Sabah uyandığında ayaklarını sürüyerek banyoya yöneldi. Sıcak suyun altında oyalanabildiği kadar oyalandı. Suyun altından çıktığında kaçışı olmayan gerçeklerle yüzleşebilmek için istemeyerek de olsa tören için gönderilen kıyafetleri giydi. Babası arabanın geldiğini söylediğinde odasına son kez bakıp evden çıktı ve bekleyen arabaya doğru ilerledi. Açılan kapıdan içeri girerek bugünden itibaren kocası olacak adamın yanına oturdu.
Yeni evine harekete geçtiğinde yanındaki elini sıkıca tutuyordu. ''Heyecanlı mısın?'' diye sorduğunda cevap vermedi. ''Ailenden ayrıldığın için üzülmeni anlıyorum ama artık birlikte olacağız.''
Genç kız hafifçe gülümseyip eski hâline döndü. Yeni hayatı sürekli mutlu rolü yapması gereken bir kâbusunun başlangıcı olacaktı. Araba durduğunda Kiell inerek genç kızın kapısını açtı ve elini uzattı. Elini tutan ince parmakların sahibi arabadan çıktığında yeni evlerinin önünde kalabalık tören için toplanmıştı. Kalabalığa doğru 'defolun gidin' haykırmak istedi ama kendine engel oldu.
''Elbise çok yakışmış.'' diyen adama hafifçe gülümsedi ve cehennemine giden yolda ilk adımını atarak yavaşça yürümeye başladı. Tören için gelenlerin elinde Neyila'nın kıyafetleri vardı. Annesi kendilerinden önce gelip hepsini dağıtmıştı ve ortada yanan büyük bir ateş vardı. Atılan her adımla o kıyafetler ateşe atılarak yakılacaktı böylece genç kız eski hayatına veda etmiş olacaktı.
Yanmaya başlayan her kıyafetle sinirleniyordu. Gözleri annesiyle buluştuğunda mesajı net bir şekilde aldı; 'yürümeye devam et.' Tek tesellisi sevdiği kıyafetleri saklamasıydı. Evin giriş kapısına vardığında tüm kıyafetler yakılmış geriye sadece gökyüzüne yükselen duman kalmıştı. Kalabalık sevinç haykırışları atıyor bu yeni başlangıcı kutluyorlardı. Evin kilitli kapısı önünde durduğunda müstakbel kocasının gelmesini bekledi.
Kiell omuzları dik bir şekilde yürüyerek kalabalığın önünden geçti. Genç kızın yanına ulaştığında cebinden evin anahtarını çıkarıp kalabalığa göstererek kilidi açtı. Bu da yeni hayata birlikte başlayacaklarının göstergesiydi. İki genç el ele tutuştuğunda kalabalıktan tekrar sevinç çığlıkları koptu. Açılan kapıdan içeri el ele girerek kalabalığa kapıyı kapadılar.
Dışarıda kalabalık büyük bir gürültüyle gittiklerinde evlilik törenleri bitmiş oldu. Kısa süren bu tören genç kız için çok uzun gelmişti. Bütün kıyafetleri yakılmıştı ve ertesi güne kadar evden çıkmaları yasaktı.
Sabah konseyden gelen bir görevli evliliklerini resmileştiren belgeyi getirdiklerinde bu yasak kalkmış olacaktı. Saçma kurallara uymak zorunda olması sinirlerini daha da geriyordu.
Öğle güneşi gökyüzünde yükselirken genç kız mutfağa yöneldi. Hem sabah kahvaltı yapmamıştı hem de yaşadıklarıyla oldukça acıkmıştı. Kiell'in annesinin mutfak için alışveriş yaptığını biliyordu. Bunun için kendisini de davet etmişti fakat bir bahane uydurup gitmemişti.
Atıştıracak bir şeyler hazırlayıp salona geçtiğinde Kiell'de yanına oturdu. Birlikte yiyecekleri atıştırmaya başladıklarında genç kız tacı tutan tokalardan kurtulmaya çalışırken kocası hemen uzanıp açmasına yardım etti.
''Mutlu musun?''
Bu soruyla kocasının boynuna sarıldı. ''Hem de çok.'' Her zamanki şapşal mutluluğuna bürünmüştü. ''Ben gidip yeni kıyafetlerime bakacağım.'' diyerek koltuğun üzerinden atlayıp odaya koştu. Bu onun için kaçış yöntemiydi.
Dolapları açtığında yeni elbiselerini inceledi. Çok tarzı değildi ama idare ederdi. Beline dolanan kollarla irkildi. ''Beğendin mi? Annem alışveriş yaparken çok heyecanlıydı.''
Sahte gülümsemesine devam etti. ''Çok güzeller. Çok beğendim.''
Belinden tutan eller daha da kendine çektiğinde nasıl kurtulacağını düşünüyordu. ''İzninle üzerimi değişeceğim. Elbiseyle evde dolaşmak istemiyorum.''
Belinden tutan eller kendine çevirdiğinde göz göze geldiler. ''Benden kaçıyorsun.''
''Yorgunum.'' Genç kız bu defa yalan söylememişti. Yaşadıkları onu yormuştu.
Neyila ayaklarının yerden kesilmesi ile düşmemek için kocasının boynuna sarıldı. ''Ne yapıyorsun?''
Kiell adımlarını yatak odasına çevirdiğinde genç kız bundan kaçışı olmadığını biliyordu.
---
Sabah uyandığında kocası sırtı dönük uyuyordu. Ayaklarının ucuna basarak banyoya gitti ve sakladığı ilacı çıkarıp bir tanesini yutarak kutuyu tekrar sakladı. Hızlıca duş alıp kahvaltı hazırlamak için mutfağa yöneldi. Evinde henn olmasa da bunu dert etmiyordu. Kendi işlerini kendi yapabilirdi. Bunun için insanların kullanılmasına karşıydı.
Kahvaltıyı hazırladığında kapının tıklatılmasıyla işini bırakıp giderek kapıyı açtı. Gelen görevli resmi belgeyi getirmişti. Kapıyı kapatıp belgeye dikkatle baktı. Kâbusu artık resmiyete kavuşmuştu.
''Belge mi geldi?''
Kocasının sesiyle bakışlarını belgeden ayırdı. ''Evet.'' Belgeyi ilerdeki dolabın çekmecesine koydu. ''Kahvaltı hazırlamıştım.''
Kiell mutluluğunu saklamıyordu. Karısını kendine çekip öptü. ''Duş alıp geliyorum.'' diyerek yanından ayrıldı.
Kahvaltı masasında oturduklarında kapı bir kez daha tıklatıldı. Bu defa açmak için genç adam gitti. Evlerinin yeni henni gelmişti. Görevlinin uzattığı belgeyi imzalayıp gönderirken içindeki kıskançlığı bastırmaya çalışıyordu. Hennler ne kadar evlere hizmet için verilse de ev sahiplerinin daha iğrenç isteklerine hizmet ettikleri zamanlar oluyordu ve karısının kendisinden daha yakışıklı olan bu henni hediye olarak istemesi içinde kabaran duyguları körüklüyordu.
Kahvaltı masasına döndüğünde karısının yüzündeki her mimiği dikkatle inceledi ama ilgili görünmüyordu. Kahvaltıya o kadar odaklanmıştı ki başını kaldırıp henne bakmamıştı bile. Belki de her şey kendi kuruntusuydu. Gerçek işinden dolayı etrafında olan biten her şeye şüpheyle yaklaşmaya alışmıştı.
Genç kız çatalına aldığı lokmayı ağzına götürürken yüzündeki ifadeyi korumaya çalışarak Derina'dan gelen mesajı dinliyordu. Çıkıntının tam olarak uyandığını ve konuşmak için onu beklediğini söylüyordu. Evden çıkmanın bir yolunu bulmalıydı.
Kahvaltı masasını toplama işini henne bırakıp odaya geçtiğinde kocası da arkasından gelmişti. Bu adamdan kurtuluş yok muydu? Resmi izinde oldukları için işe de gidemiyordu. Kocası belini sarıp kendine çektiğinde dudaklarına yaklaşan dudakları engelleyen dış kapının tıklatılması oldu. Belli etmese de rahatlamıştı. ''Bu kapıyı ilk günden kıracağım.'' diyen kocası geri çekilirken kimin geldiğini görmek için odadan çıktı.
Landa'yı gördüğünde yüzündeki şaşkınlığı gizleyemedi. ''Burada ne işin var?'' dediğinde Landa çoktan içeri girmişti.
''Sen gelmezsen ben gelirim. Sabahtan beri beni atlatıyorsun. Kocanı seviyorsun anlıyorum ama önünüzde uzun bir ömür var. Birkaç gün içinde gideceğim ve sen beni ekiyorsun.''
Neyila söylenilenleri anlamıyordu bu kız neden bahsediyordu? Kiell odadan çıkıp geldiğinde Landa bu sefer ona yöneldi. ''Merhaba, ben Landa.''
''Kiell,'' diyen genç adam karısına soru soran bakışlarla baktı.
Landa rahatlığını koruyordu. ''Neyila ile çocukluk arkadaşıyız evlilik töreniniz için üç şehir öteden geldim ama yetişemedim. Yarın geri döneceğim bu yüzden arkadaşımı görebilmek için sabahtan beri melodi yolluyorum ama beni sürekli reddediyor çünkü sizi bırakıp evden çıkamayacağını söylüyor. Ben de buraya gelmek zorunda kaldım.''
Genç adamın bu sözler üzerine soru soran bakışları yerini rahatlamaya bıraktı ve karısının omzuna kolunu doladı. ''Bunu neden bana söylemedin? Seni eve hapsedecek değilim.''
Neyila hafifçe dudağını büzdü. ''Bu ilk günümüz o yüzden bana kırılacağını düşündüm.''
''Arkadaşın senin için uzak bir mesafeden gelmiş bir gününü ona ayırman benim için sorun değil. Rahatça vakit geçirin.''
Neyila kocasının yanağına öpücük bırakıp teşekkür etti ve hızlıca üzerini değiştirip arkadaşıyla evden ayrıldı. Sokağın köşesini döndüğünde derin bir nefes alıp Landa'nın omzuna yumruk attı. ''Sen delirdin mi? Üç şehir öteden geldim de nereden çıktı, ya tekrar karşılaşırsanız?''
''Aa, ne tesadüf ben de bu şehre taşındım. Yalanın soyu tükenmez Neyila seni o evden kurtardığım için bana teşekkür etmelisin.''
''Teşekkür ederim ama bu çok tehlikeli.''
''Yaptığımız işin her adımı tehlikeli bu en masum olanı. Derina sen gelmeden çıkıntı ile konuşmayacağımızı söylüyor ve çıkıntı da alamadığı cevaplarla delirmek üzere.''
İkisi de adımlarını hızlandırdı. Neyila heyecanlıydı. Herkes öleceğini söylerken o yaşayacağına inanmıştı ve öyle de olmuştu.
Fabrikaya girdiklerinde gizli bölmeye ilerleyip revire gittiler. İçeri girdiklerinde çıkıntı sırtını yatağa dayamış sabırsızca bekliyordu. Derina Neyila'yı gördüğünde rahat bir nefes verdi. ''Sonunda gelebildin.''
''Landa gelmeseydi imkânı yok gelemezdim.''
''Beklediğimiz bu mu?'' Çıkıntı kollarını göğsünde birleştirdi. ''Artık sorularıma cevap verin.''
Neyila ''Merhaba,'' diyerek sandalyelerden birini yatağın yanına yaklaştırdı ve oturdu. ''Ben Neyila.''
''Beni kurtaran sen miydin?''
''Evet.''
''Bana artık bir şey anlatın delirmek üzereyim. Neden beni öldürmek istediniz, sonra neden kurtardınız?''
Neyila bilmesi gerektiği kadarını ayrıntısıyla anlattı yaralı adama. Kim olduklarını, onu neden kurtardıklarını ve ondan ne istediklerini. Söyleyecekleri bitince arkasına yaslandı. ''Karar senin Çıkıntı. İster bu yolda bize yardım et istersen etme ama eğer yardım etmek istemezsen buradan çıkıp öylece gidemezsin. Yani kısaca bu savaş bitene kadar burada misafirimiz olmak zorundasın. Sadece sana zarar vermeyeceğimizi bil.''
''Öncelikle bir konuda anlaşalım adım Çıkıntı değil Gencay ve Arda dediğiniz kişiyle konuşmak istiyorum. Kararımı o zaman vereceğim.''
''Biri beni mi andı?'' Arda her zamanki gülümsemesiyle içeri girdi. ''Seni uyanık görmek güzel.'' Derina ve Neyila'ya baktı. ''Alınmayın sizinle olmak da güzel ama kendi ırkımdan birini görmek nasıl desem ıssız bir adada yıllarca kaldıktan sonra bir akrabamı görmüş gibiyim.''
''Çenen düştü gene.'' Derina gülümseyerek kapıya yöneldi. ''Siz konuşun biz de diğer işlerle ilgilenelim.''
Neyila'da arkadaşıyla birlikte gittiğinde Arda boşalan sandalyeye oturdu. ''Kendini nasıl hissediyorsun?''
''Ağrılarım artık daha az.''
''Bazı yaraların da enfeksiyon var ama ilaçlar işe yarayacaktır. Yaşaman bir mucize.''
Gencay yatağın içinde biraz daha sokuldu. ''Son hatırladığım bedenimde dolaşan böceklerdi.''
''Her şey rüya gibi değil mi? Bilmediğin bir yerdesin ve birileri seni öldürmeye çalıştı.''
''Gerçekten burada insanları birer köle mi yapıyorlar?''
Arda saçından bir tutamı kulağının arkasına itti. ''Garip geldiğini biliyorum Gencay buraya ilk geldiğimde ben de şaşırmıştım ama durumum sana göre daha iyiydi tabi.''
''Sen nasıl geldin?''
''Ailem sayılı zenginlerdendi hayatım boyunca hiç amacım olmadı. Nerede eğlence varsa oradaydım ama onları kaybedince boşluğa düştüm, ne yapacağımı bilemedim. Çalışmam gerekmiyordu bana en az on ömür yetecek kadar miras kalmıştı. Ben de kendimi adrenalin içeren sporlara verdim. En son bir merak uğruna helikopterle tek başıma hepimizin bermuda şeytan üçgeni dediğimiz o gizemli yeri geçme kararı aldım ve bil bakalım ne oldu?''
Gencay merakla ''Ne oldu kaza yaptın intihar mı sandılar?'' diye sordu.
Arda gülümsedi. ''Hayır, o bölge içerisinde Rin halkının yaşadığı gizli bir ülke varmış ve kaybolduğunu sandığımız onca gemi, uçak onların kurbanı oluyormuş. Helikopterimi düşürdüler içinden sağ kurtuldum ve beni alıp eğitime soktular, çıkıntı olduğum anlaşılınca infaz kararı verdiler. Çocukken birçok dövüş sanatında eğitim almıştım bunun sayesinde yeşil ormanda ellerinden kurtuldum ve kaçarken Landa'ya rastladım. Sonra bu fabrikaya geldim. Onlara kendi isteğimle yardım ediyorum garip gelecek belki ama ilk defa bu hayatta bir amacım var. Kendi ırkımı bu kölelikten kurtarmak istiyorum.''
''Peki onlar? Onlar kendi ırklarına neden ihanet ediyorlar?''
''Rin halkı dışarıdan bakıldığında mükemmel görünse de öyle değiller Gencay. Hepsi yoldan çıkmış, henn dedikleri o köleleri kullanma amaçları vicdani değerlerden çok uzak ve bazıları bu gerçeğin farkında işte o bazıları dediğim kısımda bunu sonlandırmak istiyor. Her şey Koruyucu'da bitiyor. Rin halkı koşulsuzca onu takip ediyor ama o da zamanında henn eğitiminden geçmiş bir köle yani doğru olduğunu düşündüğü şeyi yapıyor.''
Gencay bu öğrendiklerini sindirmeye çalışıyordu ama her şey çok karmaşıktı. ''Hedefleri ne? Koruyucu'yu öldürmek mi?''
''Hayır, Bilgin'i öldürmek. Çünkü Koruyucu'yu henni gibi kullanabiliyor yani Bilgin olmazsa Koruyucu'nun emir alacağı biri olmaz ve boşluğa düşer bu da onu zayıflatır.''
''Yerine yenisi gelir bu işler hep böyledir.''
Arda bu söze gülümsedi. ''Evet, ama Koruyucu'yu Koruyucu yapan esas kişi olmayacak. Bak bu söyleyeceğim aramızda kalsın ama Neyila'nın Koruyucu ile hesabı başka o yüzden onun öldürülmesine izin vermiyor. Bu isyancıların başındaki esas kişiyi bir tek o biliyor ve emirleri ondan bize o getiriyor. Emirleri veren her kimse öldürülmesine de bence o izin vermiyor.''
''Sadece anlamaya çalışıyorum.'' Gencay üzerindeki örtüyü iterek açtı. Yarı çıplak bedeninde sayısızca yara izi vardı. Bir zamanlar övündüğü bedeni artık berbat bir haldeydi. Ayaklarını yataktan sarkıttı ve bir süre bekleyip ayağı kalktı. İlk adımı zorlasa da yavaşça güç gelen ayakları ayakta durmasına izin veriyordu.
''Yatman gerek.'' diyen Arda düşmemesi için koluna girdi.
''Bu savaşa katılacaksam yatarak bekleyemem değil mi?''
O esnada kapıdan giren Neyila gördüğü karşısında mutluydu. ''Burada yeni bir savaşçımız mı var ben mi yanlış anladım?''
Gencay başını dikleştirip genç kıza baktı. ''Bugüne kadar kendim dışında kimseyi umursamadım, bu benim karakterim ve isterseniz bana bencil deyin ama intikamımı almak için sizinle savaşacağım.''
Neyila gururla gülümsüyordu. ''Aramıza hoş geldin.''