Burcu, evden çıkıp ormana girdiğinden beri yavaş yavaş da olsa yürüyordu. Omuzu sanki yerinden kopup gidecek gibi ağrısa da orada duramazdı. Ana yola geldiğinde sağına soluna baktı. Akşam karanlığı çökmüş gece ayazı dondurucu derecede tenine işliyordu.
Kolunun altındaki ayıya bakıp “Yaptığını beğendin mi moruk? Sayende sıcacık evden de olduk. Hoş canımızdan olacaktık orası ayrı da çenen kopmaya emi durmuyor bir türlü. Şimdi al her şeyi dur dinlen kendine montele. Kart ayı.” derken sinirle soluyordu. Üşümüştü ama Allah’tan Zehra kıyafetin üzerine kalın hırka vermişti de sokak iti gibi donmuyordu. Birkaç araba geçti ama durmadı. Kolunun altında ayısı kafasında saçlarını gizlediği siyah beresi üzerinde dizlerine kadar uzanan gri hırkasıyla yol boyunca yürümeye başladı. Sonunda çift taraflı yol ayrımına geldiğinde gece yarısını çoktan geçmişti.
Araba farı uzaktan kendini belli ettiğinde gözlerini kıstı. Burnuna gelen kan kokusuna bakılırsa yarası açılmıştı. Dişlerini sıkarken gelen araç resmen hızır gibiydi. Bazen fazla kağıt toplandığında bunları yerine götürmek için küçük kamyonetler kullanılırdı. Birkaç şoförü bu sayede tanıyan Burcu hemen el etti. Altmış yaşlarında, kel ve tek tük dişi olan Nizamettin el kaldıran kızla durdu. İyi niyetin başına hep bela olsa da zorda kalmış olacağını düşünüyordu. Çünkü aklına hep kendi evladı geliyordu.
Kızı on altı yaşlarındayken arkadaşına ders çalışmaya gittiğini söyleyip bir akşam üstü evden ayrılmış üç gün sonra da orman kıyısında ağaç dibinde ölüsü bulunmuştu. Gizlice arkadaşları ile büyüklerden birinin partisine gitmiş orada da hap verilince başına gelmeyen kalmamıştı. Kaçıp kurtulmak istediğinde de yol kıyısında çok beklemiş kimse almamıştı. Arkasından gelen adamlar ise öldürüp bir köşeye atmıştı. Faili meçhul olarak kalsa da yaşlı adam biliyordu ki kızının kanına girenler partisine geldiği adam ve arkadaşlarıydı. O yüzden yardım isteyen çocuklara kızlara yardım ediyordu. O nedenle durdu. Cama kadar gelen Burcu “Nizamettin amca” dediğinde gözleri büyüyen adam “Boncuk. Kızım senin ne işin var burada?” derken uzanıp kapıyı açtı ve “Oy yavrum donmuşsun ya sen. Dur bir dakika koluna ne oldu neden kanıyor?” diyerek bolca soru sordu.
Arabaya zar zor binen kız kapıyı kapar kapamaz omuzunu tutup inlese de “Sür Nizamettin Amca yolsa anlatırım.” dediğinde adam yola devam etti. Bir süre sonra “Şimdi tek tek sor bakalım.” dedi .
“Orada ne yapıyordun?”
“Evden kaçtım.”
“Naptın naptın?”
“Ya ben bir yerde çalışıyordum uzun mesele de kaçtım oradan.”
“Ev sahibi mi bir şey yaptı? İlişti mi yoksa sana?”
Göz deviren Burcu “Yok amca o üzerine alınma sözüm meclisten dışarı bunak herif bana hiçbir şey yapamaz. Hem bak bakalım kuru gürültüye pabuç bıracak göz var mı?” deyip güldü. Yaşlı adam da gülerken ”Bilirim canım bilmem mi? Çenenle adam bezdirmekte üzerine yok.” dedikten hemen sonra “Peki ya omuzun?” diyerek bekledi.
“Şimdi ben evin aksi ihtiyarına ayar veriyordum tabi bunun düşmanları var. Sen gel benim o an orada olduğum an eve ateş aç. O zaman yaralandım ama önemli değil. Geçer.”
Araba aniden dururken “Kızım, sen kimin evinde işe başlamıştın?” diyerek sordu.
“Acar Arsel’in.”
Gözleri büyüyen adam doğru anlamak istercesine “İstanbul’da kral diye anılan mafya babası Acar Arsel değildir herhalde.” dedi. Başını olumlu anlamda sallayan kız “Üzerine bastın amca ayağını çek ezilmesin moruk” dediği gibi esnedi.
“Kızım. Sen nasıl bulaştın bu adama. Bizimkilerin sohbetini dinledim de Piç Necati yok mu? Heh onu kral almış hammaddeye karıştırıp eritmiş. Görenler olmuş.”
Bu defa gözleri büyüyen Burcu oldu.
“Piç Necati. Hani şu nenemin zamanında evine çevire demirle dövdüğü mü?”
“He ya o.”
“Oha. Yuh anasını satayım o ne lan öyle?”
“Valla kızım kral bu boru değil. İstanbul ondan soruluyor. Bakma birkaç çapulcu iş götürüyor ama büyük tekel bunun elinde. Sen gerçekten nasıl bulaştın ki ona.”
“Valla amca inan işin orasını bende hala çözemedim. Neyse sen beni bizim oraya bırak kimseye de gördüğünü falan söyleme.”
Yaşlı adam meraktan delirse de sessizleşen kızla tek kelime etmedi. Sonunda sur dibine geldiklerinde uykuya dalan kızın kolunu sarsan yaşlı adam “Kızım, Burcu geldik” dediğinde gözlerini aralayan genç kız “Eyvallah Nizamettin Amca. Dediğim gibi görmedin duymadın bilmiyorsun.” dedi.
“Öyle olsun kızım. Dikkat et kendine bir ihtiyacın olursa ben buralardayım yine.”
“Tamamdır.”
Arabadan inip kulübesine doğru yürürken eğer biraz akılları varsa buraya gelmeyeceklerini umuyordu. Zaten direkt kendi kulübesine değil üç yıkıntı ötede olan küçüklerin kaldığı yere döndürdü yönünü. Sabah olmaya başlamıştı. Eski kapıyı tıkladığında avucunun içinde dolan kanla durumunun sıkıntılı olduğunu biliyordu. Gözünü ovan ve söverek kapıyı açan küçük Samet genç kızı gördüğünde “Burcu abla” dedi ama kızın “Çekil koçum” demesiyle içeri girip yere devrilmesi bir oldu.
Kulübede yedi çocuk bir arada kalıyorlardı. Üç kız hemen Burcu’nun yanına çökerken en büyükleri olan Murat kolundaki yarayı fark etti. Hemen yattığı köşedeki yırtık tişört parçasını alıp yaraya sardı. Kollarından tutup kızı küflü döşeğin üzerine çekerken “Samet koş su kap gel. Burcu abla iyi değil.” dediğinde küçük çocuk koşarak dışarı çıktı.
Acar, sur dibindeki eski kulübelere geldiğinde arabadan inip Kemal’i takip etti. Etrafı da incelemeden edemiyordu. Bir sürü çocuk ve genç kız dolanıyor dikkatle korkuyla onları izliyorlardı. Sonunda kızın kulübesine geldiklerinde kapının aralık olduğunu fark ettiler. İçeriden gelen tıkırtılar ile kaşlarını çatan Acar “Ulan bacaksız!” diye gürleyip içeri daldığı an kucağında bebeği olan genç bir kadın çığlık atıp dışarı kovmak adına eline ne geçtiyse atmaya başladı.
“Lan dur. Sikicem ama elinin ayarını dursana.”
Kemal kadının kolunu tutup durdururken şöyle bir içeri baktı ama kadınla bebekten başka kimse yoktu. İç çekti. Burcu anlaşılan buraya gelmemişti. Sinirle sağa sola dönen Acar “Nerede lan bu? Ulan bacak kadar kız koca kralı peşinden süründürüyor ya siksinler böyle işin ayarını!” derken yerdeki taşa tekme attı. Kar ara ara duruyor sonra yeniden yağıyordu.
Derken üstü başı kan içinde bir çocuk başka bir kulübeden çıkıp “Yardım edin” diye diğerlerine bağırırken Asım ile Mehmet birbirine baktı. Onun arkasından “Buraya gel Nihat” diyen genç kız Burcu’dan başkası değildi. Üzerinde sadece eşofman ile atlet vardı ve kolundan akan kan yere damlıyordu. Acar onu gördüğü an sinirle o tarafa yürürken “Yok artık. Sen nereden çıktın be moruk” diye hayıflanan kızın gözleri ara ara kararıyordu. Dengesini sağlamak adına yanındaki Murat’ın omuzundan tutunurken Asım ile diğerleri de Acar’ı takip ediyordu.
Sonunda aralarına giren çocuklar yüzünden biraz mesafe kalsa da gözleri birbiri ile çakışıyordu.
“Senin burada ne işin var?”
“Aynı soruyu ben soracaktım kokarca. Esas senin burada ne işin var? Üstelik yaranın da anasını sikmişsin. Çok kan kaybediyorsun.”
Göz deviren kız biraz dengesini kaybetse de kendini topladı.
“Sanane. Seni ırgalamaz. Şimdi al adamlarını da şöyle sağdan sağdan yollan. Sen istediğini aldın. Benle daha işin olmaz. Sal beni bilader.”
Kemal “Burcu, hadi güzelim önce şu koluna bakalım” dediği an “Hasiktir lan oradan. Güzelimmiş. Şuna aptal saftirik desene. Ulan güvenmediğiniz kızın peşinde ne dolanıyorsunuz. Basın gidin başınıza iş açmadan. Uğraştırmayın beni.” diyen kız sinirle soludu ama bacaklarının dermanı yavaş yavaş yok olup gidiyordu.
Çocuklar “Rahat bırakın Burcu ablayı” diye üstlerine giderken Acar “Eeehhh yeter lan. Sokturma tribine de artistliğine de. Kızım ben sana gidebilirsin dedim mi? Hangi akla hizmet evden kaçarsın? Delirtecek misin lan sen beni” deyip resmen kükredi. Çocuklar onun sesinden korkarken Burcu “Aha yine ahırın kapısını açık bırakmışlar ki öküz kaçmış. Şiştt emmioğlu öyle sen gel değince gelecek git değince gidecek fino köpeğin yok. Akıllı ol aklını almasınlar” dedi ama gözleri daha da karardı. Ayakta daha fazla duramayacağını anlayınca tutunduğu çocuk bile yeterli olmadı. Yerdeki çamur birikintisine düşüverdi.
“Siktir” diyen Acar kıza koşup yanında diz çökerken sırt üstü yatan kızın hem yarasına bakıyor hem de göz bebeklerini kontrol ediyordu. Etraflarını çeviren korumalarla yerdeki kızı kucağına aldığı gibi yürümeye başladı. Öyle sertti ki adımları ve aceleci. O sırada telefonuna gelen bildirimin ne olduğunu bile umursamıyordu ama Savaş ona küçük bir video yollamıştı. Oyunlar ve savaşlar başlıyor silahlar çekilmiş hedefini vurmak için nişan alınıyordu.