Genç kız gözlerini açtığında gün öğleni geçmişti ve başında dayanılmaz bir ağrı vardı. Yataktan doğrulduğunda elleri ağrıyan başını kavradı. İçki içmeye başladığı andan sonrasını hayal meyal hatırlıyordu. Kendine gelebilmek için sert bir kahveye ihtiyacı vardı. Yataktan çıkıp kapıya yöneldi. Kapı kolunu tutup çevirdi ama kapı açılmadı. Sıkıştığını düşünerek açmak için zorladı ama sonuç değişmedi.
Kocasının evde olup olmadığını bilmediği için ''Henn!'' diye bağırdı. Bir süre daha bekleyip tekrar seslendiğinde kapının diğer tarafındaki ayak sesi yaklaştı. ''Henn!''
''Buradayım.'' Tan Neyila'nın elini tutabilecekmiş gibi kapıya elini koydu.
''Neler oluyor?''
''Bilmiyorum. Sabah Kiell sinirle evden çıkıp gitti ve arkadaşlarından biri gelirse içeri almamamı ayrıca kapının kesinlikle açılmayacağını sertçe dile getirdi.'' Tan elini istemsizce yumruk yaptı. ''İstersen kırabilirim.''
''Hayır, hayır,'' Neyila neler olduğunu anlamıyordu. ''Kendini riske atma önce ne olduğunu öğrenelim.''
Kapıdan uzaklaşıp yatağa geri oturdu. Kocasının bu kadar sinirleneceği ne olmuştu? Dün eve geldikten sonra olanları düşündü ama bir yerden sonrası bölük pörçüktü. Tek hatırladığı banyoda kustuğuydu.
İlerleyen saatler yavaştı. Güneş gökyüzünde batmaya başladığında başının ağrısı ilk uyandığı ana göre daha hafifti ama açlıkla birleşince geçmek bilmiyordu. Sıkıntıyla pencereye yaklaşıp açtı ve temiz havayı içine çekti. Ev çok yüksek değildi istese pencereden atlayabilirdi ama Kiell'e tanıttığı Neyila bunu yapamayacak bir karakterdi.
Kapıyı kırması ya da pencereden atlayıp gitmesi zor değildi ama ne olduğunu anlayana kadar bekleyecekti. Dışarıyı seyre daldığında Tan elinde merdivenle pencerenin altına geldi ve duvara dayadı. Tekrar içeri girip çok geçmeden elindekilerle geri geldi ve etrafta birinin olup olmadığına bakmak için sokağı gözleriyle taradı. Dün geceki şenliğin etkisi gün bitmesine rağmen hâlâ uyuyan insanlarla sürüyordu.
Gören birilerinin olmadığına emin olunca merdivenden tırmandı ve elindekileri genç kıza uzattı; kahve ve sandviç. Neyila uzatılanları hazine bulmuş kadar sevinerek aldı. ''Teşekkür ederim.'' Sandviçten koca bir ısırık alıp tam çiğnemeden kahveyle yuttu. Her lokmada bedeni enerjiyle doldu ve baş ağrısı yavaşça yok oldu. ''Sen kesinlikle mükemmelsin.''
Tan gelen iltifatla gülümsedi. ''İstediğin başka bir şey varsa getirebilirim.''
''Hayır, teşekkür ederim.'' Kahvesinin son yudumunu içti. ''Neler oluyor anlayamıyorum. Bir anda bu kadar neye kızdı?''
''Bilmiyorum.'' Genç adam Kiell evden çıkıp gitmeden önceki öfkesini ilk andaki tazeliğiyle hatırlıyordu. ''Daha önce bu kadar sinirli olduğunu görmemiştim. ''
''Eve gelsin öğreniriz ne olduğunu canımı sıkarsa da çekip gideriz.'' Neyila umursamazca omuz silkti. Kocasını alt edebilecek kadar güçlü olduğu inancındaydı. ''Hadi artık git ve merdiveni ortadan kaldır. Yakalanmayalım.''
Tan genç kızın elini teselli vermek için hafifçe sıktı ve merdivenden geri inip aldığı yere geri götürdü. Eve girdiğinde günlük işlerine geri döndü. Henn olarak rol yapması gerekiyorsa evde olanları düşünmeden sadece yapması gereken işlere odaklanmalıydı.
Yeni yıkanmış çamaşırları kurutucuya doldururken dış kapı gürültüyle açıldı. Elindekileri bırakıp salona gittiğinde Kiell öfkeyle odaya ilerliyordu. Kapının kilidini açıp içeri girdiğinde genç kız hızla oturduğu yerden doğruldu. ''Kiell.'' dediğinde kolundan iten elle yatağa düştü. ''Ne yapıyorsun?'' sesi bu defa öfkeliydi. Kocasının yüzüne fırlattığı kutuyu şaşkınlıkla eline aldı.
Gördüğüne tepki olarak göz bebekleri büyüdü. ''Bunu nereden buldun?''
''Asıl soru bunu nereden buldun değil, bunun bu evde neden olduğu?'' Genç adam yatağın kenarına sertçe tekme attı. ''Bana hemen cevap ver.''
''Kiell.'' Neyila söyleyebileceği bir yalan uydurmaya çalıştı ama düşünemiyordu.
''Evleneli kaç ay oldu ve neden hamile kalmadığını merak ediyordum. Tek başına bunun kararını alıp gizlice ilaç kullanıyorsun ve bu ilaç bizim dünyamıza ait bir ilaç bile değil. Neyila bana cevap ver. Bu ilacı neden kullanıyorsun ve nereden buldun?''
''Kiell, ben...''
''Doğrudan cevap ver.'' Genç adam karısının yüzüne yaklaştığında öfkesinin sıcaklığı yansıdı. ''Sadece doğruyu istiyorum.''
Genç kız kocasına karşı zor durumda kaldığı zaman yaptığı gibi dudaklarını büzerek ağlamaya başladı. Biraz zorlamayla gözlerinden birkaç damla yaş gelmesini bile sağlamıştı. ''Ben hamile kalırsam kilo alacağım için beni beğenmezsin diye düşündüm.''
Kiell öfkeyle soluyordu. ''Sen aklını mı kaçırdın?'
''Ama ben sandım ki...''
''Ne sandın Neyila?'' Genç adam öfkeliydi. ''Bu ilacı kimden aldın? Bunun suç olduğunu bilmiyor musun?''
Genç kız birkaç defa ağlamaklı iç çekti. ''Tanımıyorum. Başka bir şehirden gelmişti.'' Odanın içinde sinirle dönüp duran kocasına baktı. Bu kadar öfkeli hiç görmemişti. Sanki o her şeye kanan adam gitmiş yerine korkutucu biri gelmişti. ''Özür dilerim.'' Bu samimiyetsiz özrünü mümkün olduğu kadar samimi bir ses tonuna bürümüştü.
Kiell adımlarını durdurup karısına yaklaştı ve kolunu sertçe tuttu. ''Bu ilaçtan kaç kutu var.''
Başka yok derse karşısındakinin inanmayacağı gözlerinden anlaşılıyordu. Yalanını etkili kılmak için ikinci kutunun olduğu yeri söylemeliydi. ''Banyodaki ecza dolabının arkasında bir boşluk vardı orada.''
Kiell hızlı adımlarla banyoya giderek ecza dolabını duvardaki yerinden söküp çıkardı ve arkasındaki ilaç kutusunu bularak geri döndü. Elindekini genç kıza doğru salladı. ''Bundan başka var mı?'' Genç kız hayır anlamında başını salladı. İlaç kutusunu yere atıp üzerine basarak geçti ve birkaç adımda Neyila'ya ulaştı. Tekrar kolunu sertçe tuttu ve öfkeli gözlerini yaşlı gözlere kilitledi. ''Bir kez daha bu ilaçlardan kullanırsan seni elimden kimse alamaz Neyila, anladın mı beni?''
Genç kız başını salladı. ''Canımı yakıyorsun.'' Kolunu kurtarmaya çalıştı ama kocası fazla güçlüydü. Parmaklarının olduğu yerin moraracağına emindi. Diğer güçlü el çenesini kavradığında yüzü acıyla çarpıldı. ''Sözümün dışına çıkarsan bu acı çekeceklerinin yanında bir hiç kalır.'' Genç kız karşılık vermemek için tüm iradesinin kullanıyordu. Büründüğü karakter saftı ve öyle de kalmalıydı. Üzerindeki eller geri çekildiğinde gözlerinden akan yaşlar bu defa hissettiği acıdandı. ''Evden dışarı adımını atmayacaksın.''
''Ama iş?''
''İşe de gitmeyeceksin. Bitti! Diğer evli kadınlar gibi evde oturacaksın. Paraya ihtiyacın yok.''
''Hayır!'' genç kız öfkeyle ayağı kalktı. ''İşe gideceğim. Buna engel olamazsın.'' Yüzüne gelen tokadın şiddetiyle yere savruldu. Dudağından akan kan çenesine doğru süzüldü. ''Seni ihbar edeceğim.'' diyerek düştüğü yerden kalktı ve kapıya doğru yöneldi. Saçlarından kavrayan elle geri çekildi.
''Gidip ihbar edip ne diyeceksin? Diğer dünyadan gelen bir ilaç temin ettim ve hamile kalmamak için kullandım kocam da öğrenince tokat attı mı diyeceksin? Hadi hiç durma ihbar et ve ne olacağını hep beraber öğrenelim.''
Saçını kavrayan eller ileri ittiğinde dizleri üzerine düştü ve hareketsiz kaldı. Gidip ihbar edemeyeceğinin farkındaydı bu sadece kendi başını belaya sokardı ama yüzüne gelen tokat içinde büyük bir kor ateşi olup yanmıştı. Bu yaşına kadar bir savaşçı olmak için eğitilmişti şimdi sevmediği bir adamdan gelen tokada karşılık verememek gururunu kırmıştı.
Başını kaldırdığında Tan'la göz göze geldi. Bakışları acı doluydu. Genç kızın gözyaşları sel olup akmaya başladı. Kırılan gururu bu defa paramparça olmuştu. Atılan tokattan çok tüm bunları Tan'ın görmüş olması canını daha çok yaktı. Yerden kalkıp odanın içine girerek kapıyı kapadı. Yaşanılanları görmesini daha fazla istemiyordu.
Makyaj masasına doğru ağır adımlarla ilerledi ve küçük sandalyeye oturdu. Makyajını silmek için kullandığı solüsyonu pamuğa dökerek çenesinde küçük bir yol oluşturmuş kanı silmeye başladı. Kocası arkasından gelip omuzlarını kavradı ve kulağına eğildi. ''Sen sadece benim için güzel görünmek ve olacak çocuklarımıza annelik yapmak için çabala. İşe gitmek ve çalışmak benim görevim.''
Genç kız konuşmadı, yüzünde hiçbir kıpırtı yoktu sadece elindeki kanlı pamuğa odaklanmıştı. Yavaşça pamuğu bıraktı ve fondöteni alarak yüzüne atılan tokattan ve kolundaki sıkılı parmaklardan kalan ve şimdiden morarmaya başlayan yerleri yavaşça kapatmaya başladı. Kenarda duran lenslere uzandı ve içlerinde şimdiye kadar hiç kullanmadığı siyah rengi aldı. Gözlerindeki yerine oturttuğunda aynada kendine dikkatle baktı. Hiçbir duygusu bu siyah rengi geçip anlaşılmıyordu.
Oturduğu yerden kalkmaya yetecek gücü yoktu. Odadan çıkıp giden kocasının ardından başını koluyla birlikte masaya dayayarak ağlamaya başladı. Canı yanıyordu, ruhu kavruluyordu. Bedenindeki morluklar gelip geçiciydi ama Tan'ın onu bu şekilde gördüğü için hissettikleri kalıcıydı. Hıçkırıklarıyla sarsılan omuzları saatlerce bu ritmi tekrarladı.
Ağlaması son bulduğunda güçsüz bedeninin sandalyeden kaldırıp yatağa uzandı. Odadan dışarı çıkıp Tan ile karşılaşmak istemiyordu. Uyuşmuş bedeni gelen melodiyle dikkat kesildi. Derina Koruyucu'nun şehir dışına çıktığını ve giderken Alçin'i götürmediğini planlarının Koruyucu dönene kadar askıya alındığını söylüyordu. Buna sevinmişti. Şuan evden çıkması mümkün değildi ve onları bu savaşta tek bırakmak istemiyordu.
Neyila arkadaşına kısaca olanları anlatan bir melodi gönderdi ve bir süre evden çıkamayacağını ekledi. Kocası işteyken evden çıkıp gitmek zor değildi ama yaşanılanlar bu kadar tazeyken biraz beklemekte fayda vardı. Geri gelen melodiyi dinledi. Derina Kiell'in bu yaptıklarına inanmakta zorlandığını söylüyordu ki haklıydı. Tüm kurlarına kanan kocası bir anda korkunç bir canavara dönüşmüştü. Belki de kocasını küçümsemekle hata yapmıştı.
Bileğindeki evliliklerini resmileştiren bilekliği çıkarmak için uğraştı ama kilidini açamadı. Bu bileklikler takıldığında birleşme yerindeki özel kilidi devreye girmişti ve sadece konsey ve Koruyucu isterse tekrar açabilirdi. Boyu çekip çıkaramayacağı kadar küçüktü ama bileğinde rahat hareket edeceği kadar genişti.
Yaşamak zorunda kaldığı hayat canını yakıyordu. Bazen keşke diğerleri gibi hiçbir şeyin farkında olmadan bu kurallarla mutlu bir şekilde yaşayabilmeyi diliyordu. Bilmek her zaman mutluluk vermiyordu. Odanın kapısı açıldığında içeri giren Tan'la yüzünü duvara döndü ve gözlerini kapadı.
''Kiell gitti.'' diyen sese tepki vermedi. ''Konuşmak ister misin?'' Genç kız gözleri kapalı yatmaya devam etti. Yaklaşıp yatağın kenarına oturdu. Teselli vermek için elini koluna koyduğunda genç kız acıyla ürperdi. Genç adam elini geri çektiğinde kolun çevresini saran morluk fondötene rağmen belli oluyordu. ''Neyila sadece izin ver. Bu yaptıklarının hesabını ona sorayım.''
Genç kız yattığı yerden yavaşça doğruldu ve sırtını duvara dayadı. Yüzündeki kapatıcı yastıkla silinmişti ve morarmış parmak izleri belli oluyordu. ''Diyelim izin verdim sonra ne olacak?''
''Gideriz buradan.''
''İşler öyle yürümüyor Tan. İstesem ona karşılık verebilirdim ama tüm gururuma rağmen sessiz kalmak zorundaydım.'' Gözünden istemsizce birkaç damla yaş süzüldü.
''Bu şekilde sessiz kalmaya dayanamıyorum. Seni böyle görmek beni kahrediyor.''
Bu sözler diğerinin daha çok ağlamasına neden oldu. Tan ilk defa sınırlarını aşıp genç kızı kendine çekti ve sıkıca sarıldı. Bu zamana kadar evli olduğu için hissettiği duyguları bastırmıştı ama Kiell Neyila'yı asla hak etmiyordu. Genç kızın başını göğsüne dayayıp saçlarını okşadı.
''Çok üzgünüm, beni öyle gördüğün için özür dilerim.''
Tan genç kızın çenesini tutup başını kaldırdı ve akan yaşları yavaşça sildi. ''Özür dilenecek bir durum yok. Sen suç işlemedin. Eğer biri özür dileyecekse bu o olmalı. Ayaklarına kapanıp senin gibi güzel bir kızı ağlattığı için üç gün aralıksız özür dilemeli.'' Bu sözler diğerini tebessüm ettirdi. ''İşte sana yakışan tek şey bu gülümseme ve bir de..'' diyerek uzanıp gözlerini parmaklarıyla nazikçe açtırıp siyah lensleri çıkardı. ''Kendi gözlerin.''
Tan genç kızın morarmış yanağını hafifçe okşadı ve avucunun içine hapsetti. Bu şefkatli dokunuş diğerini mutlu etmişti. Ağlamaktan kızarmış gözleri sevinçle dolmuştu. Başını yanağındaki ele yasladı ve uzun bir süre öyle bekledi sonra o eli tutup avuç içine küçük bir öpücük bıraktı. ''Teşekkür ederim.''
Bu öpücük Tan'ın kalbinin hızlanması için yeterli olmuştu. Parmakları birbirine kenetlendiğinde ikisi de sessizleşti. Uzayan zaman kalpleri birleştirirken dış kapının sesiyle Tan hızla ayağı kalkıp yere saçılmış ilaç parçalarını toplamaya başladı. Neyila tekrar yatağa uzanarak gözlerini kapadı ve uyuma numarasına büründü.
İçeri giren Kiell önce henne baktı sonra uyuyan karısına. ''Henn işini çabuk bitir ve gidip yemek hazırla.'' Tan son parçaları da toplayıp odadan çıktı. Yemek hazırlamak için mutfağa gittiğinde Kiell'in odasının kapısını kapadığını duydu. Normalde buna gerek duymazdı. İçinde fırtınalar kopsa da sessiz kalarak işini yapmak için odaklandı.
Kiell üzerindeki gömleği çıkarıp yatağa karısının yanına uzandı ve kolunu beline dolayarak kulağına fısıldadı. ''Tüm bunları sadece beni sevdiğin için yaptığını düşüneceğim ve seni affedeceğim karıcığım.''
Neyila huzursuzca kıpırdandı. Belindeki kolu itti. ''Sen o sevgiyi tokat attığında yok ettin.''
Bu söz diğerini bir kez daha öfkelendirmişti. Beline tekrar sarılan kol bu defa daha sıkıydı. ''Yüzüme bak.'' Gelen emre uymayınca kocası zorla çevirerek yüzüne bakması için zorladı. ''Şuan sakinim ve tekrar sinirlenmemek için kendimi zorluyorum Neyila. Sabrımı sınama.''
''Sen artık benim için sadece evlenmek zorunda kaldığım birisin. Sana gülen o Neyila'yı bir daha asla göremeyeceksin.'' Genç kız yataktan çıkıp gitmeye çalıştı ama diğeri izin vermedi.
''Sen benim karımsın sevsen de sevmesen de bu gerçeği değiştiremezsin ve o kullandığın ilaçların yol açtıklarını telafi edeceksin.''
Neyila kocasının acımasız gözlerinde daha önce fark etmediği bir karanlıkta kayboldu. Geleceği yavaşça elinden alınırken planlarını bozan kadere bildiği tüm lanetleri yağdırdı.