bc

YERALTI SALTANATI 1: YÜKSELİŞ

book_age18+
17
FOLLOW
1K
READ
revenge
dark
system
mafia
gangster
heir/heiress
drama
bxg
serious
mystery
campus
city
pack
cruel
musclebear
villain
like
intro-logo
Blurb

Yeraltı Saltanatı – Bölüm 1: İlk Darbe

Diyarbakır’ın sert rüzgarı, şehrin dışındaki çiftlik evinin etrafında dönüyordu. Kayu, uzun ahşap masanın başında oturuyor, gözlerini tek tek masadaki adamlara gezdiriyordu. Çiftlik evi, yıllardır böyle bir toplantıya ev sahipliği yapmamıştı. Türkiye’nin en tehlikeli 10 mafya babası ilk kez bir masanın etrafında toplanmıştı.

Masadaki sessizlik, havadaki gerilimden besleniyordu. İlk konuşan Can oldu. "Buraya hepimizin bir arada olmasını sağlayacak kadar büyük bir şey olmalı, Kayu. Daha fazla vakit kaybetmeden konuya gir."

Kayu derin bir nefes aldı, ardından masanın ortasına ağır bir dosya koydu. İçindeki fotoğrafları tek tek çekip masadakilere dağıttı. Fotoğraflarda patlatılmış depolar, öldürülmüş adamlar ve bilinmeyen yüzler vardı. "Bu saldırılar benim bölgemde başladı," dedi. "Ama sıranın size gelmeyeceğini düşünüyorsanız, aptalsınız."

Fero, fotoğraflardan birine bakarak kaşlarını çattı. "Bunlar kim? Daha önce bu yüzleri hiç görmedim."

"Ben de görmedim," diye cevapladı Emin. "Ama kim olduklarından çok, ne istedikleri önemli."

"Belki de içimizden biri bunu planladı," dedi Hafız, her zamanki şüpheci tavrıyla. Bu söz, masadaki herkesi buz gibi yaptı. Şüphe dalgası odayı hızla sardı.

Ancak tam o sırada, dışarıdan gelen bir patlama sesi her şeyi unutturdu. Toplantı odasının camları parçalanırken, içeriye göz yaşartıcı gaz bombaları atıldı.

"Yere yatın!" diye bağırdı Kayu, tabancasını çekerek masanın arkasına sığındı. Diğerleri de aynı anda silahlarına sarılmıştı. Dışarıdan makineli tüfek sesleri geliyordu. Adamlar bağırıyor, kurşunlar çiftlik evinin duvarlarını delip geçiyordu.

Berke, masanın altında siper alırken dişlerini sıkarak bağırdı: "Ne lan bu? Tiyatro mu çevriliyor burada?"

Tam o sırada, patlayan camlardan içeri giren maskeli saldırganlar belirdi. Ellerinde ağır silahlar vardı ve hiçbir şeyden çekinmeden ateş açıyorlardı. İlk mermiler Berke’yi buldu. Omzundan vurulan Berke, acıyla yere yığıldı.

"Berke vuruldu!" diye bağırdı Hafız, hızla onun yanına koşarak kanı durdurmaya çalıştı.

Can, odanın bir köşesinde, siper aldığı yerden saldırganları izliyordu. Sessiz ve dikkatliydi. Bir maskeli saldırgan, odanın ortasına doğru ilerlerken Can tabancasını kaldırdı ve soğukkanlı bir şekilde tek bir kurşun sıktı. Kurşun, maskeli adamın başına saplanmıştı. Adam olduğu yere yığıldı.

Kayu, dışarıdan gelen saldırı seslerini dinlerken, içerideki adamlarına bağırıyordu: "Geri çekilen olursa, kurşunumu yer! Hepinizi bitireceğim!"

Fero, masanın arkasından saldırganlara birkaç el ateş etti. "Bu kadar profesyonel adam, dışarıdan gelmiş olamaz. İçimizden biri onlara yol göstermiş olmalı!"

Saldırı bir anda kesildi. Dışarıdan gelen motor sesleri hızla uzaklaşırken, çiftlik evinin sessizliği derin bir nefes gibi geri döndü. Kırık camlar, kurşun delikleri ve yere serilmiş adamların kanı, baskının şiddetini gösteriyordu.

Kayu, hâlâ tabancası elindeyken pencereye doğru yürüdü. "Bu bir uyarıydı," dedi alçak bir sesle. "Kimse bizi bitiremez. Ama içimizden biri bu oyunun parçasıysa, ilk onu vururum."

Can, masanın kenarına oturdu ve tabancasını yavaşça yerine koydu. Gözlerini diğerlerine dikerek konuştu: "Bu saldırı, birliğimizi bozmak için yapıldı. Ama başaramadılar. Şimdi bir karar vermeliyiz: Ya hepimiz bir araya

chap-preview
Free preview
Gücün Bedeli
İstanbul’un gece manzarası, gökyüzüne vuran neon ışıklarıyla hayalet gibi parlıyordu. Boğaz’a paralel giden yolların kenarlarında lüks arabalar birer hayalet gibi süzüldü, geceyi delen sirenler, şehri saran karanlıkla birleşen gürültüler arasında kayboldu. Ancak, bu şehirde karanlık asla sessiz kalmaz, en derin sokaklarda, gölgelerde, insanların gözlerinden kaçan yerlerde her şey dönüyordu. Selim Vural, gözlerini bir an daldığı manzaradan ayırıp, İstanbul’un yüksek binalarının arasındaki gizli geçitte ilerleyen lüks arabasını biraz daha hızlandırdı. İleriye doğru gözleri, kalbinin sesini susturmaya çalışarak yoğunlaşmıştı. Yavaşça konuşan, gözlerinde yılların yorgunluğuyla bakabilen, ancak aynı zamanda her adımında ölümden daha yakın hisseden bir adamdı. Selim Vural. O, bu şehri ve karanlık dünyasını bir oyuna dönüştürmüş, her hamlesiyle tek bir adım daha yaklaşmıştı ama o adım, aynı zamanda onu yerin dibine çekmeye de yeterdi. Araba bir an boş bir yolda ilerledikten sonra, arkasındaki başka bir araç ona yetişti. Farlar, her şeyin başladığı noktayı belirten bir işaret gibiydi. Selim, yavaşça geri dönerek yanındaki adamına işaret etti. O an, her şeyin hızla değişeceği belliydi. --- İstanbul’daki gece, her şeyin başladığı zamandı. Bir telefon sesi, o anın habercisi olmuştu. Karanlıkta bir siluet, ince bir iplik gibi bir şekilde Selim’in hayatını değiştirecek olan adamın hayatına son vermek üzere hareket ediyordu. Selim, telefonun sesine dönerek, derin bir nefes aldı. O an bir şeylerin değişeceğini biliyordu. Zihninde uzun yıllardır şekillenen planların son hamlesine gelmişti. Telefonda tanıdığı bir adamın, “İşlem tamam. Her şey yolunda” dediği cümle, Selim’in yaşamındaki en kritik anı başlatıyordu. Liderin uzun yıllardır beklediği o an gelmişti: Eski mafya lideri Necmi Çolak, hayatta son bir gün daha kalacak ve bu gece, hayatının en son gecesi olacaktı. --- Selim, arabasının kapısını sert bir şekilde kapattı. Sağ kolu Emir Kaya, hemen arkasında durarak bir sigara yakıp, bir göz ucuyla onu izledi. Emir’in gözleri, ne hissettiğini tam olarak belli etmiyordu. Ama içindeki huzursuzluk, Selim’i bilgilendirecek kadar güçlüydü. “Her şeyin yolunda olduğunu mu düşünüyorsun?” diye sordu Emir, sigarasından bir nefes çekerek. Selim, bir süre sessiz kaldı. Fakat gözlerinden, yanıtı zaten vermişti. “Hayatta hiçbir şey yolunda değildir, Emir,” dedi soğukkanlı bir şekilde, “ama bu işin artık sonuna geldik. Yarın, bu şehirde bir şeyler değişecek. Benim adım artık öyle bir siluet gibi olacak ki, kimse kim olduğunu bilemeyecek.” Emir, Selim’in bu sözleriyle ne kadar kararlı olduğunu anlamıştı. Fakat bir şey, hala içini kemiriyordu. Selim, hep doğru bildiği yolu seçmişti. Ama o doğru yolun sonu, kimseye garanti değildi. --- Yavaşça ilerleyen arabaları durdurdular. Önde bekleyen birkaç adam, uzun yıllardır Selim’in yanında olmuş, her türlü işin içinde bulunmuş eski dostlardı. Selim, kapıdan çıkarken Emir’in gözlerindeki gizli bir anlamı fark etti, ama o an için konuşacak değildi. Necmi Çolak’ın ölümüne biraz daha yaklaşmışlardı. Bunu duyacak olanlar, onu takip edecek olanlar olacak, ama bu geceyi onlarla birlikte yaşamanın bedelini ödeyeceklerdi. Önlerinde, terkedilmiş bir depo vardı. Yalnızca birkaç sızan ışık vardı. İçeriye girmeleriyle birlikte, ortamın havası yoğunlaştı. Çolak’ın adamları, her biri başını önüne eğmiş, yer altı dünyasının gerçekliğine odaklanmışlardı. Necmi Çolak’la karşılaşmaları sadece birkaç adım uzaktaydı. Çolak, eski güçlü liderdi ama yaşlandıkça hata yapmaya başlamıştı. Yıllar içinde öne çıkan isimlerden biri olduğu için de, Selim onu tahtından indirmek için her zaman beklemişti. O anda, Çolak’ı daha önce düşmanı olarak tanıyan ve ona saygı duyan bir adam bile Selim’e hizmet etmek zorunda kalıyordu. Bu şehirde, her şey para ve güçle şekilleniyordu. “Beni öldürmeden önce, bir şey sormam gerek,” dedi Necmi, eski bir mafya lideri olarak soğukkanlı bir şekilde. “Sonsuza kadar güçlü kalmayı planlıyor musun? Her şey yolunda gidiyor diye düşünüyorsun. Ama her şey değişecek…” Selim’in yanıtı, gülümsediği anda geldi. “Her şey değişecek, Necmi. Bu gece senin son gecen. Ama benim yolum henüz başlamadı.” O anın ardından, silahların sesi ortamı sarstı. Karanlıkta bir bedel ödendi ve Selim, bir adım daha ileriye gitmek için ölümden kaçtı. --- Sabah, İstanbul’da her şey sessizdi. Ama şehir bir savaşın eşiğindeydi. Selim Vural, mafya dünyasının yeni lideri olarak her şeyin başına geçmişti. Gücü ele geçirmek, her zaman ona ait olacak bir hak değildi ama bu gece, her şeyin sadece onun kontrolünde olduğunu gösterdi. Ve o, geri dönmeyecek adımları attı. Gecenin yarattığı sessizlik, yalnızca Selim için değil, İstanbul’un sokaklarında bekleyen diğer rakipleri için de bir anlam taşıyordu. Bu şehirdeki güç dengeleri, artık sonsuza kadar değişmişti. --- Kayıp İttifaklar Sabahın ilk ışıkları İstanbul'un üzerinde belirdiğinde, şehirdeki her şey bir anda değişmiş gibi hissediliyordu. Selim Vural, bir gece önce kazandığı zaferin şehrin ruhunda yaratacağı etkileri düşündü. Karanlık bir dünyanın derinliklerinde, sadece güç ve çıkarlarla şekillenen ilişkilerde; bir kayıp, tüm dengeyi değiştirebilirdi. Ancak, onun kontrolündeki güç, öyle kolayca sarsılacak gibi değildi. Her şeyin başladığı yerden, şehrin göbeğine doğru ilerlerken, Selim'in içindeki karanlık düşünceler hiç olmadığı kadar güçlüydü. Arabası, sabahın gri havasında bir gölge gibi ilerlerken, Selim’in gözleri, İstanbul’un karmaşasını bir av gibi süzüyor, her şeyin kaybolmaya yakın olduğunu fark ediyordu. Şehir, İstanbul’un kalbine doğru yaklaşırken, eski dostlar, düşmanlar ve kontrol edemediği güçler arasında bir denge kurmaya çalışıyordu. Depodaki ölümden sonraki gün, bir dinginlik vardı; ama bu dinginlik, beklenmedik bir tehdidin habercisiydi. --- İstanbul’un kuzey köylerinden birinde, geceyi sabaha çeviren bir başka adam vardı. O, Selim’in en güvendiği adamlarından biriydi. Her şeyin başlamasından çok önce, her adımını dikkatlice hesaplayan biri olarak, Emir Kaya'nın kararları, şehri etkileyecek kadar önemliydi. Ama şimdi, içinde bir huzursuzluk vardı. Yıllar süren dostluğu, şimdi ona yabancı gelmeye başlamıştı. Selim’in yükselişiyle, hayatındaki denge değişmişti. Emir, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte gözlerini açtı. Yatakta bir süre hareketsiz kaldı, sonra ağır bir şekilde kalkıp pencereye yöneldi. Şehir, gökyüzüne doğru yükselen dev binalar arasında, bir zamanlar ev gibi gördüğü yerin maskesini tekrar gösteriyordu. Her köşe, her sokak, her bir pencereden sızan ışık, Selim’in gücünün izlerini taşıyordu. Fakat, Emir’in içinde bir korku vardı. Şehirdeki her şeyin değişmesi, ona bağlı bir geleceğin de kaybolmasına neden oluyordu. Telefonu çaldığında, bu korku daha da belirginleşti. Telefonda sesini duyduğu kişi, Selim’in en yakın rakiplerinden biriydi: Murat Yıldırım. Murat, yıllar önce Selim’in yanında başlayan, ancak zamanla yolları ayrılan, şimdi ise karşı tarafta yer alan bir adamdı. “Emir, görüşmemiz lazım. Yalnızca seninle,” dedi Murat, sesinde ince bir tehdit vardı. Emir, derin bir nefes aldı. Artık ne geçmiş ne de dostluk vardı. Selim’in her adımına karşı bir tehdit daha belirmeye başlamıştı. --- Murat Yıldırım’ın karşısında, Emir Kaya’nın ne kadar güçlü olduğunu bilmeyen birisi, bu karşılaşmanın sonrasında hayatına veda ederdi. Ama Murat, başka bir yolda ilerliyordu. Bir zamanlar birlikte çalışmış, Selim’in eski planlarına katılmıştı, ancak şu an her şey farklıydı. Selim’in tahtı, onun da üzerinde geçebilecek kadar kolayca sarsılabilirdi. Bu yüzden, Selim’i alt etmenin yolu, Emir Kaya’nın yanında olmaktan geçiyordu. Emir, Murat’a her adımda yaklaşırken, kafasında bir düşünce belirdi. Selim’in o geceyi kazanması, sadece şans değil, aslında çok iyi hesaplanmış bir plandı. Ama Murat’ın elinde de bir şeyler vardı. Bu şey, Selim’i zayıflatacak kadar güçlü olabilirdi. --- Selim, o sabah, aldığı kararlarla her şeyin başına geçmişti. Oysa diğerleri, bu zaferin ardında kalan gerçekleri ve tehditleri fark etmeye başladılar. Murat Yıldırım’ın karşısına koyduğu oyun, sadece Selim’in değil, onun etrafındaki her ilişkisini de etkileyecekti. Bir saatlik bir yolculuktan sonra, Emir ve Murat, İstanbul’un kenar mahallelerinden birinde buluşmaya karar verdiler. Murat, her zaman olduğu gibi, soğukkanlıydı. Gözlerindeki keskinlik, yıllar önceki dönemin izlerini taşıyordu. "Selim’in yükselişi, senin için sonun başlangıcı olabilir," dedi Murat, ellerini cebine sokarken. Emir, Murat’ın bu sözlerine karşılık vermedi. Her şeyin gerçeği, zaten bir oyun gibiydi. Murat’ın söylediklerinde bir doğruluk vardı. Ama Selim'in planı, kimseye bu kadar kolay teslim olmayacak kadar sağlamdı. "Selim'in bu işi kazanmasına izin veremem," diye yanıtladı Emir, gözlerinde karanlık bir anlam vardı. "Ama seninle değil, onunla olacağız. Kendi gücümüzü oluşturmalıyız." Murat’ın gülümsemesi, soğuk bir rüzgar gibi yayıldı. "Yani, bu savaş başlamalı mı?" Emir bir süre sessiz kaldı. Sonunda, kararlılıkla başını salladı. “Evet, Murat. Bu savaş şimdi başlıyor.” --- İstanbul, sabahın erken saatlerinde yeniden canlandı. Her sokakta bir hikaye, her köşe başında bir olay başlamaya doğru ilerliyordu. Selim Vural’ın zaferi, şehri şekillendiriyordu ama her zaferin bir bedeli vardı. Murat ve Emir, yeni bir oyun kurmuştu; ancak bu oyunun kurallarını, yalnızca Selim değil, tüm şehir öğrenecekti. Bir yanda yükselen gücün bedeli, diğer yanda kaybedilen ittifaklar ve hırslar vardı. Herkesin hikayesi, birbirine bağlıydı ve her şeyin sonu, beklenmedik bir anda değişebilirdi. 1. Bölüm Sonu

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

SADİST

read
1.1K
bc

KIRMIZI DÜŞLER

read
6.9K
bc

Korku Masalı

read
5.5K
bc

HAYAL EKSPRESİ CİNAYETLERİ +18

read
1.1K
bc

Eda'nın Yalnızlığı

read
8.4K
bc

BOŞLUK

read
1K
bc

Celladına Aşık 2 (töre)

read
26.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook