Nayara deniz kızlarının güzeller güzeli prensesiydi. Dalgalanan upuzun siyah mavi karışımı saçları, ay gibi parlak sarı gözleri, hafif kırmızı yanakları ve parıltılı pembemsi dudakları ile deniz erkeklerinin gözdesi olup yüzerken mavinin en güzel tonlarından oluşan ışıl ışıl kuyruğu uzaktan bakıldığında ahenkle dans eder görenler gözlerini alamazdı. Ama tüm bu ilgilinin içinde Nayara mutlu değildi. Deniz erkeklerinden nefret ediyordu ve denizler kralı olan babası artık evlenmesi için baskı yapıyordu. Nayara doksan yaşındaydı. Bu yaş deniz halkı için gençlik yaşı sayılırdı ve her deniz genci bu yaşa geldiğinde evleneceği eşi seçerdi.
Nayara gerçekten âşık olmak istiyordu ve bu kesinlikle deniz erkeklerinden biri olmayacaktı. Kafasına koymuştu. Karaya kaçacaktı ve gerçekten âşık olacaktı. Bunun için her şeyi ayarlamıştı. Lise öğrencisi olarak yaşadığı denize yakın bir okula gidecekti. Karaya çıkması onun için sorun olmayacaktı. Toprakla buluşur buluşmaz kuyruğu normal insan ayağına dönüşecekti. Giyeceği kıyafetleri çoktan ayarlamıştı.
Gün doğumuyla birlikte gizlice kaçtı deniz kabuğu evinden, karaya doğru hiç durmadan yüzdü ve kendini karaya attığında ayakları ortaya çıktı.
Daha önce ayarladığı kıyafetleri giydi. Diz üstünde lacivert kırmızı çizgili bir etek, beyaz gömlek ve beyaz bağcıklı spor ayakkabılar. Artık hazırdı yeni hayatına doğru yol alabilirdi. Nayara okula geldiğinde bir süre etrafına bakındı okul dedikleri bu yer hiç umduğu gibi değildi. Yüzüne bakan hepsi birbirinden farklı insanlar vardı. Üzerindeki gözleri umursamadan okula girdi ve okul müdürünün yayına gitti. Sahte evrakları okul müdürüne verdi ve kendisini okuyacağı sınıfa götürmesi için bekledi. Müdür yavaş adımlarla okula tanıtarak sınıfa doğru adımladı. Sınıfa geldiklerinde öğretmene gereken açıklamayı yapıp Nayara'yı bıraktı ve geri döndü.
Nayara sınıftaki tek boş sıraya geçip oturdu. Yanındaki çocuğun kokusu doldurdu tüm hücrelerini. Okyanus kokuyordu. Ferahtı, keskindi ve hoştu. Deniz erkekleri gibi yosun kokusu yoktu. Başını çevirip baktı yüzüne uzun kirpikleri göz kapağına kadar değiyordu. Mavi gözleri yaşadığı denizi anımsatıyordu.
Baktığını fark edip Nayara'ya döndü ve elini uzattı kalp hırsızı, ''Hoş geldin, ben Deniz.'' Nayara kendine uzanan ele baktı bir süre sonra bakışları kalp hırsızının gülümsemesiyle inci gibi parıldayan dişlerinden gözlerine kaydı. Çekinerek uzatıp sıktı elini ''Nayara'' dedi ürkekçe. Deniz'in gülümsemesi dahada genişledi. ''Yabancısın sanırım. İsmin biraz değişik geldi.'' ''Evet, yani hayır,'' diyerek bocaladı Nayara çalışmadığı yerden gelmişti bu soru. ''Nayara okyanus altında yetişen beyaz gülün ismidir.'' diyerek doğruları söyledi. ''İlginç hiç duymamıştım.'' Deniz umursamazca omuz silkti ve derse geri döndü. Aslında umursuyordu çünkü Nayara farklıydı bunu ilk görüşte anlamıştı. Yanına oturduğunda hafif bir gül kokusu hissetmişti. Gözleri garip bir şekilde sarıydı.
Ders saati bitene kadar bir daha bakmadılar birbirlerine. Sanki aralarında aşılmaması gereken bir engel vardı. Zilin çalması ile Deniz oturduğu sıradan hızla kalktı bir adım atıp durdu ve tekrar geri döndü. ''Benimle gelmek ister misin? Yani sana okulu gezdirebilirim.'' Nayara ''Olur.'' diyerek cevapladı ve beraber sınıftan çıktılar.
Uzun koridorları geçip bahçeye çıktılar ve kenarda duran eski ahşap banka oturdular. Aralarında oluşan sessizliği Deniz bozdu. ''Buralı mısın? Seni daha önce hiç görmemiştim. Yani burası küçük bir yer herkes birbirini tanır.''
Nayara uzun saçlarını eliyle arkaya savurdu. ''Hayır, buraya ilk gelişim.'' ''Anladım. Yardımcı olabileceğim bir konu olursa çekinmeden sorabilirsin.'' Esen rüzgâr Deniz'in hafif uzun, siyah saçlarını savurdu. ''Bu arada okulda saç boyatmak yasak. Yani ilk gün olduğu için bir şey demezler ama sonra sıkıntı yaşayabilirsin. Aynı şekilde lens kullanmakta yasak.''
Nayara anlamsız gözlerle baktı. Saçı ve gözü için yapabileceği bir şey yoktu. ''Aslında bunlar kendi renkleri.''
''Nasıl yani? Saçların özenle boyanmış gibi yarısı siyah yarısı mavi, gözlerin bir ay kadar parlak. Gerçekten komik kızsın.'' diyerek gülmeye başladı.
Nayara sinirlenmişti ama belli etmedi. O bir denizkızıydı istese de yalan söyleyemezdi. Bu yapamayacağı tek şeydi. Bu onların doğalarında yoktu. ''Doğru söylüyorum.'' dedi titreyen sesiyle.
Deniz daha fazla üstelemek istemedi. ''Tamam. Öyle diyorsan öyledir.'' Bir süre daha sessizce oturdular ve çalan ders zili ile sınıfa gitmek için ayağa kalktılar. ''Nayara,'' diyerek durdu Deniz ''Bugün ilk gün bence okulu kırabiliriz.''
Nayara dikkatle süzdü karşısındaki çocuğu ''Kırmak derken?'' diye sordu masumca. ''Yani derse girmeyelim ve dışarı çıkıp bir şeyler yapalım.'’
Nayara bir süre düşündü. Bu okula dersler için gelmemişti. Hayatının aşkını bulmak için gelmişti ve oda şuan karşısındaydı. Nasıl bildiğini bilmiyordu ama o olduğuna emindi. ''Olur,'' diyerek gülümsedi.
Birlikte okuldan çıkıp sahil kenarına indiler ve ayakkabılarını çıkarıp kumların üzerinde yürümeye başladılar. Nayara ıslak yerlerden kaçıyor ve sadece kuru olan yerlere basıyordu. Biliyordu ıslanırsa kuyruğu geri gelirdi.
Sohbet ederek yürümeye devam ettiler. Gittikçe kalpleri yakınlaştı ve arada görünmez bir köprü oluştu. Bir daha hiç kopmayacak bir köprüydü bu. Üstünde sadece aşkın, sevginin yürüyebileceği ama bilmediği bir şey vardı Nayara'nın o bir denizkızıydı ve bir insanoğluna âşık olamazdı. Bu onun sonu olurdu.
Hava kararmaya başladığında ayrıldılar birbirlerinden ve Deniz gidince Nayara kıyafetlerini çıkarıp kendini denizin tuzlu suyuna bıraktı. Ayakları kuyruğa dönüşürken mutlulukla yüzmeye başladı suyun dalgasına karşı. Hiç olmadığı kadar mutluydu. Aşk dedikleri gerçek ile tanışmıştı sonunda.
Deniz eve gider gitmez kendini yatağına bıraktı. Yıllar sonra kalbine dokunan biri olmuştu. Sevdiği tüm benliğini verdiği Buse'si terk etmişti onu ve o günden sonra kapamıştı kalbini aşka. Bugün o kapı aralanmıştı ve yeniden bahar gelmişti gönlüne.
Yatağından kalkıp bahçeye indi ve annesinin özenle yetiştirdiği beyaz gülleri tek tek okşadı eliyle.
Uzanıp dalından tek bir gül kopardı ve tekrar odasına çıktı. Yastığının yanına özenle koydu gülü. Uyumak için yattığında Nayara'nın kokusunu hissetmek istiyordu. Gece yavaş yavaş çökerken üzerlerine Nayara ve Deniz büyük bir mutlulukla uyudular.
Sabah okula gitmek için hazırlanan Deniz yastığının yanındaki beyaz gülü de yanına aldı. Okula gidince içeri girmedi ve Nayara'yı beklemeye başladı.
Nayara geldiğinde ikisi de gülümsedi birbirine. Deniz elindeki beyaz gülü uzattığında Nayara utanarak aldı gülü. ''Benimle küçük bir suça ortak olur musun?'' diye sordu Deniz. Nayara sormadı ne suçu diye sadece ''Olurum,'' dedi.
Deniz Nayara'nın elinden tutup koşmaya başladı. Birlikte koşarak dik bir yokuş çıktılar ve küçük çiçekli bir dükkânın önünde durdular. ''Hemen geliyorum.'' diyerek Deniz dükkâna girdi.
Bir süre sonra içeriden önündeki sepetinde çiçekler olan kırmızı bir bisikletle dışarı çıktı. ''Haydi, gel.'' diyerek bisiklete oturdu ve Nayara'ya elini uzattı. Nayara yan bir şekilde ön tarafa oturup bisiklet koluna sıkıca tutundu. Deniz Nayara'nın ellerinin üzerinden bisiklet kolunu tuttu ve pedalları yavaşça çevirdi.
Küçük şirin kasabanın sokaklarını yavaş yavaş geçerken yüzlerini okşayan rüzgâra kahkahaları karışıyordu. Bütün suçlar keşke böyle güzel olsa diye düşündü Nayara. Herkes okulu kırıp sevdiğiyle vakit geçirme suçu işlese her yer bu suçlularla dolsa. Yollar bittiğinde yine deniz kıyısına gelmişlerdi. Kader bu ya her yol onları buraya çıkarıyordu. Bisikleti bırakıp yumuşak kumların üzerine oturdular. Nayara başını kalp hırsızının göğsüne yasladı ve eşsiz melodiyi dinlemeye başladı. Deniz'de gül kokulu sevdiğini sıkıca sardı ve saçlarına minik bir buse kondurdu.
''Senin için okyanusa dalıp en güzel Nayara güllerini toplamak isterdim.'' Deniz daha da sıkı sarıldı sevdiğine.
Nayara heyecanla doğruldu. ''İstersen ben sana toplayabilirim.''
Deniz anlam veremese de gülümsedi. ''Nasıl olacak o?''
Nayara o an fark etti sırrını açıklamak üzere olduğunu ve yüzünü saklamak için sevdiğinin göğsüne gömdü. ''Saçmaladım değil mi?''
Deniz fark etti sevdiğinin utancını ''Aslında ben dünyanın en güzel Nayara gülüne sahibim.'' Nayara başını kaldırdı ve içine dolan kıskançlık duygusunu bastırmaya çalıştı. ''Nerede? Bende görmek istiyorum.''
Deniz uzanıp cebinden çıkardığı kırmızı kalpli paketi uzattı. ''Bunun içinde. Bakmak ister misin?''
Nayara başını sallayarak kıskançlık duygusu ile paketi aldı ve yavaşça açtı. İçinden çıkan küçük bronz renkli ay şeklindeki aynayı çevirdiğinde kendi yansıması ile karşılaştı. Deniz Nayara'nın yüzüne düşen saçlarını geriye itti. ''İşte en eşsiz Nayara gülü. Sence de öyle değil mi?''
Nayara cevap veremedi. Sadece gözünden bir damla yaş düştü. Mutluydu hem de hiç olmadığı kadar.
Kalpleri deli gibi atıyordu ve dudakları buluştuğunda deniz yükseldi ve Nayara'nın üzerine sularını yolladı. Nayara'nın ayakları kuyruğa dönüşürken Deniz ne olduğunu anlayamadı. Nayara'nın akan yaşları bu sefer üzüntüdendi. Deniz tanrısı fısıldıyordu kalbine 'Bir deniz kızı insanoğluna âşık olamaz Nayara. Bu onun ölümü olur. Ya şimdi denizime geri dön ya da ölümün seni alması için bekle.'
Deniz yaklaştı sevdiğine ve yüzünü elleri arasına aldı. ''Bana gerçekleri anlat okyanus gülüm.''
Nayara gözyaşları içindeydi. Ölmek umrunda değildi. O sadece arkasında bırakacağı kırık kalbi düşünüyordu. ''Ben deniz kızıyım kalp hırsızım. Gözlerinin rengini aldığın denizlerin prensesiyim. Ben dünyanıza aşkı bulmak için geldim. Sen kalbimi çalarken ben buna izin verdim. Bu benim sonum olacak ama olsun. Şu an senin yanındayım ve gerçek aşkı tüm ruhumla hissediyorum.''
Gerçekleri anlamıştı Deniz kalbi dayanmıyordu. Nayara'nın yok oluşunu seyredemezdi. ''Ait olduğun yere git okyanus gülüm, denizlere geri dön. Göremesem de en azında iyi olduğunu bileyim.'' gözyaşları yanaklarını yakıyordu.
''Sensiz bir hayat zaten ölüm. Benden bunu isteme.'' Nayara sıkıca sarıldı sevdiği adama. Kuyruğuna değen dalgalar davet ediyordu usulca denize.
Deniz'de sardı sevdiğinin bedenini ''Hayır, gideceksin. Sen ölürsen o zaman bende okyanus gülümü bulmak için bu sulara dalarım ve bir daha çıkmam. Ama sen hayatta olursan ben bunun tesellisi ile yaşarım.''
Nayara gitmek istemiyordu ama karşısındaki adam kararlıydı. Deniz yavaşça yolladı dalgalarını ve usul usul çekti içine Nayara'yı. Kenetlenmiş eller birbirinden ayrılırken gözlerden düşen yaşlar damladı denize. Gözyaşları ile gelen bu acıya dayanamayan deniz kabardıkça kabardı ve maviliği siyaha döndü. Nayara gözden kaybolduğunda deniz tekrar sakinledi ve maviliğin huzurlu kollarına geri döndü.
Şimdi bir başına kalmıştı Deniz. Kalbi paramparçaydı. Bir insan iki gün içinde aşkın en delisine tutulup sonra onu kaybedebilir miydi? Olmuştu işte! Tek tesellisi kara sevdasının güvende olmasıydı.
Saatlerce oturdu deniz kıyısında bir umutla. Gelen olmadı ama kalbinden giden çok oldu. Yavaşça kalktı oturduğu yerden bisikletini alıp eve doğru yürümeye başladı. Yine kalmıştı bir başına.
Bahçeye adımını attığında annesinin güllerinden yayılan kokuyu çekti içine. Gözyaşları bir kez daha yanaklarını yıkarken çöktü dizlerinin üzerine. Saçlarına konan el yavaşça okşamaya başladı. ''Deniz ne olduğunu anlatmak ister misin?''
''Anne, bu okyanus güllerine iyi bak olur mu? Hiç solmasınlar.'' Annesinin elini tutup yanağına götürdü ve başını yasladı.
''Okyanus gülü mü? Güzel isimmiş.'' Hafifçe gülümsedi kadın oğluna, ''Söz veriyorum onlara iyi bakacağım ve asla solmayacaklar.''
Annesi sözünü tuttu ve o güller asla solmadı. Her yıl aynı gün Deniz elinde okyanus gülleriyle deniz kıyısına gitti ve o gülleri bir umutla suya bıraktı. Belki yürek yangınına ulaşırdı. Ama bilmezdi her yıl aynı gün denizin dalgalı sularında gizlice kendisini izleyen sevdalı gözü. Bilmezdi o gülleri alıp başucunda sakladığını.
Yıllar yılları kovaladı ama sönmedi iki yüreğinde acısı. Ne birbirlerine yar olabildiler ne bir başkasına yar diyebildiler.
Deniz bir elinde okyanus gülleri diğer elinde bastonu ağır adımlarla geldi deniz kıyısına. Titreyen elindeki okyanus güllerini bıraktı suların dalgasına. Nayara saklandığı yerden izledi yaşlı sevdiğini. Yaşlılık bu kadar mı yakışırdı bir insana? Birde kendine baktı bronz renkli ay şeklindeki aynasına hiç yaşlanmamıştı hala aynıydı.
Deniz kalbini tutarak çöktü zayıf dizlerinin üzerine. ''Ölüyorum okyanus gülüm. Hoşça kal.'' kelimeleri döküldü dudaklarından. Artık yaşam süresi dolmuştu. Ruhu bedenini terk etmek üzereydi.
Nayara hemen çıktı gizlendiği yerden. Artık ölüp ölmemek umurunda değildi. Sevdiği adam onu tamamen terk etmek üzereydi. Kıyıya çıktığında sarıldı sevdiği adamın zayıf bedenine. Deniz şaşkındı, mutluydu. Yıllardır beklediği kara sevdasına kavuşmuştu. Onu kollarında ölmek huzurdu. Nayara kalp hırsızının başını yatırdı dizlerine gözlerinden akan yaş damladı yaşlı adamın yüzüne.
Tüm tabiat dile geldi yalvardı deniz tanrısına. Yetmedi mi çekilen acı? Yetmedi mi dökülen gözyaşı? Diye. Dayanamadı deniz tanrısı yıktı kuralları. Deniz sularını gönderdi yaşlı adamın üzerine. Yaşlı adam bu sularla yükseldi, göklere kadar çıktı. Yavaş yavaş indi denizin yumuşacık kollarına Nayara ne olduğunu anlamadı kendini attı dalgalı sulara yüzdü sevdiği adamın yanına.
Kalp hırsızı ilk günkü gibi karşısındaydı. Yılların getirdiği izler kaybolmuştu. Sevdiği adamın beyaz kuyruğu mavi kuyruğuna dolandı. Yıllardır çektikleri acı yerini hiç bitmeyecek mutlu bir aşka bırakırken dudakları özlemle birleşti ve bir kez daha aşk kazandı.
SON…