Yüzüne gelen yumruğun acısını hissedemeden karnına gelen ikinci bir yumruk ile yere düştü. Şişmiş gözü, dudağından akan kanı ve vücudunun çeşitli yerlerinde başlayan morarmalar gelen darbelerin sadece küçük bir kısmını yansıtıyordu. Doruk karşılık vermeye çalışsa da tek başına altı kişi ile mücadele etmeyi başaramamış ve bir süre sonra gelen darbelerin acısı ile direnmeyi bırakmıştı.
Üniversiteye başlamasının ikinci yılıydı ve kendilerine Azrail adını veren bu çete ona kafayı takmıştı. Doruk kendi halinde yaşlı annesi ile birlikte, babasının ölümünden sonra kendilerine kalan az bir miktar maaş ile geçinmeye çalışan ve tek göz evde yaşamını sürdüren yirmi üç yaşında bir gençti. Azrail denen bu çetenin para almaya çalıştıkları bir öğrenciyi koruması ile hedefleri haline gelmişti.
Azrail’in önderi olan herkesin Fırtına dediği acımasızlığı gözlerinde okunan genç yerde kanlar içinde yatan Doruk’un yanına çökerek saçlarından kavradı. ‘’Şu arkandaki evi görüyor musun?’’ diye sorarak Doruk’un başını eve doğru çevirdi. Arkalarındaki ev yıllar önce terk edilmiş eski bir köşktü. Hayaletli köşk olarak bilinen bu eve girmeye kimse cesaret edemezdi. Fırtına konuşmasına devam etti. ‘’Şimdi o eve gireceksin ve geceyi orada geçireceksin aksi halde sana yaptıklarımızın daha beterini annen yaşar.’’ diyerek Doruk’u düştüğü yerden kaldırdı.
Doruk şişmiş gözünün el verdiği ölçüde karşısında gülerek kendilerine bakan altı çift göze tek tek baktı. Hepsi acımasızdı ve kararlıydı. Arkasında kalan köşkün hikâyesini az çok biliyordu. Yaklaşık yirmi sene önce evde ölen birinin hayaletinin hala o evde olduğu söylentileri vardı. Ama hiç kimse kim olduğunu bilmezdi. Kalbinde korku hissetse de annesi için duyduğu endişe daha ağır bastı ve eve doğru yürüdü.
Evin kapısını hafifçe ittiğinde korkunç bir gürültüyle gıcırdayarak açıldı. İçeriye adım attığında sesli bir şekilde yutkundu. Etrafındaki üzerleri beyaz çarşaf ile kapatılmış eşyalara her an hareket edebileceklermiş hissi ile bakıyor ve büyük salonda yürüyordu. Beyaz çarşafın birini yavaşça kaldırdığında çıkan toz ile öksürdü ve açılan eski zeytin yeşili koltuğun kenarına oturdu. Hava kararmaya başlamıştı ve telefonun ışığı dışında elinde ışık kaynağı yoktu.
Soğuyan hava ürpermesine neden olmuştu. Kollarını birbirine bağlayarak titremesini engellemeye çalıştı. Vücudundaki ağrıları görmezden geldi. Şiş gözü görmesini kısıtlıyor, kırılan burnu nefes almasını zorlaştırıyordu.
Dışarıda hafif yağmaya başlayan yağmur gittikçe şiddetini artıyordu. Gökyüzü sinirle haykırıyor ve gözlerinden çıkan alevleri yeryüzüne göndererek kararmış dünyayı kısa bir an aydınlatıyordu.
Doruk hissettiği korku ile oturduğu yerden kalkıp pencereye yaklaştı ve eliyle camın tozunu sildiğinde dışarıdan sızan ışık bir kahve hatırı kadar arttı. Evden çıkıp gitmeyi düşündü ama pencereden baktığında evin önünde araba içinde sigara ve alkol eşliğinde bekleyen Azrail çetesini görünce vazgeçti.
Telefonunun ışığıyla evin salonundan üst kata uzanan ahşap merdivenleri çıkmayı başladı. Her basamaktan ‘Kaç!’ dercesine gıcırtılar yükseliyor ve kalbindeki korkuya damla damla ekleniyordu. En üst basamağa çıktığında ışığını gönderen gökyüzüyle evin için kısa bir anlığına aydınlandı ve Doruk gördüğü ile korkuyla yerinden sıçradığında dengesini kaybedip merdivenlerden düşmeye başladı.
Merdiven son bulduğunda yerde yatarken tekrar karşısında beliren siluete baktı. Vardı ama yoktu. Etrafına ışık saçıyordu ama aslında silikti. Dalgalı saçları omzunu okşuyordu, gözleri arıların taşıdığı balı andırıyor ve yanağındaki gamzesi kurbanını bekleyen mezar gibi gülümsüyordu.
Doruk duyduğu korkuyla kalkıp kaçmak istedi ama düştüğü zemin yıllar sonra çocuğuna kavuşmuş bir anne gibi onu sarılıp sarmaladı. Bilinci yavaşça bedenini terk etti ve kendisine süzülen ele korkuyla bakarken bilinci kapandı.
Kırık burnuna dolan dağ reyhanı kokusunu uzunca bir süre sonra ilk defa nefes alıyormuşçasına içine çekti. Ayağında hissettiği gelen ani ağrı ile göz bebekleri büyüdü ve gözlerini zorlayarak açılmasına neden oldu. Hızla yere düşen kar tanesinin eriyip yok olması gibi ağrı bir anda yok olup yerini hoş tatlı bir rahatlamaya bıraktı. Doruk ne olduğunu anlamaya çalışırken aynı ağrı bu sefer kolunda belirdi ve yine aynı hızla yerini rahatlamaya bıraktı. Başını yattığı yerden hafifçe kaldırdığında hemen yanındaki silueti gördü. Korkuyla yattığı yerden geri geri gitmeye çalıştı fakat kendini bir an havada bularak sonrasında sertçe zemine düştü. Düştüğü koltuğa bakan Doruk en son merdivenlerden yuvarlandığını hatırlıyordu. Bu koltuğa ne zaman gelmişti?
‘’Korkma!’’
Duyduğu ses ile başı siluete çevrildi fakat dudakları kımıldamamıştı. Gökyüzündeki evine dönmek için sabırsızlanan güneş etrafı bir mum ışığı kadar aydınlatıyordu. Ortamın yetersiz ışığında siluete daha da dikkatle baktı. Dalgalı saçları kahverengiye ismini veren bir güzellikteydi. Mavi gözleri tüm nazar boncuklarını etkisiz hale getirecek mükemmellikteydi ve yanağındaki gamzesi yüzünü korkunç olmaktan öte davetkâr gösteriyordu. Dudakları şeftali pembesini andırıyordu ve hafifçe gülümsüyordu. Silik bedenin etrafa yaydığı ışık Doruk’un başka bir yere bakmasına engel oluyordu.
‘’Korkma!’’
Doruk artık emindi ses kalbinde fısıldıyordu. Karşısındaki ruh onunla kalbine fısıldayarak konuşuyordu. ‘’Sana zarar vermek için gelmedim.’’ diyen Doruk gözlerini karşısındakinden bir saniye bile ayırmıyordu.
‘’Biliyorum.’’ diye kalbine fısıldayan ruh hafifçe elini havaya kaldırdı ve aynı anda Doruk’un acı içindeki bedeni de havalanarak yavaşça koltuğun üzerine indi. Doruk şaşkınlık içindeyken kendisine yaklaşan ruha korkuyla bakıyordu. Hareket ettikçe vücudundaki ağrılar daha da dayanılmaz oluyordu ve o an fark etti Doruk merdivenlerden düştüğünde vücudunda birçok kemiğin kırıldığını. Ruh havadaki elini göğsüne yaklaştırdığını Doruk ayağında ve kolunda duyumsadığı ağrının aynısını bu sefer göğsünde hissetti. Daha öncekiler gibi aniden gelen ağrı hızla kayboldu.
‘’Sen,’’ diyen Doruk şaşkındı. Karşısındaki kendine zarar vermiyor aksine kırılan kemiklerini, oluşan yaralarını iyileştiriyordu. ‘’Bana yardım ediyorsun.’’ diyerek konuşmasını tamamladı. Karşısındaki ‘’Kımıldama,’’ diyerek kalbine fısıldadı.
Çok geçmeden Doruk’un vücudunda oluşan kırıklar, yaralar ve morluklardan hiçbir iz kalmamıştı. Genç adam yattığı yerden hafifçe doğruldu. ‘’Teşekkür ederim,’’ dediğinde karşısındaki bir kez daha gülümsedi. İçinde oluşan hisse engel olamayarak saf ruha dokunmak için elini uzattı ve kolunun içinden geçen elinde hafif bir rüzgâr esintisi hissetti. ‘’Bana dokunamazsın insanoğlu,’’ Doruk kalbindeki bu fısıltı ile yaptığından utanmıştı. Ne yapması gerektiğini bilemeden etrafına bakındı. Gitmeli miydi? Yoksa kalmalı mı? Konuşmalı mıydı? Yoksa susmalı mı? ‘’Gitmek istersen gitmekte özgürsün,’’ diye kalbine fısıldadı ruh, ‘’Kalmak istersen de kalabilirsin. Konuşmana ise hiç gerek yok ruhunda hissettiklerin ruhuma aktarılır ve ben onları duyarım.’’
‘’Ama, bu nasıl?’’ diyen Doruk gerçek bir ruhla karşı karşıyayken sadece buna şaşırdığı için gülmeye başladı ve aynı anda karşısındakinin gülüşü de genişledi. Çok geçmeden tekrar oluşan sessizlik ile Doruk’un aklında karşısındakinin hikâyesinin merakı oluşmuştu. Ve aynı anda ruh fısıldamaya başladı kalbine. O fısıldadı Doruk hissetti ve fısıltı son bulduğunda gözünden bir damla düştü.
‘’Sana söz veriyorum huzur bulacaksın.’’ diyen Doruk gitmek için oturduğu yerden kalktı ve kapıya doğru yürüdü. Kapıyı açtığında sabah meltemi yüzünü okşadı ve gözyaşının aktığı yerde hafif bir soğukluk hissettirdi.
Kapıdan çıkacağı anda ruh son kez kalbine fısıldadı. ‘’Onları buraya gönder.’’
Doruk dışarı çıktığında kendisine bakan Azrail çetesi ile karşılaştı. Hepsi şaşkınlıkla kendisine bakıyordu. Oluşan özgüveniyle Fırtına’ya yaklaştı ve karşısında durdu. ‘’Yüzündeki yaralar,’’ diyen Fırtına’ya sinsice gülümsedi.
‘’Gel seninle bir anlaşma yapalım.’’ diyerek Fırtına’ya bir adım daha yaklaştı. ‘’Eğer adamlarınla bu eve girip bir saat orada kalırsan bir ömür sen ne dersen onu yaparım. Ama eğer bir saat dolmadan o evden kaçarsan beni ve diğer herkesi rahat bırakacaksın.’’ Fırtına'nın gözlerinde oluşan kazanmışlık duygusu açıkça okunuyordu. ‘’Bir saat sonra görüşeceğiz süt kuzusu ve o andan itibaren bir ömür kölem olacaksın.’’ dedikten sonra yanındakilere işaret edip eve doğru yürüdü. Doruk kenarda duran Fırtına’nın arabasına yaslanarak kollarını göğsüne bağladı ve beklemeye başladı.
Aradan geçen beş dakika sonrasında evden koşarak çıkan, yüzleri korkudan beyazlamış altı kişiye gülerek bakıyordu. Fırtına ve adamları Doruk’un yanından geçip arkalarına bakmadan koşarak uzaklaştılar.
Doruk gülmesini bastırdığında gitmek için doğruldu ve son kez köşke baktığında pencerenin tozlu camında kendisine el sallayan ruha aynı şekilde el salladı ve onun duyacağından emin bir şekilde tüm yürekten fısıldadı. ‘’Bekle dağ reyhanı kokan güzel ruh tüm acılarına son verip sana huzuru getireceğim.’’