#İpek
İnci’yle kapının önünde dururken Kağan Emir’in tepkisinden çekiniyordum. Dönüp güvencem olan İnci’ye baktım. Mavi gözlerinden geçen hüzün en büyük kalkanımdı.
“Dayını özledin mi?”
Yüzüme bakmakla yetinirken önüme dönüp kapı ziline bastım. Kapı Ekrem tarafından açılırken gözlerini üzerimde gezdirip ardında İnci’ye indirdi. İnci’ye şaşkınlıkla bakarken bana döndü.
“Burada ne işiniz var?”
Kağan Emir üç hafta önce Nalan Hanım'a uzun bir süre eski evde kalacağını söyleyip evden ayrılmıştı. İki hafta öncesinde konağa uğrasa da son iki haftadır hiçbir şekilde konağa uğramamıştı. Kağan Emir’i özlediğimden de İnci’yi yanıma alıp eski eve gelmiştim.
“İnci dayısını özlemiş.”
Bakışlarını İnci’ye çevirdiğinde İnci geri çekilip arkama saklandı. Bakışlarını yumuşatmaya çalışarak “Haber verip geliyorum.” dedi.
İçeriye girip kapıyı kapattığında arkamı döndüm. İnci’nin önünde eğilip “Neden korktun canım?” diye sordum.
Kafasını öne eğince elini tuttum.
“Burası dayının evi, seni kötü bir yere getirmedim.”
Yaklaşıp başını omzuma verince sarıldım. Sırtını okşayıp saçına öpücük bıraktım.
“İpek!”
Arkamdan gelen sesle dudaklarımı ısırıp gözlerimi yumdum. İkinci defa ismimi telaffuz edince gözlerimi açıp dudaklarımı serbest bıraktım. İnci’den ayrılıp ayağa kalktım ve Kağan Emir’e döndüm.
“Merhaba Kağan Emir Bey.”
Gözleri sert sert bakarken İnci’nin elini tutup “Yalnız konuşabilir miyiz?” dedim.
Dibime gelip İnci’nin önünde eğildi. İnci’yi tutup kendine çektiğinde İnci’nin elini serbest bıraktım. İnci’ye sarılıp geri çekildi.
“Kızım!”
İnci’nin yanağından yaş süzülmeye başladığında elini yüzüne götürüp gözyaşlarını sildi.
“Ağlama!”
İnci’nin elini tutup kendime çevirdim. Kağan Emir, İnci’yi çok sevse de İnci’nin özel durumu yüzünden İnci’ye nasıl yaklaşacağını bilmiyordu.
“İnci, dayını özlediğin gibi dayında seni çok özlemiş ama şimdi ağlayarak dayını üzüyorsun.”
Ağlamaya devam edince kucağıma alıp ayağa kalktım.
“Size durumu özetleyen mesaj atacağım ama şimdi içeriye geçip oturabilir miyiz?”
Yüzündeki sinirli ifadeyle başını sallayıp gözüyle evi işaret etti. İçeriye girdiğimizde Ekrem salona geçmemizi işaret etti. Salona geçip İnci’yi koltuğa oturttum. Önünde eğilip “Ekrem bize su getirir misin?” dedim.
Onaylayıp yanımızdan giderken karşıda duran Kağan Emir’le ayağa kalkıp çantamdan telefonumu çıkardım. Elimi İnci’ye uzatıp “Gel elini yüzünü yıkayalım.” dedim.
Elimi tutup koltuktan inince tek elimle mesaj yazmaya başladım.
İnci iki haftadır sizi görmedi ve yemek yemeyi bıraktı. Nalan Hanım size ulaşmaya çalıştı fakat adamlarınız çok önemli bir işiniz olduğunu söyledi.
Nalan Hanım, İnci’nin yemek yemeyi bırakmasına daha fazla dayanamayıp İnci’yi buraya yollamaya karar verdi. Kendisi de işlerini halledip gelecek.
Orta yaşlı bir kadının yönlendirmesiyle lavaboya girdiğimizde mesaj atma işini bitirmiştim. Telefonu arka cebime koyup İnci’nin elini yüzünü yıkadım.
“Aferin canım,” dedim, sevgi dolu bir sesle.
İnci yüzüme bakarken elini tuttum ve birlikte lavabodan çıktık. Daha birkaç adım atmıştık ki kulakları sağır eden bir çığlık sesiyle olduğum yerde durakladım. Sesin geldiği yöne dönerken yukarıdan önüme düşen bir bedenle göz göze geldim. Şok içinde donakalmışken, İnci’nin titrek bir sesle “Anne!” diye bağırışı beni adeta ikinci kez sarstı.
Ne olduğunu anlamaya çalışırken yukarıdan kanın beyaz zeminde yayılmaya başladığını görmemle birlikte içimi tarifsiz bir korku kapladı. Gözlerim irileşmiş, nefesim kesilmişti. Karşımda yatan kanlı bedene boş bir ifadeyle bakarken, İnci'nin korkuyla bağırışı kulaklarımda yankılanıyordu.
Etraftaki adamlar, düşen kadının yanına gelirken Ekrem ambulansın aranmasını söyleyip koşarak yanımıza geldi.
“İnci’yi buradan çıkar!”
Ekrem hareket etmemi söylese de hareket edemiyordum. Kan görmeye alışkındım ama Kağan Emir’in evinde kan görmek istemiyordum!
“İpek!!!”
Ekrem bağırıp omzumu tutunca irkilerek gözlerimi düşen kadından ayırdım ve Ekrem’e döndüm.
“Kadına yardım edeceğim!”
“Karışma!” diye sertçe uyarınca “Beraber yardım edelim!” dedim ve etrafa baktım.
“İpek işi zorlaştırma ve çocuğu buradan çıkar!”
Ekrem’in bağırmasıyla el mahkumu İnci’yi kucağıma alıp dışarıya çıkacakken İnci elimi bırakıp kanlı bedene doğru koştu.
#Ekrem
İdil tırabzandan aşağı düştüğünde hayretler içinde kalmıştım. Asla beklemediğim bu durum karşısında ne yapacağımı bilmez şekilde yerdeki kanlı bedene bakarken patronun İdil’e yürüdüğünü ve hemen ardında ikinci bir şokum olan İnci’nin ‘Anne!’ deyişi salonda yankılandı. Patron, İnci’nin sesiyle duraksayıp İnci’ye bakarken İnci, İpek’in elinden kurtulmaya çalışıyordu. Hemen İpek’in yanına gidip İnci’yi buradan çıkarmasını söylesem de gözlerini İdil’den ayırmıyordu. Sonunda kendine geldiğinde çıkmasını söylesem de bu defa da İdil’e yardım etmek istediğini söyledi. Daha fazla dayanamayıp bağırdığımda pes edip İnci’yle dışarıya çıkacakken, İnci koşarak İdil’in yanına gitti. İnci, İdil’in yanında elini kana götürüp ağlarken patron, İnci’nin yanına gidip eliyle gözlerini kapattı. İnci çığlık atıp patronun elini çekmek istese de patron izin vermeyip “Ekrem, İpek!” diye bağırmasıyla kendime geldim.
Hemen patronun yanına gidip önüne çöktüğümde “Kaldır!” diye bağırdı.
İdil’in başından süzülen kana bakarken elimi nabzına götürdüm. Nabzının attığını hissederken İpek’in sesi geldi.
“İnci buraya gel canım!”
İpek’in sesi korku dolu çıkarken başımı kaldırdığımda patron, İnci’yi İpek’e vermişti. İpek, İnci’nin başını bacaklarına yaslayarak İdil’e bakmasını engellerken gözlerinden geçen korku dolu titreşimlerle İdil’in kanlı bedenine bakıyordu.
“Kaldır!”
Patronun bağırmasıyla gözlerimi İpek’ten çekip patrona döndüm.
“Ambulans çağırmalıyız!”
Tek başıma kaldırırsan daha kötü sonuçlar doğabilirdi. Patron telefonunu cebinden çıkarıp ambulansı yine çağırırken ayağa kalkıp İpek’in yanına gittim.
“İnci’yle hemen buradan gidin!”
Gözlerini kırpıştırırken “Suat!!!” diye gürleyen patronla İnci daha çok ağlamaya başladı. Kolumdan geriye doğru çekilirken patron, İnci’yi kendine çekip kucağına aldı. Başını omzuna bastırıp salondan çıkarırken ben de İpek’i kolundan tuttum. Kapının önüne geldiğimde İnci’yi arabaya bindirmeye çalışan patronla İpek’e döndüğümde “İpek kendine gelmen gerekiyor!” dedim.
Gözlerini yumup nefesini verdi.
“Öldü mü?”
Kendi kendine sorduğu soruyla “İpek!!!” diye bağıran patronla başını kaldırıp arabaya baktı.
“Buraya gel!”
Kolunu çekip yavaş yavaş yürüyerek patronun yanına gittiğinde patron “İnci’yi sakinleştir yoksa kafana sıkarım!” diye tehdidini savurdu.
İpek’in yutkunma sesini duyarken patronu onaylan bir baş sallaması gösterdi. Patron kapıyı açıp, İpek’in kolunu tuttu. İnci arabadan inmeye çalıştığında patron, İpek’in kolunu bırakıp İnci’yi kucağına aldı.
“İnci!”
“Anne!!!” diye bağırarak ağlayan İnci’yle etrafta ambulans sesi duyulmaya başladığında yanlarından ayrıldım. Ambulans evin içine girdiğinde içinden inen görevlilerin yanına varıp yaralının evin içinde olduğunu söyledim. Görevliler evin içine girerken peşlerinden gittim.
Evin içine girdiğimde Ayten ve Suat, İdil’in başında dururken gelen görevlileri fark edince yerlerinden kalkıp görevlilere yer verdiler. Görevliler İdil’i kontrol ederken içeriye sedye girdi.
“Nereden düştü?”
Kadın görevli işaret ettiğim yöne bakıp ardında arkadaşına döndü. Aralarında konuşup İdil’e gerekli müdahale de bulunup sedyeye yerleştirdiler. İdil’i dışarıya çıkarırken “Yaralının yaşı, kan grubu ve hastalığı var mı?” diye sordu.
“Yirmi beş yaşında, kan grubu A RH (+), hastalığı yok diye biliyorum.”
Başını sallayıp yanımdan ayrılırken arkasından çıktım.
“Ekrem Bey!”
Ayten’in sesiyle duraksarken koşarak yanıma gelip siyah bir çanta verdi.
“Lazım olur!”
Anlamayarak çantaya baktığımda İdil’i aldığımız zaman üzerinde olan çanta olduğunu fark edince başımı sallayıp ambulansın yanına gittim. Patronu ambulansın önünde bulurken “Yanında git!” dedi.
“Emredersiniz!”
Ambulanstaki boş yere bindiğimde görevlilerden biri İdil’le ilgilenirken diğeri de hastaneye bildirilmesi gerekenleri söylüyordu.
★★○★★
Ambulans durduğunda hastaneye geldiğimizi anladım. Kapı açılıp dışarıdaki doktor ve hemşireleri görünce ambulanstan indim. Görevliler İdil’i indirip hastaneye sokarken ben de arkalarında ilerledim.
Önümü kesen hastane görevlisiyle “Doktorların işini rahat yapabilmesi için lütfen peşlerinden gitmeyin!” diye uyardı.
Kabul etmekten başka çarem olmadığından başımı salladım.
“Beklerken yaralının hastane giriş kaydını resepsiyonda yapınız!”
Gözüm elimdeki çantaya inerken bir şey demeden arkamı döndüm. Aklımda birçok soru vardı ama en çok hastanede tutanak tutulduğunda İdil’in omzundaki ve ayağındaki yarayı nasıl açıklayacağım vardı.
“Ölürse kolay olur yaşarsa zor olur!”
Konuşursa çıkışımız olmayacağını biliyordum. Derin bir nefes alıp resepsiyonun önünde durdum. Çantayı masaya koyup içini açtım. İçinde rengi solmuş pembe cüzdan bulduğumda cüzdanı elime alıp açtım. İçinden kimlik aradım. Kimliği bulup karşımdaki kadın görevliye uzattım.
“Az önce tırabzandan düşerek kafasını yaran yaralı için hasta kaydı yapacaktım.”
“Bir dakika.”
Görevli kimliği elimden alıp sisteme bilgileri girerken sesli sesli söylüyordu.
“Ceylin BOLATLI, 21 yaşında, bekar.”
Alelacele gelen hemşire “Seçil acil ameliyat için hemen A RH (+) kan hazır edilmesini anons et!” dedi.
Başını sağa sola sallayıp “Bize gelen bilgiler yanlış! Kadın 21 yaşında ve kan grubu AB RH (-)!” dedi.
Hemşire bana bakarken bense bakışlarımı şaşkınlıkla Seçil’e dikmiştim.
“Ekrem!”
Arkadan patronun sesi gelirken dönüp patrona baktım.
“Bilgiler nasıl yanlış alındı!?” diye kızan hemşireyle patron bana bakarken ne diyeceğimi bilemedim. Hemşireye dönüp “Öyle biliyordum!” diyebildim.
Seçil ayağa kalkıp kimliği hemşireye uzattı. Hemşire kimliğe bakarken “Acil kan grubu AB RH (-) olan hasta yakınlarının kan vermesini anons et!” diye bağırdı.
Hemşire kimliği bırakıp giderken patron kimliğe uzanıp kimliği eline aldı.
“Patron bulduğumuz bilgiler bu doğrultaydı!”
Hastanede kan ihtiyacı için anons sesi duyulurken patron kimliği avcunda sıkıyordu. Seçil anons etmeyi bitirip bize baktığında ağzını açmadan patron konuştu.
“Kanı ben vereceğim!”
Şaşkınlıkla patrona bakarken Seçil ayağa kalkıp “Kanınız uyuyor mu? Bir yan-“
“Kanı ben vereceğim dedim!”
Patron öfkeyle gürlerken elindeki kimliği masaya vurarak bırakıp Seçil’e gözdağı verirken etrafına baktı. Kan verme noktasını işaret eden tabela ararken Seçil “İlerde sağda, acil servisin hemen yanında kalıyor.” dedi.
Patron ileriye doğru yürürken ben de arkasından gittim. Patronun İdil’e neden kan verdiğini anlayamıyordum. Tamam, İdil’den Ecrin’in intikâmını almak istiyordu ama kanını verip yaşatarak intikâmını alacağını düşünmüyordum. Patronun aklından ne geçtiğini tahmin edemezken diğer anlam veremediğim noktaysa; insan sahte kimlik çıkarırken yaşını küçültür de kan grubunu farklı kaydeder mi?..