1 HAFTA SONRA...
Burcu eve biraz daha alışmıştı. Acar ise mümkün olduğu kadar eve az uğruyor sabahları ise erkenden çıkıyordu. Zehra, genç kızdan bellek konusunda bir şeyler öğrenmeye çalıştıkça Burcu konuyu kapatıyordu.
Burcu, yıl başı için Zehra’nın ona aldığı kazağı giymek için üzerindekini çıkardığında sevinçle yumuşacık kumaşı giyerken gözleri tavana takılı şeyi fark etti. Gözlerini kısarken yanaştı iyice ve yanıp sönen küçük kırmızı ışığı fark etti. Ne olduğunu anlamaya çalışırken kapıyı çalan Zehra “Kız giyindin mi bak giriyorum?” dediği an kazağı hızla üzerine geçiren Burcu kapıyı açtı ve kaşları çatılmış biçimde “Bu ne Zehra?” dedi.
Zehra gözlerini kısıp odaya girdiği an gördüğü şeyle şaşkınca “Kamera da açık değil ki?” dediği an “Açık olduğunu nasıl anlarsın?” diyen Burcu sinirin ve hayal kırıklığının bedeninde dolandığını hissediyordu.
“Kırmızı ışık yanınca aktif oluyor.”
“Kırmızı yanınca demek.”
“Hıhı ne oldu ki?”
“Elinin körü oldu. Işık yanıyor. Allah bilir kaç gündür bu şekilde. Ben burada giyinip soyunuyorum. Lan bu bildiğin rontgencilik. Hemen o moruğa ulaşmam lazım. Ara çağır ne halt edersen et.”
Sinirden eli ayağı titrerken Zehra gözlerini belertti. Kıza güvenmediklerini biliyordu ama bu kadar ileri gitmelerine şaşmıştı. Hemen ev telefonundan önce Kemal’i aradı. Birkaç çalış sonrası açıldığında “Neredesin?” diyen kız aceleciydi. Çünkü sürekli bağıran bir kız vardı içeride.
“Klinikte de, ne oldu ki?”
“Ne olacak Burcu odadaki kamerayı fark etti. Üstelik çalıştığını da öğrendi. Yıkıyor ortalığı Acar abiye söyle ne olur.”
“Hasiktir. Lan şimdi sıçtık.”
Kemal telefonu kapadığı gibi hemen içeri girip odasında hasta hayvanların dosyalarına bakan adamın kapısını çaldı. Sert bir tonla “Gel” diyen Acar yüzünün rengi atmış Kemal ile kaşlarını çattı.
“Bu ne hal lan?”
“Abi büyük bir sıkıntımız var.”
“Ne oldu koçum uzatma da anlat.”
“Abi, Burcu kamerayı fark etmiş. Ortalığı yıkıyormuş. Şimdi Zehra aradı.”
“Siktir. Bir bu eksikti.”
Üzerindeki önlüğü çıkaran adam ceketini giyerken homurdanıyordu. Eve kadar Kemal kafasında birçok senaryo kurdu ama hiçbirinde sağlam ve sakin bir durum yoktu. Kapıyı çaldıklarını an açıldı. Zehra alt dudağını ısırıp dolmuş gözleri ile bakıyordu.
“Nerede?”
“Odasında abi.”
Acar içeri girip kızın odasının koridoruna girdiğinde Kemal de arkasından gidiyordu. Kapı açıldığı an yatağın üzerinde oturan Burcu ölümcül bir sakinlikle adamı baştan ayağa süzdü. Zaten karmaşık olan kafası daha da çorba olmuştu. Elaları titrerken oldukça makul bir tonla sorusunu sordu.
“Bunu neden yaptınız?”
“Kendi evimde ne yapacağımı sana mı soracağım?”
“Kendi evin. Haklısın ama bu odada ben kalıyorum.”
“O yüzden buna gerek duydum ya.”
Burcu ellerine baktı. Sonra adamın mavilerine dikti elalarını. Sesinde bariz titreme varken “Hırsızlık yaparım diye mi?” dediği an alaycı bir gülüş takınan Acar “Ne sandın? Savaş’tan bellek çalan benden de illaki bir şeyler aşırır.” dediği an duraksama yaşadı ama sözler bir kez ağzından çıkmıştı. Bu defa Burcu alay eder gibi “İyi dikizledin mi bari? Kaç kişi izledi? Hoşunuza gitti mi çıplak hallerim?” dediği an sinirle soluyan adam birkaç adımda genç kızın dibinde bitti ve çenesini kavradı.
“Doğru konuş lan. Bu evdeki hiçbir erkek kırk siki olsa birini sana kaldırmaz. Kendini fazla önemseme.”
Geri adım atıp çenesini adamdan sertçe kurtaran Burcu giysi dolabının yanına gitti ve Zehra’nın aldığı pantolonu giyindi. Acar’ın gözlerinin içine baka baka giyinirken Kemal “Siktir” değip arkasını döndü. Sonra başka hiçbir şey almadan Acar’ın karşısına dikilip başındaki kumaşlı lastik tokayı çıkardı ve hemen yanlarında olan komodinin gözünden küçük makası alıp kesmeye başladı. Kumaşı ayırdıktan sonra içinden düşen belleği adamın eline uzanıp kaldırdı ve avucunun içine koydu.
“Ben, oradan kaçarken bunu almasaydım şimdiye ya bin tane adamın altına zorla yatırılmıştım ya da ölmüştüm. Burada öyle ya da böyle çalışıyordum. Kendine geçici de olsa ev bellemiştim. Değil bir şey çalmak zarar görmesin diye dikkat ederim. Ama insan sizin gibi büyük evlerde ana baba kucağına doğup yaşamayınca hırsız damgasını kolay yiyor. Bu defa fena batırdın moruk. Adam sanmıştım ama değilmişsin. Al, bana katlanmak zorunda olduğun bellek. Götüne sokarsın.”
Lafları biter bitmez önce odadan çıktı. Salona geçtiğinde Zehra’ya veda ediyordu ki “Sen ne diyorsun lan?” diye kükreyen adamın kolundan tutup çekmesi ile göğsüne çarptı. Kendini geri çekmek istedikçe ateş saçan irislerle karşı karşıya kalmıştı.
“Bırak beni. Elin kirlenir. Pisim ben. Hırsızım da. Ayrıca insan bile değilim ki kırk sikiniz olsa biri bana kalkmaz. Yokum çünkü. Gözünüzde böcekten daha beterim. Ölsem yerim kimsesizler mezarlığı çünkü kimliğim bile yok. Koskoca devlet adam yerine koymamış siz mi koyacaksınız. Belleği aldın. Benimle işin bitti. Rahat bırak.”
Zorla onu mengene gibi tutan kollardan kurtulurken “Abi keskin nişancı!” diye bağıran Kemal ile salonun camı yerle bir oldu ve Burcu adamın göğsüne doğru savruldu. Omuzu acıyordu. Sağ omuzunda sanki paslı çiviler dönüyor gibiydi. Kendini göğsüne kapanan kızla yere düşerken Zehra kulaklarını kapamış duvar dibine çökmüştü. Anından geri karşılık verilirken gözleri yarı kapalı kızın suratına bakarken irisleri donmuş gibiydi. Omuzunu tutmaya çalışan kız yorgunca “Bırak beni” diyerek geri çekilmek istedi.
Kızı göğsünden ayırmayan adam “Rahat dur” diye dişleri arasından hırlarken “Kemal bulun şu siktiğimin nişancısını. Alayınızı gömdürmeyin lan bana” diyordu.
Evin birkaç camı daha indi ama devamı olmadı. Korumalar bir sorun olup olmadığını anlamak ister gibi eve girerken yere yatırdığı kızın omuzundaki yaraya bakıyordu. Hala az da olsa kendine olan Burcu “DOKUNMA BANA!” diye bağırırken sesi sonlara doğru kısıldı. Kendinden geçerken kızı kucakladığı gibi az önce çıktıkları odaya götürdü. Zehra’ya “Odamdan benim çantayı getir çabuk!” derken kızın üzerindeki kazağı çıkarıyordu. Atletle kalan kızı sağlam omuzu üzerine çevirirken giriş ve çıkış yarasına bakıyordu.
Hemen omuzunun üç parmak altından girmiş ama çıkmamıştı. Kaşları çatıldı. Zehra çantayı getirdiğinde “Temiz havlu getir. Asım'a söyle yanıma gelsin.” derken Burcu’nun nabzını kontrol ediyordu. Asım hemen geldi.
“Abi durumu ne? Neler alınacak?”
Durumu hakkında tek kelime etmeyen Acar birkaç ilaç ismi verdi. Serum, iğne, birkaç çeşit sargı bezi ve kolluk istedi. Dakikalar sonra Kemal ile Mehmet genç kızı tutarken Acar dezenfekte ettiği eline eldiven takıyordu.
“Abi kız dayanabilir mi?”
“Zorunda. Vuruldu hastaneye gidemeyiz. Kan kaybediyor kliniğe de yetişemez.”
Kemal anladığını belli edercesine başını sallarken işleme başlayan Acar ile Burcu inlemeye başladı. Hareket etmek istedi ama tutulduğu için yapamıyordu. Bedenine giren aletle “Dur Allah aşkına dur” diye söylenen genç kıza rağmen Acar durmadı. Keskin nişancı mermisi büyük ve girdiği yeri tahrip ediyordu.
Zorlansa da mermi çekirdeğini çıkardığında hemen tampon yapıp kanamayı önlemeye çalıştı. Gerekli tüm işlemleri yaptıktan sonra ateşinin çıkmasına önlem olarak üzerini giydirmedi. Odadan çıkarken serumu son kez kontrol etti.
Salona geçtiğinde adamlar çoktan cam parçalarını toplamaya başlamışlardı. Asım Mehmet ve Kemal karşısında dikilirken Acar’ın üzerinde hala Burcu’nun kanı ile sinirden koyulaşmış gözleriyle “Bu nasıl oldu? Ev kale gibi korunuyor ama şimdiki hale bak. Sizin alayınızın cinsini sikerim lan! Yapanı yaptıranı yirmi dört saat içinde bulup karşıma dikeceksiniz. Yoksa hepinizi yok ederim.” derken sesi evin duvarlarına çarpıp geri dönüyordu.
O arada cebine attığı bellek aklına geldi. Çalışma odasına bir hışım çıkarken ulaşacağı şeyler belki de en şerefsiz düşmanından kurtaracaktı. Odasındaki bilgisayara belleği taktığı an birçok dosya önüne serildi ama şifreleme sistemi hemen devreye girdi. Dişlerini sıkarken “Siktiğimin şifresi” diyordu. Telefon ile klinikteki Sami’yi aradı.
“Eve gel koçum.”
“Hemen Acar abi.”
Sormamış sorgulamamıştı. Bilgisayar açık dururken genzine dolan kan kokusu kazağından geliyordu. Burcu'nun kanı. Hırsız yerine koyduğunu ima ettiği, odasında kamera koydurduğu ve hem güvenmekte zorluk çekip hem de başkası ile sevişirken dahi aklından çıkaramadığı Burcu. Gözlerini kapatıp açarken yatak odasına geçti ve üzerini değişti. Aynada yüzüne bakarken Burcu’nun saydırmaları belirdi aksinin olduğu yerde. Kırgın bakışları ve yaralı haliyle bile dokunma diye diretmesi. Bu vurulma hiç iyi olmamıştı. Hem de hiç.