7. HURMA MESELESİ

2789 Words
Dudaklarındaki baskı ile ciğerlerine hava dolan Burcu ani gelen öksürme isteği ile cebelleşirken zihni hala on üç yaşlarında sırf onların bölgesinde kağıt topladı diye onu boğazın fazla derin olmayan bir yerine suya atmalarında kalmıştı. O gün şanslıydı. Suya düştüğü an korkudan kaskatı kesilmiş çırpınamamıştı bile. Son anda onları gören bir adam yardım etmiş kendine gelmesini sağlamıştı. Şimdi ise kulağına boğuk boğuk dolan sesler telaşlıydı. Gözlerini açmak istiyor, deli gibi öksürüp boğazını yana suyu dışarı atmak istiyordu ama olmuyordu. Bedeni yan döndü ve sırtına kuvvetli darbeler inmeye başladı. Acar, sudan çıkardığı kıza suni tenefüs yapıp ciğerlerine dolan suyu boşaltmasına yardım etmeye çalışırken dişleri arasından küfrediyordu. Bu kadar kötü olacağını düşünmemişti. Sinirlenmiş bir ders vermek istemişti ama şimdi ılık dudaklara kendi dudaklarını kapayıp nefesini verirken gözlerini aralasın diye sabırsızlanıyordu. Sonunda istediği oldu. Kuvvetli bir öksürük ile yan dönen Burcu dudaklarından suyu dışarı atarken etrafına toplanmış Kemal ve Zehra dahil diğer korumalar da tuttuğu soluğu bırakmıştı. Dakikalar sonra oturur hale gelen Burcu sırtına konan battaniye ile hırıltılı soluklar alırken kaşları çatık Acar öylece dikilmiş elleri belinde onu izliyordu. Gözlerini adama diken Burcu “Yok arkadaş bu iş böyle olmaz. Amacın öldürmekse kolay yöntemleri illaki vardır. Boğmaya çalışmak, oradan oraya atmak, kovalamak falan zahmetli işler. He bey amca var mı elinde şöyle daha orijinal işkence yöntemleri. Varsa söyle. Yoksa fikir yürütüp bulalım. Malum şamar oğlanına döndüm elinin altında.” derken sinirliydi. “Neden çırpınmadın ya da yardım istemedin?” “Ne?” Burcu şaşkınca adama bakarken merak ettiği şeyin sadece bu olduğunu anladığında göz devirdi. Adama bir ton laf saymıştı ama yok. Hiç birini ciddiye alıp dinlememişti. “Diyorum ki neden çırpınıp yardım istemedin? Ayrıca burnun neden kanadı?” Burnundan soluyan kız “Ha diyorsun ki sen akım de ben bokumla tamamlarım. Merak ettiklerin bunlar mı?” dedikten sonra bir şey demesine izin vermeden “Çünkü bey amca bir kez daha böyle suya atıldım ve ben yüzme bilmiyorum. Çok soğuk bir günce suya aniden atıldığım için kaskatı kesilmiştim. Yine aynısı oldu galiba. Burnuma da kendi elim çarptı sen beni mağara adamı misali omuzuna alınca. Oldu mu? Yeterince açıklayıcı mı? Yazılı rapor sunmam da gerekiyor mu? Askeriye mi la burası?” deyip zor da olsa ayaklandı ve battaniyeye iyice sarınıp eve yürümeye başladı. Arkasından bakan Acar “Çene çene değil taramalı tüfek sanki. Çok boş konuşuyor be. Yemin ediyorum bu çene ile şimdiye kadar yaşadıysa karada ölüm yok buna. Hayır işim gücüm var sikti beynimi bıraktı” diye homurdanıp elini ıslak saçları arasından geçirdi. Zehra kızın peşinden giderken “Zehra” diye seslendi. Genç kız patronuna sinirli olsa da geri dönüp beklediğinde yanına gelen adam “Şundan öğren bakalım onu suya atan piçlerle diğer pezevenk hakkında ne diyecek?” dedi. Dudaklarını birbirine bastıran Zehra başı ile onaylarken ne kadar zor bir adam olsa da yine de kıza yardım etme çabasını fark ediyordu. Acar, eve girip odasına çıkarak kısa bir duşun ardından üzerine siyah kot ve aynı renk boğazlı ince kazak giydi. Askeri tarz botunu da giyip bağcıklarını bağladığında bedenini düzeltti ve ayna da kendine şöyle bir bakıp beline üç tane silah yerleştirdi. Evden çıkarken salonda karşılaştığı Burcu’ya şöyle bir bakıp evden ayrılırken Nazım’ın yerini haber veren muhbirleri ile yola çıktı. Silivri tarafında büyük bir evde kalan Nazım, topladığı kadınları evin bodrumunda tutuyordu. Onların çeşitli fotoğraflarını çekmiş müşterilerine göndererek seçeneklerin neler olduğunu belirtmişti. Üstelik bunu kralın duyacağını bile bile yapması ölüme davetiyeydi ama Savaş onu da kışkırtmayı başarmıştı. Zeki adamdı. Kendi gün yüzüne çıkmadan maşalarıyla her şeyi hallediyordu. Önce Fatih, sonra Nazım. Sırada kral ile masaya oturan diğerleri. Evin büyük salonunda cam kıyısındaki ihtişamlı koltuğunda otururken purosundan bir nefes daha çekti. Vişneli en sevdiklerindendi. Camdan dışarıyı sessizliği izlerken düşündü. Para uğruna yapmayacağı iş satamayacağı kadın yoktu. Zamanında annesi ile kız kardeşini de satmış olması gerçeği onun bir insan kalıbından çıkıp türü belirlenemeyen yaratık sıfatında dolaşmasına neden oluyordu. Tanrısı paraydı. Paraya tapar para ile her şeyin satın alınabileceğini düşünürdü. Hemen arkasında adımlarını durduran adamı “Patron, müşterilerden seçim sonuçları gelmeye başladı. Emrin nedir?” dediğinde kadehindeki içkiden bir yudum alan Nazım “Seçilenleri hazırlayın. Haplamayı unutmayın. Ha unutmadan sorun bakire mi istiyorlar yoksa açık kapı mı? Ona göre yapacağınızı biliyorsunuz” dedi. Yüzünde iğrenç bir gülümseme peydah olan adam “Emrin olur patron.” deyip çıkarken bacak bacak üzerine atıp keyifle içkisine devam etti. Çok para getirecekti bu iş. Eh ülke de mülteciden çok bir şey yoktu. Onun için biçilmiş kaftandı. Küçük bir yanı ise tedirgin olmadan edemiyordu. Istanbul'un kralına meydan okuyordu. Onun kurallarını çiğniyor resmen savaş ilan ediyordu. Ama sırtını dayadığı Savaş ona gerekli güvenceyi vermişti. Kral da olsa gölgelerle savaşamazdı. Geleni göremez kendini koruyamazdı. Yüzüne yerleşen gülümseme ile büyük camdan dışarıyı izlemeye devam etti. Kızların yanına inen adam açık kapı isteyenler için seçimleri uygun hale getirmeye hazırlanırken evin yakınında duran arabaların farkları yanmıyordu. Mehmet dürbünü Acar’a verdiğinde uzaktaki eve bakan adam dışarıdaki korumaları saymaya başladı. Böylesi bir durumda bizzat kendi işin başında olmak ve her şeyi bilmek istiyordu. Görünen kısımlarda toplamda elli adam saydı. Kemal “Abi planın ne?” dediğinde dürbünü gözünden çeken Acar, konuşmaya başladı. “Dışarıda en az elli adam var. İçeride de bir o kadar olduğuna eminim. Burada bizden olanlara hemen haber gönder ve konum bilgisi at. En güvendiklerimize. Daha fazla adam olmalı ama en iyilerden. Keskin nişancılar ağırlıkta olmalı. Bizden çok kayıp olmadan elimize geçirmemiz lazım bu piçi.” O daha konuşmaya başladığında Asım hemen telefonla birkaç arama yaptı. Gerekli bilgileri verirken acar izlemeye devam etti. Çok değil on beş dakika sonra yüz adam etraflarında yerini almıştı. Ellerinde uzun tüfekleri olanları çevreye dağıttı. Belindeki silahı çekip çıkardığında mermileri kontrol etti. Hazneye sürdüğü mermi ile hazır olduğunda Asım Kemal ve Mehmet ile diğer koruların arasında ilerlemeye başladı. Nazım hala içkisini içerken bodrum katından gelen çığlıklar kulağına melodi gibi geliyordu. Az sonra kendi atacağı çığlıklardan ise habersizdi. Etrafta dolanan korumalar susturuculu silah ve keskin nişancılar sayesinde saniyeler içinde indirilirken Nazım’ın dışarıyı izlediği camın önüne gelen Acar iki eline de aldığı silahla öylece dikiliyordu. Yüzüne sıçrayan kanlar, gecenin karanlığında kızıl alevlerle parlayan mavi gözler ve yüzündeki ölüm soğukluğu ile can alıcı gibiydi. Nazım içkisinden başını kaldırdığı an gördüğü bedenle ağzındaki sıvıyı dışarı püskürttü ve aynı anda evin kapısı resmen patlayarak açıldı. İçeriye dolan adamlar çoktan Nazım’ın adamlarının işini bitirirken iki el ateş eden Acar camın komple yere inmesini sağladı. Ayağındaki botlar yüzünden bastığı camlar çatırdarken kalkıp kaçmak isteyen ama hafif sarhoş olduğu için sendeleyip yere düşen Nazım’ın kasıklarına ateş etti. Bağırtısı eve dağılırken “Kurallar Nazım. Sen bir piç olduğun için kurallar sana hep sıkıcı geldi. İnatla yapma denen şeyin üzerine gittin. Paraya taptın. Şimdi seni taptığın tanrınla yok edeceğim ama önce tanrı niyetine taptığın parayı kıçında yok edeceğim. Sonra parçalara ayrılacaksın. Her parçanı İstanbul’daki tuvaletlere dağıttıracağım. Bok çukurlarında ölsen bile herkesin üzerine sıçtığını bilerek son nefesini vereceksin.” diyen Acar yanına gelen adamlarına “Kasasını bulun şunun” diyerek talimat verdi. Nazım, kan kaybından dolayı daha fazla sersemlerken Kemal üst katta bulduğu evrak çantasını çekleri ve taşınabilir küçük kasayı aşağıya indirdi. Yere Nazım’ın yanına tek dizi üzerine çöken Acar “Şimdi şifreyi ver de kasadakilerle işimizi halledelim.” derken Asım bodrumda kadınların yanında olan adamları yok ediyordu. Resmen ahıra hayvan doldurur gibi büyük bir odaya tıkıştırdıkları ve bazılarının ne yazık ki kötü muameleye maruz kalması kötüydü. Nazım “Seni de yıkacaklar göreceksin” derken hem acıdan hem de yenilmişlik hırsı ile dolup taşıyordu. Saçlarını tutan adamın başını sertçe kaldırması ile bir kez daha bağırdığında ağzına vurulan silahın kabzası ile iki dişinin kırıldığını hissetti. “Ben buradayım koçum, becerebilen gelsin indirsin. Hem sen beni dert etme bence kendi derdine yan. Seni kurtaracak kimse yok. Hadi şimdi bana söyle bakalım. Bir; şifre ne? İki; bunu yapmanda sana kim yardım etti? Kısacası Nazım önüne kemik atan kimdi?” Cevap gelmeyince sıkılıp kalkan Acar adamın kan akan kasıklarına sert bir tekme attı. “Hadi Nazım zamanımı seninle harcamak istemiyorum.” “Siktir git Acar Arsel.” Ve saniyeler içinde kasıklarına ikinci mermi de giriş yaptı. “Yanlış.” On dakika sonra son soluklarını alan adam açılan kasadan çıkan para demetlerinin içinde yol oluşunu iniltilerle karşılıyordu. Acar dediğini yapmıştı. Bu işten kazandığı parayı resmen Nazım’ın anüs deliğinden içeri sokturuyordu. Sadece Savaş diyebildi nefesi biterken. Acar dişleri arasından “Savaş” derken Asım kurtardığı kadınları arabalara bindiriyordu. Patronunun yanına geldiğinde “Abi kadınları ne yapacağız?” dediğinde burnundan derin bir soluk alan adam “Bizlik bir şey yok artık. Hepsini şehir merkezinde karakol yakınlarına bırakın.” dedi. Burcu, üzerini değiştirip sıcak bir çorba içtiğinde Zehra “Kuzum, bir de vitamin veririm ben sana hasta olmazsın” dedi. Göz deviren Burcu “Sen bana akıl sağlığım için bir şeyler ver çünkü bu ruh hastası moruk beni öldürmeden rahat etmeyecek.” derken Zehra kıkırdadı. “Acar abi sinirli ters bir yapıya sahiptir ama inan bana sana karşı çok sabırlıymış. Başkası olsa daha ilk sinir krizi anında çekip alının ortasından duvara çivilemişti.” “Ya ben ne yapıyorum ki? Belleği istiyor diye verecek değilim. Güvenmiyorum ayrıca. Canı sıkıldı mı istediğini aldığında siktir eder beni. Her türlü gözüne batıyorum çünkü. Ne olmuş yani çekbasın sapıyla şeyine vurduysam. Orada ne işi varmış. Ben işimi yapıyordum.” Zehra bu defa daha gür bir kahkaha attı. Onunla Burcu da gülerken “Ya gülme. Tamamen hataydı” derken “Ona ne şüphe” diyen kız kalkıp bir de çay demledi. Sohbet ilerlerken konu açmak adına “Ya bana geçen birinden söz etmiştin. Şu çocukları döven bir adamdı” dediğinde eli yüreğinin üzerindeydi. “Şu şerefsizi diyorsun. Necati.” “Yaşıyormudur sence? Baya zaman geçmiş çünkü.” Gözlerini kısan Burcu düşünür gibi yaptı. Sonra başını sallayıp “Yaşıyor yaşamaz mı? Dünyaya kazık çatacak orospu çocuğu. Nenem öldükten sonra iki kere karşıma çıktı. Yine bizim kulübenin o çevrede ama tam bilmiyorum yerini de sen niye sordun onu?” dediğinde sözlerinde şüphe vardı. Dudağının içini az biraz kemiren Zehra “Ne bilim merak ettim. Aklıma takılmış öyle” diyerek toparlamaya çalıştı. Çayın yanındaki kekten yemeye başlayan Burcu omuz silkti. “Pek merak edilecek biri değil boşver. Yalnız kız fingirdek eline sağlık kek şahane olmuş.” Usulca soluğunu bırakan kız “Afiyet olsun canım yaparım tabi.” dediğinde gülümsedi. Gece geç saatte Zehra gitmiş Burcu odasına çekilmişti. Uyumaya çalışmış ama baş ağrısı bunu izin vermemişti. Ev karanlıktı. Dışarıdan sızan ışıkla bir şeylere çarpmadan ilerleyebiliyordu. Mutfakta Zehra’nın gösterdiği yerdeki ilaçlardan bir tane aldı. Tam mutfaktan çıkıyordu ki ayak sesleri duydu. Kaşları çatıldı. Korkudan soluğu hızlanırken eli ayağı titredi. Etrafına bakındı ama atacak ya da vuracak bir şey yoktu. Sadece Zehra’nın börek açacağını söyleyip dolabın kenarına bıraktığı oklavanın varlığı ile biraz olsun rahatladı. Kılış gibi uzanıp eline aldığında “Bu adamın da evine hangi akılsız hırsız girer ki” diye mırıldanırken kapının kıyısında beliren gölge ile “Aaaaa” diye bağırarak oklavayı savurdu ve gölgenin üzerine atladı. Üzerine atladığı benden başına oklava darbesi alsa da “Siktim şimdi belanı” derken sendeledi. Üzerine uçan kızla geri döşerken erkeksi bir bağırdı boğazından kaçtı. Şimdi ikisi de yerde uzanıyordu. Gelen Acar’dı ama Burcu bunu fark etmedi. Aslında ikisinin de pek aklında olmayan bir şey daha gerçekleşmişti. Burcu adamın üzerinde boylu boyunca uzanıyordu. Dudakları adamın dudaklarının kıyısına kapanmıştı ve baya belirgin olan organının üzerine kendi kasığı denk gelmişti. Üzerine çok terlediği için giydiği kısa kol v yaka tişört ve altında dizlerinde şort vardı. Sıcak teni adamın serin bedeninde ürperirken sütyensiz göğüsleri ikili arasında sıkışıp eziliyordu. Şoktan sıyrılan Burcu başını kaldırdığı an gördüğü yüzle gözleri kocaman oldu. “Bey amca.” “Kokarca.” “Sen hırsız değil miydin?” Göz deviren Acar aşağıdan kıza bakarken “Sence?” dediğinde bedeni tepki verdi ve kızın altındaki organı seğirip biraz daha sertleşti. Burcu elbette bunu fark etmişti ama nasıl kalkacağını ya da ne diyeceğini bilmiyordu. Yanakları kızarırken sertleşen göğüs uçlarına lanet etti. “Ben, yani şey, seni hırsız sandım da.” “Fark ettim.” Nefesi heyecanla sıklaşırken “Ben kalkayım” dediği gibi hareketlendi ama kalkmaya çalışırken bir kez daha adamın üzerine düştü. Acar, kızı yeniden hissederken dişlerini sıktı. Çenesi seğirirken “Kalk üstümden” diye hırladı. “Bende meraklı değilim sana kalkıyorum.” Tersçe cevap veren genç kız kayan ayağı yüzünden çok yanlış bir duruma imza attı. Bu defa da adamın kasığı üzerinde oturur pozisyona geldi. Ata biner gibi üzerinde olduğu adamın sertleşen mavileri kızıl ve mavi ateşlere ev sahipliği yaparken burnundan fazlaca bir soluk alan Acar da kız gibi oturur pozisyona geldiğinde ensesini tuttu ve saçlarını avucunda topladı. “Kokarca siktir git yat.” “Küfretme.” “İnan biraz daha böyle kalırsan küfürden fazlasını göreceksin.” “Yapma ya ne yapacaksın? Yine havuza mı atacaksın?” Burcu sinirlendiğinde dünya ile bağlantısı az biraz kopuyordu. Bu nedenle kasıklarına baskı yapan aletin sertliğini ve dudaklarına çarpan ılık nefesi fark edemiyordu. Acar iyice sinirlenirken kendi bedenine de küfretmeden edemiyordu. Daha Müge ile olalı üç gün olmamıştı ama hemen cinsel açlık çeker olmuştu. Hem de çikolata kokan baş belası bir kızla. Kızın yüzüne iyice yanaşan Acar gözlerini kısarak “Yerinde olsam pek atarlanmam küçük fare. Şu an neyin üzerinde ve nelere neden olduğunun farkında değilsin. Canımı sıkma. Havuz yapacaklarımın yanında hafif kalır.” derken usulca dudakları kızın dudaklarına sürünmüştü. Burcu hem duyduklarından hem de yaşadığı bu anlık yoğunluktan sonra elaları ile cam gibi mavilere bakarken anlamak istiyordu. Anladı da. Anladığı an gözleri irileşti ve dudaklarını bir şey diyecekmiş gibi aralanıp kapanırken ensesinden elini çekmediği kızı çevirdi ve yere uzanmasını sağladı. Şimdi üstte olan Acar’dı ve Burcu düşeceğinden korkmuş bacaklarını adamın beline sarmıştı. Aslında o kadar saçma bir durumun içindelerdi ki Acar, gözünün önüne gelen görüntüler yüzünden gerildikçe geriliyor hatta inceden terliyordu. Burcu ise ne uyku sersemliğine ne de baş ağrısına sığınabiliyordu. Bedeni ondan izinsiz yapıyordu ne yapıyorsa. Bu garip bağı kızın bacaklarını tek eli ile belinden çözen ve hiç de kibar olmayan bir şekilde yana iten Acar keserken kalkıp üzeri kirlenmiş gibi silkeledi ve merdivenleri çıktı. Geride kalan Burcu ise bir beş dakika olduğu yerde yattı ve ne yaşadığını anlamaya çalıştı. Anladığında ise “lan” diye tepki verip oturur hale geldi. Yanan yanaklarına ellerini koyarken “Vay anasını avradını o neydi öyle. Yeminle adımı unuttum tövbeler olsun. Bu moruk adama hiç iyi şeyler yapmıyor.” derken iç sesi “Moruk mu? Sen az önce neyin üzerindeydin biliyorsun değil mi? Sende bir morukta ondan olmasının ihtimali kaç” değince ağlar gibi ses çıkardı. “Dedim ben abi dedim. Herif önce yastık gibi oradan oraya fırlattı etti eyledi. Sonra da tuttu aklımı kaçırmama neden oldu.” Sonra yüzü buruştu. “Götüm. Bir de üstünü başını silkeliyor sanırsın pislettim. Ruh hastası moruk, kendini beğenmiş kasıntı manyak.” Kalkıp odasına giderken hala bedeni sıcaktı. Karnında daha önce tatmadığı bir ince sızı baş gösteriyor boğazı kuruyordu. Acar ise üzerini değiştirmiş ve ilacından alıp yatağa girmişti. Gözlerini kapayıp az da olsa uyumaya çalışırken güneş doğmak üzereydi. Gözlerini üzerindeki bedenle açarken uyku mahmuru ne olduğunu anlayamamıştı. Ama yüzüne eğilip dudaklarını öpen kızın kızıl tutamları yüzüne dökülüyor sakallarının ucuna asılıyordu. Burcu, üzerinde sadece iç çamaşırları ile üzerindeydi. Kendi üstü de çıplaktı ve organı kızın çamaşırı üzerinden girişini zorluyordu. Dudaklarından ayrılan kız boynuna yöneldiğinde kendi elleri keşfe çıkmış kalçalarında, sırtında hatta göğüslerinde dolanıyordu. Ona kalsa dakikalarsa seviştiler. Sonunda kolundan tuttuğu kızı yatağa çekip üzerine çıktığında ağzı kızın göğüslerine kapandı ve tuttuğu alt çamaşırı tek hamlede yırttı. Kalın damarlı organı kızın girişinden içeri ıslaklığı yüzünden hemen kayarken hissettiği sıkılık aklını başından almıştı. Her darbesinde zevkten inleyen Burcu altında kıvranıyor fazlası için bacaklarını beline sarmış onu kendine çekiyordu. Tam doğruya ulaşıp içine akacakken yarı baygın gözlerini tam açan Burcu “Şşşt Bey amca. Kalk sabah oldu. Misafirin geldi hem” demeye başladığında hızı yavaşladı. Kaşları çatılırken “Ne?” dediğinde elini uzatan kız kolunu tuttu ve “Uyansana bey amca. Aloo. Moruk öldün mü ne yaptın?” demeye devam ettiğinde organı sanki tüm kanı oraya yüklenmiş gibi daha da sertleşti. Patlamaya hazır bomba gibi kalakalırken gözlerini araladı. Burcu yatağın baş ucunda üzerinde krem renk ince bir kazak, mavi kot ve ev terlikleri ile dikiliyordu. Saçlarını at kuyruğu yapmıştı ve yüzü de oldukça iyi görünüyordu. Oysa az önce o yüz kızarmış zevkten kasılmış rahatlamak adına ona yalvarıyordu. “Adama inme indi herhalde. Kaldı öylece. Hey, ihtiyar uyandın mı? Kendine geldin mi?” Sinirle gözlerini kapatıp açan Acar “Bas git kokarca” dediğinde sinirden boynundaki damarlar belirgindi. Yüzünü ekşiten genç kız ise “Sanırsın ahırını işgal ettiğim öküz de dışarı atmaya uğraşıyor.” diye homurdandı. Üzerinden yorganı atıp “Lan çık git!” diyerek bağırmasıyla “Ruh hastası ihtiyar” diyen Burcu karşılık verdi ama hemen odadan koşarak uzaklaşmayı da ihmal etmedi. Yatağın kenarına oturan Acar başını elleri arasına alıp sessizce küfürler etti. Tiksindiği ve baş belası olarak gördüğü kızı rüyasında resmen becermişti. Hep o bacaksız yüzündendi. Daha da öfkelendi. Komodinin üzerinden telefonu alırken göğsü sertçe inip kalkıyordu. Müge'yi aradığında uykulu bir ton “Acar?” der demez “Hazırlan geliyorum” deyip telefonu kapadı. İnsanın bazen eskiden yediği hurmaların şimdilerde tırmalama ihtimali yüksekti. Acar bunu yaşayacaktı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD