Gülbin’den,
Babam bu akşam her zamankinden daha sevgi dolu.
Hepimizi tek tek sarılıp öptü. Beni zaten her zaman yamacında tutar ama bu akşam abimi bile kaç sefer sevdiğini unuttum.
Laf arasında ‘abimin balayından erken dönmesinin çok hayırlı olduğunu, bu ara tüm aileyi dayanışma içinde görmek istediğini’ söylediğinde tuhafıma gitti.
Biz zaten geçirdiğimiz tüm badirelere rağmen hep dayanışma içinde olmuştuk.
Aşiretimiz gücünü doğru bildiğinden şaşmayıp birbirini asla yarı yolda bırakmamaktan alıyordu.
Babam Ferzan Bozoğlu, bize 'hakkaniyetten, adaletten sapmayın' diye belki binlerce kez nasihat etmiştir ama bu akşam biraz daha farklıydı sanki.
Neşe içinde yemeğimizi yiyip çay içmek için sedirlere geçtiğimizde, akşamdan beri gözlerinde belli belirsiz dikkatimi çeken hüzün annemi yanına oturması için çağırdığında iyice arttı.
Sesi öyle doluydu ki bir an ağlayacak zannettim.
Elindeki çayı her zaman kaynar kaynar içerken şimdi bir yudum bile almadan önündeki sehpanın üzerine bırakmış, tek tek yüzlerimize bakıyordu.
Hayatımızda her şey yolunda gidiyor olmasa, az sonra sonsuza kadar ayrılacağız da bizi son kez seyrediyor derdim.
Gözlerinde öyle büyük bir hasret vardı.
Annem bizim yanımızda babamdan sevgi görmeye çok alışık olmadığı için yeni gelinler gibi mahcup otururken babam bizi izlemeyi bırakıp hayat arkadaşına döndü.
Yirmi iki yıllık hayatımda bir kez bile ağladığını görmediğim babam dokunsam ağlayacak gibi baktı anneme.
“Evinamin, bana hakkını helal eder misin?”
Babamın beklenmedik sorusu ile hepimiz şaşkına dönerken annem de bizden farklı değildi.
“O nasıl söz ağam.”
Annemin şaşkınlığına karşılık babam ısrarını sürdürdü.
“Olsun, söyle duyayım. Razı mısın benden, hakkın helal mi?"
Kötü giden bir şeyler olduğuna artık emin olmuştum çünkü konuşurken babamın sesi titriyordu resmen.
Onu her zaman bir dağ gibi dimdik arkamızda görmeye alışıktım. Böyle yalvarır gibi konuşması ağırıma gitmişti.
Annem de benim içimde büyüyen acıya eş bir tonda konuştu.
“Beni korkutma ağam.”
Babam bizim yanımızda hiç yapmadığı şekilde annemin başını okşarken sesli sesli yutkundu.
“Hayat bu Evinamin, önümüze ne çıkaracağı belli olmaz.”
Elbette öyleydi ama şimdi durduk yere neden böyle yapıyordu ki. Benim de gözlerim dolarken yerimden kalkıp babamın öbür kanadının altına girdim.
Hemen beni de sarmalayıp saçımı öptü.
“Sana iyi bir baba oldum mu kızım, ya sen razı mısın benden?”
Bir de bana sorunca içime çöreklenen acı hepten büyüdü.
“Ya baba ne diyorsun yaa!”
Öyle bir iç çekti ki göğsünün üzerindeki başım sarsıldı.
“Eğer benden razıysanız benden sonra da yolunuzdan şaşmadan yürümeye devam edin tamam mı. Gözüm asla arkada kalamamalı.”
Deminden beri dişini zor sıktığını gördüğüm abim babamın son kelimeleri ile ayağa fırladı.
“Baba biz senle biraz konuşalım mı, çalışma odasında.”