Üç gün sonra...
#Engin
Ceylin üç gündür eve gelmemişti! Mahallelinin diline sakız olmuşken bir de Ceylin’in eve gelmeyişi ağızlarını iyice açmıştı. Daha fazla dayanamayıp polise gitmiştim. Kayıp ihbarında bulunsam da Cezmi içerdeyken Ceylin’e kimin zarar verebileceği aklıma gelmiyordu. Annem bu hâldeyken bırakıp gidecek biri değildi ama iki gündür bir telefon bile etmedi! Gidebileceği yerler olmadığından mahalledeki arkadaşına nerede olduğunu sormaya gelmiştim.
“Engin!”
Kafamı kaldırıp karşıdan gelen Elif’e baktım. Yanıma gelip kollarını göğsüne doladı. Gözlerini etrafta çevirip bana baktı.
“Ne istiyorsun!?”
Bağırmasıyla sabır çektim.
“Ceylin nerede!?”
Gözlerini devirip nefesini sesli verdi.
“Nerede olduğunu bilmiyorum ama durumu iyiyse bir daha dönmesin!”
Parmaklarımı avcuma alıp elimi yumruk hâline getirdim. İki gündür deli olurken bir de bu kızın tafrasıyla uğraşıyordum!
“Kızım beni delirtme!”
Göğsüne birleştirdiği kollarını çözüp “İstersen kudur umurumda değil!” diye bağırıp bana yaklaştı.
“Hem kızın parasını yedin hem de dayak attın! Şimdi kal bir başına da içler acısı hâlini gör!” diye bağırıp arkasını döndü.
Gidecekken kolundan tutup durmasını sağladım.
“Nerede olduğunu biliyor musun!?”
Gülümsedi.
“Bilsem dahi söylemezdim!”
Bu kız nerede? Mahalledeki en yakın arkadaşı bile nerede olduğunu bilmiyordu!
“Hasibe teyzeyi ihmal etme! Senin de annen! Ceylin geri dönerse Hasibe teyze için döner!”
Haklıydı ama Ceylin, annemi bu hâlde bırakıp bir yere gitmez! Bunu kimseye anlatamıyordum!
“Ceylin’in görüştüğü biri var mı? Doğruyu söyle!”
Sesim yüksek çıkarken etrafına baktı. Kolunu çekip “Kıza gün yüzü göstermedin şimdide namus bekçisi mi oldun!?” diye bağırdı.
Dişlerimi sıkıp öfkeyle yüzüne baksam da beni takmadı.
“İnşallah vardır ve Hasibe teyzeyi de yanına alıp sapsız üzüm gibi seni ortada bırakır!”
Arkasını dönüp yanımdan uzaklaştı.
“O zaman bu kız nerede, kiminle!?”
Gidecek bir yeri yoksa nereye gitti!? Evdeki para da duruyor! Nefesimi yorgunca verip kafamdaki sorularla eve doğru yürümeye başladım.
★★○★★
#Ceylin
Omzumda hissettiğim yoğun bir sıcaklığın ardında gelen acıyla gözlerimi yumdum. Silah elimden kayıp düşerken geriye doğru sendeleyip yere düştüm. Acıyla nefes alıp verirken neden kendimi kalbimden vuramamıştım? Etrafta adamların sesi yankılanırken bir ses “Ekrem!” diye bağırdı.
Gözlerimi araladığımda etrafta birkaç kişi gördüm. Yarı açık gözlerimde gördüğüm nefret dolu yüzle acıyla gözlerimi yumdum. Omzumdaki ağrıdan çok yaşadığım için ağlıyordum. Canavar adamın söyledikleri zihnimde canlandıkça korku ve acıyla kıvranırken gözkapaklarım dolup taşan gözyaşlarımla ağırlaşınca gözlerimi açtım. Yaşlar yanağımdan akarken, bana doğru yaklaşan adımları görünce “Yak-”
Acım yüzünden konuşamıyordum. Önümde diz çöken adamla başımı kaldırdım. Nefretle bana bakarken ağlayarak yüzüne baktım. Elini yaralı omzumun üzerine koyup omzumu sıktı. Acıyla bağırırken “Seni ben öldüreceğim! Ben seni öldürmeden sana ölüm yok!” diye bağırdı.
Acıdan avaz avaz bağırırken elini omzumdan çekince acıyla başımı önüme eğip ağladım.
“Ben...”
Acıdan sesim içime kaçarken sustum. Omuzum sıkılmanın verdiği acıyla derin derin sızlarken kendimi anlatmaktan vazgeçtim. Yanımdan kalkan adamla karşıma başka bir adam oturdu.
“Patron diğerleri çıksın.”
Acı tüm bedenimi sararken az önce gözyaşlarıyla dolup taşan gözkapaklarım açılmak için savaşırken, şimdide duyduğum acıyla kapanmak için savaşıyorlardı. Acıya dayanacak daha fazla gücüm olmadığından son defa gördüğüm yüzler olmasını diledim ve gözlerim kapandı.
#Ekrem
İdil’in başı kucağıma düşence “Ne oldu?” diye soran patronla İdil’in kafasını kaldırdığımda kapalı gözleriyle patrona döndüm.
“Bayıldı!”
Patron öfkeyle İdil’e bakarken “Derhal omzunu tedavi et!” diye bağırıp yerdeki silahını aldı.
Kafamı sallayıp yerimden doğruldum. İdil’i kucağıma alıp yatağa yatırdım. Açık olan omzundan akan kana bakarken derin bir nefes aldım. Başka zaman olsa bir günde iki defa ameliyat ettiğim birine üzülürdüm ama söz konusu İdil olunca üzülmüyordum. Yerimden kalkıp çantamı elime aldığımda gözlerini İdil’e dikmiş duran patronu gördüm. Elindeki silahı sıkarken “Patron bir şeyi yok.” dedim.
Kapı açılıp içeriye Ayten girdi. Ayten yanıma geldiğinde yerdeki çantamı alıp eline verdim. Odadaki banyoya girip ellerimi yıkadım. Banyodan çıktığımda Ayten’in uzattığı eldivenleri giydim. Çantadan gerekli malzemeleri çıkarıp İdil’e döndüm. O esnada patron dışarıya çıkarken yatağa oturdum.
İdil iki gün önce başlayan cezasıyla, İdil cezasını çekmeye bağlayacakken patronun belindeki silahı alıp kendine sıkmasıyla iş askıya binmişti. İdil'in kendisine sıkacağını asla tahmin etmezken, bu hareketi hepimizi şaşırtmıştı. Silahı yakından sıktığı için omzundaki yara derindi. Bu yaraya ayağındaki kurşun yarası eklenince iyi gün boyunca uyumasını uygun görmüştüm. Çünkü gözlerini erkenden açsaydı biraz önce olduğu gibi patronun gazabına uğrardı ve cezasını çekmeden erkenden mevta olurdu. Bunu istemediğimden yaşayıp acı çekmesi için gerekli önlemleri alacaktım!
İdil’in omzundaki kanlı bandajı çözüp Ayten’den temiz bez istedim. Dikkatlice işimi yaparken bir an önce ellerimi bu oruspudan çekmek için seri hareket etmeye çalıştım.
★★○★★
İdil’i tedavi edip patronun odasına geldiğimde odada bir aşağı bir yukarı gidip geliyordu. Sinirinin kaynağını bildiğimden bir şey söylemekten kaçınırken birden kendisi konuştu.
“Boğmaklı yılan getir!”
Söylediğiyle bir an afallasam da kendime erkenden geldim.
“Neden?”
Gaflete düşüp sorduğum soruyla kendime vurmak istesem de bana dönen bakışlarla beraber, sert sesiyle patron vurmuş oldu.
“Getir dediysem getir!”
Başımı salladım.
“Hemen Suat’a haber veriyorum!”
Burnunu çekerek önüne döndü. Arkamı dönüp odadan çıkacakken “Uyanık mı?” diye sordu.
“Sabaha kadar uyanmaz.”
Burnundan soluyarak yanımdan geçip odadan çıktı. Arkasından çıkacakken duyduğum sesle gözlerimi yumdum. Ses odayı doldurup içimi huzursuz ederken “Ecrin!” diye fısıldadım.
Ecrin’in ağlayışı odayı doldururken dönüp masaya doğru gittim. Açık olan bilgisayara bakmadan kapağını kapatıp odadan çıktım. İki oda ilerisine gidip açık olan kapıdan patrona baktım. Arkası dönük olduğu için İdil’e nasıl baktığını görmesem de nasıl bakacağını biliyordum. Patron elini kaldırıp İdil’in boğazına götürdü.
“Hiçbir şey bilmiyormuş gibi yapsan da senin kim olduğunu biliyorum!”
Bağırışı koridoru doldururken gözlerimi yumdum.
“Öldürmem için yalvaracaksın ama seni öldürmekten beter edeceğim!”
İkinci bağırışıyla gözümü açıp odaya girdim. İdil’in boğazını sıktığını fark edince yanına varıp elini tuttum.
“Patron sakin ol yoksa cezasını çekmeden ölür!”
“Çek elini!”
Elimi elinin üzerinden çektiğimde elini İdil’in boğazından çekti. Odadan çıkmamı işaret edip Ayten’e döndü.
“Uyanınca bana haber et!”
“Emrederseniz Kağan Emir Bey.”
Patronla odadan çıkıp kapıyı kapattım. Patrona dönüp “Odadan çıkarken ses geldi. Bakmadan bilgisayarı kapattım.” dediğimde yakama yapıştı.
“Ölmüş annem üzerine yemin ederim ki bakmadım. Ağlama sesini duyar duymaz hemen gidip kapattım!”
Yakamı bırakıp odasına doğru giderken dönüp odaya baktım. Patronun oda kapısı sert bir şekilde kapanırken gözümün önüne Ecrin’in insanlık dışı hâli düştü. Kapının ardındaki pisliğe duyduğum öfke büyürken “Her şeyi hak ediyorsun!” dedim.
Nefretimi bastırmaya çalışıp önüme döndüm. Aşağıya inip Suat’a sabaha kadar birkaç tane boğmaklı yılan bulmasını söyledim...