Odada başlayan görüntüler genç kızın korkusunu daha da artırdı. Çocukluğundan beri alay edildiği her an vardı. Oturduğu yerden kalkıp akan görüntülere yaklaştı ve izlemeye devam etti. Yaşadıklarını bir kez daha yaşamaya başlamıştı. O anları görmeye dayanamıyordu. Gözyaşları içinde bağırarak aynaları yumruklamaya başladı. ''Çıkarın beni buradan.'' Burası neresiydi ve neden bunları yaşıyordu? Akan görüntüler yavaşça durakladı ve üniversitenin bahçesi göründü. Yürüyordu. Siyah saçları attığı her adımda dalgalanıyordu ve yanındaki bunu fark etmiş gibi görünmüyordu. Sonra durdular ve birbirlerine döndüler. Mavi gözlerindeki heyecanı şimdi bile görüyordu ama karşısındaki yine farkında değildi. Çünkü o sadece girdiği iddiayı düşüyordu ve ne yazık ki genç kız bundan bihaberdi. Sonra birbirlerine yaklaştılar ve genç adamın dudakları genç kızınkiyle buluştu. Öpüyordu. O dudaklarını öpüyordu. Bir kez daha aynayı yumrukladı. ''İnanma ona!'' dedi ama sesini dinletemedi. Berk öpmeyi bırakıyordu ve diğer arkadaşlarıyla gülüyorlardı. Kendisini yine küçücük hissetti. Her zaman olduğu gibi o küçülürken diğerleri dev boyutuna ulaşıyordu. Dayanamayacağını anladığında kaçmak istedi. Arkasını döndüğünde bu defa babasını gördü. Yatakta o kadınla birlikteydi. Kapı açıldığı için kadının öptüğü boynundan uzaklaşmıştı. Kadının saçları boyalıydı ve kırmızı parlıyordu. ''Neden?'' diye haykırdı ama cevap veren olmadı. ''Anneme bunu neden yaptın?'' Yine cevap yoktu. Sadece ikisi de Çimen'i gördüğü için hızla toparlanmaya çalışıyordu ama bu neyi değiştirirdi ki? Bir kez daha kaçmak istedi ve arkasını döndü. Bu defa sınıfta her kesin önündeydi ve küçücüktü. O şiiri okumak istemiyordu ama öğretmeni ısrar etmişti. Önlüğünün eteği yavaşça ıslandı ve yine herkes ona gülüyordu. Bütün ömrü böyleydi. Sürekli alay ediliyordu ve aşağılanıyordu. Neden? Neden herkes gibi normal olamıyordu. Görüntüler hızla akıyordu. Her yaşında farklı olaylar farklı insanlar vardı ama hep aynı şey oluyordu; alay ediliyordu. Aynalara bu defa daha çok vurdu ve durmadan vurdu. Yumrukları yetersiz kalmıştı ve o da başıyla vurmaya devam etti. İşe ayakları da eklendi. Bütün bedeni aralıksız bir nabız gibi aynalara çarpıyordu. Aynalar yavaşça kana bulandı. Bu hayattan kurtulmak istiyordu. Bu görüntülerden kurtulmak istiyordu. ''Üç yüz yetmiş altı bölü sekiz eşittir kırk yedi.'' bağırıyordu. Tüm işlemler dudaklarında çığlık olup akıyordu. ''Dokuz yüz seksen yedi eksi altı yüz elli dört eşittir üç yüz otuz üç. Beş yüz doksan sekiz çarpı yedi yüz elli üç eşittir dört yüz elli bin iki yüz doksan dört eder.'' Bu defa rakamlar onu kurtarmıyordu. Düşüncelerini andan uzaklaştırmıyordu. Aynayla kaplı kapının açıldığını duymadı. ''Alışık, o bir alışık. Durdurun onu!'' etrafındaki bağrışlar ve onu durdurmaya çalışan kollar vardı. Genç kızın dış dünyaya algısı kapanmıştı. Sadece bugüne kadar hissettiği alaylar vardı. Bütün dünya ona gülüyordu hem de hiç durmadan bir ağızdan kahkaha atıyordu. Parmakla gösteriliyordu ve yine gülmeler başlıyordu ve o bu gülmelerden kaçabilmek için aralıksız sayılarla oynuyordu. Bedenini kaplayan kollar sertçe yere bastırdığında dudaklarından fırlayan feryatlar aynalara çarpıp yankılandı. Yarılan alnından ve ellerinden kanlar akıyor yere yayılıyordu. ''Sabitleyin!'' yardımcı öğretici sakin ve kendinden emindi. Yerde çırpınan genç kızın yüzünü kavradı ve başını sabitleyerek kendisine bakması için zorladı. ''Gözlerime bak ve sakinleş.'' Ama Çimen'in gördüğü tek şey kendisine gülen yüzlerdi. Sonra o gözlere bakmak zorunda kaldı ve ruhu yavaşça duruldu. Sanki o gülenler kocaman bir silgiyle silinmişti. Bilinci yavaşça kaybolup karanlığa doğru yola çıktı. Başındaki ağrıyla uyandığında tavandan sarkan lambanın ışığı kapalı gözkapaklarına rağmen acı veriyordu. Işığa engel olmak için yattığı yerde yan döndü ve yüzünü sert yastığa bastırdı. Ne olduğunu bilmediği şeyleri hatırlamaya çalışıyordu ama zihninin içi boştu. Hisleri karmakarışıktı. Başındaki ağrı azalır gibi olunca gözlerini zorlukla açtı ve yattığı yerden doğrulup ayaklarını aşağı sarkıttı. Küçük odada tek başınaydı. Elini kaldırıp parmaklarını inceledi. Bedenine yabancıydı. Kenarda asılı aynayı gördüğünde güçsüz ayaklarının üzerine doğruldu. Attığı ilk adımda dengesini sağlamakta zorlandığından sendeledi ama düşmemeyi başardı. Aynaya ulaştığında görüntüsünü inceledi. Siyah dalgalı saçları omuzlarından dökülüyordu. Birkaç telini tutup elinde hissetti saçın ne olduğunu yeni keşfediyor gibiydi. Mavi gözleri koyuydu. Açık bir gökyüzü değil de denizin en koyu tonu gibiydi. Sonra denizin rengini nasıl hatırladığını hatırlayamadı. Belki de bir yerde görmüştü ama nerede? Parmakları dudaklarının üzerinde gezindi ince değildi ama kalın da değildi acaba normal bir dudak nasıl oluyor diye düşündü ya da hafif dışarı çıkık yanakları normal miydi? Aynadaki aksine dokundu. ''Sen kimsin?'' diye sordu ama cevap alamadı. Açılan kapının sesiyle başını çevirdi. İçeri giren kadını gördüğünde kalbinde garip bir rahatlama ve güven duygusu oluştu. Hatırlayamasa da biliyordu bu kadın onu kurtarmıştı ama neyden? Kadın gülümseyerek yaklaştı ve siyah saçlarını okşadı. ''Merhaba Henn, uyanmışsın?'' Genç kız başıyla onayladı. ''Ayakta fazla durmamalısın. Hadi gel otur.'' Henn kadının elini tutmasına ve onu oturtmasına izin verdi. Ondan zarar gelmeyeceğini biliyordu. Kalktığı yatağa geri oturduğunda eli hâlâ tanımadığı ama güvendiği yabancının elindeydi. ''Beni çok korkuttun. O kadar uzun süredir uyuyordun ki!'' ''Ben,'' Genç kız ne diyeceğini bilemeden duraksadı. ''Hatırlayamıyorum.'' ''Bunun için buradayım. Sana kim olduğunu hatırlatmak için.'' Kadın kalkarak duvarda asılı aynayı alıp tekrar geri geldi. ''Sen hayatından kaçıp kurtulmak istedin ve ben de sana yardım ettim.'' Genç kız zihnini zorluyordu ama tamamen boştu. ''Hatırlamıyorum.'' ''Aynaya bak.'' Kadın aynanın kenarına parmaklarıyla ritim tutturduğunda hafif bir rüzgâr esti ve görüntüler bir araya gelmeye başladı. Genç kız dikkatle izliyordu. Görüntülerdeki kendisiydi. Etrafından birçok insan vardı ve sürekli gülüyordu. Alay ediliyordu, aşağılanıyordu ve bundan asla kurtuluşu olmuyordu. Canının yandığını hissediyordu, utanıyordu ve kaçmak istiyordu. Sonra yanındaki kadın görüntülerde belirdi. Kendisini o insanlardan kurtarıyordu ve onu hissettiği o acıdan uzaklaştırıyordu. Genç kız izledikçe gördüğü her şeyi yaşadığına inanmaya başlamıştı. Zihni bulanıklıktan kurtulmak için çırpınıyordu tutunacak bir geçmişe ihtiyacı vardı. Gözlerinden akmaya başlayan yaşlar gittikçe arttı ve omuzları hıçkırıklarla sarsılmaya başladı. Kadın aynayı bırakıp genç kıza sarıldı ve sakinleşene kadar sırtını sıvazladı. Ağlaması son bulunca güvenli omuzdan başını kaldırdı ve gözyaşlarını sildi. ''Peki, şimdi ne yapacağım? Nereye gitmem gerekiyor?'' ''Bir seçim yapman gerek canım. İstesen buradan çıkıp hayatına dönebilirsin ya da burada kalıp Rin halkına hizmet edersin.'' Genç kız düşünüyordu. Anlamlandıramadığı çok şey vardı. ''Rin halkı? Bende mi onlardanım?'' ''Hepimiz insanız sadece ırkımız farklı.'' ''Farklı ülkeler gibi mi?'' ülke neydi tam hatırlayamadı. Kadın gülümsedi. ''Onun gibi ama unutma burada hizmet etmeyi seçersen söylenilenlerin dışına çıkamazsın aksi hâlde vakit kaybetmeden o aynada gördüğün yere geri gönderilirsin.'' Genç kızın alt dudağı titremeye başladı. ''Öyle olsa bile sen beni yine kurtarmaz mısın?'' Karşısındaki saçlarını okşadı. ''Üzgünüm canım, bu şans bizlere sadece bir kere verilir. Sen seçimini gerçekleştirene kadar yanında kalabilirim ama sonra gitmeliyim.'' Genç kız düşünmeye gerek bile görmedi. ''Kalmak istiyorum. Ne olursa olsun şikâyet etmem ama beni geri göndermesinler lütfen. O insanlar çok acımasız çok canımı yaktılar.'' Kadın bir kez daha içtenlikle gülümsedi. ''Gel seni güzelce hazırlayalım bu şekilde karşılarına çıkamazsın.'' Birlikte odadan çıkıp uzun koridorda yürüdüler ve başka bir bölmeye girdiler. Kadın, genç kızın kıyafetlerini çıkarıp sıcak suyun altına yerleştirdi ve güzelce yıkadı. Genç kız bu ilgiden şikâyetçi değildi. Temizlenen bedeni havluya sarıldığında banyodan çıktı ve yeni kıyafetleri giydirilirken uyum sağladı. Kahverengi pantolonu ve düğmeli tişörtü bedenine tam oturmuştu. Saçları taranıp güzelce örüldü ve tek bir telin bile dışarı çıkmasına izin verilmedi. Tekrar yürümeye başladıklarında kendini mutlu hissetmeye başlamıştı. Bir koridor daha geçip merdivenlerden indiler ve bir koridor daha geçtiler. Önlerindeki odaya girdiklerinde içeride kendisi gibi kahverengi kıyafetleri içinde başkaları da vardı. Yeşil kıyafetleri içindeki adam kendilerine yaklaştı. Yeşil kıyafeti yanındaki kurtarıcısının kıyafetiyle aynıydı. O da buradaki insanların kurtarıcısı galiba diye düşündü. ''Sonuncu mu?'' dediğinde yanındaki kadın evet anlamında başını salladı. Adam kendisine dönüp gülümsedi. ''Hepimiz seni bekliyorduk vedalaş ve bize katıl.'' Genç kız yanındaki kadına sıkıca sarıldı. ''Beni bırakmasan olmaz mı?'' Kadın sarılmayı bırakıp karşısındakinin yüzünü avuçları içine aldı. ''Gitmek zorundayım ama lütfen sana ne söylenirse onu yap. Hizmetin iyi olsun senin tekrar geri gönderilmeni istemiyorum. Eğer dönersen çekmek istemediğin acıların içine düşersin. Seni kurtarmak için kendi canımı tehlikeye attım beni yüzüstü bırakma.'' ''Korkuyorum.'' ''Sakın korkma! Senden memnun kalırlarsa geri göndermezler ve burada güvende olursun.'' Kadın gitmek üzereyken son kez arkasını döndü. ''Henn, doksan dokuz artı üç kaç eder?'' Genç kız düşündü ama söylenilenler çok karmaşık gelmişti. ''Ben bilmiyorum.'' ''Önemli değil unut gitsin.'' Kadın elini sallayarak odadan çıktı. Kapıyı arkasından kapadığında derin bir nefes aldı. Bu iş bu kadardı. Bir ilkele bu kadar sevgi gösterisinde bulunmaktan nefret ediyordu ama alışıkları terbiye etmek onun uzmanlık alanıydı. Sahte anıları zihinlerine sokmak onun için çocuk oyuncağıydı. Genç kızı anında unutup fabrikaya getirilen yeni hennlerin içinde alışık var mı diye kontrol etmeye gitti. Çimen diğerlerinin yanına yaklaştığında ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Tek düşündüğü onları memnun etmek ve burada kalabilmekti. Yeşil kıyafetli adam elindeki kalın deftere notlar alıyordu. ''Hepinizin aklı karışık ve bunu anlayabiliyorum.'' Bunları söylerken başını kaldırmamıştı ve yazmaya devam etmişti. ''Burada kalabilmeniz için yapmanız gerekenleri size anlatacağım.'' Yazmayı bırakıp başını kaldırdı. ''Bulunduğunuz yer Rin halkının insanların iyiliği için çalıştığı bir fabrika ve sizler her gün erken kalkarak bu fabrikanın temizliğini yapacak, yemeklerini hazırlayacak, çalışanların sizden istediği her şeyi yerine getireceksiniz. Bunları yaparken kimseyle konuşmayacak ve göz teması kurmayacaksınız.'' Bütün hennler başlarını sallayarak onayladılar. Adam üç kişiye öne çıkması için işaret verdi. ''Sizler yemekhanede görevlisiniz. Bir ay eğitim alacaksınız ve kim ne yemeği sever bu yemekler nasıl yapılır bunları öğreneceksiniz.'' İçeri giren iki görevli üçünü alıp götürdü. Adam iki kişiyi daha işaret etti. ''Sizlerde tuvalet ve banyoların temizliğinden sorumlusunuz.'' Bu iki kişi de götürüldüğünde adam görevleri dağıtmaya devam etti. ''Siz üçünüz hennlerin kıyafetlerinden sorumlusunuz. Siz ikiniz üçüncü ve dördüncü kattan sorumlusunuz.'' En son genç kız ve bir kişi daha kalmıştı. ''Sizlerde fabrikanın beş ve altıncı katlarındaki işlerine bakacaksınız. Sizi uyarmam gereken önemli bir konu var. Altıncı katta Koruyucu'nun odası var. Oranın temizliğini yaparken çok ama çok dikkatli olacaksınız.'' Uyarılar bittikten sonra gelen görevliler kalan son hennleri alıp götürdüler. Beşinci kata çıktıklarından koridorun karanlık tarafında kalan bir odaya girdiler. İçeride yan yana sıralı yirmiye yakın yatak ve tek bir büyük dolap vardı. Yanlarındaki görevli kenarda duran iki yatağı işaret etti. ''Bu yataklarda yatacaksınız. Beni takip edin.'' Odanın ilerisindeki başka bir odaya götürüldüler. İçeride iki farklı bölmede tuvaletler ve banyo vardı. ''Her gece odaya geldiğinizde yatağınız üzerinde temiz havlu ve uyurken giyeceğiniz kıyafetleri bulacaksınız. Banyo etmek zorunlu. Banyo ettikten sonra uyuyabilirsiniz ve sabah içerideki büyük dolaptan temiz kıyafetlerinizi giyersiniz. Sizin için diğer hennler her gün bu kıyafetleri ve havluları yıkayıp yerlerine yerleştirecekler. Sizler ise gün boyu iki katın temizliği ve yemeklerin çalışanlara dağıtımından sorumlusunuz.'' Banyodan çıktıklarında görevli uyarılarına devam etti. ''Yemekleriniz bu katta sizler için ayrılmış başka bir bölümde yiyecekseniz orası da buranın hemen yan odası. Haftadaki bir gün genel temizlik için çağrılacaksınız. Tırnaklarınız düzenli kesilecek, saçlarınız kontrol edilecek ve sağlık kontrolünden geçeceksiniz. Ve unutmadan odada bile olsa birbirinizle konuşamazsınız. Denerseniz anında haberimiz olur ve geldiğiniz yere geri dönersiniz.'' Görevli yeni hennlere dönüp baktı. ''Bugünlük izinlisiniz. Son olarak sormak istediğiniz bir şey var mı?'' Çimen düşüncesizce konuştu. ''Sabah uyanamazsak ne olur?'' Görevli gülmemek için kendisini zorladı. Gerçekten endişelendiği tek şey bu muydu? ''Odanın içinde sizleri uyandıracak melodiyi duyacaksınız. Endişen olmasın.'' Diğer henn ürkekçe konuştu. ''Yemek ne zaman yiyeceğiz?'' ''Zamanı geldiğinde duyacaksınız yani yemek zamanını kaçırmazsın.'' Görevli çıkıp gittiğinde yeni hennler birbirine baktılar ama konuşmaya cesaretleri yoktu. Sessizce gösterilen yataklara oturup beklemeye başladılar. Geçmeyen zaman uzadıkça uzadı ve sonra bir anons duyuldu. ''Hennler için yemek zamanı.'' Bu ses gerçekte yoktu ama duyuyorlardı. Kulaklıktan çalınan müzik gibiydi. Sadece dinleyen duyabilirdi. Sessizce kalkıp yatakhaneden çıktılar ve yan odaya geçtiler. Kendileri gibi giyinmiş diğer hennler sessizce yemekleri alıyor ve yine sessizce yiyorlardı. Çimen de onları takip etti. Tabldotuna aldığı yemekler garipti ama umursamadı. Fark etmese de acıkmıştı. Masanın bir köşesine oturup yemeğe başladı. Bundan sonra bildiği tek bir şey vardı. Ne görev verilirse sorgulamadan yapacaktı ve asla geri gönderilmeyecekti. O acımasız insanların yanında olmaktansa buradaki iyi inanlara hizmet etmek ona mutluluk verirdi.