KALP RUHU-2

1639 Words
Bir yıllık bir arayış sonucu dağ reyhanı kokan ruhun ailesinin şimdiki yaşadığı evi bulmuştu. Şehrin çıkışında küçük bir çiftlikti. Babasının mezarına her gidişin de defalarca önünden geçip gittiği bir kez olsun başını kaldırıp bakmadığı bir yerdi. Şimdi ilk defa başını kaldırmış çiftliği çeviren beyaz çitlerin ardından eve bakıyordu. Küçük bir köy gibiydi. Etrafta koşuşturan ördekler, meleşen kuzular ve otlayan inekler. Ekili bahçelerden bereket fışkıran ürünler. Evden çıkan beden Doruk'u görünce yüzüne yerleşen gülümseme ile olduğu tarafa doğru yürümeye başladı. Esen ılık rüzgâr dalgalı kahverengi saçlarını yüzüne doğru savurdu. Yaklaştıkça güneş ışığında parıldayan mavi gözleri mutluluk doluydu. Daha da yaklaştıkça yanağındaki gamzesi kendini gözler önüne sermeye başlamıştı. Bu sima çok tanıdıktı! Kalbinde beklediği fısıltı yerine kulaklarını, ‘’Merhaba,’’ diyen melodik bir ses doldurdu. Doruk cevap veremeden sadece bakmaya devam etti. Zihnindeki tüm kelimeler yok olmuş gibiydi. Karşısında duran dağ reyhanı kokan güzel ruhtu. O zaman aradığı masum kalp neredeydi? ‘’Süt mü, yumurta mı? Hangisi için geldiniz?’’ diyen ses ile düşünceleri bölündü. Geldiği yer bir çiftlikti ve bir yabancıya sorulabilecek en mantıklı soruyu sormuştu karşısındaki. ‘’Ben,’’ diyerek sustu. Ne diyecekti ki? ‘’Dağ reyhanı.’’ diye aklına gelen ilk saçma cümleyi kurdu. Karşısındakinin gülümsemesi daha da genişledi ve derinleşen gamzelerinin çukurluğu içine çekmek isteyen bir girdap gibi göz kırptı. ‘’Daha önce hiç reyhan isteyen olmamıştı. Dağ reyhanı değil ama kendi yetiştirdiğimiz reyhanlarımız var. Toplayıp hazırlarım hemen isterseniz siz de gelip bakabilirsiniz.’’ diyerek birkaç adım yana attı ve çitten yapılma kapıyı araladı. Genç adamın hareketleri ağır çekime alınmış gibiydi. Yüzünde yer edinmiş şaşkınlık yok olmamakta kararlıydı. Aralık kapıdan geçip arkasından takip etmeye başladı. Bahçelerin olduğu tarafa ulaştıklarında burnuna dolan sebzelerin kokusunu derince içine çekti. Şehrin beton yığınından uzakta bu doğallıkta olmak paha biçilemezdi. Domateslerin kokusu olduğunu buraya gelene kadar hiç fark etmemişti mesela ya da kızarmaya başlayan çileklerin annesinin eteklerine saklanan utangaç bir çocuk gibi yeşil yaprakların arkasına saklandığını. Gözleri reyhanları toplamaya başlayan narin ellere odaklandı. Yanına yaklaştığında burnuna dolan reyhan kokusu bir sene önce köşkteki koku ile aynıydı. Hareketlerini takip ederek elleri reyhanlara gitti ve sanki kırıp incitecekmiş gibi özenle bir dal kopardı. Yanındaki yine aynı gülümsemeyle genç adamın yüzüne baktı. Tüm cesaretini toplayıp Doruk'ta gülümsedi. Bir şekilde konuya girmesi gerekiyordu. ‘Ben aslında,’’ diyerek bir süre sustu. ‘’Bir çocuk arıyordum ama onun yerine sizi canlı bir şekilde görmeyi beklemiyordum.’’ dediğinde diğerinin kendisini tanıyıp tanımadığını anlamaya çalışıyordu. Genç kız ‘’Anlamadım?’’ diyerek yaptığı işi bıraktı ve yanındakine döndü. ‘’Kimi arıyorsunuz bilmiyorum ama bu çiftlikte bir çocuk yok.’’ ‘’Sizin çocuğunuz, ismini İpek koymuştunuz hani.’’ dediğinde o gün kalbine fısıldananlar aklına geldi. ‘Mutluydum insanoğlu hem de hiç tahmin edemeyeceğin kadar. Mutluluğum güzel bir kız çocuğu ile taçlandı ama bu mutluluğumun sonu imiş bilemedim. İpek Böceğim’i bir kez olsun kucağıma alamadım, kokusunu doyasıya içime çekemedim. Doğum yaptıktan hemen sonra ölümün pençesine düştüm. Bir ay boyunca acılar ile çırpındım ve bebeğimi bu süreçte onun iyiliği için benden uzak tuttular. Özlemime mi yoksa hastalığıma mı yenik düştüm bilemem ama sonrasında kendimi ölümün soğuk kucağına teslim ettim. O günden sonra ruhum arafta sıkıştı. Son isteğim yerine gelmeden huzura kavuşamam insanoğlu ama öldüğüm bu ev bana bir kafes. Buradan çıkışım yok. Ruhum geri geldiğinde ailem çoktan bu evden gitmişti ve ben bir sonsuzlukta burada hapsoldum.’ ‘’Siz onun kızısınız.’’ diyerek gerçeklerle yüzleşti. Aradığının kendisiyle aynı yaşlarda olmasını ummamıştı. Sebepsizce geçen zamanı hiçe saymış ve karşısında küçük bir kız çocuğu bulmayı beklemişti. ‘’Adımı nereden biliyorsunuz?’’ diyen genç kızın gözleri korkuyla doldu. ‘’Anneniz söyledi.’’ dediğinde gözlerindeki korku inanmamaya dönüştü. ‘’Hemen burayı terk edin.’’ diyerek ayağı kalktı ve eliyle yolu gösterdi. ‘’Beni dinlemen gerekiyor. Lütfen, annen için bunu yapmalısın.’’ diyerek ısrar etti Doruk. ‘’Sadece dinle sonrasında gideceğim ve bir daha rahatsız etmeyeceğim.’’ Genç kız kararsızdı ve Doruk bu kararsızlığından faydalanarak başından geçenleri anlatmaya başladı. Anlatacakları bittiğinde yüzünde tek bir duygu ifadesi yoktu. Dudaklarından çıkacak tek bir kelime bekliyordu ama sadece susuyordu. Arkasını dönüp hiçbir şey söylemeden yürümeye başladı. Doruk arkasından gidip kolundan tuttu ve gitmesine engel oldu. ‘’Lütfen, benimle gel. Sonrasında bir daha seni rahatsız etmeyeceğim.’’ diyerek yalvaran bir sesle konuştu. ‘’Böyle deli saçmalıklarına ayıracak vaktim yok. Polisi aramadan çiftliğimden defol.’’ dediğinde kolunu kurtararak yürümeye devam etti. ‘’Pekâlâ, böyle olmasını istemezdim İpek Böceği özür dilerim.’’ diyerek arkasından gitti ve tekrar kolundan tutarak kendine doğru çekti. Belini omzundan aşağıya sarkıttığında buraya gelmek için kiraladığı siyah arabaya doğru yürümeye başladı. Sırtına inen yumruklara aldırmadı. ‘Baba,’ diye bağırmasını duymazlıktan geldi. Arabaya vardıklarında genç kızı ön koltuğa oturtup emniyet kemerini taktı ve hızla kapısını kapayıp şoför koltuğuna geçti ve kapıları kilitleyip arabayı çalıştırdı. Kısa bir an arkada bıraktığı çiftliğe baktığında evden çıkan orta yaşlarda bir adam gördü. Seslerin nereden geldiğini anlamaya çalışıyordu. ‘’Bırak beni şehir eşkıyası,’’ diyen İpek –Adının hala İpek olup olmadığını bilmiyordu.- kapıyı açmaya çalışıyor bir yandan da bağırmaya devam ediyordu. Ellerini direksiyona koyduğunda araba yolda zikzak çizmeye başladı. Doruk hızla frene bastı ve büyük bir gürültü ile duran arabada hafifçe ileri doğru savruldular. ‘’Delirdin mi sen?’’ diyerek bağırdı Doruk. Yüksek çıkan sesiyle genç kız korkuyla olduğu koltuğa daha da sokuldu. ‘’Özür dilerim.’’ dediğinde genç kızın gözleri yaşlarla dolmuştu. Doruk delirmiş gibiydi, kendini tanımakta zorlanıyordu. ‘’Sana zarar vermek gibi bir niyetim yok. Seni sadece doğduğun eve götürüyorum sonrasında söz veriyorum tekrar evine getireceğim.’’ ‘’Söz mü?’’ dediğinde sesi korkuyla titriyordu. ‘’Söz İpek Böceği, söz.’’ diyerek gülümsedi genç adam. ‘’Adın hala İpek değil mi? Annen senden hep İpek Böceği’m diye bahsetti. ‘’Evet,’’ diyerek başını salladı ve sonrasında başını cama dayayıp tamamen sustu. Sessiz ve sakin geçen yolculuk sonrasında eski köşkün önüne ulaştılar. Arabadan inip İpek’in kapısını açtı ve çıkması için bekledi. Genç kız arabadan inip çiçekli sarı elbisesinin eteğini düzeltti. Başını kaldırıp köşke uzun uzun baktı. ‘’Buraya hiç gelmemiştim.’’ dediğinde aslında yanındakiyle değil kendisi ile konuşuyordu. ‘’Babam annemden sonra buraya hepimizin gelmesini yasaklamıştı. Ona acılarını hatırlattığını söylerdi.’’ Doruk ‘’Hadi, içeri girelim.’’ dedi fakat genç kız tereddüt ediyordu. Önce kendisine uzanan ele baktı sonra da hareket etmeden köşke bakmaya devam etti ve sonrasında uzanan eli ürkekçe tuttu. Birlikte yürüyerek içeri köşkün kapısına doğru ilerlediler. İçeri girdiklerinde havasızlığın ağır kokusu karşıladı. Her şey Doruk'un son bıraktığı gibiydi. Zeytin yeşili koltuğun örtüsü bile tekrar geri örtülmüştü. Merakla etrafı inceleyen İpek’i izlemeye başladı. Hareketleri özlem doluydu. Hiç görmediği belki de sadece fotoğraflarını gördüğü annesine olan özlemdi bu. Doruk başını kaldırdığında üst kata çıkan merdivenlerin başında onları izleyen dağ reyhanı kokulu ruhu gördü. Sessizce İpek’i izliyordu. Muhtemelen karşısına çıkmaya korkuyordu. İpek’e yaklaştı. ‘’Sana bir şey göstereceğim.’’ dediğinde genç kız merakla yanındakinin yüzüne baktı. Doruk ‘’Sakın korkma ben buradayım.’’ diyerek omuzlarında tutup merdivenlere doğru çevirdi ve annesini görmesini sağladı. Genç kız Doruk'un beklediği gibi çığlık atmadı ya da kaçmadı. Sadece birkaç adım olduğu yerde geriledi ve sırtı genç adamın göğsüne yaslandı. ‘’Korkma,’’ diye bir kez daha fısıldadı Doruk. ‘’Korkmuyorum.’’ dedi. ‘’Sadece gerçekliğini kavramaya çalışıyorum.’’ Dağ reyhanı olduğu yerden yavaşça süzülüp kızının tam karşısında durdu. İpek’in dudaklarından ‘’Bende,’’ kelimeleri döküldüğünde genç adam annesinin kızının kalbine fısıldadığını anladı. Uzun bir sessizlik oldu. Aralarında konuştukları gözlerde oluşan değişik duygulardan anlaşılıyordu. Tüm sözcükler susmuştu sadece kalpleri konuşuyordu. İpek yavaşça annesine doğru yaklaştı. Bir elini havaya kaldırdığında annesi de aynı şekilde ona karşılık verdi, elleri havada karşı kaşıya geldiğinde birbirlerine dokunuyor ama aynı zamanda dokunmuyorlardı. Dağ reyhanı kokulu ruhun bakışları kısa biran Doruk'a döndü, ‘’Teşekkür ederim insanoğlu, dilerim hayatın tüm güzellikleri senin olur.’’ diyerek kalbine fısıldadı. Bakışları tekrar kızına odaklandığında gözünden düşen bir damla yaş havada süzülmeye başladı. Genç adam İpek böceğine baktığında onun da gözünden bir damla yaş düştüğünü gördü. Dağ reyhanı kokulu ruhun silueti yavaşça yok olmaya başladı. Doruk burnuna dolan dağ reyhanı kokusunu son kez içine çekti ve karşısındaki ruh ebedi huzuruna doğru yola çıkarak gözden kayboldu. İpek Böceği havada süzülen annesinden geriye kalan gözyaşını avucunun içine aldığında dizleri üzerine düştü. Gözünden akan bir damla yaş avucundaki gözyaşına karıştı. Birleşen gözyaşları giderek artan bir parlaklığa karıştı ve küçük bir elmasa dönüştü. Genç adam omuzlarından tutup kalkmasına yardım etti. ‘’Hadi İpek Böceği gidelim.’’ dediğinde diğeri direnmeden ağırlığını yanındakinin omzuna verip yürümeye başladı. Bedeni buradaydı ama ruhu yoktu. ‘’Geldik.’’ sesiyle İpek ağlamaktan kızarmış gözleri ile çiftliğe baktı. ‘’Bu bizim küçük bir sırrımız olsa olur mu?’’ diyerek bakışlarını Doruk'a çevirdi. ‘’Eğer birine anlatırsam yaşanılanlar gerçeklikten çıkıp bir rüyaya dönüşecek diye korkuyorum.’’ Genç adamın ‘’Bizim sırrımız.’’ sözüyle arabadan inip çiftliğe doğru yürüdü. Doruk geri dönmek için arabayı çalıştırdığında koltuğa düşen gözyaşı elması parıldadı. İpek’in arkasından seslenmekten son anda vazgeçip gaza bastı ve şehre doğru yola çıktı. Beyaz çitlerin ardında kuzuları seven İpek Böceği’ni görünce gülümsemesine engel olamadı. O günden sonra bir hafta geçmişti. Çitin kapısını açıp yanına doğru yürümeye başladığında İpek genç adamı fark edince gülümseyerek el salladı. ‘’Merhaba,’’ dediğinde diğerinin kalbi çoktan onunla dolmuştu. ‘’Merhaba,’’ diyerek karşılık verdi Doruk. ‘’Dağ reyhanı mı?’’ dediğinde diğerinin gülümsemesi daha da genişledi. ‘’Hayır, doğum gününü kutlamak için geldim.’’ ‘’Ama bugün benim doğum günüm değil ki.’’ ‘’Olsun geçmiş ya da gelecek doğum günün için düşün.’’ diyerek cebindeki küçük kutuyu çıkardı. ‘’Bu senin için.’’ İpek uzanan elin içindeki kutuyu yavaşça alıp açtığında içindekini parmağının ucuyla hafifçe okşadı. Annesinden kalan gözyaşı damlasından oluşan elmas kolyeyi gördü. ‘’Kaybettim sanmıştım.’’ diyerek bakışlarını Doruk'a çevirdi. ‘’Arabada düşürmüştün. Artık ait olduğu yere dönmeli.’’ dedikten sonra Doruk kutunun içinden kolyeyi alıp zincirini açtırdı. ‘’İzin var mı?’’ İpek gülümsedi ve omuzlarına düşen saçlarını eliyle ensesinde topladı. Genç adam kolyeyi boynuna taktığında İpek dönüp sıkıca sarıldı. ‘’Teşekkür ederim.’’ dediğinde ‘’Doruk,’’ dedi diğeri ‘’İsmim Doruk.’’ Genç kız sarılmayı bıraktığında eli boynundaki kolyeye gitti ve bakışları daha sonra tekrar Doruk'u buldu. ‘’Bahçede biraz keyif yaparım diye çay ile kek yapmıştım. Bana eşlik etmek ister misin?’’ Doruk olur anlamında başını salladığında ilerideki kamelyaya doğru yürüdüler. Henüz bilmiyordu genç adam; Ruhunu masum bir sevda ile sarmalayan İpek Böceği’nin gelecek huzuru olacağını ve kendisine dağ reyhanı kokulu iki güzel evlat vereceğini. SON…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD