İhanetin Gölgesi

1284 Words
Fabrikanın soğuk taş zemininde yankılanan adımları, Selim’in zihninde derin bir uğultu yaratıyordu. Gecenin karanlığı yerini soluk bir şafak ışığına bırakırken, içerideki hava daha da ağırlaşmıştı. Mert'in beklenmedik dönüşü, Selim’in aklında düğüm üstüne düğüm atıyordu. Bir zamanlar düşman olan bu adamın burada, tam da Rıza’nın yanında olması... İçerideki denge tamamen alt üst olmuştu. Selim, Mert’e bakarken gözleri keskin bir bıçak gibi parlıyordu. "Burada ne işin var, Mert?" diye sordu. Sesindeki kontrol, altında yatan öfkeyi bastırmaya yetmiyordu. "Seninle işim yıllar önce bitti. Yok olup gitmiştin." Mert hafifçe gülümsedi. Yılların geçişi, yüzünde derin izler bırakmıştı. Ancak bu, onun karanlık bir tehdidi andıran duruşunu zayıflatmıyordu. "Selim," dedi yavaşça, kelimelerinin her birini tartarak. "Hiçbir şey bitmez. Hele ki bu şehirde. Sadece gölgelerde bekler, doğru zamanı kollar." Selim, bakışlarını Rıza’ya çevirdi. "Bu adamın burada olması senin işin mi, Rıza? Bunu bana açıklamak zorundasın." Rıza derin bir nefes aldı, bir süre sessiz kaldı. Gözlerini kaçırmadan, doğrudan Selim’e baktı. "Mert’i buraya ben çağırdım," dedi sonunda. "Durum sandığımızdan daha karmaşık. Ferhat’ın üzerindeki ipleri tutan biri var ve bu işin içinde Mert de var." Bu açıklama Selim’in damarlarındaki kanın çekilmesine neden oldu. Bir yanda Ferhat’ın ihaneti, diğer yanda Mert’in gölgelerden çıkıp gelmesi… Selim artık kime güveneceğini bilmiyordu. Ama bir şey kesindi: Bu olaylar dizisi, her an patlamaya hazır bir bombadan farksızdı. "Mert," dedi Selim, dişlerinin arasından. "Ferhat’la ilgili ne biliyorsan, hemen konuş. Yoksa seninle geçmişte çözdüğümüz meseleyi yeniden gündeme getiririz." Mert, tehditten etkilenmiş gibi görünmüyordu. Hatta hafifçe alaycı bir şekilde güldü. "Selim, Ferhat’la ilgili gerçekleri öğrenmek istiyorsan, önce bana bir iyilik yapmalısın." Selim’in yüzü karardı. "Ne iyiliği?" Mert cebinden bir dosya çıkardı ve masanın üzerine attı. Selim, dosyayı alıp açtığında gözleri büyüdü. İçinde bir dizi fotoğraf ve bilgi vardı. VitaNova’yla bağlantılı kişiler, gizli toplantıların yerleri, hatta bazı büyük isimlerin listesi… Ancak bir isim özellikle dikkat çekiyordu: Ferhat. "Bu dosyayı nereden buldun?" diye sordu Selim, sesi soğuk ve sorgulayıcıydı. "Ben bulmadım," dedi Mert. "Bu, Ferhat’ın bana bıraktığı bir miras. O sadece bir piyon, Selim. VitaNova’nın gerçek yüzünü görmek istiyorsan, bu oyunun kurallarını yeniden yazman gerekecek." Rıza, dosyayı Selim’in elinden alıp hızla inceledi. Yüzündeki ifade ciddileşti. "Bu bilgiler doğruysa," dedi, sesinde hem şaşkınlık hem de öfke vardı, "Ferhat sadece bize değil, VitaNova’ya da ihanet ediyor." Selim bir an düşündü. Ferhat’ın niyetleri hala bir muammaydı. Ancak bu bilgi, sadece Selim’in değil, tüm ekibin kaderini değiştirebilirdi. Eğer Ferhat gerçekten çift taraflı oynuyorsa, bu oyunu kazanmanın tek yolu, ondan bir adım önde olmaktı. "Mert," dedi Selim, sessizliği bozan bir kararlılıkla. "Bu dosyayı bize verdin, ama hala güvenilmezsin. Eğer oyun oynuyorsan, seni kendi ellerimle bitiririm." Mert, sakinliğini koruyarak, "Selim, benim tek bir amacım var," dedi. "VitaNova’yı yok etmek. Çünkü onlar sadece sizi değil, bu şehri de zehirliyor." Rıza araya girdi. "Eğer Mert doğru söylüyorsa, bu sadece bir mafya meselesi değil. VitaNova’nın kökleri daha derinlere iniyor. Onlarla savaşmak, bizim hayal ettiğimizden çok daha büyük bir çaba gerektirir." Selim, bir an duraksadı. İçindeki öfke yerini soğukkanlı bir stratejiye bırakıyordu. "Tamam," dedi sonunda. "Bu bilgileri kullanacağız. Ama bu işte bir terslik olursa, ilk seni bulurum, Mert." Mert, başıyla onayladı ve hiçbir şey söylemeden gölgelerin arasına karışarak fabrikadan ayrıldı. Selim ve Rıza, masanın etrafında kaldılar. İkisi de sessizdi, çünkü ikisi de aynı şeyi düşünüyordu: VitaNova’yla savaş başlamak üzereydi. Ve bu savaşta kaybetmek, ölümden daha beter sonuçlar doğurabilirdi. Fabrikanın dışındaki hava giderek daha da soğurken, Selim bir kez daha kendi içinde bir karar verdi. Bu şehirde kimseye güvenemezdi. Ancak bu kez, oyunu kurallarına göre değil, kendi kurallarına göre oynayacaktı. --- Çatışmanın İlk Adımı Selim, fabrikanın ağır metal kapısını açtığında dışarının soğuk rüzgarı yüzüne çarptı. Rıza, onun hemen arkasında sessizce yürüyordu. İkisi de bu gece öğrendikleri bilgilerin ağırlığını omuzlarında hissediyordu. Gökyüzünde soluk bir ay vardı, sanki şehrin üzerinde süzülen bir bekçi gibi. Fabrikanın dışında onları bekleyen siyah SUV, motorunu hafif bir homurtuyla çalıştırmıştı. “Rıza,” dedi Selim, bir sigara çıkarıp yakarken. “Mert’in söyledikleri doğru olabilir ama bu dosyadaki her bilgiye de güvenemem. Bu oyunda herkes kendi çıkarına göre hareket ediyor.” Rıza başıyla onayladı. “Haklısın. Ama Ferhat’ın çift taraflı oynadığını düşünmek bile başlı başına bir sorun. Eğer VitaNova’ya gerçekten ihanet ediyorsa, bu bize bir avantaj sağlayabilir. Ama eğer Mert bizi kandırıyorsa…” Selim, dumanı derin bir nefesle içine çekti, sonra ağır bir şekilde üfledi. “Kandırsın. Oyunlarını kendi başlarına oynasınlar. Biz de kendi oyunumuzu oynayacağız.” *** SUV, geceyi yaran bir mermi gibi hızla ilerliyordu. Selim ve Rıza, arka koltukta sessizce oturmuş, düşüncelerine dalmışlardı. Ön koltuktaki şoför, harita üzerinde işaretlenmiş bir adrese doğru ilerliyordu. Selim’in elinde Mert’in bıraktığı dosya vardı. Sayfaları çevirirken her bir bilgi kafasında bir bulmacanın parçaları gibi yerini alıyordu. Dosyada işaretlenmiş bir adres dikkatini çekti: eski bir depoya ait olduğu yazılıydı. VitaNova’nın bazı üst düzey isimlerinin bu depoda toplantı yaptığı bilgisi vardı. Selim, gözlerini kısarak kağıdı daha dikkatlice inceledi. “Bizi bu adrese götür,” dedi şoföre. Rıza, kaşlarını çatarak Selim’e döndü. “Oraya şimdi mi gidiyoruz? Daha hiçbir hazırlık yapmadık.” Selim, gözlerini Rıza’ya çevirdi. “Bu işte hazırlık yapacak zaman yok. Ferhat’ın hamlesini beklersek kaybederiz. Şimdi hareket etmezsek VitaNova’nın bizi yok etmesi an meselesi.” Rıza bir şey demedi, ama yüzündeki gerginlik konuşmadan da her şeyi anlatıyordu. *** Depo, şehrin endüstriyel bölgesinde, terk edilmiş binaların arasında bir hayalet gibi duruyordu. Binanın dış cephesi paslanmış demir ve kırık tuğlalarla kaplıydı. Kapıda herhangi bir güvenlik görünmüyordu, ama Selim bunun bir tuzak olabileceğini biliyordu. “Dikkatli ol,” dedi Rıza, silahını çekerek. “Burada işler her an karışabilir.” Selim de silahını çıkardı ve başıyla onayladı. “Sessizce ilerliyoruz. Gerekirse çatışmaya gireriz, ama kimseye bizi fark ettirmeyelim.” İkisi de sessiz adımlarla binaya yaklaştı. Kapıya ulaştıklarında, Selim elini kaldırarak Rıza’ya durmasını işaret etti. Kulak kabarttı. İçeriden boğuk konuşma sesleri geliyordu. Selim kapıyı yavaşça araladı. İçerisi zayıf bir ışıkla aydınlatılmıştı. Büyük bir masa etrafında altı kişi oturuyordu. Masanın ortasında birkaç dosya ve dizüstü bilgisayar vardı. Konuşmaları seçmek için biraz daha yaklaştılar. “Selim ve ekibi hala bizim için bir tehdit,” dedi adamlardan biri. Sesindeki sertlik, grubun lideri olduğunu belli ediyordu. “Onları ortadan kaldırmamız gerekiyor. Bu iş uzarsa VitaNova’nın hedef tahtasına biz otururuz.” Rıza, Selim’in kulağına fısıldadı. “Ferhat burada değil. Belli ki bizim hakkımızda bilgi sızdırmış.” Selim kaşlarını çattı. “Bu işin sonunda onunla görüşeceğiz. Ama önce bu toplantıyı bozacağız.” *** Selim, Rıza’ya işaret verdi ve ikisi de hızla hareket ederek masanın etrafındaki adamlara nişan aldı. “Kimse hareket etmesin!” diye bağırdı Selim. Silahını grubun liderine doğrultmuştu. Adamlar şaşkınlıkla yerlerinden fırladı, ama Selim ve Rıza’nın kararlılığı karşısında geri çekilmek zorunda kaldılar. Lider, Selim’e meydan okuyan bir ifadeyle baktı. “Demek buraya kadar geldin, Selim. Ama burada ne aradığını biliyoruz.” Selim, masanın üzerindeki dosyalara göz attı. “VitaNova’nın oyunlarını çözmek için buradayım. Ve sana bir teklif sunuyorum: Eğer işbirliği yaparsan hayatta kalırsın. Aksi takdirde…” Lider gülümsedi. “Siz gerçekten VitaNova’nın sadece bir örgüt olduğunu mu sanıyorsunuz? Biz bir sistemiz, Selim. Bizi yıkamazsın.” Selim, adamın tehditkar sözlerine rağmen sakinliğini korudu. “Sistemlerin bile zayıf noktaları vardır. Ve ben o noktayı bulup seni mezara göndereceğim.” Bir anlık sessizlikten sonra, içerideki gerilim patlak verdi. Liderin arkasındaki adamlardan biri silahına uzandı, ama Selim ondan hızlıydı. Tek bir atış, adamı yere serdi. Rıza da diğer adamlara ateş açtı ve depo bir anda kaosa dönüştü. *** Çatışma sona erdiğinde, depo cesetlerle dolmuştu. Selim, masanın üzerinde duran dosyaları hızlıca topladı. Liderin cesedi, masanın hemen yanında yatıyordu. Ancak Selim, bu zaferin kısa ömürlü olacağını biliyordu. “Bu sadece bir başlangıç,” dedi Selim, Rıza’ya bakarak. “Daha derinlere inmeli ve VitaNova’nın kalbini bulmalıyız.” Rıza, elindeki kanlı silahı temizlerken başıyla onayladı. “O zaman daha hızlı hareket etmeliyiz. Çünkü onlar çoktan bizim için planlarını yapmaya başlamışlardır.” Selim, soğuk bir gülümsemeyle dışarıya doğru ilerledi. Bu savaş henüz bitmemişti. Ama o, bir kez daha galip geleceğinden emindi. --- Bölüm 7 sona erdi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD