Alçin odada bir başına bırakıldığında üzerine düşen sessizliğin ağırlığı altında ezildi. Bağırmak istiyordu ama sesi çıkmıyordu. Konuşamamaktan öte sessizliğin gürültüsü ağır geliyordu. Akıl sağlığını korumakta zorlanıyordu ama dayanması lazımdı.
Ellerindeki kurumuş kanı temizlemeye çalıştı çıkaramadı. İçerinin serinliğiyle ürperdi ama kollarını koruyacak bir giysiye sahip değildi. Acıyan parmakları şişmişti ve eğer müdahale edilmezse daha kötü olacaktı. Zemine uzanıp gözlerini kapadı ve acıyı unutmaya çalıştı ama zonklayan parmakları unutmaması için her şeyi yapıyordu.
Saatler geçti güne döndü ama gelen yoktu. Hissettiği acı azalmamıştı ama çektiği acıdan daha kötü durumdaydı. Sessizlik zihnini zorluyor ve düşünmesine engel oluyordu. Birkaç kez ağlama krizine girmiş arkasını sessiz kahkahaları izlemişti. Sessizliğin insanı bu kadar çıldırtacak kadar çığlık dolu olduğunu bilmiyordu. Odanın yumuşak duvarlarını sağlam elinin tırnakları ile kazımaya çalıştı belki o zaman bir nabız atışı kadar ses duyabilirdi ama elde ettiği tek şey kırılan tırnakları oldu.
Genç kız tek başına acı çekerken Koruyucu yardımcısını rüzgârına hapsetmiş hennin yerini öğrenmeye çalışıyordu. ''Yerini söyle Yardımcı!''
Yardımcı bedeninde oluşan kesiklerin acısıyla inledi. ''Söyleyemem, Bilgin'in kesin emri var.''
Koruyucu rüzgârını daha da artırdı. Yardımcı savrulup duvara çarptığında ciğerlerinde hapsolan havayı dışarı vermek için çabaladı. ''Söyle Yardımcı yoksa şurada canını alırım.''
Gürültüleri duyup gelen Bilgin genç adamın rüzgârını engellemeye çalıştı ama gücü yetersiz kaldı. ''Koruyucu yeter!'' diye bağırdığında Koruyucu'nun öfkesi yardımcısından Bilgin'e yöneldi.
''Durmamı istiyorsan bana yerini söyle. O benim hennim benden başkası onun hakkında karar veremez.''
Bilgin artık yetiştirdiği bu çocuğu tanıyamıyordu. Sözünden çıkmayan adam gitmiş yerine dik başlı biri gelmişti. Onu kızdırmamın bir faydası yoktu. Zira ne kadar güçlü olduğunu biliyordu. ''Sessiz odada.'' dediğinde sakinleyen rüzgârla sesi daha iyi duyulur oldu. ''Yanlış yapıyorsun Koruyucu o henn başına bela olacak.''
Genç adam Bilgin'in tam karşısında durdu. ''Bu diyar bana ait ve ben neyi nasıl istersem öyle olur.'' Bastonunu yerde tıkırdatarak hızla odadan çıktı.
Adımları sessiz odanın önünde durduğunda ardında bıraktığı fırtınayı umursamıyordu. Emrindeki rüzgâr önünde duran kilitli kapıyı kırdığında oluşan gürültüyle içerideki genç kız çığlık attı ve bu defa sesi duyuldu. Duyulan bu sesle birlikte zihninin içinde oluşan rahatlamayı tarif edecek kelime yoktu. Biraz daha bu sessizlikte kalsaydı geri dönüşü olmayacak şekilde aklını kaçırabilirdi.
''Henn yürü gidiyoruz.''
Genç kız ilk defa bir emre uymakta bu kadar hevesliydi. Ayakları üzerine doğrulduğunda bedenini taşıyamayıp geri düştü. Güçsüzlüğü dinmek yerine artıyordu. Genç adam dışarıdan bir buz kütlesi gibi görünse de gerçeklerin farkındaydı.
Bu odada en fazla sekiz saat kalabilirdiniz sonrasında odanın duvarları ses gibi ruhu da yavaşça emmeye başlardı. Birine acı çektirerek öldürmek isterseniz bu odadan çıkarmamanız yeterli olurdu. Üç gün acı çekerek yavaşça ölmek için koca üç gün...
Genç kız bir günden fazla buradaydı ve ruhu yok olmaya başlamıştı. Koruyucu henni kaldırıp kucakladığında üzerindeki gözlere aldırış etmeden odasına doğru ilerledi. Alçin bedenini saran kollara karşı koymayı hiç düşünmedi. Başını sert göğse dayayıp gözlerini yumdu. Tüm sessizliğin sonunda şuan duyduğu ses dünyanın en güzel sesi gibi geliyordu. Bu acımasız adamın atan kalbi herkes kadar normaldi.
Odaya girdiklerinde Koruyucu genç kızı her zaman uyuduğu kanepe yerine kendi yatağına yatırdı. Kenarda bekleyen yardımcısına baktığında gözleri ateş saçıyordu. ''Git ve yiyecek ile giyecek bir şeyler getir.'' Yardımcı korkuyla giderken genç adam yatağın kenarına oturdu.
İnce örtüyü hennin üzerine örterken elindeki şişliğe gözü takıldı. Şiş eli avuçlayıp parmaklara dikkatle baktı. Olması gerektiği gibi değildi. Yerinden çıkmış kemikler garip bir şekilde duruyordu.
Genç kızın başının altındaki yastığı dikleştirip sırtını dayamasına yardım etti. ''Bu biraz canını yakacak.'' dediğinde Alçin anlamayan gözlerle karşısındakine baktı. Aylardır acı çektiren o adam gitmiş merhametli biri gelmişti sanki ama içinde hiç sönmeyen bir kuşku ateşi vardı. O bu düşüncelere dalmışken parmağından yayılan acıyla küçük bir çığlık atıp başını genç adamın göğsüne gömdü. Gözlerinin önünde siyah benekler uçuşuyordu. Parmaklarının rahatladığını hissediyordu ama yine de oluşan acı çok fazlaydı.
Koruyucu elindeki sıcak parmaklarının üzerinde melodisini dolaştırarak acıyı azalttı. Göğsündeki baştan rahatsız değildi. Kızıl saçlardan yayılan koku burnunu dolduruyordu. Ruhunun dinlendiğini hissetti. Yıllarca yorulmuş ruhu rahat bir yatak bulup üzerinde kıvrılmış gibiydi.
Alçin azalan ağrıyla birlikte ne yaptığını fark edip korkuyla geri çekildi. ''Ben özür dilerim.'' dediğinde karşısındaki hiç kızgın durmuyordu.
''Parmakların nasıl böyle oldu?''
Genç kız söyleyip söylememek arasında gidip geldi. ''Bayıldığınızda eliniz kasılmıştı.'' dudağını ısırdı. Koruyucu'yu kızdıracak bir şey söylemek istemiyordu.
Genç adam tepki vermedi. İçeri giren yardımcı gözlerini yerden kaldırmadan yiyecek tepsisini masanın üzerine, getirdiği kıyafeti yatağın kenarına bırakıp dışarı çıktı.
''Bak henn,'' diyen Koruyucu yiyecek tepsisini getirip genç kızın dizlerinin üzerine bıraktı. ''Bir anlaşmamız var ve sen benimsin. Benim dışımda buradaki hiç kimse sana bir şey yapamaz buna izin vermem. Gelecek iyilikte, kötülükte benden.''
''Bunun için sevinmeli miyim yoksa üzülmeli miyim?'' Yorgun bedeni biraz olsun güçlenmişti bunda karşısındakinin ruhuna gönderdiği melodinin etkisi olduğunu biliyordu.
''Sana çektirebileceğim acıları hafife alıyorsun Henn.'' Alçin cevap vermedi. Nasıl hafife alabilirdi ki? Birçok acıyı tatmıştı ve bunun sınırı olmadığını biliyordu. ''Sendeki farklılığı bir gün çözeceğim ve sonrasında o aradığım hainleri bulup herkesin gözü önünde infaz edeceğim. Eğer, onlarla gerçekten bir bağlantın varsa bu son senin içinde kaçınılmaz olacak.''
Genç kız bedeninde dolanan ürpertiyi hissettirmemeye çalıştı. Diğerlerine katıldığında tehlikeyi biliyordu ama bunu karşısındakinden duymak korku hissettirmişti. ''Yemeğini ye.'' diyen genç adam oturduğu yerden kalkıp kapıya ilerledi.
Genç kız arkasından seslendi. ''Tüm tehditlerinize rağmen düştüğümde elimden tutup kaldırdığınız için teşekkür ederim.''
Bu sözler diğerinin zihninde o gizli köşeye bir kez daha küçük bir ışık huzmesi gönderdi ve Koruyucu ruhunda dolanmaya başlayan melodiyle birlikte duvara tutundu. Bedeni titriyordu ama bu defa kriz geçirmiyordu. Başının içi patlayacak gibiydi. Kalbinde sürekli aynı notalar dönüyordu.
Dizleri üzerine çöküp ileri geri sallanmaya başladığında genç kız korkuyla yattığı yerden kalktı ve güçsüz ayaklarıyla genç adamın yanına gitti. ''Yardım çağıracağım.'' dediğinde kolundan tutan güçlü el engel oldu.
''Kimsenin haberi olmayacak.''
Ne yapacağını bilemeyen Alçin Koruyucu'yu tutup kendine çekti ve kollarını bu güçlü bedene sardı. Bu şefkat genç adamın çektiği acıyı alıp götürürken geride sadece kalbinde çınlayan melodi kalmıştı.
Yerden kalkmasına yardım edip yatağına taşıdı. Titreyen bedenin üzerine örtüyü çekip, başın altına sıkışmış saç örgüsünü rahatsız etmemesi için düzeltti. Yanından uzaklaşacakken bileğini kavrayan el engel oldu. "Yanımda kal." bu sözler emir değil değil bir yakarıştı. Kalbinde ve zihninde aralıksız dönen melodi bir tek hennin yanında durgunlaşıyordu.
Alçin yatağın yanına oturduğunda hasta olduğu zamanlarda annesinin yaptığı gibi örgülü saçı hafifçe okşadı. "Doktor çağırmalıyız."
"Olmaz. Bilmeyecekler." Genç adamın sözleri titreyen dişleri arasından güçlükle çıktı.
"Ciddi bir sorun olabilir."
"Sana olmaz dedim!'" Bitkinliğine rağmen sözleri öfke doluydu. "Anlamıyor musun? Ben Koruyucu'yum hasta olmam demek hepsinin soluyacak oksijen bulamamasıyla eşdeğer." Bu sözler üzerine oluşan sessizlik geceye yayıldı. "Konuş, sessizlik deli edici."
Genç kız bir süre daha sessiz kaldı sonrasında dudakları aralandı ve zor zamanlarda yaptığı gibi annesinin anılarına sığındı.
"Uyu ürkek kuş, uyu
Son kabusunu yaşa ve uyu
Uyandığında bak bitecek tüm kötü düşler
Sen uyandığında annen seni kucaklayacak
Sen uyandığında bahar gelip çiçekler açacak
Hep beraber koşacağız kırlarda
Bir daha geri gelmeyecek kötü günler."
Ne zaman kötü bir kabus görse ya da hasta olsa annesinin bu şarkıyı söyleyen sesiyle uyurdu ve şimdi bu sözler kendi dudaklarında can bulup acı çeken ruhu sarıyordu. O ruh bu sözlerin karıştığı melodiyle yavaşça huzur buldu ve titremesi giderek sonlandı.
"Uyu ürkek kuş, uyu
Geçti tüm kötü anlar
Aktı gözyaşları ve dindi
Şimdi kahkaha zamanı
Uyu ve koş güzel düşlere
Sen uyandığında annen seni kucaklayacak."
Koruyucu'nun etrafında yankılanan sesi bir çok melodiden daha huzur vericiydi. Yavaşça kalbe sızıyor ve ordan tüm ruha yayılıyordu. Genç adam bu huzuru çok uzaktan gelen yabancı bir çağrı olarak algıladı. Sonra bu çağrı gittikçe büyüdü ve her nabız atışıyla hızlandı. Acı veren sesler suskunluğa gömülürken sadece hennin melodisi kaldı ve tüm ızdırapları söküp attı.
Yorgun düşen bedeni rahatlamanın verdiği huzurla düşsüz bir uykuya daldı. Bir süre daha başında bekleyen genç kız oturduğu yerden kalkıp kanepenin kenarında duran yastığının içinden telefonu çıkarıp banyoya gitti.
Şişmiş parmakları elini kullanmasına engel olduğu için mesajı sağlam olan eliyle yazdı.
'Orada mısın?'
Cevap hemen geldi.
'Sonunda biraz daha geç kalsaydın ne olduğunu anlamak için oraya gelecektim.'
Alçin farkında olmadan gülümsedi. Birileri onu merak etmeyeli uzun zaman olmuştu.
'İyiyim ama bilmeniz gerekenler var. Düşürdüğün Henn uyandığında her şeyi hatırlıyordu ve onu buradan çıkaracağıma söz verdim. Bu konuda bana yardım etmelisiniz ve Koruyucu hasta ama herkesten saklıyor tam olarak neyi var bilmiyorum. '
Mesajı gönderdikten sonra sırtını duvara dayayıp yere çöktü, gülümsemesi silindi, gözlerinden yaşlar önce yavaşça sonra aralıksız akmaya başladı. Yaşadıkları ağır geliyordu, dik durmaya çalışıyordu ama başaramıyordu. Gözyaşlarını silmek için yanlışlıkla şişmiş parmaklarını kullanınca acıyla geri çekti ve ağlaması daha da arttı. Neden tüm bunları yaşamak zorundaydı?
Az önce olanlara anlam vermekte zorlanıyordu. Deli gibi korktuğu o adama küçük bir çocukmuş gibi annesinin kendisine söylediği şarkıyı söylemişti ve bu bir şekilde ona iyi gelmişti. Telefona gelen bildirimi fark ettiğinde koluyla gözlerini silip mesajı açtı.
'Henn olayını daha ayrıntılı anlat ve Koruyucu'nun tam olarak durumu nasıl?'
Alçin tek elle zorlansa da uzun bir mesaj yazdı. Sorularla tek tek uğraşacak gücü yoktu.
'Henn eski hayatını ve burada kendisine yapılan her şeyi hatırlıyor, beni onlarlardan biri sandığı için neredeyse öldürecekti. Onu buradan kurtarmalısınız aksi halde başını belaya sokacaktır. Uzun süre rol yapmaya dayanabilecek gibi durmuyor, gözleri intikam ve öfke ateşiyle yanıyordu dersem abartmış olmam.
Koruyucu'ya gelince sen gittikten bir süre sonra epilepsi atağına benzer bir kriz geçirdi ama tam olarak neyi var bilmiyorum. Bugün bir kriz daha geçirdi bu defa tamamen kendindeydi sadece görünmeyen bir gücün acısını çekiyor gibiydi. Doktor çağırmama ve birine haber vermeme izin vermedi. Herkesten saklıyor.'
Başını arkasındaki duvara dayayıp derin bir nefes alıp yeni gelen mesajı açtı.
'Bu konuda her şeyi bize bildir.'
Mesaja cevap vermedi. Çöktüğü yerden kalkacakken ikinci bir mesaj geldi.
'Artık yalnızım. Sen nasılsın?'
Mesajın ne anlama geldiğini bir süre düşündü. Kafası o kadar doluydu ki mesajları diğerlerinin okuduğu anlaması biraz uzun sürdü. Bir kaç damla daha gözyaşı aktı.
'Yorgunum.'
Tek kelime her şeyi anlatıyordu. Gelen mesajı merakla açtı.
'Alçin ne anlama geliyor? Güzel kırmızı bir kuş... Kuşlar özgürdür, gökyüzü onlarındır. Uzun zamandır o gökyüzünde özgürce uçuyordun şimdi yorulduysan bak orada yemyeşil bir ağaç var dalında bir süre dinlen ve sonra özgürlüğüne tekrar uç. Azıcık esen rüzgar yavaşlatabilir ama durdurmasına izin verme.'
Genç kız bu mesajla daha çok ağladı. Gencay'ı çözmek imkansızdı ama söyledikleri rahatlatıcıydı. 'Yeşil ağacı bulmama yardım eder misin?' yazdığında gelen cevap yüzünde tebessüm oluşturdu.
'Omzum burada.'
Genç kız son mesaja cevap vermeden kanepedeki yatağına geri döndü. Telefonu her zamanki yerine saklayıp dinlenebilmek için uzandı. Omuzlarında çok ağır bir yük varmış gibi hissediyordu ve bunun altında yavaşça eziliyordu.
Örtüsünü başına çekip gelen tüm zayıf ışıkları engelledi ve karanlığa hapsoldu. Sessiz hıçkırıklarıyla omuzları sarsılmaya başladığında ördüğü tüm duvarlar yıkıldı. Olduğundan daha güçlü görünmeye çalışmıştı ve artık bunu yapamıyordu. Akan gözyaşları biraz yaşadığı hayataydı, biraz şiş parmaklarına, biraz annesinin şarkısını kimin için söylediğine, birazda sebepsiz her şey için...
Sessiz hıçkırıkları yavaşça dinerken geçmişin anılarına daldı.
"Çok yükseldi. Orada tek başına korkmaz mı?"
Küçük kız babasının yardımıyla tuttuğu ipin ucundaki uçurtmaya üzgün gözlerle bakıyordu. Babası bu sözlerle gülümsedi. "Orada tek başına değil ki bizi izliyor."
"Gerçekten mi?" gülen gözlerle ellerini çırptı ve sonra gökyüzüne el sallamaya başladı. "Sen de el salla baba onu yalnız bırakmadığımızı görsün."
Gülen gözlerle havada süzülen uçurtmanın arkasından el salladılar. Esen rüzgar ipi kopardığında küçük kızın dudakları titremeye başladı. Bunu fark eden babası kızına sarıldı.
"Gökyüzünün diğer tarafında yalnız bir çocuk görmüş olmalı onunla arkadaş olmak için gitmiştir."
Bu sözler küçük kalbi teselli etmeye yetmişti.
"Güle güle uçurtma arkadaşım yalnız çocuğa söyle ben de onunla arkadaş olurum." Gözleri tekrar gülüyordu.
Babasının elini kavrayıp evin yolunu tuttuğunda eğer bir gün yalnız kalırsa uçurtma arkadaşının gelip onu bulacağından emindi.
Ağlamaktan şişmiş gözleri yarı açıldığında uzun süre kıpırdamadan yattı. Babasını rüyada görmek kalbindeki özlemi körüklemişti. Bu ona hem iyi gelmiş hem de çok canını yakmıştı. Odaya dolan ay ışığı yerini yavaşça güneşe terk ediyordu. Son bir kaç gün burada yaşadığı diğer günlere göre en kötü zamanları olmuştu. Eli yastığının içindeki telefonuna uzandı. Uzun zaman sonra ilk kez saati ve tarihi merak etmişti. Sanki öğrenmesi bir işine yarayacaktı. Telefonu aldığında mesaj olduğunu görünce merakla açtı.
'Gökyüzünde özgürlüğüne kavuştuğunda sana kuyruğunda rengârenk şekerlerle bir uçurtma göndereceğim.'
Aklına rüyası ve geçmiş anıları geldiğinde bu tesadüf kalbine sıcak bir rüzgâr üfledi. Gencay'ı çözemiyordu bir an umursamaz biri olup çıkarken hemen sonrasında ruhunu iyileştirecek bir söz söylüyordu ama yine de onunla tanıştığı için mutluydu. İçinde olduğu durum kötü olsa da bu dostluğa engel değildi.