Aynalarla dolu bir odada geçen saatler ve durmadan düşünmemeye çalıştığı anılarla çıldırmak üzereydi. Gitmek istiyordu, bu yerden kurtulmak istiyordu. Çok geçmeden kurtulma düşüncesinden vazgeçip olduğu yerde sonsuz bir acıyla kalmak istiyordu. Odanın ortasında dizleri karnına doğru çekilmiş hâlde oturuyordu ve sıkıntıdan tırnaklarını yemeye başlamıştı. Bu da kazadan sonra edindiği bir alışkanlıktı. Kazayı hatırladığında omzundaki yara izi hafifçe sızladı. Eliyle sızlayan yeri ovmaya başladığında bu acının fiziksel bir acı olmadığının farkındaydı. Çevresine yansıyan renkleri fark ettiğinde başını kaldırıp aynalara baktı ve görüntülere tepki veren göz bebekleri büyüdü. Arabanın içindeydi, müzik sağır edercesine çalıyordu ve annesiyle babası sağdı. ''Anne, baba.'' diye bağırarak kalkıp koştu ama aynaya çarpıp geri düştü. Gözlerinden akmaya başlayan yaşlarla aynadaki aksine bağırıp duruyordu. ''Sarılma bırak.'' Ama dinlemiyordu. Arabayı parçalayıp içeri giren demirlerle poposunun üzerine yere düştü. Gözlerini kırpamıyordu. Aynı görüntüleri tekrar görmek küllenmeyen yarasını ateşe vermişti. Dudaklarından fırlayan çığlıklara engel olmak bir yana duymadı bile. Düştüğü yerden kalkıp aynaya koştu ve görüntüdeki demirlere engel olmaya çalıştı ama onlara ulaşamıyordu. Aynayı yumruklamaya devam ederken görüntüler yeni baştan başladı. ''Sakın bunu yapma. Uzak dur. Senin yüzünden kaza olacak vazgeç.'' Geçmişteki Alçin sadece aynadaki bir yansımaydı ve söylenenleri duyması imkânsızdı. Demirler arabayı bir kez daha parçalarken Alçin öfkeyle aynaya yumruk attı. Elinden gelen tek şey boşa yumruklar savurmaktı. Görüntü durmadan baştan başlıyor ve genç kızın çığlıklarıyla sona eriyordu. Açılan kapıyla yanına gelen yardımcı öğreticiyle görüntüler değişti ve bu defa kazada ölmek üzereyken görüntüye giren kadın kendisini kurtarıyordu. ''Sadece yanındakine güven Henn.'' Alçin bu söylenenle yanındakine baktı. Ne güveninden bahsediyordu? Az önceki görüntülerde kazada babası ve annesi yerine kendisini kurtarmıştı ama bu kazaya o sebep olduğu için ölmesi gerekiyordu. Görüntü bir kez daha başladığında yine aynı şey oldu ve o kadın kendisini kurtarmak için geldiğinde Alçin dayanamayarak yanındakinin boğazına sarıldı. Birlikte yere düştüler. ''Kurtarman gereken ben değilim. Annemle babam.'' Kadının üzerine çıkıp yüzüne tüm gücüyle yumruk attığında yardımcı öğretici acıyla haykırdı. İçeri girenler kollarından tutup geri çektiklerinde öfkesi dinmek yerine daha da artıyordu. ''Bırakın beni.'' diye çırpındı ama yararı olmadı. Yardımcı öğretici yerden kalkıp burnundan akan kanı sildi. ''Bırakın ve dışarı çıkın.'' diyerek görevlileri geri gönderdi. Bu daha önce görmediği bir karşılıktı ve merakını çekmişti. Kendisine öfkeyle bakan henn adayını küçük bir el hareketiyle nefessiz bıraktı ve yüzünü kavradı. "O görüntüleri istemesen de izleyeceksin Henn.'' Yeniden akmaya başlayan görüntülere çevirdi ve nefesini geri verdi. Alçin yaşadığı acıların içinde kavrulurken aynı görüntüleri defalarca izlemek zorunda kaldı. Bedenini saran görünmez duvar kıpırdamasına izin vermiyordu ve o sadece izliyordu. Defalarca, tekrar ve tekrar, sayamayacağı kadar çok izledi. Artık kendisi olmaktan çok uzaktı. Görüntüler durmadan değişiyordu ve yanındaki kadın bir kez daha kendisini kurtarmaya başlamıştı. Çok sonra her şey değişmiş anne ve babası kendisini öldürmeye çalışıyordu. Bu çok saçmaydı. Onları öldüren kendisiydi ve yanındaki durmadan 'Bırakıp gidene değil yanındakine güven diyordu.' Yanında olması gerekenler kendisi yüzünden gitmişti artık güveneceği ne kalmıştı ki? Bedenini esir eden güçten kurtulduğunda yanındaki eline bir silah tutuşturdu ve aynaya doğrulttu. ''Bırakıp gidene değil yanındakine güven.'' dedi. Alçin kimi öldürmesi gerektiği biliyordu. Tüm bunlara sebep kendisiydi ve aynadaki görüntüler sadece aslı olmayan görüntülerdi. Bu güne kadar hep yaşayıp acı çekmesi gerektiğini düşünmüştü çünkü bu onun cezasıydı ama az önce aynı anı sayısızca kez yaşamak ruhundaki onarılmayacak yaraları daha da genişletmiş ve hasarsız tek nokta bırakmamıştı. Gözlerinde bir kez daha yaş akmaya başladı dudakları ''Özür dilerim.'' diye fısıldadı. ''Sizi bu hayattan kopardığım için ve size layık olamadığım için.'' Silahı düşünmeden şakağına dayayıp tetiğe bastı. Çıkan kurşun yoktu. Ölen yoktu. Tetiğe durmadan bastı ama sonuç değişmedi. Yardımcı öğretici gördüklerinin şaşkınlığını yaşarken Alçin bir kez daha kadına yöneldi ve omuzlarından tutup aynaya dayadı. ''Az önce yaptığın şeyi tekrar yap ve nefesimi kes ama ölmeden sakın bırakma.'' Yardımcı öğretici genç kızı ittiğinde yere düşmesine aldırmadan üstünü yok sayıp doğrudan Koruyucu'ya mesaj gönderdi. Gönderilen melodiyi taşıyan rüzgâr ulaşmadan görüntüleri merakla izleyen Koruyucu çoktan yola çıkmıştı. Bu daha önce yaşanmamış bir durumdu. Birinin gerçekten bir kez daha kendisini öldürmeye çalışması hiç olmamıştı. O görüntülerle oynanan zihinler acı çekmekten kurtulmak için yardımcı öğreticilerin söylediği her şeye uyum sağlardı. Bu yeni hennde garip bir şeyler olduğunu biliyordu ve her neyse anlamak için sabırsızlanıyordu. Aynalı odaya girdiğinde yardımcı öğreticiyi geçip uygulanan güçle tutulan genç kıza yaklaştı ve üzerindeki gücü serbest bıraktı. Bedeni serbest kalan genç kız dizleri üzerine düşse de hemen dengesini sağlayıp geri kalktı. Artık mantıklı düşünemiyordu. Hissettiği suçluluk duygusu o kadar yoğundu ki istediği tek şey ölmekti. Karşısındakini önemsemeden etrafta ölmek için kullanılacak bir eşya arıyordu ama yoktu. Odanın içinde deli gibi dönmeye başladığında dudaklarından çıkan iki kelime vardı. ''Öldürün beni.'' Koruyucu genç kızı kolundan tutup odanın içinde delirmiş gibi dolanmasına engel oldu ve yüzünü kendisine çevirdi. ''Seni bu duygundan kurtarabilirim ama karşılığında bana ruhunu vermen gerek.'' Alçin düşünmeden kabul etti. Ölmüş bir ruhu vermekte sakınca görmüyordu. ''Her şey bittiğinde bu sözünden vazgeçecek olursan çekeceğin acılara hazırlıklı ol.'' Tuttuğu kolu bırakmadan aynaya yaklaştırdı ve kulağına doğru eğildi. ''Ölmek mi istiyorsun? Sadece izle.'' Görüntüler bir kez daha başladığında Alçin'de dikkatle izlemeye başladı. Kaza anı geldiğinde arabayı parçalayan demirler anne ve babasına zarar vermeden sadece kendi bedenine yaklaşıyordu. Sayamadığı kadar çoklardı ve saplanan her demirin acısını hissetti. Acıya dayanamadığında dizleri üzeri düştü ve aynadaki kanlı bedenine baktı. Son nefesini verdiğinde dünyasını kaplayan karanlıkla birlikte yavaşça boşluğa çekildi. Bayılıp yere düşen bedenle Koruyucu arkasında sessizce bekleyen yardımcı öğreticiye ve görevlilere döndü. ''Kızı alın ve benim odama götürün.'' Yardımcı öğretici şaşkınlıkla bakıyordu. ''Ama efendim bu...'' Koruyucu'nun korkutucu sesi yükseldi. ''Size fikrinizi soran olmadı. Emirleri sadece uygulayın. Aksi hâlde kendinizi o hennlerin yanında bulursunuz.'' Odadan çıkıp giderken bastonunun yeri döven sesi kalplere bir kez daha korku saldı. Odasına vardığında aklından geçenleri duvarlar ardına saklıyordu. Yüzünden ne düşündüğünü anlamak imkânsızdı. Genç kızın baygın bedeni odaya getirilip kenardaki koltuğa yatırıldığında içeri giren Bilgin bağırmaya başlamıştı. ''Burada olanlar hakkında hemen bir açıklama bekliyorum!'' Koruyucu görevliler çıkana kadar bekledi ve yalnız kaldıklarında bilgine döndü. ''Sizi ilgilendiren bir sorun olduğunu düşünmüyorum.'' Bilgin öfkeyle nefes alıp veriyordu. ''İlkel bir canlının odanda ne işi var? Uyum sağlayamıyorsa yapman gereken basit.'' Koruyucu bastonunun sivri ucunu yere bastırıp Bilgin'e yöneldiğinde örgülü saçı omzunun üzerinden arkaya savruldu. ''Rin halkının ve tüm bu ilkel canlıların Koruyucu'su benim ve onlar için ne yapılması gerektiğine ben karar veririm eğer çözüm bulamazsam o zaman sana danışırım.'' İki lider arasındaki bu tartışma gittikçe alevleniyordu. ''Koruyucu olabilirsin ama benim emirlerim dışına çıkamazsın!'' Elindeki bastonu yere biraz daha bastırdı. Bunun doğru olduğunu biliyordu ve istese de Bilgin'in emirleri dışına çıkamıyordu. ''Bu henn daha önce karşılaşılmamış bir tür ve ne olduğunu kendim çözeceğim. O beceriksiz öğreticilere bırakamam. Yeterince hata yaptılar. Önce küçük bir çocuk sonra intihar etmemiş bir çıkıntı ve şimdi de şurada baygın yatan henn.'' Bilgin bir süre sustu ve devam etti. ''Aynı şeyden mi şüphe ediyoruz?'' Koruyucu başıyla onayladı. ''Rin halkından saklayabiliriz ama bizler gerçekleri biliyoruz ve gerekli tedbirleri almalıyız. Bu hennde bir gariplik var ve öylece ölüm emri veremem. Emin olmalıyım.'' ''İlk şüpheli davranışında gerekeni yapacaksın.'' Koruyucu söyleneni bir kez daha onayladığında Bilgin odadan çıkıp gitti. Odada yalnız kaldıklarında kenardaki sandalyeye oturup baygın haldeki genç kıza baktı. ''Üzüntünü anlıyorum henn ama o görüntülerden sonra yapman gereken aynadakileri öldürmendi kendini öldürmeye çalışman değil. Sen farklısın ve umarım bu sadece üzüntüden kaynaklı bir farklılıktır. Eğer, onların bir oyunuysan kendini çok acılı bir ölüme hazırlamalısın.'' Genç kız her şeyden habersiz yatan bedeninin aksine düşünde anne ve babasıyla birlikte yeniden kahkaha atıyordu. Kahverengi kıyafetleri içerisindeki henn büyük odanın temizliğini sessizlik içerisinde yapmaya devam ediyordu. Duvarda asılı tablonun tozunu alırken koltukta uyuyan genç kıza göz ucuyla baktı. Bu yapmaması gereken bir hareketti ama kendisine engel olamamıştı. Temizlediği tablodan uzaklaşıp karşı duvardaki tabloya ilerlerken duyduğu tıkırtı ile kalbinde oluşan korkuya açılan kapı eşlik etti. Burayı temizlemek için bu ikinci gelişiydi ve ne yapması gerektiğini biliyordu. Görünmez olabilmek için hemen duvar kenarına yanaştı ve başı önde bekledi. Koruyucu odanın içine ilerlediğinde sessizce parmak uçlarında odadan ayrıldı. Yanlış yapmaktan korkuyordu çünkü bu tekrar acımasız insanların arasına geri gönderilmesi demekti bu yüzden söylenen her kurala sorgusuzca uyuyordu. Temizliğe devam etmek için Bilgin'in odasına yöneldi. Koruyucu baygın hâldeki genç kızı umursamadan yardımcısına gelmesi için eliyle küçük bir melodi gönderdi. Çok geçmeden gelen yardımcı Koruyucu'nun boynuna uzanıp pelerinin iki ucunu birbirine bağlayan broşun iğnesini yuvasından çıkarıp açtı ve omuzlarından kayan pelerini yatağın kenarına bıraktı ve gömleğin düğmelerini açarak çıkardı. Bastonu elinden alıp yatağın kenarındaki yerine yerleştirdi. Başının tek tarafından inen saç örgüsünü açmak için geri döndüğünde diğeri engel oldu. ''Banyoyu hazırla.'' Yardımcı söyleneni yerine getirmek için banyoya yöneldi ve suyun sıcaklığını ayarlayarak küveti dolması için bıraktı. Koruyucu saç örgüsünü hızlıca çözüp banyoya gitti ve pantolonunu çıkarıp yarısı suyla dolmuş küvetin içine girdi. Yardımcı suyun içine serpiştirdiği kokulu sabun tozlarının ardından temiz havluyu ve kıyafetleri hazırlayarak yeni emri beklemek için banyodan odaya geçip beklemeye başladı. Beklerken gözü sürekli koltuktaki genç kızdaydı. Dedikoduları duymuştu ve bu kadar yakında olmaktan rahatsız olmuştu. Koruyucu başını küvetin kenarına dayayıp gözlerini kapadı. Son iki gün içinde daha önce duyduğu o yabancı melodiyi tekrar duymuştu. Duyduğu çok zayıf bir sesti, ruhuna işlememişti ama yine de vardı. Yaşadığı son günleri hayatından çıkarma imkânı olsaydı hiç düşünmeden yapardı. Önce küçük bir çocuk sonra çok uzun zamandır görünmeyen bir çıkıntı ve içeride baygın hâlde yatan o henn. Onda farklı bir şeyler vardı. Bugüne kadar hiçbir henn adayı eğitim sürecinde kendini öldürmeye çalışmamış ve öğreticiye saldırmamıştı. Düşüncelerden uzaklaşmak için sıcak suyu terk edip havluya sarındı. Kurulandıktan sonra temiz bir pantolon giyip odaya döndü. Yardımcı emir gelmesini beklemeden gömleğini ve pelerinini giymesine yardım edip ıslak saçları özenle kurutup ördü. ''Aç mısınız?'' diye sorduğunda ''Evet.'' cevabı ile hızla odadan çıktı. Çok geçmeden getirilen yemekler masanın üzerine yerleşmişti. ''Gidebilirsin.'' Yardımcı aldığı emirle odadan çıktığında tek kalan genç adam hazırlanan yiyecekleri yorgunlukla yemeye başladı. Gözleri sık sık genç kıza kayıyordu. Bu kadar uzun süre baygın kalmasını yadırgamamıştı. Gösterdiği görüntüdeki yansımanın çekeceği acının aynısını fiziksel olarak çekmesini sağlamıştı. Ölmek istiyorduysa bu acıyı tatmalıydı. Uyandığında yapacağı ilk şey onu sorguya çekmek olacaktı. Rin halkının içindeki bir grubun hennlerin özgürlüklerini savunduğunu biliyordu. İlk olay olduğunda henüz küçüktü ve geçen yıllarda değişen bir şey olmamıştı. Sadece başarısız birkaç girişim denemişlerdi ki bunu hemen bastırmıştı. Garip olansa hennleri kurtarmaya çalışmak yerine Bilgin'i öldürmeye çalışmalarıydı. Şimdi karşısında yatan bu genç kızın onlarla bir bağlantısı olabilir miydi?