Neyila kalabalığın içinde kocasının elinden tutarak müziğin ritmine uymuştu. Bakışları aralıksız fabrikanın çevresini tarıyor ve Arda ile Gencay'ın sorunsuz bir şekilde içeri girip çıkması için sabırsızca bekliyordu.
Çevresinde artan gürültülerle bakışları önünde uzanan binanın çatısına çevrildi ve Koruyucu ile yanındakini gördü. Uzaktan gördükleri iki sevgiliyi andırıyordu. Yan yana duruyor ve duyamadığı sözcükleri konuşuyordu. Sonra gökyüzünden yağan tanecikler çevresini sardığında koyu kırmızıya dönüşmesini seyretti. Bu kırmızı acının rengiydi. Kocasının etrafındaki gökyüzünde karanlık çökmeye başladığında mavinin siyaha dönmesi gibiydi. Bu rengin ne anlama geldiğini anlayamadı. ''Acı çekiyorsun?'' Kocasının soru soran sesiyle düşüncesinden sıyrıldı ve her zaman yaptığı gibi yalanlarına sarıldı.
''Bu topuklularla dans etmek sandığımdan daha zormuş.'' Ayaklarını sırayla kaldırıp indirdi.
''Neyila!'' kalabalığın arasından gelen sesin ardından sahibi göründü. Derina elinde bir paket şekerlemeyle kalabalığı yararak geliyordu. Yanlarına ulaştığında arkadaşına sıkıca sarıldı ve Kiell'e başıyla selam verdi.
''Merhaba Derina.'' diyen Kiell biraz huzursuz görünüyordu. Derina ile tanıştığı günden itibaren ona bir türlü ısınamamıştı.
''Merhaba.'' Elindeki şekerlemelerden uzattı. ''Tatları çok güzel. Dış dünyadan gelmiş.''
Neyila yumuşak şekerden alıp ağzına atarken Kiell açıkça somurtuyordu. ''İlkellerin dünyasından yiyecek.''
''Bu kadar acımasız olma.'' Neyila her zamanki sahte gülümsemesini takındı. ''Onlar ilkel olabilir ama yiyecekleri mükemmel.''
Kiell Koruyucu'yla yaptığı konuşmanın etkisinden kurtulamamıştı. İsyancılar konusundaki başarısızlığı bu gidişle onu işinden edecekti. Huzursuzca kıpırdandı. ''Artık eve gitsek iyi olacak.'' Karısının elini tutup çektiğinde Derina bir adım yana kayarak karşısına geçti.
''Hadi ama bari bugün arkadaşımı bana bırak da sabaha kadar kız kıza eğlenelim.''
''Olmaz.'' Sözleri netti ama karısı kollarını boynuna doladığında yüzü asıktı.
''Sadece bu gece, lütfen.''
Neyila'nın yalvaran gözleriyle ''Tamam ama geç kalmanı istemiyorum.'' diyerek bu durumdan duyduğu rahatsızlığı beden diliyle açıkça gösterdi.
Kiell yanlarından ayrıldığında iki genç kız rahatlıkla gevşediler. ''Şu kocandan nefret ediyorum Neyila, onda kötü bir enerji var.''
''Ben onunla aynı evde yaşıyorum.'' Neyila gözlerini devirdi. ''Her neyse fabrikaya gitsek iyi olacak.''
Kalabalığın arasından sıyrılıp çok geçmeden gizli alanlarına döndüklerinde Landa elindeki hançerle önünde duran masanın üzerine delikler açmakla meşguldü. ''Masa bu cezayı almak için ne suç işledi acaba?'' Derina gülerek sandalyenin birini çekip oturdu.
''Sevgilisi ilk defa bu kadar tehlikeli bir göreve gitti azıcık anlayış göster.'' Neyila iki genç kızın arasındaki boşluğa oturdu.
''Dalga geçmeyi bırakın.'' Landa hançeri daha sert masaya sapladı. ''Onlar yakalanırsa plan da bozulur.''
Derina omuz silkti. ''Dışarıda herkes eğlence derdinde bu kalabalıkta kimsenin dikkatini çekmezler. Fabrikanın içinde de fazla görevli yok. Hepsi koca birer aptallar. Ben olsam o fabrikanın içini askerlerle donatırdım hele de bilgine yapılan o saldırılardan sonra. ''
''Kendilerine çok güveniyorlar. Böylesi bizim için daha iyi, işimizi kolaylaştırıyorlar.'' Neyila bu sözlerden sonra sırtını dikleştirdi. ''Umalım da o alışık teklifimizi kabul etsin. Aksi hâlde bu iş için Alçin'i kullanmak zorunda kalırız ve sonrasında Koruyucu'yla tamamen bağımız kopar.'' Derin bir nefes alıp konuyu değiştirdi. ''Gencay'ı ne yapacağız? Alçin'e ilgi duyuyor ve bunu saklama gibi çabası yok.''
''Bunda bir sorun görmüyorum. '' Landa kayıtsızdı. ''Sonuçta benimde sevdiğim adamda onların ırkından.''
''Bu gece Koruyucu'yu ve onu fabrikanın çatısında gördüm. Bilmiyorum birbirlerine yakınlıkları dikkatimi çekti.''
''Onları ben de gördüm.'' Derina arkadaşına destek çıktı. ''Söylemek istediğini anlıyorum ama bir konuyu atlıyorsun; Koruyucu asla birine âşık olmaz.''
''Bu doğru.'' Landa elindeki hançeri tekrar masaya sapladı. ''En fazla Alçin onu karşılıksız sever sonra Gencay'da Alçin'i karşılıksız sever ve hepsi aşk acısı çeker. Bu kadar basit.''
''Tabi bu kadar basit.'' Neyila başını salladı. ''Alçin Koruyucu'yu severse bu onu amacından uzaklaştırır, duygusallaştırır ve bize yardımcı olmaz.''
Derina elini havada salladı. ''Bu olacaksa önüne geçemeyiz, biz buradayız onlar orada o yüzden sadece şüphelerle kendinizi yormayın.''
Konuşmalar uzarken kapı sesiyle herkes dikkat kesildi. Landa koşarak gitti ve kapıyı açtı. İçeri önce Arda girdi ardından Gencay. Üzerlerindeki siyah kapüşonlu hırkayı çekip çıkardılar. ''Her şey yolunda gitti ve Çimen bize yardım edecek.'' Arda konuyu dolandırmadan içerdekilerin beklentilerine son verdi. ''Açıkçası bu kadar kararlı birini hiç görmemiştim. Daha önce karıncayı bile incitmediğine eminim ama teklifimize düşünmeden tamam dedi.''
''Bu muhteşem.'' Derina istemsizce gülümsediğinde Neyila'nın bakışları Gencay'ın üzerindeydi.
''Gencay benimle gel.'' Adımları ilerdeki boş odaya yönlendiğinde diğeri sorgulamadan takip etti. İçeride yalnız kaldıklarında genç kız sessizliği bozdu. ''Neler oluyor, dökül bakalım. Giderken heyecandan duramıyordun döndüğünde yüzün paramparça olmuş bir vazo gibi.''
Gencay sırtını duvara dayadı. ''Önemli bir şey yok. Biraz yoruldum.''
''Alçin'le işler yolunda gitmedi mi?''
''Oraya Çimen'le konuşmak için gittik.''
''Yapma Gencay, her gece o telefonla durmadan mesajlaşıyorsunuz, ne zaman adı geçse yüzünde salak bir gülümseme oluşuyor.'' Neyila tam karşısına geçip gözlerinin içine dikkatle baktı.
''Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum.'' Genç adam yüzüne dökülen saçlarını geri itti. Alçin'e karşı hislerini saklama uğraşına girmemişti ama açıkça dile getirmemişti de. Belki bir şansı olduğunu düşünebilirdi ama bu gece o ikisini çatıda gördüğünde kalbindeki küçücük umut sönmüştü. Koruyucu isminden bile korkan genç kızın bu gece adını andığında farkında olmasa da yüzünde oluşan gülümsemeyi görmüştü.
''Sır yok genç adam ne oldu anlat bakalım.''
''Hiçbir şey sadece biraz tartıştık.'' Dizleri üzerine çöküp yere oturdu. ''Ben sokaklarda büyüdüm. Her zaman bir şekilde başımın çaresine baktım ve birine hiç ihtiyacım olmadı ama şimdi ona muhtaçmışım gibi hissediyorum.''
Neyila da yanına geçip sırtını duvara dayayarak yere oturdu. ''Sevmediğim bir adamla evli olduğumu düşünürsek sana akıl verecek en son kişi benim ama düşüncelerimi öğrenmek istersen sizin dünyanızda söylediğiniz gibi sen ona sırılsıklam âşıksın.''
Genç adam küçük bir kahkaha attı. ''Sadece mesajlaşıyoruz. Birbirimizi birkaç defadan fazla görmedik âşık kelimesi biraz abartı olmadı mı?''
''Hiç kimse birkaç defa gördüğü biri için kendi elleriyle kolye yapmaz ya da ona sadece kendine ait bir isim takmaz.'' Neyila bir kaç defa 'Alev, Alev,' diyerek yanındakinin taklidini yaptı.
Gencay'ın gülümsemesi genişledi. ''Tamam, diyelim ki âşığım ama bu karşılıksız. Yani anlayacağın fena hâlde batmış durumdayım.''
''Bence aşkın batmış hâli bile güzel.''
''Sürekli dile getirmesen seni kocana âşıksın sanırdım.''
Neyila sadece gülümsedi. Kocasına âşık değildi ama kalbini sürekli meşgul eden biri vardı. Daha ne olduğunu kendinin bile çözemediği karmakarışık bir durumdaydı. ''Evet, beni evde bekleyen aşkından öldüğüm kocama gitmek için sabırsızlanıyorum o yüzden bugünün raporunu ver de gideyim.'' Son sözlerine ikisi de güldü.
''Koruyucu'nun gizli servisin başında olduğunu düşündüğü biriyle görüştüğünü söyledi ama ne yüzünü görmüş ne de konuşulanları duymuş. Bir de işine yarar mı bilmem ama Koruyucu çilekli süt isteyip kriz esnasında muzlu süt falan demiş. Biraz saçma bir rapor oldu ama bugünlük bu kadar.''
Neyila hareketsiz kalmıştı. Koruyucu gerçekten çilekli süt mü istemişti ve muzlu sütü hatırlamış mıydı? ''Saçma falan değil bu rapor bugüne kadar verdiğin en muhteşem rapordu.'' Sevinçle oturduğu yerden kalktı. ''Alçin ve sen gelecekte ne olursunuz bilmiyorum ama gerçekten seviyorsan vazgeçme zaman ne getirir asla bilemezsin.''
Odadan çıkıp diğerlerinin yanına döndüğünde yüzündeki gülümseme parlıyordu. ''Millet, ben gidiyorum.''
Arda genç kıza döndü. ''Kocanın yanına gitmek seni bu kadar mutlu edemez. Bir şey olmuş? Gencay'la yalnız konuşmaların genelde ona sinirlenmekle ve o çok konuşan dilini koparmakla ilgili tehditlerinle sonlanırdı.'' Yalandan korkmuş gibi yaparak gözlerini büyüttü ve elleri yanaklarına uzandı. ''Yoksa sonunda yapıp o dili kopardın mı?''
''Siz çıkıntılar hep böylesiniz.'' Neyila gülümsemeye devam ediyordu. ''Fazla gevezesiniz.'' Karşısındakinin sakalındaki boncuklardan birini çekince Arda küçük bir sitem yolladı. ''Artık gitmeliyim. Daha fazla geç kalıp Kiell'i şüphelendirmek istemiyorum.'' Gitmek için döndüğünde Derina arkasından seslendi.
''O gün Kiell'i atlatıp bize katılacak mısın?''
Neyila geri döndü. ''Bilmiyorum ama gelemezsem bile siz planı olduğu gibi uygulamalısınız ve o alışık sözünü tutarsa onu oradan sağ çıkarmanın yolunu bulun, sözünde durmazsa bizden biri hiç olmamış demektir.''
Diğerlerini arkasında bırakıp eve dönüş yoluna geçtiğinde sokaklar hâlâ kalabalıktı. Kalbi umutla dolmuştu. Koruyucu, isimsiz kahramanı çilekli süt istemişti. Sokakları uçarcasına geçip eve geldiğinde Kiell uyumuştu ve Tan her zamanki gibi onu bekliyordu.
O kadar mutluydu ki bu mutluluğu paylaşmaya ihtiyacı vardı. Bu yüzden düşünmeden Tan'a yaklaşıp kollarını boynuna doladı ve sıkıca sarıldı. Tan elleri iki yanda ne yapacağını bilemez bir hâlde kaldı. Atışları hızlanan kalbi, kuruyan boğazı ve burnuna dolan koku. ''O kadar güzel bir haber aldım ki.'' Genç kızın sesi kulaklarına dolduğunda sarılıp sarılmamak arasında bocalıyordu. Neyila geri çekildiğinde derin bir nefes aldı. ''Bana muzlu süt hazırlar mısın?''
Tan başını tamam anlamında salladı konuşmaya cesaret bulamamıştı ve kalbindeki fırtınayı dindirebilmek için sessizce mutfağa gitti.
Mutfaktaki masada karşılıklı oturduklarında Neyila'nın önünde büyük bir bardak muzlu süt vardı. İştahla koca bir yudum içti ve karşısındakine itti. ''İçmek ister misin?'' Tan hayır anlamında başını salladı. Karşısındakini ilk defa bu kadar mutlu görüyordu.
''Her yaramazlık yaptığımda arkamı toplayan isimsiz kahraman dediğim biri vardı.''
''İsimsiz kahraman.'' Tan hayal eder gibi alnının kenarını bastırdı. ''Şu filmlerdeki süper kahramanlar gibi mi?''
Genç kız gülümsedi. ''Hayır, bizlerin on yaşına gelene kadar bir ismi olmaz. Onuncu yaş günümüzde Koruyucu yıldızları okuyarak geleceğimize göre ismimizi verir. O zamanlar ikimiz de ismimizi almak için küçüktük bu yüzden ben onu isimsiz kahramanım diye çağırırdım o da beni baş belası diye.''
Tan parmaklarıyla masanın üzerinde hafifçe ritim tuttu. ''Yaptığın işi düşünürsek birilerine bela olduğun doğru.''
Neyila elini sallayarak geçiştirdi. ''Her neyse işte ben muzlu sütü çok severdim o da çilekli sütü. Evlerimiz o zaman karşılıklı birbirine bakıyordu ve biz sürekli birlikte zaman geçirirdik. Doğrusu ben sürekli yaramazlık yapar bir yerlerimi sakatlardım o da arkamı toplar annemden azar işitmemem için çırpınırdı.'' Geçmişin özlem dolu anılarıyla gülümsemesi buruk bir şekle büründü. ''Her öğlen ya bizim evde ya da onların evde sütlerimizi içerdik. Muzlu sütten nefret etmesine rağmen her defasında benim sütümden koca bir yudum içerdi. Yaramazlık yapmadığım gün olursa o zaman hepsini içememe izin vereceğini söylerdi ama bu hiç gerçekleşmedi.''
Tan karşısındakini dikkatle dinliyordu. İlk defa geçmişinden bahsediyordu ve bunu onu mutlu eden sebep neyse ona borçluydu. ''O isimsiz kahramanın da bu isyanda sizinle mi?''
Genç kızın yüzü donuklaştı. ''Hayır.'' Sesi boğuk çıkmıştı. ''Onunla ayrıldığımızda yedi yaşındaydım. Onu son gördüğüm gün balık yakalayacağım diye dereye girmiştim ve suyun içinde düşüp ayağımı taşlara kestirmiştim sonrasında beni eve kadar sırtında taşımıştı. Benden sadece üç yaş büyüktü ama yine de koca bir adam gibi taşımıştı. '' Bir süre düşündü, bardağındaki sütü bu defa boğazını yumuşatmak için içti. ''Aslında bana o zaman güçlü gelmişti ama yürürken sürekli yalpalıyordu çünkü taşımakta zorlanıyordu.''
Sütünden bir yudum daha içti. Mutluluğu gitmiş yaşlar gözlerini sızlatıyordu. ''Ayağıma on tane dikiş atıldı ve o gün annemin hazırladığı muzlu sütümden bir yudum almak yerine bana ceza olsun diye sevmemesine rağmen hepsini içti. Ben de onun çilekli sütünü pencereden dışarı çimlerin üzerine boşaltıp sonra da gelip onu içen kediyi gülerek ona göstermiştim. Sonraki gün ayağımın üstüne basamadığım için yanına gidemedim ve bir sonraki gün de o beni bırakıp gitti.''
Tan bu defa sessiz kaldı. Karşısındaki anlatırken o kadar zorlanıyordu ki canını daha fazla yakmak istemedi. Üzerlerine çöken ağırlığı dağıtmak için konuyu değiştirdi. ''Beni ne zaman diğerleriyle tanıştıracaksın?''
''Yakında.'' Neyila konunun değişmesiyle silkelenip kendine geldi. ''İsyan ateşini yakmak için hazırlanıyoruz. Bundan önceki girişimlerimizi insanlar öğrenemedi ama şimdi herkes duyacak. Şuana kadar sessizce işlerimizi yürüttük ama artık açıkça savaşa gireceğiz. Bunun sonunda ya istediğimizi elde edeceğiz ya da yakalanıp infaz edileceğiz.''
''Birlikte başaracağız.'' Tan karşısındakine dikkatle bakıyordu. Gözlerinde her zamanki renkli lenslerinden vardı. ''Ve başardığımızda bu lenslerin arkasına sığınman gerekmeyecek.''
Bu sözler diğerini gülümsetti. ''Ve sen de kendi dünyana dönüp hayatına devam edeceksin.''
Bu sözler ikisini de suskunluğa gömdü. O gün geldiğinde ayrılık zor olacaktı. Dile gelmeyen gerçekler o kadar derinlere gömülmüştü ki açığa çıkması ölüm yayacak gibiydi.
Neyila muzlu sütünü sessizce içti. Yaşadığı hayat onu boğuyordu. Sevmediği bir adamla evliydi, aynı evi paylaştığı henne karşı hisleri vardı ama bu tek taraflıydı. Asla çekingen biri olmamıştı. Çocukluğundan beri aldığı eğitimler onu özgüvenli kılmıştı ve karşısındakinden küçük bir işaret görse on adım gidecek kadar rahattı ama bu gece ona sarıldığında Tan karşılık vermeden bir heykel gibi beklemişti. Bazen o kadar içine kapanıyordu ki aklından geçenleri anlamak zorken imkânsıza dönüşüyordu.
Yeni doğmaya başlayan güneş içeriyi aydınlatmaya başlamıştı. ''Seni daha fazla tutmayayım Kiell uyanana kadar gidip dinlen.''
Neyila Tan'ı yanından yolladıktan sonra önündeki boş bardakla oturmaya devam etti. İsimsiz kahramanına hep kurtarıcılara yakışan bir isim verileceğini hayal ederdi ama ona Koruyucu demek zorunda kalması canını yakıyordu. O zaman sadece yedi yaşındaydı ve gördüklerini asla unutamıyordu. Askerlerin o evin bahçesinde yaptığı katliama, isimsiz kahramanının zorla götürülüşüne her şeye tanık olmuştu. Hatta engel olmak için arkasından koşmuş, ayağındaki dikişleri patlamış ama annesi evin bahçesini çıkamadan yakalamıştı.
O günü asla unutamazdı ve intikamına isimsiz kahramanına Koruyucu ismini veren onun benliğiyle oynayıp elinde kuklaya çeviren bilginden başlayacaktı. Bu yolda yenilgiye uğrayacaksa bile bunu bilgin ölmeden yapmayacaktı.
Boşalmış süt bardağını mutfak tezgâhının üzerine bırakıp açılmamış içki şişesini aldı ve tekrar masaya oturdu. Aldığı haber mutluluk vericiydi ama yıllardır beceriksizliğinin acısı daha ağır basıyordu. Şişenin kapağını açıp bardağa ihtiyaç duymadan kafaya dikti.
Yıllardır uğraşıyordu ama bir sonuç elde edememişti. Koruyucu hâlâ Koruyucu'ydu. İçkisinden koca üç yudum daha içti. Başarılı olsa ne olacaktı? Koruyucu geçmişi hatırlamadıkça tüm bu yaptıklarından ne elde edecekti? Kalbindeki o acımasızlığın kendisine ait olmadığını ona nasıl hatırlatacaktı?
İçki şişesini bir kez daha kafasını dikti ve son damlasına kadar aralıksız içti. İsimsiz kahramanının sahte bir hayat sürmesi canını yakıyordu. İkinci bir şişe daha aldı ve açıp onu da içti sonra üçüncü şişesini de bitirdi.
Uyuşan bedeni ve aklı artık kontrolü altında değildi. Ayaklarını sürüyerek yatak odasına doğru ilerledi. Kapıyı açtığında ''Neyila.'' diyen sesle duraksadı. ''Oraya neden girdiğini sorabilir miyim?''
Arkasını dönüp parmağını kocasının göğsüne bastırdı. ''Kendi yatak odama neden girdiğimi mi soruyorsun?''
Kiell göğsündeki parmağı indirdi. ''Orası hennin odası,'' Karısına biraz daha yaklaştığında yüzüne çarpan içki kokusuyla tekrar geri çekildi. ''Sen içki mi içtin?''
''Bu gece kutlama var biliyorsun.'' Attığı kahkahayla sendeledi, düşmekten alıkoyan kocasının beline dolanan kolları oldu. ''Yaşasın Koruyucu'' dediğinde kahkahası tüm evi doldurmuştu.
Kiell genç kızı tutup odaya doğru yürütmeye başladı. ''Yat ve uyu. Kendinde değilsin.'' Odaya girdiklerinde yatağa yatırıp üzerini örttü. ''O arkadaşından nefret ediyorum.''
Neyila yattığı yerden geri kalktı ve işaret parmağını havada sallayarak cıklamaya başladı. ''Derina benim dostum.''
''Evet, tamam senin dostun.'' Karısının ayağındaki ayakkabıları çekip çıkardı. ''Bu kadar içmek zorunda mıydın?''
''Çünkü,'' havadaki parmağını bu defa kalbinin üzerine bastırdı. ''Burası acıyor.''
Kiell bu sözlerle duraksadı. Karısı her daim gülen ve hayatından memnun olan biriydi. ''Acı çekme sebebini sorabilir miyim?''
Genç kız parmağını dudağına götürüp ''şşttt,'' diye uzun bir ses çıkardı. ''Bu bir sır sana söyleyemem.''
''Kocan olduğuma göre bu sırra ortak olabilirim.'' Kiell bu sırrın kendisini güldürecek bir şey olarak görüyordu.
''O zaman yaklaş başkaları duymasın.'' Neyila kocasına yaklaşıp fısıldadı. ''Bilgin yaşıyor.''
Kiell bu sözlere anlam veremedi. ''Bilgin'in yaşaması sana neden acı versin ki?''
''Çünkü o yaşlı bunak her defasında ölümü atlatıyor.'' Neyila bu sözleri söylerken yastığa sıkıca sarılarak yatmıştı. ''Hep kurtuluyor, hep kurtuluyor.''
Kiell sözleri anlamlandırmaya çalıştı ama başarılı olamadı. Karısı tek bir dedikoduyla Koruyucu âşık oldu bizi unutacak diyerek endişelenen biriydi belki bu sözlerde öyle bir dedikodudan kalmaydı.
Neyila yarı uyur hâlde sayıklamaya devam etti. ''Ama artık kurtulamayacak.'' Attığı kahkaha sözlerini bastırdı ve genç adama tam olarak ulaşmadı. Sonra yastığı itip geri kalktı. ''Midemde balık oynuyor.'' dediğinde eli ağzına gitmişti.
Kiell genç kızı tutup hızla banyoya götürdü ve kusarken düşmemesi için tuttu. Kusması son bulduğunda kaldırarak ayakta durması için destek oldu ve musluğu açıp soğuk suyla yüzünü yıkadı ve tekrar geri odaya götürerek yatağa yatırdı.
Neyila başı yastığa değmeden uyumuştu. Kiell banyoya geri dönüp bu defa kendi yüzünü yıkadı. Karısının söylediği sözlerin altında yatan nedeni merak ediyordu. Her zamanki kuşkucu yanı ortaya çıkmıştı. Yüzünü kurulamak için havluya uzandığında kenarına bulaşmış kusmuğu fark edip temiz havluların olduğu dolaba yöneldi.
Üst raftaki havlulara uzandığında içlerinden birini tutup çekince diğerleri de onunla birlikte düştü. Dudaklarından küçük bir küfür döküldü ve tüm havluları toplayıp yerine koymak için uzandığında rafın arkasındaki ilaç kutusunu gördü.
İlacın yanlışlıkla orada kaldığını düşündü ve olması gereken yere koymak için aldı. Üzerindeki isim yabancıydı. Havluları yerine koyup ilaç kutusunu açtı ve içindeki yazılı uzun kâğıdı çekip çıkardı. İlacın ne işe yaradığını anlamak için yazılara göz atmaya başladı ve öfkeyle büyüyen gözleri, kâğıdı parçalayarak sıkılan yumruklarına eşlik etti.