Çakır’dan
Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan insanların dünyası çok farklıdır. Onlar ölüme yaklaşsa bile umursamazlar. Ben de öyleydim. Bu hayatta elimde avucumda hiçbir şey yoktu. Tek gücüm, paraya sahip olmaktı. O da bir zaman sonra anlamsızdı. Annem yanımda değilken parayı ne yapacaktım?
Ama buna sahip olduğum için her şeyi yapabilirdim. Annemi öldürenlerden intikam almamda para bir araçtı ve işime geliyordu. Annemin katilleriyle aynı evde yaşayacak olsam da intikam için değerdi. Zevkle onları bitirmenin şerefine nail olunca hepsi zaten bu evden defolup gidecek ve annemin anıları bana kalacaktı.
Evin her köşesinde annemin izleri varken her şeyi değiştirip onları silmeye çalışmışlardı ama isteseler de bunu yapamazlardı. Babamın ikinci eşinin zevkine göre döşenmiş bu ev, asla yuva gibi değildi. Annemin tarzı gibi bir sıcaklık vermiyordu.
Sevgili üvey kardeşim bana sinirle bakıyordu. Bu, bana zevk veriyordu. Burada olmam hoşuna gitmiyordu ama benim gidiyordu. “Sevgili kardeşim,” deyip ayaklandım. Ona babamın yanında ılımlı davranıp geçmişi unutmuş gibi yapacaktım. Diğer türlü ellerim hep yakasında olacaktı. Kafayı yiyene kadar da devam edecektim.
Bana saldıracakken babam onu unuttu. Onun benim yanımda olması işime gelmişti. Güçlü insanlar her zaman sevilirdi. Amerika’ya şirketin başına geçtiğimde dayım sağ olsun beni karanlık işlere dahil edip babamdan daha güçlü olmamı sağlamıştı. O da anneme yapılanlardan dolayı babamı ve ailesini bitirmek istiyordu.
Hiçbirinin bir halttan haberi yoktu. Her şey ortaya çıktığında büyük sır da ortaya çıkacaktı. Babam “Taylan, yeter! Bu evde kavga istemiyorum. Kardeşsiniz siz!” dediğinde kafamı salladım. Kahvemden bir yudum alıp “Evet,” dedim. Taylan şaşkınca bana bakarken “Hem sana nişan hediyesi bile getirdim. Nişanlınla gerçekten çok yakışıyorsun,” dedim.
Nişanlısı ve onun fotoğraflarını sosyal medyada görmüştüm ve Mina’yı da ondan almıştım. Ona ait hiçbir şeyin kalmasını istemiyordum. Şansa bakalım ki o, bakireydi ve benim olmuştu. Bunu öğrendiğindeki yüz ifadesini görmek için sabırsızlanıyordum. Ama zamanı vardı. Her şey sırayla…
Taylan hiçbir şey söylemedi. Canan da şaşkındı ve benden böyle bir şey beklemiyordu. “Çok iyi bir oyuncusun ama ben yemem!” diye tısladı. Akıllıydı ama bilmediği bir şey vardı. Ben ondan daha akıllıydım. Dudağımı sarkıtıp ayağa kalktım. Omuzlarına dokunup “Çok fazla film izliyorsun, Taylan. İzninizle,” deyip odama çıktım.
Odama geldiğimde keyfime diyecek yoktu. İntikamım tıkır tıkır işliyordu. Dışarıya bakarken karşı evdeki Mina’yı görmemle sırıttım. Burası gerçekten de eğlenceli olacaktı. Özellikle onun burada olması beni mutlu etmişti. Gerçekten çok güzeldi ve iyi sevişiyordu. Devam ettirmek için elimden geleni yapmama gerek yoktu, o zaten isteyecekti. Telefonu elime alıp Ecevit’i aradım. O, en yakın arkadaşımdı ve en güvendiğim insandı.
İstanbul’a döndüğüm için çok mutluydu. “Çakır,” deyip açınca “Geldim,” dedim. Buna sevineceğini biliyordum. Gülüşünü duymamla tahmin ettiğim gibi olmuştu. “Süper haber. Ne zaman kutluyoruz?” diye sordu.
“En yakın zamanda,” dedim. Mina’nın bornozunu çıkartmasıyla yutkundum. Burada ben akıl sağlığımı kaybetmesem iyiydi. Dokunuşlarım ve sevişmemiz aklıma geldiğinde alt bölgemin haraketlendiğini hissettim. Lanet olsun! “İntikam nasıl gidiyor?” diye sordu. Güldüm ama aklım hâlâ Mina’daydı. Her hareketini izliyordum.
“Çok güzel,” dediğimde pis gülüşüm onu şüphelendirmişti. “Söylediğin şeyi yapmadığını söyle,” dediğinde soğukkanlı bir şekilde “Yaptım,” dedim. İntikamımın en güzel parçasından vazgeçmem imkansızdı. Ecevit sinirle “Çakır, sen iyi misin? Bu, yaptığın şey şerefsizlik,” dedi. Umurumda bile değildi. Anneme yapılanlara karşı duramazdım. O işkencelere maruz kalmasının bir bedeli olmalıydı.
“Asıl onların yaptıkları şerefsizlik, Ecevit. Benim annem lan, annem! Lütfen, bu işe karışma! Herkes hak ettiğini yaşayacak!” dedim. Ecevit ofladı. Tamam, belki bu konuda haklı olabilirdi ama benim gözüm dönmüştü ve kimsenin göz yaşına bakacak hâlim yoktu. Bakmazdım da!
“Tamam, kardeşim. Umarım, sonradan pişman olmazsın çünkü bu gittiğin yol, yol değil,” diye uyardı. Asla pişman olacağımı zannetmiyordum. Pişman olacak kişiler bu evde yaşayanlar olacaktı. Anneme bunu yapanlar evdeydi ve büyük bir ceza almalıydılar. Senelerdir bu intikamı düşünerek yaşamıştım.
“Sikik uyarılardan vazgeç, Ecevit! Ben, pişman olmayacağım, duydun mu?” diye sordum. Beni anlaması imkansızdı. Kimse beni anlayamazdı. “Neyse kardeşim, görüşelim de yaptıkların umurumda değil,” dedi. Hazal’ı sorup selam söylemesini söyledim. Sonra da yakın zamanda görüşme planlayıp kapattık.
Mina, üzerini giyinmiş pencerenin kenarındaki koltuk olarak tahmin ettiğim bir yere oturmuştu. Elinde de kitap vardı. Odanın kapısı açılınca arkamı döndüm. Taylan’dı. “Beni mi özledin?” diye sordum, alayla. Sinirle bana doğru gelip yakamı kavradı. “Ulan, amacın ne? Buraya neden geri geldin? En prestijli iş sana verildi, daha ne istiyorsun?” diye sordu. Babamın karanlık tarafından bahsediyordu. Eğer dayım yardım etmeseydi o karanlık yok olup gitmişti.
“Prestij dediğini ben yükselttim! Sen olsaydın şimdi karanlık kalmamıştı. Aydınlık olmuştu,” deyip onunla dalga geçtim. Bu konularda yeteneği olmadığını kabullenmesi gerekiyordu ama yapmazdı. Hırslıydı. “Biliyordum. Aşağıda babamın yanında iyi abi rollerine girdin ama ben senin içini bilirim,” dedi.
Gülüp ellerini yakamdan çektim. Gömleğimi düzeltip koltuğa oturdum. Bacak bacak üzerine atıp onu kudurtmaya devam ettim. Yaptıklarım onu şekilden şekile sokuyordu ve bu da beni çok memnun ediyordu. Kaşlarımı havaya kaldırdım. “Bunu kanıtlayamazsın,” dedim.
Babam, bana inanmak ve güvenmek zorundaydı çünkü güç benim elimdeydi. İstesem şu dakika Taylan’ı kapına koyabilirdim. “Benimle iyi geçin yoksa hayal ettiklerin bir bakarsın denizde bir kâğıt gemiye dönüşmüş. Bir yağmur yağar ve ıslanır,” diye tehdit ettim. Çok açık bir tehditti. Taylan bunun üzerine delirmek üzereydi. Bana bir şey yapamazdı çünkü korkardı.
“Sen, beni tehdit mi ediyorsun?” diye sordu. Direkt kafamı salladım çünkü ondan saklayacak bir şeyim yoktu. “Çok açık olduğunu düşünüyorum. Tabii anlama problemin yoksa,” dedim.
Her söylediğim söz onu kudurtmaya yetiyordu. “Beni böyle bitiremezsin,” dedi. Tek kaşımı kaldırdım. Aslında bitiyordum fakat farkında bile değildi. “Onu zaman gösterecek, Taylancık,” dedim. Küçükken ona böyle söylediğimde delirirdi şimdi de aynısı olmuştu. Ayağa kalkıp tam karşısında durdum. Elimi, omzuna koyup “Ne oldu? Kızdın mı kardeşim?”
Ellerimi itti. Komik biriydi. Elimle kapıyı gösterdim. “Şimdi, çık odamdan!” dediğimde tıpış tıpış odamdan çıktı. Sandığımdan daha güzel geçecekti. Taylan şimdiden korktuğunu belli etmişti ama bana bu yetmezdi. Her şeyini kaybetmesini istiyordum. Karşıma geçip yalvarmalı ve özür dilemeliydi ama ben onu affetmeyecektim.
Bakışlarım Mina’dayken “Her şey, şimdi başlıyor. Bu oyunun bir kazanını olacak! O da benim,”