Yemeğini bitirdiğinde duyduğu inlemeyle sesin geldiği yere baktı. Ayılmaya başlayan genç kız ellerini bedeninde gezdirerek demirlerden kalan yaraları arıyordu. Koruyucu oturduğu sandalyeye biraz daha yerleşip karşısındaki manzarayı izlemeye başladı. Alçin bedeninde beklediği yara izlerini bulamadığında gördüklerinin rüya olduğu gerçeğiyle rahatladı. ''Sanırım uzun zamandır bu kadar derin uyumamıştım. Teyzem ilaçlar diye odamda belirmeden kalksam iyi olacak.'' diyerek ayağı kalktı ve kollarını havaya kaldırarak bedenini esnetti. ''Nasıl uyuduysam her yerim ağrı içinde.'' Tekrar eski hâline döndüğünde bakışları odanın içinde gezindi ve karşısında kendine bakan gözlere odaklandı. ''Hayır, hayır gördüklerim gerçek değildi, rüyaydı.'' Bir adım gerilediğinde ayağı koltuğa takıldı ve yere düştü. Yerde geri geri sürünmeye başladı. ''Yaşadıklarım gerçek değildi. Hayır, bu olamaz.'' Sırtı duvarla buluştuğunda gözünden bir damla yaş düştü. Koruyucu kalkıp genç kıza yaklaştı ve kolundan tutup yerden kaldırarak sandalyeye oturttu. ''Sen kimsin?'' soruna cevap vermedi. ''Sana sordum. Cevap versene!'' Koruyucu öfkeli bakışlarla baktığında Alçin korkuyla dolan kalbiyle nefes alamadığını hissetti. ''Bunu nasıl yapıyorsun? Neden seni her gördüğümde bu kadar korkuyorum?'' Koruyucu genç kızın önünde durdu. ''Korkmazsan ölüsün demektir. Seninle bir anlaşma yaptık ve şimdi bunu yerine getireceksin.'' Alçin rüya sandığı gerçeği hatırlıyordu. Ruhunu vereceğini kabul etmişti ama nasıl? Bu defa gerçekten ölmesi mi gerekiyordu? ''Benden ne istiyorsun?'' sorusuna cevap alabileceğine inanmak istiyordu. ''Neden buradasın?'' ''Buraya beni kaçırarak siz getirdiniz.'' Koruyucu'nun yüzünde tek bir duygu belirtisi yoktu. ''Neden intihar etmek istedin?'' Alçin alayla güldü. ''İntihar mı? Ben intihar falan etmedim sadece ayağım kaydı ve uçurumdan düştüm kendime geldiğimde bu garip yerdeydim.'' ''Bu söylediğine neden inanayım?'' ''Sen bilirsin. İster inan ister inanma.'' Koruyucu elini genç kıza yaklaştırdığında odada dönmeye başlayan rüzgâr üzerinde yemek tabaklarının durduğu masayı gürültüyle devirdi. Alçin korkuyla oturduğu sandalyeden kalkıp kaçmak istedi ama boğazını kavrayan güçlü parmaklar sırtını duvarla buluşturdu. ''Kimin için çalışıyorsun?'' Cevap vermek istiyordu ama yaptığı tek şey nefes almak için çabalamaktı. Boğazındaki parmaklar gevşediğinde öksürmeye başladı. ''Ben bilmiyorum.'' diyebildi. ''Sadece uçurum kenarındaydım sonra burada uyandım.'' Odada esmeye devam eden rüzgâr eşyaları birer birer parçalıyordu ve genç kız korkuyla duvara daha da sokulmuştu. Akmaya başlayan gözyaşları yere düşmeden esen rüzgâra kapılıp odanın bir köşesine savruluyordu. Koruyucu karşısındakinin omuzlarından tutup duvara daha sert bastırdı. ''Kimin için çalışıyorsun? Amacın ne?'' Gürültülere gelen yardımcı gördüğü manzarayla eliyle ağzını kapamış şaşkınlığını gizlemeye çalışıyordu. Çok uzun zamandır genç adamın bu şiddetli kızgınlığına şahit olmamıştı. Parçalanan eşyalar yere düşmeden odanın içinde savruluyordu ve birbirlerine çarpıp daha fazla parçaya ayrılıyordu. ''Kimin için çalışıyorsun?'' Ses odadaki kargaşadan daha da korkutucuydu. ''Kimse için çalışmıyorum. Şuan nerede olduğumu bile bilmiyorum. Lütfen!'' Alçin kendine olan güvenini kaybetmişti. Bu gördükleri gerçeklikten uzaktı ama oluyordu. ''Lütfen, bırak gideyim.'' Genç adam karşısındakinin omuzlarını daha sıkı kavradı. ''Bir anlaşma yaptın ve ruhun artık benim.'' Genç kızın korkusuna omuzlarındaki baskının verdiği acı karıştı. ''Öldür o zaman, al ruhumu.'' ''Daha önce hiç istemediğin kadar çok ölmek isteyeceksin Henn ve bana gerçekleri anlatana kadar bunu zevkle izleyeceğim.'' Omuzlarındaki ellerini bıraktığında genç kız dizleri üzerine düştü. ''Yardımcı, bana mührü getir.'' Korku içindeki yardımcı ''Efendim.'' dediğinde Koruyucu tüm öfkesini yardımcısına yöneltti. ''Emrime karşı mı geliyorsun?'' Rüzgârın savurduğu kırık bir eşya parçası yanağını kestiğinde ''Hayır, efendim.'' diyerek hızla şömineye yöneldi ve yaktığı ateşte mührü kızdırmaya başladı. Eliyle yanağından akan kanı sildiğinde kendine hâkim olmaya çalışıyordu. Koruyucu yerdeki genç kızı kolundan tutup arkasında sürükledi ve kırmızı saçları kavrayıp başını yatağın kenarına bastırdı. Diğer elini uzattığında yardımcının verdiği kızgın mührü aldı ve kulağına eğildi. ''Ruhun artık benim ve bundan kurtuluşun yok.'' Mührü genç kızın alnının kenarına bastırdığında dudaklarından fırlayan çığlıkla birlikte yanık et kokusu yükseldi. Başını yatağa sabitleyen el geri çekildiğinde hissettiği acıyla hareketsiz kaldı. Gözlerinin önünde uçmaya başlayan renksiz benekler görüşünü kısıtlıyordu. Yaşadıklarına anlam veremiyordu. Gözlerini burada açmıştı, aynalarla dolu bir odada delirme noktasına gelmişti ve şimdi kim olduğunu bilmediği bir adam onu birileriyle iş birliği yapmakla suçlayıp acı çektiriyordu. Alnı alevler içinde yanıyordu. Acıdan bağırmak istiyordu ama dişlerini sıktı. ''Bana ne yaptın?'' dediğinde bedeninden terler süzülüyordu. Bulanık görüntüler arasında karşısındakinin başının saçsız kısmındaki şekilleri gördü ve sonra bakışları elindeki duran soğumaya başlamış mührü gördü. Artık alnında nasıl bir iz olduğunu biliyordu. ''Ruhun benim ve artık sadece bana aitsin. Seni bana karşı kullanmaya çalışanların kim olduklarını bulacağım ve onlara sana yapacaklarımın daha kötüsünü yapacağım.'' Koruyucu, yardımcıya döndü. ''Bundan sonra seninle birlikte hizmetimde çalışacak. Onu al ve hazırla. Eğer, emirlerine karşı çıkarsa bana bildir.'' Yardımcı olanları anlamlandıramasa da sadece başını eğip söyleneni kabullendi. Odadan çıkıp gittiğinde onunla birlikte rüzgârı da terk etti ve havada dönen tüm eşyalar büyük bir gürültüyle yere düştü. İçerisi büyük savaşa ev sahipliği yapmış gibiydi ve Alçin en çok yara alandı. Alnı bir nabız gibi atarken yavaşça ayağı kalktı. Gözyaşları artık akmıyordu. Üzerindeki göze aldırmadan odanın kapısına yöneldi ve dışarı adım attı. Yardımcı arkasından ''Henn!'' diye bağırsa da genç kız durmadı. Tüm soğukkanlılığıyla koridorda yürüyen Koruyucu'ya doğru hızlı adımlarla yaklaştı. ''Bana bak!'' dediğinde Koruyucu sakince geri döndü. ''Bir büyücü gibi insanların duygularıyla oynuyorsun. Bunu nasıl yaptığını sorgulamayacağım ama bana istediğin gibi davranamazsın. Bu hayatta kaybedecek bir şeyim yok. Biz seninle ruhum için anlaştık bedenim için değil. Bu alnıma yaptığını düzelteceksin.'' Koruyucu'nun dudağı hafifçe kıvrıldı. Belki de ilk defa gülümsemişti. Genç kıza yaklaştığında kararlılığı kırılmak üzere olan gözlere dikkatle baktı. ''Bedenin de ruhun gibi benim. Eğer, bu durumdan kurtulmak istiyorsan buraya geliş amacını itiraf edebilirsin.'' ''Sana hiçbir şeyi kanıtlamak zorunda değilim.'' Alçin başını dik tutmayı deniyordu ama bu oldukça zordu. Bedenindeki ürperme ile kollarını birbirine doladı. Kapalı bir ortamda esen rüzgârı anlayamıyordu. ''Bana karşı gelmek istediğine emin misin Henn?'' sesi otorite doluydu. ''Adım Alçin.'' Kolunu kavrayan güçlü parmaklarla tüm cesareti dağıldı. ''Ben sana ne dersem osun, ayrıca bir kez daha bana sesini yükseltecek olursan bu kadar anlayışlı olmam.'' Kavradığı kolundan yere fırlattığında Alçin yardımcının ayaklarının önüne düştü. Ağlamayacak kadar gururluydu. Uzaklaşan baston tıkırtısıyla yanındaki kolundan tutup düştüğü yerden kaldırdı. ''Benimle gel.'' İlerideki odaya girdiklerinde yardımcı genç kızı kenardaki kırmızı sandalyeye oturttu. ''Seninle sadece bir kez konuşacağım Henn.'' ''Alçin!'' genç kız dişleri arasından öfkeyle konuşmuştu. ''Henn,'' Yardımcı onun öfkesini bastırdı. ''Burada senin gibi kendi bilincine sahip bir henn daha önce hiç olmamıştı. Ölmek istemiyorsan emirlere uy. Burası benim odam ve artık benimle aynı görevde çalışacaksan sen de burada kalacaksın demektir. Şimdi banyoya geç yıkan temizlen ve şu dolaptaki kıyafetlerden birini giy. Sonrada ben sana ne dersem onu yap.'' Genç kız yüzünü elleri arasına alıp ofladı ve oturduğu yerden kalktı. Dolaptaki koyu gri kıyafetlere baktı. ''Bunların renkleri iğrenç.'' Yardımcı gözlerini devirdi. ''Beğenmen gerekmiyor. Ayrıca o renk buradaki en ayrıcalıklı göreve sahip olanların kullandığı bir renk.'' Alçin sırtını dolaba dayayıp yardımcıya döndü. ''Burası neresi? O şu şeyi,'' parmaklarını havada hareket ettirdi. ''Nasıl yapıyor? Rüzgâr ondan emir alıyor gibi.'' Yardımcı elini hafifçe salladığında genç kızın dağılmış saçları rüzgârla savruldu. ''Bunu mu soruyorsun? Bizler üstün insanlarız sizin gibi ilkel canlılar değiliz ve senin gibi bir ilkelle odamı paylaştığım için yeterince utanç duyuyorum. Bu yüzden benimle arkadaşınmışım gibi konuşmayı kes ve git yıkan.'' Alçin cevap vermek yerine banyoya gitmeyi tercih etti. En azından odanın içinde banyosu vardı. Üstündeki kıyafetleri çıkarıp sıcak suyun altına girdi. Alnındaki yara sızlayınca suyu sıcaktan soğuğa aldı. Saçları ıslanıp omzuna yapıştığında duvardaki girinti dikkatini çekti. Ne olduğunu anlamak için elini boşluğa soktuğunda ıslaklıkla geri çekti. Renksiz jeli yıkamak için elini suya daldırdığında köpürmeye başlayınca bunun bir çeşit sabun olduğunu düşündü ve elini girintiye tekrar uzattı. Avuç içine dolan jeli saçlarına sürerek köpürttü. Kokusu çam ağacı gibiydi. Bedenini de saçları gibi yıkadığında ferahlamış bir hâlde banyodan çıktı ve dolapta duran temiz kıyafetlerden üzerine geçirdi. Biraz bol gelmişti ama idare ederdi. Saçlarını kurutmadan gözüne kestirdiği kanepeye uzanıp yattı. ''Kalk, gidiyoruz.'' Sesle gözlerini açtığında uyuyakaldığını fark etti. ''Nereye?'' ''Yürü ve ne dersem onu yap.'' Yattığı yerden kalkıp yardımcının arkasından yürüdü. Koridorda ilerleyip Koruyucu'nun odasına ilerlediler. ''İçeri gireceksin, Koruyucu'nun kıyafetlerini çıkarmasına yardım edeceksin ve dolapta yatarken giydiği kıyafetleri alıp yine yardım edeceksin. Yatıp uyuduğunda tüm ışıkları söndür ve gel.'' Alçin ''Her yere emirler yağdırmayı biliyor ama kendi kıyafetlerini değişemiyor mu?'' dediğinde yanağındaki acıyla buluştu. ''Sakın bir daha Koruyucu'yu aşağılayacak tek kelime etme. Şimdi içeri gir ve sana denileni yap. '' Genç kız karşısındakinin attığı tokatla neye uğradığını şaşırmıştı. Cevap vermek istediği ama öfkeli bakışlarla vazgeçti. Odanın kapısını açıp içeri girdiğinde oda eski hâlindeydi. Sanki o kargaşa hiç çıkmamış gibi. Koruyucu pencerenin önünde sessizce bekliyordu. Gözleri kapalıydı. Ne yapacağını düşünüyordu ama bulamıyordu. ''Ben,'' dediğinde bastonun yere vurulmasıyla sustu ve sessizce beklemeye karar verdi. Bugün günlerden neydi ya da şuan saat kaçtı? Pencereden gördüğü kadarıyla gece olmuştu. Genç adam gözlerini açtığında pencereye sırtını dönerek genç kıza baktı. ''Bir daha günlük raporları dinlerken o dudaklarından tek kelime çıkmasın.'' Alçin söylenileni anlamaya çalışıyordu. Rapor dinlerken ne demek istemişti? Oda da başka biri ya da konuştuğu bir telefon, kulaklık yoktu. Karşısındaki ''Bekliyorum.'' dediğinde dalgınlığından çıkıp omuzlardan sarkan pelerine uzandı. Broşu açmaya çalışırken iğneyi parmağına batırınca akan kanı hemen dudaklarına götürdü. 'Alt tarafı bir broş bunu bile beceremedin.' diye kendine söyleniyordu. Karşısındaki buz kütlesi gibi donuk ve ruhsuz bekliyordu. Pelerini açmayı başardığında gömleğin düğmelerine yöneldi. Bu yaptığı çok garip geliyordu. Neden bir başkasının kıyafetlerini çıkarmak zorundaydı? Burada gözlerini açtığı andan itibaren birçok soru vardı ama cevap sayısı sıfırdı. Gömleği de çıkarmayı başardığında pantolonun düğmesine uzandı ama Koruyucu hızla elini itti. ''Görevin bu kadarını kapsamıyor.'' Alçin cevap vermeden dolaba yöneldi. Yüzünün utançtan kızardığının farkındaydı. Gri bir takımın yatmak için giyilebileceğini düşünerek raftan alarak geri döndü. Yüzüne bakmamaya dikkat ederek gömleği giydirdi. Karşısındaki elinde duran pantolonu aldı. ''Yatağı hazırla.'' Emirle yatağa yöneldi. İnce örtüyü kenara açıp arkasını döndüğünde diğeri pantolonunu değişmişti. Yatağa uzandığında Alçin örtüyü üzerine örttü ve ışıkları kapatarak kapıya yöneldi. ''Sana gidebilirsin demedim.'' Gelen yeni emirle geri döndü. ''O kadın yattığında ışıkları söndürüp çıkmam gerektiğini söyledi.'' ''O onun görevi senin değil. Sen burada kalacaksın.'' Genç kız ellerini yumruk yaparak sıktı. Karşı çıkmamak için kendini zorluyordu. ''Bu odada yatabileceğim bir yatak görmüyorum.'' ''Yatakta yatacaksın da demedim. Köşedeki kanepede yatabilirsin.'' ''Neden dediğin her şeyi yapayım ki?'' Koruyucu yattığı yataktan geri kalktı ve genç kızın yanına gitti. Parmakları alnındaki kabarmış damgaya gitti. ''Bu alnındaki damga benim malım olduğunun bir göstergesi. Buradan dışarı çıktığında seni gören herkes bunu bilecek. O hizmet ettiklerin de bunu anlayacak.'' Alçin alnındaki eli itti. ''Ben senin dışında kimseye hizmet etmiyorum ki bunu da isteyerek yapmıyorum.'' Koruyucu genç kızın boğazını kavrayıp duvara dayadı. ''Buraya geldiğin andan itibaren benim malımsın ve emrim dışına çıkarsan yapacaklarımdan korkmalısın Henn. Seni bir saniye bile düşünmem madenlere gönderirim. Orada başına gelecekleri şu zihninin içindekilerle hayal bile edemezsin.'' ''Senden korkmuyorum.'' Bu koca bir yalandı. Karşısındakinin her kelimesi kalbine sonsuz bir korku salıyordu. ''Emin misin?'' Bu sözden sonra Alçin duyduğu melodinin nereden geldiğini anlamaya çalıştı. Daha önce duymadığı bir müzikti. Kaçmak istiyordu, korkuyordu ama neyden? Çocukken karanlıkta kalıp korkuyla annesine ağladığı anlardaki gibi korkuyordu. Kendisini koruyacak birini arıyordu ama kimsesi yoktu. Boğazındaki el geri çekildiğinde dizleri üzerine çöktü ve kollarını dizlerine doladı. Koruyucu uyumak için yatağına geri döndüğünde bıraktığı melodi sabaha kadar devam edecekti ve genç kızı sonsuz döngüdeki bir korkuya hapsetmişti. Zaman ilerledi ama Alçin için durmuştu. Ruhunu saran korkuyla gözlerini sıkıca kapamış bekliyordu. Birinin bu müziği susturmasını ve bu korkuyu dindirmesi için her türlü yardıma muhtaçtı. Gözlerini açmaya korkuyordu çünkü karanlıkta gördüğü gölgeler daha da korkmasına sebep oluyordu. On yaşında bir çocuk gibi hissediyordu. Filmlerde izlediği tüm korkunç yaratıklar onun için geliyordu. Ağlamama kuralını bozdu gözyaşlarına boğuldu. ''Anne, korkuyorum.'' diye fısıldadı. Güneş doğarken genç kız ağlamaktan ve uykusuzluktan kızarmış, şiş gözlerle kolları dizlerine dolanmış bekliyordu. Müzik hiç son bulmayacak ve korku hiç gitmeyecekti. Artık buna inanmıştı. Odadan çıkıp kaçmak istiyordu ama yapamıyordu. Gece evde tek başına otururken elektriklerin ansızın kesilmesi ve odadan tıkırtı geldiğinde gidip bakacak cesareti bulamayıp korkuyla koltuğa büzüşüp beklediği andaki gibiydi. Tek fark bütün korkuların aynı anda ruhuna hücum etmesiydi. Gözleri yavaşça rahat yatağında uyuyan genç adama kaydı. Tek umudu oydu. Gelip kendisini bu korkudan kurtarması için onu bekliyordu. Elini uzatıp içine düştüğü bu korku çukurundan çekip çıkarmasını istiyordu.