Şehir, gecenin içinde derin bir sessizliğe bürünmüştü. Sokak lambalarının titrek ışıkları, dar sokaklara adeta hayalet gibi vuruyordu. Selim ve Rıza, ellerindeki dosyalarla arabanın arka koltuğunda sessizce oturuyordu. Çatışmadan çıkmış olmanın getirdiği yorgunluk, yüzlerine açıkça yansıyordu. Selim, dosyaları karıştırırken kaşlarını çatmış, yeni ipuçları arıyordu.
“Bu iş gittikçe daha karmaşık bir hale geliyor,” dedi Rıza, ön koltuktaki şoföre bir sigara uzatarak.
Selim, elindeki dosyanın bir sayfasını işaret ederek başını kaldırdı. “Bak, burada bir isim var. Bahsedilen kişi 'Turan'. Görünüşe göre VitaNova’nın dış bağlantılarından biri. Onun peşine düşersek belki daha büyük bir şebekeyi ortaya çıkarabiliriz.”
Rıza, omuz silkti. “Turan mı? Bu isim tanıdık geliyor ama nereden hatırladığımı çıkaramıyorum.”
Selim, kağıdı şoföre uzattı. “Hakan, şu adamı araştır. Fotoğrafını bastır, geçmişini öğren. Ne kadar hızlı olursak o kadar iyi.”
Hakan başını sallayarak kağıdı aldı. “Anlaşıldı abi. Ama bu işin sonunda daha büyük bir savaş çıkarsa hiç şaşırmam.”
***
Fabrikanın basılmasının üzerinden sadece birkaç saat geçmişti. VitaNova’nın önde gelen isimlerinden Ferhat, lüks bir otelin en üst katındaki süitte, masanın başında oturuyordu. Karşısında, yüzünde korkuyla karışık bir ifade taşıyan bir adam vardı. Adam, konuşmak için birkaç kez nefes aldı ama bir türlü söze başlayamıyordu.
“Konuş,” dedi Ferhat, soğuk bir ses tonuyla. “Selim’in oraya gittiğini nasıl öğrendin?”
Adam, ceketinin yakasını düzeltirken tedirgin bir şekilde konuşmaya başladı. “Mert, abi. Dosyayı ona sen verdikten sonra Selim’e haber uçurmuş. Fabrikanın adresini de o sızdırmış.”
Ferhat’ın yüzü daha da karardı. Masadaki bardağı eline alıp yere fırlattı, cam parçaları etrafa saçıldı. “Mert! Seni aşağılık hain! Selim’le bir olup oyun mu oynuyor şimdi?”
Adam korkuyla başını salladı. “Bilmiyorum abi, ama onun Selim’e bilgi sızdırdığı kesin.”
Ferhat, derin bir nefes alarak ayağa kalktı. Pencereye yaklaştı, şehrin ışıklarına baktı. “Demek böyle oynayacağız, ha? O zaman Mert’i bul ve bana getir. Ya Selim’e çalıştığını inkâr eder, ya da bu ihanetin bedelini kendi kanıyla öder.”
***
Selim ve Rıza, sabaha karşı gizli bir buluşma için kentin kenar mahallesindeki bir depoya gittiler. Depo, Selim’in güvendiği eski bir dostu olan Veli tarafından korunuyordu. Veli, yıllar önce Selim’in ekibinde çalışmış, ama emekli olup kendi işine çekilmişti. Ancak Selim, bu savaşta eski dostlarından yardım istemekten çekinmiyordu.
Depoya girdiklerinde Veli onları sıcak bir şekilde karşıladı. “Selim, seni görmek güzel ama işler hiç de iyi görünmüyor. Buraya kadar neden geldiniz?”
Selim, dosyayı masaya koyarak Veli’ye döndü. “Veli, şu dosyada bir adamın ismi var. Turan. Onunla ilgili ne biliyorsan söyle. Şehirde onu bulmamız gerek.”
Veli, dosyayı inceledi, ardından derin bir nefes aldı. “Turan… Bu adam tehlikelidir, Selim. Şehrin karanlık yüzünün en diplerinde çalışır. İnsan kaçakçılığı, kara para aklama, ne ararsan bu adamın elinden geçer. Ama çok dikkatli olmalısınız. Onun bulunduğu yere gitmek bile bir savaşa davetiye çıkarmak demek.”
Rıza, Veli’nin söylediklerini dinlerken sabırsızca konuştu. “Tehlikeli olduğunu biliyoruz. Ama Selim bu savaşı VitaNova’nın köklerini kazıyana kadar bırakmayacak. Onu nerede bulabileceğimizi biliyor musun?”
Veli, kaşlarını çatarak düşündü. “Turan, genellikle limanda çalışır. Ancak onunla iletişim kurmak için önce adamlarından biriyle temas kurmanız gerekecek. Bu adam, Kılıç takma adıyla bilinir. Onu bulursanız, Turan’a bir adım daha yaklaşırsınız.”
Selim, Veli’nin omzuna dokundu. “Teşekkürler, dostum. Bu bilgi hayat kurtarabilir. Ama bizim için bir ekip kurmanı da isteyeceğim. Bu iş büyüyor ve her şeye hazırlıklı olmalıyız.”
Veli başını sallayarak Selim’in elini sıktı. “Yanınızdayım, Selim. Ne zaman isterseniz haber verin.”
***
Gece, Selim ve Rıza için yine uykusuz geçecekti. Limana gitmek için yola çıktıklarında, savaşın yeni bir cephesinin onları beklediğini biliyorlardı. VitaNova’nın iplerini elinde tutanların adım adım ortaya çıkması, Selim’in intikam planını daha da derinleştiriyordu.
“Rıza,” dedi Selim, arabada sessizliği bozarak. “Bu işin sonunda ya biz kazanacağız, ya da şehir bizim cesetlerimizi konuşacak. Ama pes etmek yok. VitaNova’nın kökünü kazıyacağız.”
Rıza gülümsedi. “Sadece şunu bil: Ne olursa olsun, yanında olacağım.”
Selim, Rıza’ya başıyla teşekkür ederken, şehrin ışıkları ufukta beliriyordu. Şimdi, Kılıç’ı bulup Turan’a ulaşmak için adım atma zamanıydı. Ama onları neyin beklediğini bilmiyorlardı.
---
Limanın Gölgesinde
Şehrin karanlık yüzü, limanda hayat buluyordu. Gece boyunca devam eden gürültü, konteynerlerin metalik yankıları ve işçilerin taşımacılık sırasında çıkardığı sesler, burayı bir suç merkezi haline getirmişti. Selim ve Rıza, limana vardıklarında yerel bağlantıları olan Halil ile buluştu. Halil, limanın işleyişini iyi bilen ama temiz kalmaya çalışan biriydi. Ancak Selim gibi birinin karşısında, sadık kalmak da tehlikeli bir oyundu.
Halil, onları konteynerlerin arasında bekliyordu. Elinde bir sigara vardı, yüzü endişeyle karışmış bir sakinlik taşıyordu. Selim’i görünce hızlıca doğrulup elini uzattı.
“Selim abi, buraya gelmek doğru mu bilmiyorum. Kılıç, limanda çalışıyor ama onu bulmak kolay olmayacak. Herkes onun izini sürüyor.”
Selim, Halil’in endişeli bakışlarını görmezden geldi. “Onu bulmak için buradayız, Halil. VitaNova’nın köklerini kazıyacağız. Bu yolda Kılıç bizim anahtarımız. Nerede olduğunu söyle.”
Halil, etrafına bir kez daha bakarak sessizce konuştu. “Genelde üçüncü rıhtımdaki barakalarda takılır. Ama yanına gitmek ölümle dans etmek gibi bir şey. Silahlı adamları her yeri tutar. Bu gece işler iyice kızıştı. Başka bir grup da onun peşindeymiş.”
Selim, Halil’in söylediklerini dinlerken soğukkanlılığını korudu. “O zaman bu gece daha dikkatli olacağız. Ama Kılıç’ı bulmadan buradan ayrılmayacağız.”
***
Selim ve Rıza, Halil’in tarif ettiği yere doğru ilerlerken gölgelerin içinde kayboluyordu. Konteynerlerin arasında yürümek, bir mayın tarlasında dolaşmak gibiydi. Her köşe, her viraj potansiyel bir tuzaktı. Rıza, belindeki silahı kontrol ederek Selim’e yaklaştı.
“Abi, burası tekin değil. Etrafta adamların olduğunu hissediyorum. Daha sessiz hareket etmeliyiz.”
Selim, başıyla onayladı. “Sessizlik bizim en büyük silahımız. Ama unutma, buradaki herkes bir hedef.”
Kısa bir süre sonra, rıhtımdaki barakalara ulaştılar. Barakalardan birinden yükselen hafif bir müzik sesi dikkatlerini çekti. Kapının önünde iki adam nöbet tutuyordu. İri yarı, yüzlerinde sert ifadeler olan bu adamlardan biri sigarasını yere attı, diğeriy ise etrafı kolaçan ediyordu.
Rıza, fısıldayarak konuştu. “Plan ne? Girip hepsini indiriyor muyuz?”
Selim, soğukkanlı bir gülümsemeyle başını iki yana salladı. “Hayır. İlk önce içeriyi görmeliyiz. Bilgiye ihtiyacımız var, cesetlere değil.”
Rıza, Selim’in işaretiyle birlikte bir konteynerin arkasına saklandı. Selim, bir köşeden hafifçe doğrularak adamları izledi. Arka taraftan barakaya girmek için bir açık olduğunu fark etti.
“Arka tarafa dolanıyoruz,” dedi Selim. “Hızlı ve sessiz.”
***
Barakanın arkasından dolaşarak içeri sızdıklarında, içeride Kılıç’ın bağırışlarını duydular. Kılıç, birkaç adamıyla birlikte masanın başında oturuyordu. Masanın üzerinde açık bir kasa dolusu para vardı. Yanında ise bir dosya dikkat çekiyordu. Selim, dosyanın içeriğini görmek için daha yakından izlemeye karar verdi.
“Bu paranın kaynağı güvenilir mi?” diye sordu Kılıç, karşısındaki adama.
Adam başını salladı. “Merak etme, Kılıç. Selim’in adamları bir daha bize yaklaşamaz. Hepsi birer birer ortadan kaldırılacak.”
Rıza, Selim’e fısıldayarak yaklaştı. “Abi, bizi öldürmeyi planlıyorlar. Daha ne bekliyoruz?”
Selim, sabrını koruyarak işaret etti. “Dosyayı görmemiz gerek. O dosya, Turan’a ulaşmamız için anahtar olabilir.”
Kılıç’ın adamları bir süre daha konuştu, ardından masadan kalkıp odadan çıktılar. Kılıç, dosyayı eline alıp arka tarafa doğru yürümeye başladı. Selim ve Rıza, onun peşine düştü.
***
Arka odada Kılıç, bir sandalyeye oturmuş dosyayı inceliyordu. Selim, sessizce yaklaşıp Rıza’ya bir işaret verdi. Rıza, hızla hareket ederek Kılıç’ın üzerine çullandı ve onu yere yatırdı. Selim, silahını çekerek Kılıç’ın başına doğrulttu.
“Kalkmadan önce iyi düşün, Kılıç,” dedi Selim. “Bu şehirdeki bütün sırların sahibi olduğunu biliyorum. Bana Turan’ın yerini söyle.”
Kılıç, acıyla kıvranırken sırıttı. “Sen de kim olduğunu sanıyorsun? Turan’ı bulsan bile VitaNova’nın işleyişini anlayamazsın. Bu sadece bir başlangıç.”
Selim, Kılıç’ın yüzüne sert bir yumruk attı. “Başlangıç mı? O zaman beni durdurabilecek biri kalmamış demektir.”
Kılıç, Selim’in kararlılığını görünce gülümsemesi kayboldu. “Tamam! Turan, eski bir depoda saklanıyor. Ama gittiğinizde yalnızca ölümle karşılaşacaksınız.”
Selim, Kılıç’ın söylediklerini not aldıktan sonra onu bayıltıp yere bıraktı. Dosyayı alarak hızla barakadan çıktılar. Ancak tam o sırada dışarıda bir araçtan ağır silah sesleri yükseldi.
***
Barakalar kurşun yağmuru altındayken Selim ve Rıza, bir konteynerin arkasına sığınarak karşılık vermeye başladı. Selim, bu saldırının VitaNova’dan gelen bir misilleme olduğunu anlamıştı.
“Bu iş bizi bitirmek için düzenlenmiş bir pusuydu,” diye bağırdı Rıza, kurşunların arasında.
Selim, dosyayı sıkıca tutarak yanıt verdi. “Ama bizi bitiremeyecekler. VitaNova’nın kökünü kazıyana kadar durmayacağız!”
Çatışma, limanın karanlık gölgelerinde yankılanıyordu. Bu sadece bir savaşın başlangıcıydı ve Selim, bunun farkındaydı.
Bölüm 8 sona erdi.