10. MERAK MI SİNİR Mİ?

2970 Words
Sami geldiğinde çalışma odasına çıktılar. Gelirken kendi bilgisayarını da getiren genç adam saldırıyı ve Burcu’nun vurulduğunu öğrenmişti. Tek kelime etmeden Acar’ın “Şifreleme sistemi var. Hallet şunları koçum” demesini dinlerken onaylar biçimde başını salladı ve bağlantı kabloları ile bilgisayarını masaya kurup işleme başladı. Veteriner hekim olması dışında çok sağlam bir hacker olan Sami beş dakika kadar sonra camdan dışarıyı izleyip sigara içen adama “Abi, bir şey sorabilir miyim?” dediğinde ona bakmadan “Kurşunu çıkardım. Serum bağlı şekilde uyuyor. Sabaha kadar da uyanmaz” cevabını veren adamla yeniden sustu. Yarın saatin sonunda alnındaki teri silen adam “Abi üç dosyanın şifresini kırdım. Bir bak istersen” diyen Sami ekranı çevirdi. Acar, dikkatle dosyalara bakarken kaşları çatıldıkça çatıldı. Biri tamamen şantaj videoları ile doluydu. Birçok önemli kişinin görüntüleri isimleri belirtilmeden kurban 1,2,3 ... şekilde kaydedilmişti. Diğer dosya da adresler vardı. Geneli yurt dışı veya farklı şehirlere aitti. Genel ismi “NAKİL GRUBU”ydu. Kimsesizlerden aldıkları organları bu yerlerde olan kişilere satıyorlardı anlaşılan. Son dosya da organlar alınırken çekilen görüntüler vardı. Sedye de yatan ve elleri ayakları bağlanmış insanları gördükçe kaşları çatıldı. Ameliyathane görünümün de olan yerin kirli pisliği ayrıca belli oluyordu. Sonra kamera bir kimsesizin yüzüne daha sabitlendi. Yirmi saniye kadar o yüzü gösterdi ve sonra yapılan işlem kayda alındı. “Siktir. Abi o kız bu.” Acar sinirden kızardığını hissediyordu. Sami büyük bir patlama geleceğini bildiğinden kalkıp hemen odadaki küçük dolaptan içki çıkardı ve yandaki kadehlerden birine döküp adamın önüne bıraktı. Tek nefeste içen adam kızın böbreğinin alınışını izledi. Sonra yarasının öylece alelade özensiz dikilmesi ve hemen masanın yanındaki küvete yatırılışı. Küvet buz doluydu. Kızıl saçları geriye yaslanan başından aşağıya dökülüyor, zaten solgun olan yüzü daha da sararıyordu. Sadece büyükler değildi elbette. Bir sürü çocukta vardı. Bazılarının kalbini aldıkları için dikme zahmetine girmeden öylece üzerini örtüp siyah torbalara koyuyorlardı. Sami diğerleri ile uğraşırken “Abi açmaya uğraştığım dosya virüslü. Şifre tamam ama açarsam bizim bilgisayarları çökertebilir ya da bilgi kopyalayabilirler.” dediğinde sinirle elindeki kadehi duvara fırlatan adam “Çık Sami. Diğerleri kalsın. Ya da başka bilgisayarda dene. Bize ait olmayan bir şeyde ama tüm hepsini bana ulaştır.” dediğinde bellekle birlikte odadan çıkan adam merdivenleri inerken anlık duraksama yaşadı. Salona indiğinde Zehra yeni cam takılan yere bakıyordu. “Merhaba. Ben Burcu’yu görebilir miyim?” Zehra duyduğu ses karşısında yerinden sıçrarken gözlerini adama çevirdi ve elini göğsüne koydu. Sami mahcup biçimde “Korkuttum” derken elini boşver dercesine sallayan kız “Seninle alakası yok. Ev tarandı. Burcu vuruldu. Yani korkmam için senin sesinden daha fazlası yaşandı. Uyuyordur ama gelin odasına götüreyim.” diyen kız göz yaşını silerek koridoru geçti ve kapıyı usulca aralayıp hala sağlam kolunun üzerine yatan gözleri kapalı kıza keder içinde baktı. İçeri giren Sami artık kıza bela gibi bakamıyordu. Onun maruz kaldığı şeyleri öğrenmek birebir görmek fikrini değiştirmişti. Serumunu kontrol etti. Bittiğini fark edince ikinciyi taktı. Bir abi edasıyla usulca saçını bir kez okşadı ve dışarı çıktı. Kapıyı kapata Zehra iç çekerken “Korkmayın. İyi olacak” dedi ama “Olacak mı gerçekten? Acar abi onu hırsızlıkla suçladı. Odasına kamera açıkmış bunu fark edip kızdı diye neler söyledi. Yaşadığı onca şeyden sonra bir de bunlar. Bence iyi olmanın yanından bile geçmez ya neyse.” diyen Zehra sinirle uzaklaştı. Gün geceye döndü. Asım, Mehmet ve Kemal yana döne saldırı yapanları aradı. Buldu da. İki kişilerdi. Eski mandırada haber verdikleri Acar’ı bekliyorlardı. Bir posta Kemal girişmiş adamları benzetmişti ama esas maç kral gelince olacaktı. Demir kapı gıcırtı ile açıldığında üzerini tamamen siyahlarla giyinmiş Acar yeri titrete titrete yürüyordu. Adamların karşısına geldiğinde “Sadece bunlar mı?” dedi. Asım “Bunlar abi. Tüfekleriyle birlikte yakaladık. Şehir dışına kaçacaklardı.” Adamın kaşları alaycı bir şaşkınlıkla kalktı. “Kralın evine ateş edip öldürmeye kalkacak sonra da kaçacaklardı. Hayır, bilmiyorlar mı buna teşebbüs ettiklerinde analarından çıktıkları yere kaçsalar nafile.” Bunu söylerken adamlara dönüyordu ki elinin tersi ile bir tanesinin suratına tokadı patlattı ve ağır bir kulak çınlamasına neden oldu. Acıyla bağıran adam ikinci darbeyi diğer yanağına ve kulağına alınca kan geldiğini hissetti. On dakika kadar kral ikisine de sağlam girişti. Gönderen Savaş’tı. “Kızı bellek yüzünden mi vurdunuz?” “Kız mı? O aptal senin önüne geçtiği için vuruldu. Zaten onun işini abi bizzat bitirecek. Çok bilendi. Kemiklerinden etlerini sıyıracağına dair yeminler ediyor.” Kemal ile Mehmet birbirine baktı. Acar, duyduklarından sonra masanın üzerinde bulunan çekici eline aldığı gibi kafalarına indirmeye başladı. Kafa taslarını kırıp beyinlerini parçalayana kadar durmadı. Eli üstü başı yüzü kan içinde kaldığında Kemal “Abi öldüler” diye çekinceli şekilde uyardı. Adamların getirdiği suyla elini yüzünü yıkadığında dışarı çıkıp açık hava da sigara içmeye başladı. Hedef kendiydi. Önüne geçerek bilmeden de olsa Burcu canını kurtarmıştı. Üstelik belleği almış ve kızı yollayabilecekken şimdi yanında tutup koruması gerekiyordu. En azından Savaş’ı yakalayıp yok edene kadar. Kulaklarında beynini patlattığı adamın sözleri yankılanıyordu. “Kemiklerinden etini sıyıracak.” Eve geri dönmeden önce Mehmet’e diğerleriyle toplanacağını herkese haber vermesini söyledi. Arabayı park edip eve girdiğinde ortalık sessizdi. Kapıyı kapadığında aklına birkaç hafta önce yaşadıkları o garip an geldi. Kızın üzerindeki hali, ateşlenen bedeni, sıklaşan nefesleri ve çakmak çakmak bakan gözleri ile sanki yine bir yerden üzerine atlayıp yere serileceklermiş gibi hissetti. Ama en azından sabaha kadar uyanmayacağını biliyordu. Odasına çıkmak için merdivenin ilk üç basamağını çıktı ama öküz yanıyla insan yanının savaşını insan kazanınca geri inip koridoru geçerek kızın odasının önüne geldi. Kapıyı araladığında oda karanlıktı ama camdan gelen ay ışığı yüzünü yarı kadar aydınlatıyordu. Gözlerini kısarak baktığında küçük ter damlalarını fark etti. İçeri girdiğinde kaşları çatılmış vaziyette yaklaşıp kızın alnına dokundu. Ateş olduğunu fark ettiğinde ise diğer tarafında tekli koltukta uyuya kalmış Zehra’yı ışığı açtığında uyandırdı. Burcu’nun üzerindeki çarşafı tamamen açarken üzerine pijama takımı giydirildiğini gördü. “Acar abi?” “Zehra sen niye eve gitmedin?” “Bırakamadım abi. Ne oldu ki?” “Bir şey yok. Benim odamdan ilaç çantasını getir. Ateşi çıkmış iğne yapmam lazım.” Zehra kıza şaşkınca bakarken dudakları aralandı. “Ay ondan mı sayıklayıp durdu yapmayın diye. Hemen getiriyorum abi.” Koşarak çıkan kızla dikkat edip sırt üstü yatmasını sağladı. Canının acıdığı belliydi ki bu hareketle yüzü buruşurken komodinin üzerindeki bezle alnını sildi. Dişlerini sıkarken yine “Baş belası” dedi ama sesinde alay ya da hakaret tonu yoktu. Ateş düşürücü iğneyi yapan adam odanın camını araladı. Sıcaklığı ona göre ayarlamaya çalışıyordu. Zehra'ya “Sen salona geç uyu. Ben her ihtimale karşı bekleyeceğim başında” dediğinde “Yok abi ben beklerim” diyerek inat eden kızla sesi tonu yükseldi. “Dediğimi ikiletme Zehra.” “Tamam abi.” Zehra çıkmadan önce kızın terleyen atletini değiştirdi. Sabah oturduğu koltukta gözlerini açan adam başını ona çevirmiş kaşları çatık kızlar göz göze geldi. Ayağa kalkıp elini uzattığı an “Dokunma bana” diyen Burcu kımıldanmak istedi ama canı yanında yüzü buruşup inledi. “Ateşine bakacağım.” “İstemiyorum.” “Meraklın değilim. Burada geberip gitme diye uğraşıyorum.” Hala uykulu olan genç kız alay eder gibi “Yapma ya, bana daha çok ölürsem kurtulacakmışsın gibi geldi. Ayrıca benim gibi pis hırsız ve arsız birine dokunma hastalık bulaşır falan. Uzak dur benden yardımını istemiyorum gölge etme başka ihsan istemez.” dedikten sonra kendi kendine bir karar aldı. Söz sözleri bunlar olurken “Ne halin varsa gör be seninle mi uğraşacağım?” diyen adamın gidişini izledi. Elbette uğraşmayacaktı. Çünkü ayağa kalktığı an Burcu gidecekti. Gün içinde Zehra yanından ayrılmadı. Yemek getirdi. Lavabo ihtiyacı için yardım etmek istedi. Ama Burcu çenesiyle ünlenmişken tek kelime etmedi. Kemal geldiğinde ona arkasını dönüp uyuyor numarası yaptı. Acar ise bir daha odasına girmedi ama hala aktif olan kameradan izledi. Akşam olurken pansuman için gelen Acar kızın sessiz itirazları sonucunda Sami’yi küfrederek çağırdı. Çünkü Burcu o dokunmak istediğinde kendi tırnaklarını yarasına geçirip kanatıyordu. Sami dikkatle pansumanı yapıp kolluğu takmasına yardım ettiğinde kızın yüzüne birkaç saniye baktı. “Yok ya böyle de çok tuhaf oldum ben.” Burcu anlamadığını belli edercesine kaşlarını çattığında Sami devam etti. “Ya diyorum ki sen susunca baya normal kızlara dönüyorsun. İlk dozu çenenle verip şimdi susunca garip oldum işte.” Anladığını belli edercesine kaş kaldıran genç kızın gözü kameraya takıldı. Hala çalıştığına emin olduğu için Sami yataktan kalkıp odadan çıkarken kameraya karşı baş sallayıp sol eliyle orta parmak hareketi çekti. Arından da yan dönüp yattı. Acar kızı izlediği için bunu görür görmez başta sinirlendi ama sonrasında o sinirle kısa bir “Hah, baş belası deli.” deyip toplantı için hazırlanmaya koyuldu. Evden çıkmadan önce kızın odasının önüne gelip kapıyı aralayarak baktığında uyuduğunu gördü. En azından sessiz kalması baş ağrısı için iyiydi. Burcu ise kapı kapanır kapanmaz gözlerini açtı. Tek kaşı hafifçe kalkarken gözleri önce kapıya sonra da kameraya sabitlendi. Acar mekana girdiğinde oturan herkes kalktı ve baş selamı verdi. Masanın başındaki koltuğa oturan adam buz mavilerini hepsinin üzerinde gezdirirken bir sigara yaktı ve kristal küllüğün kıyısına bıraktı. “Uzatmayacağım. Yaşanan olaydan haberdarsınız. Bu Savaş denen piç çevremdeki adamları parayla satın alıp yapılmayacak dediğim tüm işlere girişmiş durumda. Yetmemiş olacak ki evimi taratıp birinin yaralanmasına neden oldu.” Rasim “Biliyoruz Acar Bey ve elimizden gelen her şeyi yapmak için sizden emir bekliyoruz.” Rüstem “Savaş. Dur durak bilmez köstebek gibi yer altında saklanır. Yurt dışından gelen kara paraları burada aklar ve gücüne güç katar. Hastalıklı bir tip. Uzun süredir ülke de değildi. Geri dönüp ortalığı karıştırmak istemiş anlaşılan.” Acar “Her ne sikim düşünüyorsa umurumda değil. Elimde ona ait bazı bilgiler var. Organ işinden tut şantaja kadar birçok işin tutulan kayıtları. Şimdi o piçle iş yapacak olan ya da yapan, paraya tamah edip ölümü göze alan olursa acımam. Nazım'ın başına gelenleri duyduğunuzu varsayıyorum.” Ve konuşma bu şekilde devam etti. Acar adamlara hem sağlamından göz dağı verdi hem de dört koldan Savaş’ın aranması için kolları sıvadılar. Mekandan çıktığında kliniğe Sami’nin yanına geçtiler. Sami farklı dört bilgisayardan da işlemler için uğraşıyordu. “Sonuç ne koçum?” “Abi virüslü dosya iki bilgisayarı pert etti. Ama diğer dosyaları açtım. Üç evin krikosu var. Konum bilgileri yok. Kalanında da sadece banka dökümleri var. Efsane paralar dönmüş. Birçok hesap yurt dışı olsa da ülke içinde de çok sağlam para trafiği oluşturmuş. Banka hesaplarını araştırdım. Tek seferlik gönderimler sonrası kapatılmış. Açanların isimleri kısa süre sonra ölüm listesine girmiş. Yani bankalarda var olan eski müşterilerin ölenler için kurulan kısmında. Birkaçına baktım. Ya trafik kazasında ya da kalp krizi. Ama genelinde ölüm var.” Sinirle masaya tekme atan Acar “Bu orospu çocuğu biz varken nasıl böylesine büyür? Biz işlerin önünü kestikçe nasıl devam ettirir?” diye bağırırken sinirden deli olacaktı. Yıllardır uğraşıyordu. Belli başlı işlere izin vermiş yapılmasında kendi de ortak olmuştu ama beyaz toz ve kadın işi onluk değildi. Ama Savaş için para getiren her iş yapılabilirdi. Sami biraz da korkarak “Abi bir dosya daha var.” dediğinde sertçe yutkunan adama bakan Acar “Anlat” dedi dişleri arasından ve gelecek şeyi bekledi. “Abi, bir liste var. Sıfır üç yaş gurubu için çocuk listesi. Bu listede olan çocuklar genellikle yurt dışındaki ailelere satılıyor. Hatta açık arttırma bilgileri falan da kaydedilmiş. Yeni doğmuş ve bir yaşına kadar olan çocuklardan diğerlerine göre fazla alıyor. Oldukça fazla.” Kemal “Sokağa terk edilen o kadar bebek çocuk var ki bu resmen onlar için biçilmiş kaftan.” Acar “İzlerini sürebiliyor musun? En azından o piçin yeri ile ilgili bir şeyler?” Başını olumsuz anlamda sallayan Sami “Abi sadece dosyalardaki bilgileri görebiliyorum. Bilgisayardan değil de bellekten ulaştığım için ıp adreslerine ulaşamıyorum.” dediğinde Acar bir küfür daha savurdu. O sinirle klinikten çıktığında kendini sahil kıyısına attı. Denizin kokusunu içine çekerken yine paketinden bir dal çıkardı ve ucunu ateşe verip derin derin soluklar aldı. Bedenine dolan zehir onun için rahatlatıcı olsa da sadece zarar verdiğini biliyordu. Kemal “Abi” dediği an elini kaldırıp onu susturdu. Karanlık suyun üzerindeki ayın ışığını izledi. “Bana neden kral diyorlar biliyor musun?” “Çünkü kralsın abi. Ötesi sorgulanmaz.” “Her şeyden haberim olduğu ve tüm işleri elimde tuttuğum için. İstanbul illegal illerde benim elime bakar. Dudaklarımdan çıkacak iki kelama ve karara. Şimdi piçin biri geliyor ve herkese zarar veriyor. Deve yükü kara para kazanıp bunu yaparken de resmen benimle alay ediyor. Sence onun cezasını vermeden bana kral dendiğinde bu sıfat fazla gelmez mi? Bu işler birer kirli güç gösterisi ve ben Savaş’ı açık açık bok çukuruna gömerken gerçekten de Kral olduğumu bir kez göstereceğim.” Sabahın ilk ışıkları şehre vururken eve gelen Acar Burcu’nun odasına gitmek istedi ama akşamında kameraya karşı yaptığı el hareketi ve onunla hiçbir koşulda konuşmayışı canını sıktığı için vazgeçip kendi odasına geçti. Duşa girdikten sonra üzerini değiştirip aşağıya indiğinde Zehra kahvaltı hazırlıyordu. Yüzü asık ve tedirgin gibi olsa da Acar pek umursamadı. Çayını içerken “Kokarca nasıl? Sorun çıkardı mı?” dediğinde yutkunan Zehra “Uyuyor. Tek kelime etmiyor. İlaçlar ağır geliyor galiba” deyip mutfağa geri döndü. İki kızın da arasında oluşan bağın farkında olduğundan gevezenin suskunlaşması Zehra’yı da üzüyordu anlaşılan. Birkaç lokma yiyip evden çıkarken yeniden inceden kar yağdığını gördü. Üzerindeki kabanın yakalarını kaldırırken arabaya binmiş hasta hayvanlar için veteriner kliniğine gitmek için yola çıkmıştı. Kliniğin kapısına geldiklerinde telefonundan evin kamera sistemine bakmaya başladığında duraksadı. Evden çıkarken Burcu uyuyordu. En azından Zehra öyle demişti ama şimdi yatak düzenlenmişti. Sadece komodinin üzerinde duran büyük kahverengi ayıcık yoktu ve de Burcu. Diğer kameralara girdi. Zehra mutfak masasının sandalyesinde oturuyor elindeki peçeteye bakılırsa ağlıyordu. Diğer kameralara da baktı. Evin hiçbir yerinde yoktu. Kaşları çatılıp yüzü sertleşirken beş dakika bekledi. Bu sürede içeri girip odasına geçti. Sağa sola yürürken duşta olma ihtimaline karşı on dakika kadar daha bekledi ama sonuç değişmemişti. Kayıtlarda geriye gitti. Dün gece o evden çıktıktan bir saat kadar sonra Zehra kızın odasına giriyor ve içeride Burcu ona bir şeyler söylüyordu. Sesi açtı. “Zehra, sana da çok kırgınım çünkü bana odalarda kamera olduğunu söylesen ona göre kendimi ayarlar o ihtiyarın ya da diğerlerinin göreceği şeyde soyunmaz giyinmezdim.” “Ben çok özür dilerim. Bu kadar ileri gideceklerini bilmiyordum.” Burcu duraksadıktan sonra kameraya bakıp alaycı ve küçük bir gülümseme yollayıp Zehra’ya döndü. “Seni seviyorum kız fingirdek. Ama affetmem için yardım etmen lazım.” “Ne istersen? Hemen yaparım. Kızım çok korktum seni öyle vurulmuş görünce. Hem Acar abi iyi hoş ama çok acımasız sana karşı. Üzülmeni istemiyorum.” İç çeken Burcu “Bende üzülmek istemiyorum. Hem ona istediğini verdim. Bellek artık bende değil. Kalmam için neden yok. Ayrıca bana hırsız muamelesi yapan her fırsatta yaptığı iyiliği yüzüme vuran birinin evinde daha fazla kalamam. O yüzden gitmem lazım. Bu konuda bana yardım et. Hem biraz borç birkaç da eski kıyafet verirsen söz düzelince çalışır borcumu öderim. Kimsenin haksız yere beş kuruşunu yemem.” dediğinde yanaklarını siliyordu. Ağladığı aşikardı. Zehra telaşla “Kaçmak mı? Sen aklını mı kaçırdın? Yaralısın, hem nereye gideceksin? Acar abi öğrenirse beni keser seni de boğaz köprüsünden atar.” dediğinde acı acı tebessüm eden Burcu yeniden kameraya baktı. Sözleri taş kadar ağır bıçak kadar keskindi. “Merak etme sana kızar ama sonrasında beladan kurtardın diye sesini çıkarmaz. Bana gelirsek; insan yerine koymuyor ki peşimden gelsin. Ona bellek lazımdı ben değil. Eh dediğim gibi o da elinde. En fazla iki gün sonra adımı bile hatırlamaz. Lanet bir böcekten farksızım. İşine bile gelir gitmem. Lütfen fingirdek.” Bakışlarını çekerken Acar çenesinin acıdığını hissediyordu çünkü çok fazla sıkmıştı. Zehra odadan çıktığında yataktan kalkan Burcu kameranın önüne geldi ve konuşmaya başladı. “Doğru izliyorsun moruk. Gidiyorum. Nasıl olsa belleği aldığına göre burada kalmamın anlamı yok. Senin aşağılamaların, hakaretlerin, çirkin ithamların umurumda değil. İstediğim için gidiyorum. Ben sokakta yaşadım büyüdüm. Senin gibi olamam. Hatta senin kadar korkak olamam. Ben her şeye rağmen sırf beni kurtardın diye sana güvenirken sen bunu beceremedin. Çünkü korktun. Neyse, merak etme senden bir şey almıyorum. Şurada soyunur üzerimde hiçbir şey olmadığını gösterirdim ama yaralıyım. Şansına küs. Ha unutmadan hala dediğimin arkasındayım bunak herif. O belleği al götüne sok.” Kapı açıldığında Zehra elinde çamaşır getirdi. Burcu üzerini değiştirdi ve ayıyı sağlam kolunun altına alıp “Bunun parasını parlak oğlan ödemişti. Ona borcumu ödeyeceğimi söyle. Bebek evini de sokak çocuğuna verin.” derken genç kız camdan dışarıyı kontrol etti. “Hadi ben onlara çay vereceğim sende o sırada arka bahçenin orman tarafından git. Bu para seni az biraz idare eder. Lütfen iyi ol Burcu aklım sende kalmasın. Bu numaram. Bu da eski hattım ve ekranı kırık telefonum. Güvende olunca ara mutlaka.” Burcu kıza sarıldı tek koluyla da olsa. Zehra odadan çıktıktan sonra arka tarafın penceresinden çıkıp sağı solu kontrol ede ede ormanlık tarafa doğru koşmaya başladı. Canı yansa da umursamadı. Ağaçların arasında gözden kaybolurken görüntüler son buluyordu. Masanın üzerinde olan büyük sürahiyi duvarda parçalayan Acar “Seni elime geçirdiğimde kaçmayı aklından bile geçirmeyeceksin küçük kokarca. Sana yeterince sabrettiğimi söylemiştim.” derken zihninin bir köşesinde öldürdüğü adamın “Abi onu özellikle istiyor. Etini kemiğinden sıyıracak” sözleri dönmeye başladı. Odadan büyük bir hışımla çıkarken gür bir tonla “Kemal, Asım” diye bağırdı. Mehmet de onlara çağıran adamın sesiyle “Aha gene bir şey oldu” derken ayaklanmıştı. Üçü de sinirden kızarmış, gözleri ateşe verilmiş gibi yanan ve elleri yumruk olmaktan beyazlamış adamın karşısına dikildiğinde korkmadan edemediler. “Burcu evden kaçmış. İstanbul’un altını üstüne getirin bana o bacaksız baş belasını bulun. Akşam karanlığı çökmeden bulunmazsa yakarım alayınızı.” Kemal “Abi kulübesine gitmiş olabilir mi yine?” dediği an “Bu kız aptal mı? İlk oraya bakılacağını bilmez mi?” diye bağıran Acar’a karşılık Asım çenesini ovup konuştu. “Abi aslında aptal değil çok akıllı. Orada olduğuna ihtimal vermeyeceğimizi bilir. Mantıken kimse ilk bakılacak yere gitmez ki hep de ilk bilinen yerlere bakılmaz. Biz bence önce kulübeye bakalım.” Ellerini saçlarına geçiren Acar “Sikicem kulübesini de çalışan beynini de. Hadi gidiyoruz.” deyip arabaya binerken Kemal “Abi bu defa Burcu’yu kabak gibi oyar.” derken Mehmet “Bence onun için endişeli de. Düşünsenize bu kız kralı dize getirsin” dedi. Asım da onaylar gibi başını sallarken “Saçmalamayın lan. Acar abi Burcu’ya aşık olacak dize gelecek. Rüyamda görsem götüm açıkta kaldı diye düşünür geçerim.” diyen Kemal da arabalara geçtiler. Yola çıktıklarında istikamet surların dibiydi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD