"Gülüşlerini, güneş diye sığdıramıyorum gecelerime..

2653 Words
"Kavga mı?" Tutku, merakla kaşlarını kaldırmış Anıl'a bakarken, kaşlarını kaldırdığı için, sızlayan alnıyla dişlerini sıktı. "Berk!" diye bağıran Anıl ile Berk korkarak yerinden sıçradı. Bu hâline Tutku istemsizce güldü. Onun bu komik davranışları Tutku'nun yabancılık hissini yok ediyordu. "He! He ne oldu?" diyerek zorla koltuktan kalktığında Asır ve Tutku gördüğü yüz ile şaşkınlıktan küçük dillerini yutacaklardı. "Ne oldu sana!?"diyen Asır ayağa kalkmışken Tutku eliyle açılmış ağzını kapattı. "Kim yaptı?" Berk, ikisine de bir müddet anlamayarak baktıktan sonra bu sabah yediği dayağı hatırlayarak yüzünü buruşturdu. İşte şimdi tüm uzuvlarındaki acı silsesi beynine hücum ediyordu. Hayır... diye geçirse de içinden karnına yediği tekmeler, sol kroşe, atılan kafa... "Kahretsin!" diyerek ayağa kalktığında karnına giren acıyla inledi. Lacivert tişörtünü kaldırıp da beyaz tenindeki morluğu görünce yüzünü buruşturdu. Tutku tepki olarak aceleyle yüzünü çevirdi. Asır sinirli bir hâlde Berk'in karnına bakıyordu ki gözleri Utku'ya kaydı. Tam da düşündüğü gibi, Utku yüzünü çevirmişti. Bu hâli nedensizce Asır'ı düşündürtmeye başlamıştı. Kendi üstünü yanında değiştirmiyordu, duştan asla bornozla çıkmıyordu, atletle bile gezmiyordu ve en önemlisi kendisinin de öyle gezmesinden rahatsız oluyordu. Acaba? Asır'ın zihnindeki el düşünceli bir hâlde çenesine yaslanmıştı ki Berk sıkıntıyla araya girdi. "Biliyorum, benim için çok endişelendiniz. Bu yüzden size her şeyi, bu hâlde olsam bile, anlatacağım." diyerek Asır'ın yatağına oturdu. "Sabah, Enver'lerin oradaki büfeden akşam film izleriz diye çerez falan bakıyordum. Sonra dışarıdan bir ses geldi. Döndüm bir baktım, beş kişi bir kızı köşeye çekmiş. İkisi kızı tutuyor, üçü de çantasını karışıtırıyordu. " saçlarını geriye atarak dilini üst dişlerinde gezdirdi ve havalı olduğunu düşündüğü bakışlarını boş boş tavanda gezdirdi. "Tabii ben de hemen bir plan yaptım. Çantayı yere dökecekleri sıra çektim kapüşonu, sıyırdım kolları, yağladım topukları..." dedikten sonra gözlerini hepsinin üzerinde gezdirdi. "Sonra da... 'Ya Hak!' Dedim kopturdum tabii. Adamlar bağırışımdan ne olduğunu anlamadan üçünün arasından geçip giderken kızın çantasını kaptığım gibi vınnn!" dediğinde Tutku şaşkınlıkla Berk'e baktı. "Sen şimdi, çantayı çalan hırsızlardan çantayı mı çaldın?" dediğinde hepsi düşünceli bir hâlde birbirlerine baktılar ve en sonunda aynı konu da anlaşmışlar gibi Berk'e döndüler. Bu soru Berk'i afallatsa da ellerini havaya kaldırıp salladı. "Tam olarak öyle sayılmaz! Benim peşimden koşarken kızı bıraktıklarından kız kaçtı. Zaten bende kızın çantasını bir çitin arkasından atıp başka tarafa koştum ama çanta kadar şanslı değildim..." dedikten sonra gözlerini ellerine çevirdi. "Keşke kendimi de çitten karşıya atsaydım, geri zekâlı ben." dedikten sonra derince nefes aldı. "Sonrası malum... Köşede sıra dayağı..." Tutku, sinirli bir hâlde nefes aldı. "Ne yani? Hırsızlar, seni mi dövdü?" dediğinde erkek de başını Utku'ya çevirdi. Bunda garip olan neydi? Berk, anlamaz bir ifadeyle omuzlarını kaldırdı ve başını salladı. "Evet, hırsızlar-işleri gereği- beni dövdü." dedi tane tane. Tutku, kendisine bakan üçlü ile dudaklarını ısırdı. Sanırım, şu an erkeksi bir mevzu dönüyordu ama kendisi bir türlü çakamıyordu köfteyi... Asır, gözlerini Utku'nun garip hâllerinden çekip Berk'e çevirdi. "Şimdi nerede olduklarını biliyor musun?" dediğinde Anıl başını onaylamaz bir ifadeyle salladı. "Hayır, Asır. Şu an buna müsaade edemem." dediğinde Asır, kömür karası gözleri alev alarak Anıl'a döndü. "O da ne demek?" Anıl ellerini bir anne edasıyla beline koyarken önce Utku'nun yeni bir gezegene benzettiği alnını ve Asır'ın kızarmış yanaklarını gösterdi. "Biriniz yeni bir organ üretmiş, hem de şahsen çok ilginç bir çalışma olduğunu düşünüyorum, diğeriniz ise yeni renk türetmiş." dediğinde Berk de önce Utku'nun alnındaki devasa şişliğe sonrasında ise Asır'ın yüzündeki kızarıklığa baktı. "Bu halde kavga falan edemezsiniz." dediğinde Asır gözlerini Utku'nun alnına çevirdi. Gerçekten de kötü duruyordu. Sonunda kızların geri adım atmasına sebebiyet verecek bir şeydi,çirkindi. Yakışıklılığına gölge düşürüyordu. Bu düşünce ile bıyık altından gülse de Anıl'a çemkirmeyi eksik etmedi. "Şurada!" dedi elinin tersiyle Berk'in omzuna vurup onu işaret ederken, Berk çürümüş etlerine gelen darbeyle şekilden girerek sızlansa da Asır onu duymazlıktan geldi. "En yakın arkadaşımız! " dedi yine vurdu, Berk acı dolu bir ses çıkardı. "Dostumuz!" dedi bir daha vurdu. Berk bu sefer acıyla kıvrandı. "Kanımız!" diyerek bir kez daha vurunca Berk ağlamaklı bir ses ile bağırdı. "Ya! Ayı mısın sen? Yavrusunu sevgisiyle öldürecek türden!" Bu bağırış ile üçü birden yerinden sıçramış, Berk'e şaşkın gözlerle bakmıştı. "1800'lerde kırbaç yemiş gibi hissediyorum!" dediğinde Tutku onun bu kırgın , ağlamaklı haliyle öfkeyle ayağa kalktı. "Kimse benim arkadaşımı incitemez!" dediğinde Asır yalandan gülüp bir Berk'e , bir Anıl'a bakarak bir anda heyheylenmiş olan Utku'nun omuzlarından bastırıp geri oturttu. "Sakin ol Utku, ne gerek var kardeşim böyle sinirlenmeye? Sen uzan, kafandan çok ağır darbe aldın sanırım..." dediğinde Tutku , Asır'ın omuzlarından bastırışı yüzünden olduğu yerden kalkamıyordu. Teknik olarak diğer erkekleri dövebilirdi ama güçleri asla eşit değildi. "Saçmalama Asır! Baksana ne hale getirmişler zavallımı?" dediğinde Anıl ve Asır gözlerini bir iki dakika kırpıştırıp Berk'e baktıklarında Berk yediği dayaktan daha ağır bir darbe almış gibi bakıyordu. Gözlerini iki üç kez kırpıştırsa bile aval aval bakmaktan ilerisine gidememişti. Sonra o da Asır gibi yalandan güldü. "Utku amma da esprili biriymişsin! Ha ha! Hahaha! Ha..ha..." dedikten sonra en sonunda zorlama gülüşünü dudaklarından süpürüp attı. "İki dakikada 'dostum mostum!" diyerek tüm karizmama tükürdünüz!" dediğinde Anıl az önce nasıl bir saçmalık izlediğini düşünüyordu. "Çocuklar, çocuklar!" diyerek en sonunda ayağa kalktı ve üçünde de gözlerini gezdirdi. "Şimdi ne istediğinizi söyleyin." dediğinde üçü bir de ayağa kalktı. "İntikam!" "İntikam!" "İntikam!" Asır, Utku'ya ; Tutku Berk'e bakarken Anıl üçüne birden bakıyordu. "Sen gelemezsin!" diyen Asır, Utku'ya bakarken Tutku da başını salladı. "Aynen, sen çok yaralanmışsın. Burada dur Berk." dediğinde Asır kaşlarını çatarak ona baktı. "Sana diyorum, sana!" diyerek Utku'nun gözlerine bağırarak baktı. Tutku şaşkınca işaret parmağını yüzüne tuttu. "Bana mı?" dediğinde yeşil gözlerinin süsü olan siyah kirpikleri şaşkınlıkla kırpışmıştı. Asır, kendisine atılan bu bakış ile ayaklarından dizlerine doğru hamurlaştığını hissetmeye başlamıştı. Ağzı açıldı ama kendisine bakan cam gibi yeşillerden dolayı tekrar kapandı. Sonra tekrar açtı ama ne diyeceğini bilemedi. "Sen çok güze-kökhöh!" eli boğazına giderken öksürüklerini durdurmak yerine kendini boğmaya başlamıştı. Bunu böyle ansızın diyeceğine kendisini boğarak öldürmeyi yeğlerdi. Şaşkınlıkla Asır'a bakakalmışlardı ki en çabuk kendine gelen Anıl , Asır'ın kendi boğazına sardığı ellerini tuttu ve çekiştirmeye başladı. "Lan! Lan ne yapıyorsun?! Lan! Ulan Allah'ın delisi! Bu nasıl güç? Bıraksana!" Bir ayağını Asır'ın karnına dayamış iki eliyle ellerini tutmuş çekiştirirken Berk Utku'ya baktı, Tutku da Berk'e. En sonunda elleri çözülünce Asır odanın bir ucuna, Anıl diğer ucuna yuvarlanmıştı. "Gün geçmiyor ki ülkemde tuhaf şeyler olmasın!" diyerek sırt üstü yattığı yerden bağıran Anıl ile Tutku şaşkınca Asır'a bakıyordu. Sere serpe uzandığı yerde kara gözlerinden sanki gözleri kadar kara olan gözyaşları damlıyordu. Siyah damlalar odasının zeminine yayıldıkça korkunç bir hâl aldığını hissetti Tutku. Yavaş adımlarla yanına giderken az önce sıktığı boğazının etkisiyle hızlı hızlı nefes alıyor, gözlerini kırpıştırıyordu. Tutku, bir dizi üzerine çöküp elini Asır'ın alnına koydu. "İyi misin?" diyerek kapkara gözlerine baktı. "Bence Corona virüsü! Kesin öyle! Ateşi çıkmış, kudurmuş falan!" diyen Berk'in kafasına bir tane geçiren Anıl derince nefes alıyordu. Asır, gözleri dolu dolu baktı Utku'ya. Tutku bu bakışın ardından sonra dönüp Anıl ve Berk'e baktı. "Siz odanıza dönün. Asır, bir duş alsın sonrasında konuşuruz. Hem siz de Berk'e pansuman yapmış olursunuz." dediğinde Berk itiraz etmek istemişti ki Anıl kolundan tuttuğu gibi çekiştirdi. Kapı kapanmadan önce Tutku'nun duyduğu tek şey Berk'in bağırarak söylediği şeylerdi. "Kendini feda etmene gerek yok Utku! Bırak adam gibi virüsleriyle yaşasın! Gel!" Asır, sırtı soğuk zemindeyken üzerine eğilmiş kendisine bakan kişinin cam gibi parlayan yeşil gözlerine bakıyordu. Nasıl olurdu da bu bakışlar kanını kaynatırdı? Nasıl olur da ona sarılmak isteyebilirdi? Tutku, gittikçe gözleri dolan Asır ile başta ne yapacağını şaşırsa da, abisine yaptığı gibi, elini saçlarına attı ve yavaş yavaş okşadı. "Bir şey olmadı Asır. Berk'in saçmalıklarını umursama." diyerek onu sakinleştirmeye çalıştı ancak Asır'ın kara gözlerindeki yaşlar olduğu gibi akmaya devam edince Tutku da endişelenmeye başlamıştı. Gözlerinden akan yaşlar da sanki zifir gibiydi. Ellerine, dizlerine, kıyafetlerine bulaştığını hissediyordu. Derince nefes aldı ve baş parmağıyla akan yaşlarını bir bir silmeye başladı ancak Asır sanki bunu beklermiş daha da ağlamaya başladı. İçinde biriktirdiği her şeyi dökerse belki kurtulurdu ha bu düşüncelerden, bu garip hislerden? "Asır..." diye mırıldanan Tutku ile Asır kara gözlerini onun yeşil gözlerine çevirdi. Göz yaşları nedeniyle bulanık görse de sanki yaşlar gözlerinde değil de beynindeymiş gibi hissediyor. Buğulu olan gözleri değil de düşünceleri gibiydi... Erkek adamlar da ağlar mıymış? Başka bir adamın karşısında? Hafifçe elini kaldırdı ve Tutku'nun yanağına koydu. Bahane edebilirdi değil mi? Ağlıyordum çünkü hastaydım! Hastaydım çünkü zihnim karışıktı! Zihni karışıktı çünkü karşısındaki adam duygularıyla oynuyordu! Duyguları birbirine girmişti çünkü bu adam güzeldi?.. Her şeyi bahane edebilirdi değil mi? Bahaneler kadar almıyor muyduk zaten istediklerimizi? Geç uyanıp da uyuya kaldım diyerek bahane etmiyor muyduk? Sevgiye açtım ve sevdim... Kara gözlerini son kez yaşlarla doldurdu ve Utku'nun ensesine koydu elini. Parmakları ensesindeki hafif tırtıklı teninden sonra sarı saçlarının arasına girdi. Problem artık bir erkeği sevişini kabullenmesi değildi zaten, problem onun kendisine o gözle bakmayacağı gerçeğinin verdiği acıydı. Tutku, nefesini tuttu. Asır şu an ne yapıyordu? Yavaşça kendine doğru çekti, Tutku nedensizce tüm vücut işlevlerini kaybetmiş, kendisine sunulan o kara boşluğa doğru çekilmenin etkisiyle benliğini yitirmişti. Asır, gelmeyen uyarı, tepki ile daha kendine çektiğinde kalbinin üzerine konmuş el ile ezildiğini hissetti. Bu çocuğun sıska eli altındaki bütün göğüs kafesinin kemikleri kırılmış mıydı? O incecik parmakları az önce kalbini mi ezmişti? Kendisi erkek olduğu hâlde ondan hoşlandıysa onu hangi hakla bu duruma sokabilirdi? Bu onun tek taraflı sevgisiydi. Tutku, bir nefes kadar yaklaştığında karanlığına ilk defa siyahı sevdiğini fark etti. İlk defa siyah, gözlerine bütün renklerden daha cazip gelmişti ama Asır her şeyden onun yeşil gözleri için vazgeçmişti bile. Yeşilden bile... Tutku, bir anda kafasını Asır'ın hızla inip kalkan göğsünde bulunca şaşkınca gözlerini açtı. Neler olmuştu az önce? Neden kendini geri çekmemişti? Çok rezil olmuş muydu acaba? Peki, anlamış mıydı? "Bana bir bardak su getirir misin?" Diye mırıldandı Asır ve dua etti. Elinden içtiği bir bardak suyun içindeki tüm yangını dindirmesi için dua etti. . . . "Hazır mısınız?" diyen Anıl ile hepsi başını salladı. "O zaman, bindik bir alamete gidiyoz kıyamete!" Tam da şiveli şiveli söyleyip okulun , aslında öğrencilerin dışarı çıkmaması için yapılan, duvarlarından atlayıp okul dışına çıkmıştı. Ardından Asır eğilmiş, Berk, yaralı olduğundan, onun sırtına basıp atlamıştı. Asır dikleşmeden önce Utku'ya baktı. "Atla!" dediğinde Tutku yan bir gülüş attı. "Okulun birincisine mi diyorsun?" dedikten sonra siyah kot ceketini düzeltti ve gerilip duvardan atlamadan önce son sözünü Asır'ın suratına fırlatmadan edemedi. "Küfür gibi!" Asır, çevik bir hareketle atlayıp duvarın diğer tarafına geçen Utku ile hafifçe gülümsedi ve kendisi de gerilip duvardan atladı. "Bu taraftan!" diyerek Berk'in ajan edasıyla yürüdüğü tarafa gittiler. Yirmi dakikalık yolu çekişe çekişe yürüdükten sonra Anıl ellerini kaldırdı. "Biz sporcu olduğumuz için, sabıkamız temiz olmalı. Bu yüzden yakalananı yakalarım!" diyerek korkutucu olduğunu düşündüğü bakışlarını attı ve dudaklarını yaladı. "Şimdi planı anlatıyorum-" Demeye kalmadan Berk araya girdi. "Siz adamlara dalarken ben etrafı kolaçan edeceğim!" dediğinde eğilmiş hâllerinden bir anda hepsi doğruldu ve Berk'e tepeden tepeden baktı. "Burada senin için toplandık, sen saklanacak mısın?" diyen Utku ile Asır parmağını şaklattı. "Tam üstüne bastı! Utku'nun kafasında keşfedilmeyi bekleyen yeni bir gezegen var! Ben virüsü kaptım, evlenip yuva kurmayı düşünüyorum! Anıl da... Anıl da..." diyerek dönüp düşünceli bir ifadeyle yüzüne baktıktan sonra tekrar Berk'e döndü. "Karısını, çocuklarını bırakıp geldi!" dediğinde Tutku şaşkınlıkla Anıl'a baktı. "Sen evli misin?" dediğinde Berk istemsizce gülünce Anıl hafifçe Utku'ya eğildi. "Yatağım, benim karım; yastıkları da çocuklarımdır Utku. Birbirimiz hakkında öğreneceğimiz çok şey var." diyerek anlayışlı bir ifadeyle beş altı kere, yavaş yavaş başını salladı. "Tamam tamam!" diyen Berk ellerini havaya kaldırdı. "Ama çok fena pataklandım bugün. O yüzden defansta kalmayı düşünüyorum." dediğinde hepsi onu onayladı. "Adamların kulübesi nerede demiştin?" diyen Asır ile Berk çitlerin kenarından sinsi sinsi adımları ve iki odalı bir kulübeyi gösterdi. Tek katlı kulübenin dışında bir konteynırın içine ateş yakılmıştı, içeride tüplü bir televizyon vardı ve dört kişi 101 oynarken biri elindeki sigarayla pencere kenarına oturmuş telefonuyla oynuyordu. "Burası da ne böyle?" dedi Tutku kaşlarını çatarak. "Ortam." diyen Berk ile ne demek istediğini anlamasa bile dudaklarını büzdü. "İğrençmiş." diye mırıldandığını sadece Asır duymuş ve istemsizce gülümsemişti. "O zaman!" diyerek sırtını çitlere yaslayan Anıl çantasını kucağına aldı. İçinden siyah dört çift eldiven, siyah maske ve şapka çıkardı. "Kimse yakalanmayacak tamam mı? Yakalanırsak kariyer mariyer, milli takım falan yok? Direk kaldırım mühendisi!" dediğinde herkes başını salladı. Eldivenleri, maskeleri ve şapkalarını takarken Tutku inanılmaz derecede heyecanlanıyordu. "15 dakika sonra..." derken elindeki kahvesinden bir yudum aldı ve önündeki küçük sehpaya koydu. "...bütün bu sehpa kalkıp güzel bir öğle yemeği gelecek." dediğinde Tutku üzerine giydirilmiş, bedenine sıkı sıkı yapışmış olan siyah kıyafete baktı. Birde ayaklarında garip botlar vardı. "Eğer, 15 dakika içerisinde burada olmazsan, bu gece aç yatarsın ve yarın tekrar burada 15 dakikalık bir kahve içerim. Yarın da gelemezsen her akşam buranın daimi müşterisi oluruz." dediğinde istemsizce yutkundu. Her insan babasından korkar, çekinirdi ama bu hissiyat sanırım hiçbir şeyle eş değer değildi. Gözleri bağlı bir şekilde götürüldüğü bodrumda derince nefes aldığında boğazına rutubet kokusu sindi. Öksürerek bu mide bulandırıcı hissi atmak istese de kulaklarına dolan siren sesiyle çözülen ellerini fark etmesi bir oldu. Gözündeki bandajı çekip attıktan sonra babasının yanına koşmaya başladı. Tabii, bu labirent gibi duran harabe binanın içindeki adamları görene kadardı. "Attım! Koş koş!" Berk içeri attığı kız kaçıran ile gelen çığlıkları duyunca istemsizce kahkaha attı. "Lan!" "Bu ne?!" "Ananı *****!" diye bağıran adam pencere kenarında sigara içendi. Pencereyi açtığı gibi camdan dışarı atlarken, kız kaçıranın saçtığı duman yüzünden öksürüyorlardı. "Kaç! Kaç!" diyerek dışarı fırladılar. Tutku, kendisine doğru geldiklerini görerek tuttuğu halatı germesiyle koşarak bahçeden çıkmaya çalışırken hepsi yeri boylamışlardı. "Ananı avradını!" diyerek bağıran esmer olan ile Tutku istemsizce yine güldü. Yerden apar topar kalkacakları sıra Anıl bağırarak çitin üstünden elindeki odunla atladı ve önüne gelene vurmaya başladı. "Siz kime çattığınızı biliyor musunuz lan!? Yer cüceleri!" diye bağırarak vurduğu sıra Tutku arkasından vuracak olan adama sakin adımlarla yaklaştı ve eline aldığı demir çubuğu tutup büktü. Kolu dönen adam acıyla kıvranırken Tutku diz kapağına tekme attı ve yere düşürdü. "Arkadan saldırmak yok, önden önden. Adam gibi..." dediğinde adam şaşkınca ona bakınca maskeden görmese bile gülümsedi. Asır, gösterişli yumruğunu önündekine geçirdiği sıra Berk'i köşede gören biri aralarındaki en tırsak olan olduğunu fark edince hemen üzerine koştu. Cebinden çıkardığı çakı ile gaza gelince Tutku elindeki demir sopayı sinirle kavradı. Şikeli dövüşleri gerçekten sevmiyordu ki arkadaşlarının çakı çıkardığını görenler de muştalarını, çakılarını çıkarmışlardı. Asır, güç ve dövüş konusunda iyi olsa da teknik bir bilgisi olmadığından çakıya karşı nasıl dövüşeceğini bilmiyordu. Onunkisi içgüdüsel bir güçtü. Kaslarını kullanırdı. Yumruklarını savururdu. Tutku, köşeye sıkışmış olan arkadaşlarına baktı. Beş kişi ellerinde çakılar, muştalar ağızlarında çirkin gülüşler ile onlara bakıyorlardı. "Ne oldu lan?! Bebeler!" diyen esmer dudağındaki kanı çakı tuttuğu elinin tersiyle sildi. "Ucu parlak şeyler görünce bir korktunuz?" dediğinde Tutku elindeki demir çubuğu havada döndürdü ve üçünün arasından geçip öne çıktığı sıra Asır kolundan tuttu. "Dur!" dediğinde Tutku görmese bile gülümsedi. Babası ona hiç "dur" dememişti. "Daha kötülerini gördüm." dedikten sonra tepeden bakışlarını karşılarındaki serserilere çevirdi. "Biraz uzaklaşın." dediğinde Anıl ve Berk, Asır'ın kollarından tutup geriye çekti. "Vay, dişliyim diyorsun?" diyen sarışının yüzündeki pis gülüşle Tutku elindeki demir sopayı artistlik bir hamleyle döndürdü. Bununla birlikte birkaçı geriye çekilmişti. "Size tanımadığınız kişilere bulaşmamanız gerektiğini öğretmek istiyorum." dediğinde Asır endişeyle ona bakıyordu ama onun rahat duruşu bir bildiği olduğuna inandırıyordu. "Tanıt o zaman kendinizi." Bu cümle ile ellerini sallayan Tutku hafifçe güldü. "Şeve seve." Kendisi üzerine çakı ile kolanın eline demir sopayla vurmak içine elini aşağıdan yukarı doğru salladı. Diğerinin gelişiyle kaldırdığı elini indirdi ve omzu ile boynu arasına vurdu. Esmer olan hışımla bağırarak üzerine gelince sopayı avcu içinde çevirerek sırtına dayadı. Gelen adamın muştalı yumruğu ile önce sağa eğildi sonra sola eğildi. "Biraz yava-" arkasından birinin geldiğini hissederek sırtındaki sopanın ucunu yere dayayıp iki eliyle sopayı kavradı ayağını gelenin kafasına vurdu. "Konuşuyordum ama!" dedikten sonra sopanın tam ortasından tuttu ve kendisine gelen üç kişi ile bakışlarını kararttı. Önce sağ taraftakinin elindeki çakıya sopanın sağ ucuyla vurarak düşürdü ve ardından sol ucuyla soldakinin elindekini düşürdü. Acıyan parmakları yüzünden ellerini salladıkları sıra üçüncünün önce bacağına sonra kafasına vurdu. Üç çakıyı da ayağının altıyla sürükleyip arkadaşlarının yanına attı. Şimdi güzel işler zamanıydı çünkü diğer ikisinin elinde muşta vardı. Elindeki demir sopayı da geriye attı ve kalkanlara acımasızca baktı. Hayatında ilk defa arkadaş edinmişti ve kolay kolay da incinmelerine izin vermeyecekti. Geriye kalan zaman boyunca üç genç adam Utku'nun, film sahnesinden fırlamış bir hâlde, adamları evire çevire dövüşünü izlemekle geçirmişlerdi. "Dur!" "DUR!" Ne yazık, Tutku'nun hiç de durası yoktu...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD