#Ceylin
Dün gece polisin uyarısıyla mahalleli bana saldırmasa da burada kalamayacağımızın farkındaydım. Anneme kahvaltısını yaptırıp abimle karşılıklı sessizce otururken korkuyordum. Abim sabaha karşı eve gelmişti ve olaydan haberi olup olmadığını bilmiyordum. Peynire uzanacakken birden sofraya inen yumrukla çatal elimden düşerken korkuyla gözlerimi yumdum. Saçımdan tutulup geriye doğru çekildiğimde acıyla bağırdım.
“Ne zaman bana söyleyeceksin kahpe!”
Başımdaki acıyla beraber duyduğum sözün ağırlığıyla gözlerimden yaş gelirken “Abi yemin ederim suçum yok!” diye bağırdım.
Diğer eliyle boynumu kavrayıp başımı masaya yasladı.
“Kuyruk sallamasan nereden yüz bulup gelecek!?”
Cevap vermek istesem de boynumdaki eller izin vermiyordu. Ağlamam şiddetlenirken yüzüme inen tabakla acıyla kısık kısık bağırdım. Abim tabağı acımasızca yüzüme indirirken onu engellemeye çalışsam da başarısız oluyordum. Tabağı yüzüme indirmeyi bırakıp “Kahpe!” diye bağırdı.
Yüzümden gözyaşlarımla birlikte süzülen kan, dudağıma değerken abim elini boynumdan çekti. Benden uzaklaşırken acıyla başımı masadan kaldırdım. Abim masanın etrafında gidip gelirken yerimden kalkamadım. Yüzümden akan kan, önce yeri ve kucağımı bulurken abim konuştu.
“Hemen yeni ev bulmalı, seni de evlendirmeliyim!”
Başımı kaldırıp yüzüne baktığımda yüzüme gelen tükürükle yumruğumu sıktım.
“Bu kahpeliğinle seni kim alacaksa!?”
“Bir şey yapmadım! O şerefsiz bana saldırdı!”
Üzerime doğru gelince yerimden kalkıp geriye doğru gittim. Acıdan ve gözyaşlarımdan ötürü konuşmakta zorlansam da konuşacaktım!
“Annem üzerine yemin ederim ki bir şey yapmadım!”
Elini kaldırdığı gibi yüzüme indirdiğinde yere düştüm. Canım iyice acırken “Yapmadın!” diye bağırdı.
Kanlar damla damla yeri yıkarken burnumu çekip yüzümü döndüm. Öldürecek gibi yüzüme baksa da “Yapmadım! Onun ne şerefsiz olduğunu bilmelisin!” dedim.
Herkes biliyordu ama abim bile bilmezlikten geliyordu. Öfkesi yüzünde büyüyüp elini masaya indirdi.
“Yapmadın!” diye tekrar bağırdı. İnanmayacağını bilsem de başımı salladım. Gözleri beni bulduğunda “Evde ne işi vardı!?” diye sinirle sordu.
“Yemin ederim ki kirayı mutfaktan getirecekken şerefsiz arkamdan mutfağa gelip bana saldırdı!”
Önüne dönüp saçını çekti. Yumruğunu arka arkaya masaya indirirken masanın örtüsünü çektiği gibi üzerime doğru fırlattı. Refleks olarak kollarımı yüzüme tutsam da işe yaramamıştı. Canım iyice acırken “Allah kahretsin!” diye bağırdı.
Elimi yüzümden çekip kucağımdaki kahvaltılıklara acıyla baktım. Yüzümdeki kan, kahvaltılıklara damlarken konuşmaya başladım.
“Ölmüş babamın üzerine yemin ederim ki bir şey yapmadım! Kirayı karısı gelip alsın diye kaç defa söyledim. Hatta son zamanlarda kirayı ödemek için kirayı sana bile verdim!”
Düşünceme inat bana inanır gibi durunca yorgunlukla ayağa kalktım.
“Elimizden kalan parayla ev buluruz ama bana dediğin hiçbir kelimeyi hak etmiyorum!”
Gözyaşlarım akmaya devam edince uzaklaşan ayak sesleriyle yorgunlukla kendimi yere bıraktım. Kalbimi, onurumu kırarak bana inandı!
★★○★★
Hayat kimseye adil davranmaz! Hayatım uçurumun kör noktasında bulunan bir insanın duygu karmaşası gibi karmakarışık! Hayat bana seçenek hakkı tanımadıkça ve ben susmaya devam ettikçe ezilen, hor görülen taraf oldum. Buna dur diyebilecek miyim yoksa bana biçilen bu ucuz, böcek kadar değeri olmayan yaşamı yaşayıp özüme dönene kadar acı içinde varlık mı bulacağım?..
Bedenimin yorulduğu kadar zihnimin yorulduğu ruhumun sessiz sokaklarında gezinirken yeni bir belaya ‘Merhaba!’ demek zorunda kaldım.
Önce Cezmi pisliği şimdide ev sıkıntısı! Elim gayriihtiyari alnıma giderken abimin tabağı yüzüme vurduğu an gözümün önüne geldikçe günahımın dünyaya gelmek olduğunu düşünüyordum. Elimi yüzümden çekip “Ağlamanın zamanı değil.” dedim.
Abim evden çıktıktan sonra içim rahatlayana kadar ağlamıştım. Sonra Elif gelmişti. Beni o hâlde görünce ne olduğunu sorsa da cevap vermemiştim. Daha sonra beni yanına alıp Aile Sağlık Merkezine getirmişti. Oradaki doktor yüzümü temizleyip pansuman yapmıştı. Abim tabağı yüzüme vururken daha çok aklıma zarar vermişti. Bir de burnuma! Tek şükrettiğim gözüme bir şey olmamasıydı. Doktor bunu kimin yaptığını sorsa da bir şey dememiştim. Elif, abimin yaptığını söylese de susturmuştum. Bu kötü günlerde daha kötü günler olmaması için susmam gerekiyordu.
ASM de işim bitince Elif’le beraber eve dönmüştük. Elif’le beraber evi toplayıp anneme ilaçlarını içirmiştim. Elif’i annesi arayınca gitmek zorunda kalmıştı. Ben de ev bakmam gerektiği için annemin kalan ihtiyaçlarını giderip dışarıya çıkmıştım.
Sabah kendimde olmadığım için dışarıya çıktığımda fark etmediğim bakışları, fark etmiştim. Etraftakilerin kötü bakışları arasında mahalleden zor çıktım. Bir an önce ev bulup taşınmamız gerektiğini bir kez daha anlamıştım ama elde avuçta bir şey yokken nasıl ev bulacaktım o da belli değildi.
“Bir şekilde halletmeliyim. Başka çarem yok.”
Polisler bu hâlde beni ve annemi koruma altına alırlardı. Abimi de belki alırlardı. Ev bulana kadar polis bizi korusa ne güzel olur.
“Saçmalama!”
Polis mahalleli üzerine saldırırsa koruma altına alacağını söyledi ama bunu yapan abim! Bunda bile beni koruma altına alırlar, biliyorum ama abim geri çıktığında beni mahveder onu da biliyorum! Sağ yaptığımda birden önüme çıkan adamlarla duraksadım. Bana sertçe bakan adamlardan biri elini beline götürüp silah çıkardığında gözlerim kocaman oldu. Geriye doğru bir adım attığım gibi biri kolumdan tutup kaçmamı engellerken karşımdaki sert bakışlı silahlı adamlarının hangi nedenden ötürü karşıma dikilmişlerdi anlamış değildim.
“Siz kimsiniz!?” diye korkuyla sorarken bir adam daha yanıma gelip diğer kolumu kavradı.
“Soru sorma! Patron seni bekliyor!”
Kulağımın zarını delecek cinsten bağırıp beni sürüklemeye başladı.
“Bırak-”
Ağzıma kapanan sert bir elle bağırmam engellenirken korkuyla etrafa baksam da ara sokakta olduğum için birinin sesimi duyup yardıma gelmesi imkânsızdı. Korkudan gözyaşlarım yanağımdan akarken, sürüklenerek yürütülmeye devam ettim. Beni götürmemeleri için ne kadar dirensem de başarısız olmuştum. Açılan araç kapısıyla adamlardan biri “Patron zorluk çıkarıyor!” dedi.
Yüzü dönük olan adam elini kaldırıp “Ayağından vurun!” dediği gibi yanımdaki adam silahını çıkardı. Silahı ayağıma doğru doğrultunca korkuyla başımı sağa sola salladım. Ayağıma değen kurşun ses çıkarmazken acı dolu çığlığım ağzımdaki el tarafından engellense de acıdan öldüğümü hissediyordum.
“Arabaya bindirin sesini çıkarmaya devam ederse yaraya tuz ekleyin!” diyen soğuk ses kanımı dondurduğu gibi dudaklarımı ısırıp ses çıkarmamak için kendimi sıktım. Bir adam beni ittirerek araca sokarken sert adam yüzünü dönüp “Hoş geldin sevgilim!” dedi.
Hissettiğim acıyla yüzüne baktığımda gördüğüm yüz, beni Cezmi pisliğinden kurtarıp kendi pisliğine hapseden yeni bir pislik olduğunu anladım. Acıdan dolayı gözlerim kapanırken başım öne doğru düşüyordu...