Zeynep şaşırdı. Burada olmasına anlam veremedi. "Senin ne işin var burada?" Arkasındaki Mehmet'i ve o adamı görünce anladı. "Mustafa haber verdi." "Abisi sensin." Turan gülümsedi. "Neyi var ne oldu?" Zeynep tekrar oğluna döndü. Elini hiç bırakmamıştı. Gözlerinin şişkinliği inmeye başlamıştı. "Kedi tüyüne alerjisi var. Yemek salonunda birisinin kedisiyle geldiğini gördü. Uzak durucam dedi ama elini yıkamaya diye gidip kediyi sevmiş." "Şimdi nasıl durumu?" "Daha iyi çok şükür hemen müdahale ettiler." Birkaç adım arkalarında duran Mustafa'ya baktı gülümsedi. "Kardeşiniz sağ olsun bizi o getirdi. Çok teşekkür ederim." Turan adamına baktı. "Estağfurullah yenge. Uşak iyi olsun da önemi yok." Zeynep derin ve sert bir nefes verdi. Turan yenge demesine güldü. Zeynep, Turan'a ithafken konuştu. Kısık sesiyle. "Ama kardeşiniz anlamakta zorluk çekiyor sanırım. Öyle demeyin dediğim halde. Bana yenge deyip duruyor." Turan hafif bir gülümsemeyle önce Mustafa'ya baktı sonra Zeynep'e döndü. "Yakıştı bence." "Ne yakıştı anlamadım?" "Yenge sıfatı diyorum yakıştı sana." Zeynep küçük sahte bir öksürdü. "Teşekkürler geldiğiniz için ama gerek yok. Gidebilirsiniz. Hem burasının bu kadar kalabalık olmasına doktor kızabilir." Turan zorlamadı. "Peki. Geçmiş olsun. Sen nasıl istersen." "Geçmiş olsun yenge." Zeynep sadece ters ters baktı. Turan elini Mustafa'nın omzuna atıp çıkarttı onu. Zeynepler bir saat kadar acil müdahale odasında kaldıktan sonra gelen doktorun tekrar kontrolünden sonra bu gece kalmalarının daha iyi olacağını. Bu yüzden bir odaya geçeceklerini söyledi. Zeynep yatış işlemlerini halletmek için gitmesi gerekirken Bora'yı yalnız bırakmak istemiyordu. Bir hemşire bulmak için koridora çıktı. Biraz ilerideki koltukta oturan Turan'ı görmedi. Ama Turan onu görmüş etrafına bakındığını görünce hemen yanına gitmişti. "Bir şey mi oldu?" Zeynep şaşırdı. "Sen gitmedin mi?" Turan olumsuzca kafasını salladı. "Gidemedim. Sizi böyle yalnız bırakamadım." Zeynep küçük bir an o kadar küçük gülümsedi ki. Turan gördüğüne eminin olamadı. "Bir şey mi oldu Zeynep?" "Yok ya doktor bu akşam burada kalmamız gerektiğini söyledi. Ben işlemleri hallederken Bora'nın yanında durması için hemşire bakıyordum." "Tamam ben halledeyim işlemleri." "Yok ben hallederim. Ama sen yanında durur musun? Uyanmaz ama uyanırsa yanında kimseyi görmeyince korkar." "Tamam sen merak etme ben hiç ayrılmam yanından." Zeynep içten bir şekilde gülümsedi. "Teşekkür ederim. Hemen geleceğim." Turan gidene kadar arkasından bakıp Bora'nın yanına gitti. Yatağa oturdu yavaşça başını okşadı. "Küçük yaramaz seni aklımı aldın." Mustafa aradığında korkmuştu. Bir saat öncesine göre iyi görünüyordu en azından gözlerinin şişi inmişti. Zeynep giriş işlemleriyle uğraşırken Bora'yı odaya almışlardı. Turan kısacık zamanda bile sözünü tutmuş gözünü bir an üstünden ayırmamıştı. Zeynep odaya girdiğinde tekli koltuğu yatağın yanına çekmiş oturan Turan'ı ve uyuyan oğlunu gördüğüne içinde adını bilmediği ve ilk defa hissettiği bir duygu buldu içinde. Kapıyı kapattı yanlarına gitti. Çantasını masaya bırakırken Turan ayağa kalktı o koltuğa oturması için koltuğu çekti. "Teşekkür ederim." Turan diğer taraftaki koltuğu yatağa yaklaştırıp oturdu. Zeynep ne dese bilemiyordu. Duyduğu anda hastaneye gelmiş, git dediği halde dışarıda onları beklemişti. Turan'a kaydı bakışları o Bora'yı izlediği için fark etmemişti. Birkaç dakika yüzünü inceledi simsiyah gözlerini, oturduğu halde dik ve kendinden emin duruşunu... Turan ona döndüğünde kendini incelediğini fark etti. Gülümsedi çapkınca bu gülümsemeyle kendine geldi Zeynep. Yakalanmanın verdiği utançla kafasını çevirdi hemen. "Nasılmış şimdi durumu? Doktor neden bu akşam için yatış verdi?" Tekrar ona baktı konuşunca "Önlem için bu gece buradayız. Alerjik reaksiyonlar birden bire çıkınca panikledim. İlaçlarından kalmamış o yüzden panikledim." Turan sadece baş sallamasıyla anladığını belirtti. Bora'ya baktı. Serumun etkisiyle uyuyordu. "Sen nasılsın?" Zeynep ona baktı. "Şimdi daha iyiyim. Onu öyle görünce çok korktum. İlacın olmadığını bildiğim için panikledim. Çok şükür iyi şimdi." Bora'nın elini öptü hafifçe, sonra Turan'a döndü. "Kardeşine ne kadar teşekkür etsem ne desem az. O olmasa o panikle ne yapacağımı şaşırmıştım." Turan gerçekten kardeşi sandığını anlayınca düzeltme ihtiyacı duydu. "Mustafa benim öz kardeşim değil." "Yaaa şey abi diyince ben öyle sanmıştım." "Yok kardeşimden ayırmam, arkadaşım, sağ kolum, hep güvendiğim adamımdır." Zeynep şaşırdı. "Ne güzel." Zeynep o konuşmalarından sonra ona karşı nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu. "Senin buraya kadar gelmene, beklemene gerek yoktu. Ama gitmedin teşekkür ederim." Turan baktı birkaç saniye. Duygularını saklayabilen bir adam olmadığını anladı. Yüzünde o kararsız, çekingen hali belliydi. Oturduğu yerde dikleşti. "Zeynep. Sen bana inanmadın heves ya da eğlence olarak gördün. Belki inanmadın çocukça buldun ama söylediklerimin hepsi gerçekti. Ve ben her bir cümlemde son derece ciddiydim." "Bak benim hayatımda bir maceraya yada bir deneyeyim ne kaybederim deyip bir adım atamam ya da hayatıma birisini alamam." Bora'ya baktı. "Benim yaptıklarım ikimiz de etkiliyor. Benim kırılmaya, korkmaya, düşmeye, yeni maceralara, güçsüz kalmak gibi lükslerim yok. Benim hep güçlü olmam gerek." Turan o an anladı aslında korktuğu şeyin ne olduğunu. Onu nasıl ikna edebileceğini bilmiyordu. "Peki bana güvenmiyorsun. Güvenmek istemiyorsun. Haklısın da tanımıyorsun daha beni." Zeynep başını sallayarak onayladı. "Anlayışın için teşekkür ederim. Eminim hayatına gerçekten sevebileceğin birisi çıkar. Çok mutlu olursun." Turan güldü. Daha sözünü bitirmesine izin vermeden hemen konuşmaya başlamıştı. Çok işi vardı çok. "Sen beni yanlış anladın. Ben vazgeçmedim." "Ne demek vazgeçmedim?" "Evet vazgeçmedim." "Seni anlıyorum dedin, haklısın dedin." "Evet dedim. Ama beni tanımadığın için böyle dediğini, korkuların yüzünden aramıza duvarlar ördüğünün farkındayım." Zeynep bir şey söylemedi ona bakmaya devam etti. Turan sustuğunu görünce konuşmaya devam etti. "Ama o gece balkonda söylediklerimi unutmuşsun. Olsun hatırlatırım ben tekrardan. Ben inatçı, sabırlı ve pes etmeyi sevmeyen bir adamım. Senin yıkılmaz dediğin tüm duvarlarını tek tek sabırla yok edeceğim. Sen bile inanamayacaksın." Turan sözlerinden sonra ayağa kalktı. Bir şey diyecekti ki vazgeçip çıktı odadan.
Zeynep öylece baktı arkasından. "Ne inatçı adamsın be üzüleceksin." Öylece kapıyı izledi. "Nasıl güveneyim ben sana şimdi bile çıktın gittin. Daha konuşurken bile dayanamadın. Off ne olurdu bu kadar inat olmasan." Zeynep kendi kendine konuşmuş bir süre dert yanmıştı. Turan odadan çıktığından beri yirmi dakika geçmesine rağmen hala geri dönmeyince gittiğini düşündü. Zeynep'in gözü bu yirmi dakikada kaç kere kapıya gitmişti bilmiyordu. Bunu fark ettiğinde kendine kızdı. Hem adama istemiyorum diyor, hem de adamın yolunu gözlüyordu. "Ne olsun istiyorum bende bilmiyorum galiba." Düşünüp dururken açılan kapıdan girenle şaşırdı. "Sen gitmedin mi?" Turan elinde bir poşet ve tepsiyle içeri girdi. Bu soruyu beklemiyordu. "Hayır." Tepsiyi işaret etti. "Kahve almaya gittim. Telefon gelince oyalandım biraz." Turan kahvelerden birisini ona uzattı. "Yanında atıştırmalık bir şeyler aldım. Ne seversin bilemedim ama bunları sevmezsen başka şeyler de alabiliriz." Bardağı alırken gülümsedi. Elindeki poşeti görünce gözleri büyüdü. Kocaman poşetin içinde her tür şey vardı. "Teşekkür ederim. Kantinde ne varsa almışsın zaten gerek yok. Zahmet etmişsin." Turan kendi koltuğuna oturdu. "Sence o kadar konuştuktan sonra gider miyim?" Zeynep gözlerini kaçırdı. Omuz silkti. "Bilmem."
"Birbirimizi tanımıyoruz. Böyle düşünmekte haklısın. Ama sözlerimi ciddiye al lütfen." "Çünkü söylediklerimin her bir harfinde çok ciddiyim." Zeynep gözlerini kaçırdı. "Kaçırma gözlerini. Zamanla birbirimizi tanıyacağız, anlayacağız, Hattaa." Cümlesini tamamlamayınca merak etti. "Hatta?" "Hatta seveceğiz, aşk demiyorum dikkat edersen. Çünkü aşk bizim için hafif bir söz gibi kalacak." Turan değişen yüz ifadesine bakarak güldü. İnadını kıracaktı.