İçerideki herkes yeni hayatlarının başlangıcındaydı. Merak, korku, endişe ve bilinmezliğe olan açlık bütün bedenleri sarmıştı. Tan'ın söyledikleri odada yankılanırken kimisi dua ediyor ve buradan mucize bir şekilde kurtarılmayı bekliyor, kimisi mucizelere inanmadan kendi zekâsına güvenerek kaçış yolu düşünüyordu.
Akıllardan geçen düşünceler birbirine neredeyse benzerdi.
'Kollarımdaki bağlardan kurtulursam kaçabilirim.'
'Birileri mutlaka kaçmayı deneyecek. Beklemeliyim ve onlar karmaşa yarattığında harekete geçmeliyim.'
'Burası gerçekten cehennem mi? İntihar ettim öldüm ve buraya geldim.'
'Ölmeyi bile beceremedim.'
'Madem ölmek isteyecek kadar hayattan bıktım o zaman başıma gelenlerin ne önemi var.'
'Altı bin dokuz yüz seksen üç artı yedi bin sekiz yüz elli dört eşittir on dört bin sekiz yüz otuz yedi eder.'
Öğretici kaybettiği kontrolü geri almaya çalışıyordu. ''Birazdan içeri giren görevliler size ne derse onu yapacaksınız. Kaçmaya çalışan, emirleri kabul etmeyen olursa uyarısız ölümle sonuçlanır.''
Çok geçmeden içeriye on kişilik bir grup girdi. Hepsinin üzerinde öğreticinin giydiği gibi yeşil bir kıyafet vardı tek fark aradaki ton farkıydı. ''Beş kişilik gruplara ayrılacaksınız ve sizlere birer öğretici yol gösterecek. Unutmayın, yaşamak istiyorsanız uyumlu olmak zorundasınız.''
Öğretici başıyla işaret ederken yardımcı öğreticilerden biri ileri çıktı ve elindeki belgeden beş farklı isim okudu. İsimler okunurken oluşan melodi kişiyi hapseden bağları çözüyordu. Bağlı oldukları yerden kurtulanlar ayağı kalkıp konuşmadan uyum sağladılar ve gösterilen yolda sessizce gittiler.
İsimler tek tek okunurken büyük oda da yavaş yavaş azalıyordu. Ölmekten son anda kurtulmuş bu insanlar başlarına geleni kabullenmeye başlamışlardı.
Yardımcı öğretici isimleri okumaya devam etti. Son olarak ;Tan Öz dediğinde Genç adam kurtulduğu bağları ile ayağı kalktı ve gösterilen yolda diğerleriyle ilerledi.
Bir diğer gurubun okunan isimlerin arasında Çimen Ateş vardı. Genç kız korkudan titreyen bedeniyle ayaklarına adım atması için emir verdi ve yavaşça yürüdü. Küçük düşürülmeye, alay edilmeye alışkındı ama şuan olduğu yerdeki baskıyı ve korkuyu daha önce hiç hissetmemişti.
Herkes gittiğinde geriye beş beden daha kalmıştı. Birini gelen iki farklı görevli alıp götürdü. Küçük beden dış dünyaya götürülerek ailesine trafik kazası sonucu öldü denilerek teslim edilecekti. Geriye kalan dört beden arada birbirine kaçamak bakışlar atıyor ve isimlerinin okunmasını bekliyorlardı.
Söylenen isimler ile bağlarından kurtulduklarında kendilerine eşlik edecek olan yardımcı eğitmeni takibe başladılar.
Yapılan uyarılar sertti bu yüzden kimse karşı koymaya cesaret edememişti. Her grup kendi eğitim alanına götürülüyordu. Alçin gösterilen alana girdiğinde arkasından gelen hızını alamayıp çarpınca yere düştü. Ellerini ovarak ayağı kalktığında arkasında gülümseyerek duran Gencay'a öfkeyle bakıp derin nefesler aldı. ''O gülüşünün ne kadar itici olduğunu sana daha önce söyleyen oldu mu yoksa gerçekleri duymak canını acıtır mı? Eğer, acıtacaksa birkaç defa daha tekrarlayayım.''
Gencay her zamanki alışkanlıkla önüne dökülen saçlarını geri itti. ''Aksine çok seksi olduğunu söylüyorlar. İstersen biraz daha yakından gösterebilirim.'' Genç kıza yaklaşırken göğsünden iten rüzgârla dengesini sağlayamayarak geri düştü.
''Aranızda konuşmanız, birbirinize yaklaşmanız yasak! Bir kez daha uyarmayacağım.'' Yardımcı eğitmen elindeki gri kıyafetleri ve havluyu tek tek dağıttı. ''Herkes bölmelerden birine girsin. Yıkansın, temizlensin ve verilen kıyafetleri giysin.''
İtiraz edilmeden hepsi söyleneni yaptı. Birini diğerinden ayıran sadece aradaki bir perdeydi. Alçin üzerindeki hastane kıyafetini çıkarırken perdeden uzanan başla havaya sıçradı. ''Bağırmadan hemen kendi tarafına geç.'' Gencay sadece gülümsüyordu. ''Bence seni buraya almakla hata yapmışlar. Söyleneni anlamayacak kadar kafasızsın. Ne denirse densin şapşal şapşal gülüyorsun.''
Genç adam başını perdeye yasladı. ''Ciddi olunca ne değişecek ki? Buradaki teknolojiyi nasıl yaptıklarını çok merak ediyorum. Sadece parmaklarını sallayarak bile uzaktan nefesini kesebiliyorlar. Acaba görünmeyen ip falan mı var?''
Genç kız gözlerini devirdi. ''Neyse ne bunu seninle konuşmayacağım. Defol!'' diyerek perdeyi tutup çekti ve tekrar kapattı.
Kıyafetlerini çıkardığında başından akmaya başlayan su yavaşça bedenini ısıttı. Aklına dolan sorularla boğulmak üzereydi. Burası neresiydi? Neden buradaydı? Küçük bir çocuğu öldürecek kadar zalim olan o tuhaf adam kimdi? Elindeki bastonu yere her vuruşunda kalbine dolan korkuyu hâlâ duyumsuyordu. En kötüsü bir çocuğu öldürmeye tereddüt etmeyenler kendilerine kim bilir neler yaparlardı?
Suya gözlerinden akan yaşlar karıştı. Sürekli kendi canlarını almalarından bahsetmişlerdi ama o intihar etmemişti ki sadece ayağı kaymış ve düşmüştü. 'Acaba anne ve babama yaptığımın cezasını böyle mi ödeyeceğim?' diye düşündü. Eğer, bu suçunu affettirecekse sorgulamadan tüm acıyı çekmeye razıydı.
Gencay hâlâ o adamların buraya kedisini parayla sattıklarına inanıyordu. Üzerinden yapılacak deneylerden kaçmanın yollarını düşünüyor ama buradakilerin sahip olduğu teknoloji gözünü korkutuyordu. 'Bu sokak dövüşü değil Gencay nasıl kazanabilirsin ki?' diye kendine sorup duruyordu. 'Keşke o kıyıya çıktığımda bayılmasaydım biraz daha dayansaydım şimdi burada olmazdım.' Eliyle duvara yumruk attığında minik bir damla kan parıldadı.
Bütün yeni henn adayları kendi sınavını vermek zorundaydı. Zihnin derinlerindeki yaraları gün yüzüne çıktığında delirmeden kalmak zordu. ''Banyo süresi bitti.'' diyen yardımcı eğitmenle birlikte Tan gri gömleğinin son düğmesini ilikliyordu. Nerede olduğunu bilmese de içinde tek bir pişmanlık vardı. Ufuk'a yangını onun çıkardığını söylememek. Başına her ne geldiyse onun yüzünden gelmişti. Korkmuyordu, nerede olduğunu biri söylemese bile yaşayarak öğrenecekti ama ikizinin bu yaptığına karşılık o zamanında onun hayatını kurtarmış ve vicdan azabı çekmemesi için gerçekleri saklamıştı. 'Keşke söyleseydim ve o vicdan azabında kavrulsaydı.' diye iç geçirdi.
Yanındaki diğer kader arkadaşlarına uyum sağlayarak yavaşça yürüdü ve kendilerine yol gösteren yardımcı eğitmenin gösterdiği bir başka odaya girdi. ''Bundan sonra sadece siz varsınız.'' diyen yardımcı eğitmen hepsiyle tek tek göz göze geldi. ''Herkes kendisine gösterilen odaya girecek ve gelen talimatları bekleyecek.''
Tan kendisine gösterilen odaya girdi ve ardından kapanan kapıyla yalnız kaldı. İçerisi tamamen aynayla kaplıydı. Oturacak bir sandalye bile yoktu. Hissettiği yorgunlukla yere çöktü ve bilmediği geleceğini sessizce beklemeye başladı.
Genç kız gömleğinin düğmelerini sıkıca kavramıştı ve durmadan sessizce fısıldıyordu. Yardımcı eğitmen önünde durduğunda dikkatle baktı. ''Sen de şu inançla dua edenlerden misin?''
''Sayılar güzeldir.'' diye fısıldadı.
''Sayılar mı?'' yardımcı eğitmen bu cevabı beklemiyordu. ''Sen de çok korkakmışsın. Bu korkaklıkla eğitime bile ihtiyaç yok ya neyse. Haydi, oyalanma gir içeri.''
Çimen odaya girdiğinde penceresi bile olmayan bu yerde esen rüzgârın kapadığı kapı ile havaya sıçradı. Korkudan nefes almayı unutmuştu. Çok sonra zorlanan göğsü ile bunu fark edip derince nefes aldı.
Aynalarla dolu bu odanın köşesine gidip dizleri üzerine çöktü ve kollarıyla bedenini sardı. İleri geri sallanarak rakamları fısıldamaya devam etti.
Yeni henn adayları beş gün sürecek yalnızlığa terk edilmişti. Bu başlayan eğitimlerinin ilk aşamasıydı. Yalnızlık insanı sürekli düşünmeye iterdi. Hayatın acılarını yaşamış ve dayanamayarak intihar etmiş ruhlar aralıksız düşünmeye başlarlarsa zihinlerini bir başkası tarafından yönlendirilmesi için daha uygun bir hâle gelirdi. O zaman onları yavaşça acılarına yönlendirir ve aynı zamanda güvenecek birilerini sunardınız.
Kader yavaşça işlemeye başlamıştı ve yalnızlıklarını bekleyen yeni adayların hepsine yeni bir yol açmaya başlamıştı. Tüm odaları gözleyen gizli bir göz daha vardı. Eli aynada yansıyan görüntüye uzandığında yüzüğü kızıl saçların üzerinde parıldadı.
Onunla odada göz göze geldiği anı hatırladı. O an nereden geldiğini anlamadığı bir melodi duymuştu ama o melodi geldiği gibi yok olmuştu. Daha önce hiç böyle bir melodi duymadığına emindi ve tanımadığı bir sese aitti.
Oluşturdukları melodi aynı konuşmaları gibiydi. Kime ait olduğu ayırt edilirdi ama o duyduğu yabancıydı. O kadar kısa sürmüştü ki yanıldım mı diye düşünmeden edemiyordu.
''Bir doktora ruh ayrıştırma cezası verilmiş!''
Elini hızla geri çekip geri döndü ve içeri giren Bilgin'i selamladı. ''Bir çocuk göndermişti.''
''Çocuk nerede?''
''Gereken yapıldı.''
Bilgin memnuniyetle gülümsedi. Yetiştirdiği Koruyucu bu güne kadar gelenlerin en iyisiydi. Gereken kararı vermede bir saniye bile tereddüt etmiyordu.
''Bir ceza verdiysen o kişi bunu hak etmiştir. Sana karşı gelmeyeceğim.'' diyerek uzaklaştı.
Koruyucu Bilgin'in arkasından uzun bir süre baktı. Tüm Rin halkını ve hennleri yönetiyordu, korku saçıyordu ama söz konusu Bilgin olduğunda aynı diğer hennler gibi hissediyordu.