzel kuçular çekilin de gideyim. Yoksa şu arkamda olduğuna bahse girdiğim mağara adamı var ya beni parçalar hatta yer. Siz iyisi mi salın beni canımı kurtarayım. Nasıl fikir? Hem size de iş çıkmaz yani.” O konuşuyordu ama köpekler sadece daha fazla hırlıyordu. Bir adım geri giden kız “Bak insan gibi hoşt diyorum. Hoşttan anlıyorsunuz demi” derken üç köpek de bir adım kıza yanaştı. “Lan siz köpek değil misiniz? Hoştsanıza. Ne bok yemeye üzerime geliyorsunuz?” Hiç istemese de omuzunun üzerinden geri bakıp yağmur altında elleri cebinde bekleyen adamın keskin gözlerini gördü. Başı ile işaret edip “Şu kuçu beyleri alsana birader. Gideceğim ama izin vermiyorlar.” dedi. “Yapma ya. Neden acaba?” Burcu adamın dalga geçer gibi konuşmasıyla ellerini yumruk yaptı. Sinirle gözlerini kısarken “Bilmem, sahiplerine çekmişlerdir belki. İnadım inat götüm iki kanat” deyip bekledi. “Kokarca, buraya gel.” “Gelmem. Senin gibi bir ruh hastası ihtiyarla uğraşamam. Saksı değilim ben oradan oraya fırlatılacak. Gidecem. Ayrıca adım kokarca değil Burcu. Kodlardım ama alfabe bilgim pek zengin değil. Kusura bakmayacan.” “Kızım, bak buraya gel daha fazla delirtme beni.” Kaşlarını şaşkınca kaldıran kız “Ha deli olduğunu kabul ediyon. Eh bu da bişidir.” derken “Buraya gel lan!” diye kükreyen adam ile olduğu yerde irkilen kız başını olumsuz şekilde sağa sola salladı. Acar’ın bağırması ile köpekler daha da hırlarken bir adım daha geri giden kız “Bak bey amca kendin beni delirtmeyi beceremedin köpeklerine ısırtıp kuduz mu edecen? Yemin olsun kudurursam ilk seni ısırırım haberin olsun.” derken korumalar gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu. “Bir kez daha buraya gel demeyeceğim kokarca. Eğer şimdi buraya gelmezsen köpekler seni parçalayacak. Emin ol yaparlar ve sen ölene kadar da durmalarını söylemem.” Gözleri büyüyen Burcu korku ile köpeklere baktı. Ya köpekler tarafından parçalanacaktı ya da mağara adamı tarafından yamultulacaktı. Kafasında düşündü. Nedense köpekler daha cazip gelseler de ayağının dibine kadar gelen hayvan havlayınca “Ananı avradınız sülaleni kabileni” diyen kız geri dönüp koştu ve resmen Acar’ın üzerine tırmandı. Bir doksanlık adamın üzerinde resmen koala gibi görünüyordu. Acar ise üzerine atlayıp bacaklarını beline saran ve kollarını boynuna dolayan kızın köpeklere hala küfretmesini şokla izliyordu. Şoktan çıkması kısa sürerken üzerinden böcek düşürürmüş gibi kızı itekleyip yer adeta attı. Aşağıdan ona bakan kız “Kütüksün bey amca yeminle yontulmamış kütüksün.” derken kalkıyor diğer yandan poposunu ovuyordu. Adam sertçe kızın yüzüne bakarken “Nereye gittiğini sanıyorsun sen?” dedi. “Kulübeme, başka bir yere. Her nere olursa. Buradan iyidir.” “Kızım, burada olman ya da olmaman umurumda değil. Şu belleği ver sende kurtul bende. Yok vermeyeceksen de siktir git içeri işini yap. Benim de damarıma daha fazla basma kırdırma bir yerlerini.” “Yok ya. Ölsem durmam burada.” “Geber o zaman amına koyim çok umurumdaydı. Ama unuttuğun bir şey var bacaksız. Üzerindeki kazaktan ayağındaki terliğe kadar benim parala alınan şeyleri giyiyorsun. Dünya kadar masraf edildi sana.” Bunlar Burcu için sinir sistemine yapılmış son saldırı gibiydi. “Senin paranla alındı öyle mi?” “Evet.” “Bunlarla bir yere gidemem.” “Aynen öyle. Bana borçlusun.” Sinirle gülümseyen genç kız aslında kıçındaki dona kadar ıslanmış ve üşümüş olsa da seğiren sağ gözüyle kazağın eteklerinden tuttuğu gibi yukarı çekti ve başından sıyırıp yere attı. Sporcu atleti ile kalınca bu defa eli eşofmanın beline gitti ve aşağıya sıyırmak istedi. Acar ise kızın kazağını çıkarması ile “Lan!” diye kükreyip ileri atılırken korumalar anında arkasını dönmüştü. Eşofmanı da çıkarmak için çekiştiren Burcu’nun ellerini tutup sertçe sıktı ve bedeni kendi bedenine çekti. Öfkeyle “Ne bok yediğini sanıyorsun lan sen?” diyerek bağırdığında “Sana borcumu ödüyorum. Bunlar senin paranla alınmış ya kalmasın üzerimde. Nasıl geldiysem öyle giderim” diyen kızın gözleri dolmuştu. Ağrına gitmişti iki parça eşyayı yüzlemesi. Birbirlerine o kadar laf etmişlerdi ama bu zoruna gitmişti. Acar başını kaldırıp korumalara baktı. Kimsenin kızı görmediğinden emin olunca sinirle “Geç içeri. Konuşacağız.” dediğinde “Yok dayı yok. Sen konuşmuyorsun. Kükrüyorsun. Hem orası senin evin maazallah yerim falan daha fazla borçlanmayayım.” diyen kızın sesi boğuk çıkmıştı. Gözlerini kapatıp açan adam “Ben nelerle uğraşıyorum” der demez kızı kolundan tuttuğu gibi hafif eğildi ve omuzuna aldı. Dünyası tepetaklak olan Burcu ise “Tövbeler olsun dünyam şaştı. Ne olur ya? Bey amca aklını mı yedin ne yaptın bıraksana beni?” dese de sert adımlar atan Acar bacaklarından sıkıca tuttuğu kızı eve götürüyordu. Kemal, “Uyumadan rüya görür oldum” dese de yanından geçen adam “Tüm kapıları kilitleyin, köpeklerde bahçede dolanıp dursun. Bu baş belası kokarca yeniden kaçmaya kalkarsa hazır olsunlar.” dediğinde yutkundu ve “Tamam abi” dedi. “Yav bir insan evladı yok mu? Adama mağara adamı dedik omuzladı götürüyor. Hey sana diyorum. Bırak bak vallahi kötü olacak. Tekme atarım olmadı sırtını ısırırım bırak. Hem senin sırtın falan incinmiyor mu? Kalacak kötürüm al başına belayı vicdan azabı çektirecen ban. Alooo kime diyorum.” O an kaba etine yediği sert şaplakla “Hay eline” dedi ama gerisini getiremedi. Koridoru geçip odanın önüne geldiklerinde “Sen az önce benim götümümü elledin?” derken sesi şaşkındı. İçeri girip kızı yatağın üzerine atan Acar “Ellemedim, vurdum” dedi. “E vurunca ellemiş olmuyormusun zaten?” “Olmuyorsun.” “Lan nasıl olmuyor elledin işte etim hala acıyor vicdansız moruk.” Acar sinirle yattığı yerden laf eden kızın üzerine eğilip “Bak şu an seni öldürecek kadar sinirliyim. Yapma. İnsan gibi uyarıyorum. Yoksa başına iyi şeyler gelmeyecek.” derken hırslı solukları kızın yüzüne vuruyordu. Bir an çipil çipil bakan Burcu adamı omuzlarından itmeye çalışıp “Tamam ya sustum. Sen az çekilsene şöyle.” derken kedi misali mırıldanır gibiydi. Geri çekilen Acar saçından akan suyun yanağından geçip boynuna inmesiyle ıslandığını fark etti. Eli saçına giderken onu pür dikkat izleyen kızla kaşlarını çattı. Tam dışarı çıkacakken kapı ağzında “Üzerini giyin kurulan. Bir saat sonra adam gibi konuşacağız. Yine çenenin bağını kontrol edemezsen olacaklardan sorumlu değilim.” dedi sonra kafasına bir şey takılmış gibi “Sen salonda neye o kadar anırdın?” dediğinde Burcu daldığı için “Hı” dedi. Burcu ilk defa moruk dediği adama dalmıştı çünkü penyesi üzerine yapışmıştı ve alenen kasları görünüyordu. Üstelik gücü konusunda oradan oraya atılma ve taşınmayla da fikir sahibi olmuştu. Hele boyuna aşağı akan su damlası. Islak saçları. Tam iç çekecekken “Kendine gel aptal” değip ona tekme atan benliği ile suyun altından çıkmış gibi soluk aldı ve “Ne dedin anlamadım?” dedi. “Diyorum ki hastalıklı gibi neye güldün?” Yüzünü buruşturan kız “Kızmazsan söylerim.” değince kızacağını adı gibi bilen Acar yine de sordu. Başı ağrımaya başlamıştı artık. “Söyle.” “Yemin et.” “Lan söyle.” “Bak kızdın işte.” “Hay sana söyle diyen dilimi ben. Tamam sus söyleme. Beyin amcklaması geçirdim zaten.” Alt dudağını ısıran kız kapı kapanmadan hemen önce “Seni mağara adamı olarak dinazor kovalarken halay ettim de ona güldüm” dediği gibi yataktan kalktı ve odadaki banyoya kendini atıp kapıyı kilitledi. Acar “Ne? Naptın naptın? Mağara adamı mı? Dinazor mu? Ulan senin hayal dünyanı siksinler. Lan yok ben düşman kurşunuyla değil bu kızın çenesi ve varlığı ile geberip gidecem gözüm açık kalacak.” diye sinirle kapıyı çarpıp salona geçti. Sağa sola yürürken Zehra elinde fincanla gelip “Şey, Acar abi ben sana çay yaptım. Sinirlerine iyi gelir.” dediğinde tersçe “Ne çayı?” dedi. “Papatya abi.” “Zehra, sence bu sinir şununla geçer mi?” “Bilemedim abi ama denemekten zarar gelmez.” “Yav kızım bas git. Kalbini kıracağım şimdi.” Zehra sertçe yutkunup salondan çıkarken kendini koltuğa atan adam başını geri yasladı ve gözlerini kapadı. İrislerinin önüne kızın kazağını çıkardığı an geldi. Soğuktan beyazlamış teni. Islanmış kızıl saçları. Avucunun içini anca dolduracak göğüsler ve soğuktan sertleşen göğüs uçları. Gözleri bu detayla kocaman açıldı. Kıza o kadar sinirliydi ki bu ayrıntıları şimdi fark ediyordu. Bedeni lanet okuduğu kıza ufaktan tepki vermeye başladığında dişlerini sıktı. “Sikerim lan böyle işi” derken kalkıp merdiven basamaklarını resmen döve döve çıktı ve odasına girip kapıyı kırarcasına kapadı. Üzerindekileri soyunduktan sonra duşa girdiğinde suyu sıcağa yakına ayarladı ve yıkandı. Birkaç gündür işler Savaş vs derken biriyle birlikte olmamıştı. O yüzden de çöplük faresine bile aleti kalkar olmuştu. Anlaşılan Müge’ye gitmesi gerekecekti. Banyodan çıktıktan sonra üzerini giyindi aşağıya indi. Telefonla Müge’yi arayıp geleceğini haber verdi. Her zaman haber veriyordu ki gittiğinde hazırlanmasını beklemiyordu. Salona geçtiğinde saçlarını dahi kurutmuş, üzerine polar ve yine eşofman altı giymiş Burcu’nun onu beklediğini gördü. Yemek için masaya oturmadan önce başı ile sandalyeyi işaret etti. Sadece birkaç lokma alıp çıkacaktı. Gerisini kızın yemesinde sorun görmedi. Daha fazla tartışmak kendine zarardı çünkü. “Geç. Kısa keseceğim konuşmayı. Sonra da zıkk- yani yemeğini ye yat.” Burcu susmuş halde adamı dinliyordu. Resmen konuşmamak için kendiyse savaşıyordu. Sandalyeye oturdu ve uslu çocuklar gibi adamı dinlemeye başladı. “Birbirimize bir süre -ki bunu sen sonlandırabilirsin- tahammül etmek zorundayız. Sen dediklerimi yaparsan bende bağırıp kükremem. Gayet iyi bir anlaşma. Ha bir de unutmadan ben evdeyken mümkünse konuşma. Olmadı en azami şekilde cümle kur. Gitmeye kalkışma hem adamlar hem de köpekler bahçede olacak. Yeterince açık mı?” “Hıhı.” Tek kaşı kalkan adam kızın birbirine bastırdığı dudaklarına bakarken onun konuşmamak için mücadelesini fark etti ve içten içe “Ruh hastası” dese de “İyi.” deyip evden ayrıldı. Zehra masayı topladıktan sonra gideceği için patronu gider gitmez salona geldi ve masaya Burcu’nun karşısına oturup “Az önce neler oldu öyle kızım?” diye heyecanla sordu. Göz deviren Burcu tavuk budunu Erol Taş misali tutup yerken “Ne olacak, mağara dayısı gürledi. Beni oradan oraya attı. Köpekleriyle tehdit etti. Resmen üzerimdekileri yüzledi. Yetmedi omuzlayıp odaya attı ha bir de kıçıma bir tane patlattı. Yalnız eline sokayım emi parmakları belli olmuş kütüğün. Anlamıyorum. Bu adam prostat olma yaşına gelmiş arkadaş gücü kuvveti yerinde, maşallah o kadar sinire kalp falan da vurmuyor, başkası olsa çoktan kırkını okutmuştuk.” dediğinde kendini tutamayan Zehra kahkaha atmaya başladı. “Burcu sana bir sır vereyim mi?” Eğilip Zehra’ya “Ver ver.” diyen Burcu merakını belli etmişti. “Acar abi aslında yaşından da genç gösteriyor ve inan bana kızlar onun peşinde. Bir spor yapıyor sorma gitsin. Bir kez üzerinde tişört yokken gördüm. Ben böyle bir şeyi daha önce görmedim. Efsane kasları var. Öyle böyle değil. Bir de sırtında dövmesi var. Atmacaydı yanlışım yoksa. Yani şekercim öyle senin dediğin gibi prostat olacak ya da kalp krizinden ölecek kadar bunak değil.” Parmaklarına bulaşan yağı diliyle yalayarak temizleyen Burcu “Valla mı? Vay be. Sen bizim bey amcaya bak. Aman boşver. Adamın vücudu kaslı olsa ne olur beyne oksijen gitmiyor.” değip yine gömme işlemini gerçekleştirdi ve yemeğe devam etti. Tatlı olarak baklava vardı ve ağzına attığı lokmayı zorla çiğnerken “Çok gozol olmoş” dedi. “Af buyur?” Bir dakika işareti yaptı. Ayran doldurduğu bardağı kafaya dikleyip sonunda yutarken “Eline sağlık kız çok güzel olmuş” dedi. “Afiyet olsun. Ya Burcu ben çok meraklıyımdır. Bir şey soracağım ama kızarsan söyle.” “Sor bakim neymiş?” “Şey, senin sevgilin var mı? Ya da hiç oldu mu?” İç çeken genç kız sırtını geri yasladı ve durgunlaştı. Zehra sormaması gereken bir durumu kurcaladığını anlasa geri de dönemedi. “Hiç olmadı. Aslında istermiydim bilmiyorum ama nenem sürekli dikkat et falan der uyarırdı. O ölene kadar olmadı. Öldükten sonra da ben yanaşamadım kimseye. Hem baksana bana. Halimi sen biliyorsun. Öyle birine kim bakar ki? Bakarsa da bil ki amacı başkadır. Parlak oğlanla bey amca bana saldıran birinin elinde kurtarmışlardı.” Kaşlarını kaldıran Zehra “Yani hiç şey yapmadın mı?” dediğinde yanakları kızardı. Burcu omuz silkti. “Şey dediğin bir erkekle olmaksa olmadım. Zaten o şekilde birine yanaşabilir miyim bilmem. Bazı geceler kabus görüyorum. Korkuyorum aslında.” Zehra kaşlarını kaldırdı. “Ne görüyorsun ki?” Anlık irkilen Burcu “Bir adam vardı bizim kulübeden uzakta derme çatma bir yerde yaşardı. O zamanlar belki altı ya da yedi yaşındaydım ama zar zor konuşurdum. Nenem zor konuştuğumu ama konuşunca da hiç susmadığımı söylerdi. Birkaç sokak çocuğu bir gün o adamın yaşadığı yere gittik. Bana korkak derler alay ederlerdi. Cesaretmiş oraya gitmek. Sonra...” derken daha da durgunlaştı. Bakışları önündeki tabağa sabitlenirken kaşları çatılıyor sanki hatırlamaya çalışıyor da olmuyor gibiydi. Zehra patronundan aldığı emirle kızı kendine açılması için teşvik ederken “Sonra?” dedi. Dinledikleri onu rahatsız etmişti. “Sonra içeri girdim. Adam gelene kadar kaçacaktık. Adam geldi. Diğerleri kaçtı ama ben kaçamadım. Dövdü galiba. O kadar çok dövdü ki kendime geldiğimde her yerim acıyordu. Pezevenk. Ağzıma sıçmıştı resmen dayakla. Nenem bulmuş çocuklar söyleyince. Bizim fakirhanede epey bir kendime gelememişim. Bacaklarım, sırtım, başım çok ağrıdı.” Bacak içlerini gösterdi. “Hele buralarım. Morartmış hep. Nenem çok ağladı. Ben kalkamadıkça arkasını dönüp dönüp göz yaşı döktü. Oysa sadece dayak yemiştim. Galiba içimi çok acıtmış vururken, kız inanırmısın kan işedim resmen. Ama geçti sonra. O adamı görüyorum işte rüyamda döverken. Canavar benim için.” Zehra, Burcu’yu dinledi. Dinledikçe başına ne geldiğini anladı. Bu gözlerinin dolmasına boğazının düğümlenmesine yetti. Ne diyeceğini bilemedi. Alt dudağını dişlerken hala gözlerini tabağa sabitlemiş kıza baktı ve kalkıp mutfağa giderken “Ben bize birer kahve yapayım” dedi boğuk sesiyle. Burcu neşesi yerine gelmiş gibi “Lokum da var mı kız fingirdek. Bir keresinde cami önünde dağıtmışlardı. İki tane yemiştim. Güllü olanlardan.” derken şakıyordu eskisi gibi. Mutfağa giren kız elini ağzına kaparken ağladı. Göz yaşları parmaklarının sırtından aşarken nefesi kesilir gibiydi. Bu deli kızın yaşadıkları sağlam adamı mezara sokacak cinstendi ama o hala gülüyor koca mafya babasına laf sokuyor dalga geçiyordu. Öğrendiklerini patronuna nasıl anlatacağını da ayrıca düşünüyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD