#Ezgi
Müdürün çağrısıyla merkeze gitmiş ama Yunus Emre Başkomiser’in toplantıya gelmemesi üzerine sert bir şekilde azarlandıktan sonra hastaneye geri gönderilmiştim. Kapalı otoparkta aracımı park edip arabadan indiğimde, içimdeki huzursuzluğu bastırmaya çalışarak derin bir nefes aldım. Bir yanım Ekrem’in yanına gitmek istiyor, diğer yanım ise mesleğimle ilgili sorumluluklarımı hatırlatıyordu.
“Boş ver!” diye mırıldandım kendi kendime.
Asansöre doğru yürümeye başlamıştım ki etrafta yankılanan bir sesle duraksadım.
“Anne!”
Hızla çevreme bakındım. Ses çok netti, ama etrafta kimse görünmüyordu. Ardından gelen boğuk ve sert bir sesle ters bir şeyler olduğunu anladım.
“Sus!”
Elimi hemen belimdeki silaha götürdüm ve sesin geldiği yöne doğru temkinli adımlarla ilerlemeye başladım. Arabaların arkasından dolanıp asansörlerin bulunduğu koridora geldiğimde sırtı bana dönük bir adam ve yanında tekerlekli sandalyede oturan birini gördüm. Kadının huysuz bir hasta yakını olduğunu düşündüm ve elimdeki silahı indirmeye niyetlendim. Ama tam o sırada adamın ağzından dökülen cümleyle vazgeçtim ve silahı sıkıca kavradım.
“Kafasına sıkayım mı?”
Kadın bir an için telefonu kapattı ve elindeki silahı kolunun arkasına sakladı. Sessizce ona doğru birkaç adım daha yaklaştım. Kadın, tekerlekli sandalyedeki kişiye bakarak “Şanslısın!” dedi soğukkanlı bir şekilde. Ardından sandalyeyi sürmeye başladı.
Tam harekete geçmeye hazırlanırken sandalye üzerindeki kişi ağlamaklı bir sesle “Beni bırak, bir şey yapmadım!” dediğini duydum.
“Kapa çeneni!” diye bağırdı kadın, sert bir tonla.
Artık beklemenin bir anlamı kalmamıştı. Derin bir nefes aldım ve keskin bir emirle seslendim.
“Yerinde dur, polis!”
Kadın hızla dönüp silahına davrandı, ama ondan önce davranıp omzuna doğru ateş ettim. Silah elinden düşerken koridoru bir çığlık doldurdu. Hızla yanına gidip yerdeki silahı ayağımla uzağa savurdum.
“Sana dur dedim!”
Arka cebimden telsizi çıkarıp "34-20, takviye acil takviye ekip talep ediyorum!..” diye durumu bildiren anons geçtim.
Telsizi arka cebime yerleştirip tekerlekli sandalyedeki kişiye yöneldim. Gözlerim korkuyla titreşen bir çift tanıdık mavi göz gördüm.
“Ceylin!” diye fısıldadım, şaşkınlık ve dehşet içinde.
Gözlerini sımsıkı kapatıp ağlamaya başladığında başımı çevirdim. Hızla olayı anlamaya çalışıyordum. Bu, sıradan bir saldırı değildi! Önce silahlı bir saldırıya uğramışlardı ve şimdi birileri bu işi yarım bırakmamakta kararlıydı!
“Ekrem!” dedim korkuyla.
Yerimden kalkıp telsizi çıkardım. Durumu yeniden anons geçip Ceylin’e döndüğümde ayağa kalkmıştı. Korkuyla bana bakarken “Benimle gel!” dedim.
Başını sallarken son defa yerdeki şahıssa bakıp, Ceylin’in elinden tutarak asansöre doğru koşmaya başladım.
★★○★★
Kağan Emir, Ceylin'in yanından öfkeyle çıkarken, Yunus Emre'yle nasıl bu kadar yakın olabildiklerini düşünüyordu. Asansöre binmekten vazgeçip merdivenlere yürüdü. Ceylin'in Yunus Emre'yle işbirliği içinde olma ihtimali gözünde büyürken, önceliği Ekrem ve Suat'ın durumuna verecekti. Ekrem ve Suat iyi olduktan sonra, hem o evde ne işleri olduğunu soracak hem de Ceylin’in Yunus Emre'yle ilişkisini öğrenecekti!
“Ecrin'in katili, polisle işbirliği içinde olsan bile kurtuluşun olmayacak!”
Buna asla izin vermezdi! Öleceğini bilsen dahi kardeşinin intikâmını almadan durmayacaktı! Suat’ın kaldığı kata geldiğinde hızlıca odaya doğru yürüdü. Odanın önündeki kalabalığı görünce ters bir şeyler olduğunu anlaması geç olmadı. Adımları hızlanırken, polis memurunun geçtiği anonsu duymasıyla öfkeyle yumruğunu sıktı.
Polis memurunun yanına vardığı gibi “Suat nerede!?” diye bağırdı. Polis memuru bir an ne olduğunu anlamasa da karşısında Kağan Emir’i görünce “Suat Bey suikasta uğradı!” diye direkt söyledi.
“Suat nerede!?”
“Ameliyathaneye alındı!”
Kağan Emir öfkeden delirmesine ramak kalırken, aklına Ekrem gelince arkasını döndü. Koşarak merdivenlere yürürken, Yunus Emre'yle karşı karşıya gelseler de durmadı. Yunus Emre, Kağan Emir’in deli gibi nereye koştuğunu merak ettiğinden, peşinden giderken ikili yoğun bakım ünitesi katına koştu.
Kağan Emir yoğun bakım ünitesine geldiğinde kapının önünde kendi adımlarını görse de, odanın kapısını yürüdü.
“Patron doktor izin vermiyor...”
Adamının yaptığı uyarıyı duymadığı gibi, peşinden gelen Yunus Emre’yi gören adamlar merakla birbirlerine baktılar. Yunus Emre, Kağan Emir’in neden koştuğuna anlam veremese de Kağan Emir’in silahını belinden çıkardığını görünce kendisi de silahını çıkarıp peşinden gitmeye devam etti.
Kağan Emir odanın kapısını açtığı gibi Suat’a doğrulmuş silahı görmesiyle “Suat!” diye bağırdı ve elindeki silahı, hemşire görevlisi kılığındaki suikastçıya doğrulttu. Ateş edecekken arkadan gelen silah sesiyle, suikastçı geriye doğru düştü.
Kağan Emir, Ekrem’e doğru yürüyüp Ekrem’i kontrol ederken, Yunus Emre göğsünden vurduğu suikastçının yanına gitmişti. Adam göğsünü tutarak acı çekerken Yunus Emre “Ekrem yaşıyor mu?” diye sorup gözlerini Ekrem'in değerlerini gösteren monitöre baktı. Değerlerin normal olduğunu görünce rahat bir nefes alıp göğsünden vurduğu adam için anons geçti.
Geçtiği anonsa cevap olarak “Başkomiserim Suat’a da suikast girişimi oldu ve Suat’ın durumu ağır!” dedi.
Suat’ın durumu daha iyi olduğundan iki memur, uyanıp uyandığını kontrol etmek amacıyla odaya geldiklerinde temizlik görevlisi kılığında bir adamın, Suat’a silah doğrulttuğunu görmüşlerdi. Polis memurları silahlarını çıkarsalar da suikastçı Suat’ı vurmuştu.
Polis memurlarından biri odadaki alarma dokunup doktorları çağırırken, bir diğeri de suikastçıyı etkisiz hâle getirmişti. Odaya gelen doktor ve hemşire, Suat’a ilk müdahaleyi yapmaya çalışsalar da kafasından aldığı kurşunla direkt ameliyathaneye almışlardı.
Yunus Emre, Kağan Emir’in neden koştuğunu simdi daha iyi anlarken, aklına Ceylin düşmesiyle koşarak odadan çıktı. Kağan Emir, Yunus Emre’nin odadan çıkmasıyla Ekrem’den uzaklaştığı gibi, yerde kıvranan adamın boğazına çöktü.
“Kimin adamısın!?”
Kağan Emir bağırırken acıyla kıvranan adam bağırmaya çalışsa da boğazındaki el izin vermiyordu. Kağan Emir elindeki silahı adamın yaralı göğsüne bastırırken “Konuş!” diye bağırdı.
O sırada içeriye giren doktor ve hemşireler gördükleri manzarayla bir an şaşırıp kaldılar. Hemşire, Ekrem’i kontrol ederken, doktorlardan biri “Kağan Emir Bey!” diye seslenip yaklaşsam da Kağan Emir adamı bırakmadı.
Doktor, Kağan Emir’in koluna dokunup yaralı adamdan uzaklaştırmaya çalışsa da başarısız olmuştu. Diğer doktor, polise haber vereceğini söyleyip telefonunu çıkardı. O esnada Ezgi ve iki polis memuru içeriye girerken, Ezgi direkt Ekrem’e doğru koştu.
“Yaşıyor mu!?” diye telaşla konuşup Ekrem’e dokunurken, hemşirenin uyarısıyla dokunmaya son verdi ama elini çekmedi. Gözleri Ekrem’in üzerinde gezerken monitörde gördüğü değerlerle rahat nefes aldı. Arkadan gelen seslerle kendisine gelmesi gerektiğini anlayıp ellerini Ekrem’den çekti.
Arkasını dönüp Kağan Emir’i tutan görevli arkadaşlarıyla Kağan Emir’le göz göze geldi. Ezgi daha erken davranamamanın acısını yaşarken “Bırakın!” dedi ve doktorların müdahale ettikleri suikastçıya doğru yürüdü.
★★♠︎★★
#YunusEmre
Ceylin’in odasına gelsem de odayı boş bulduğumda deliye dönmüştüm. En son tektik amaçlı hemşireyle birlikte odadan çıktığını biliyordum ama odaya geldiğinde asıl hemşire orada olup, Ceylin’i aradığını söyleyince, anons geçip Ceylin’i aramaya koyulmuştum. Gelen anonsla Ceylin’in nerede olduğunu öğrenince direkt Ceylin’in yanına gelmiştim. Ceylin titreyerek yatakta otururken, ekip arkadaşları da ban bilgi veriyordu.
“Başkomiserim, Ezgi komiserim bize anons geçtiğinde ne yazık ki Suat için geç kalınmıştı.”
“Derhal şüpheli şahısları merkeze götürün ve ifadeleri için beni bekleyin!”
“Emredersiniz başkomiserim!”
“Ezgi nerede?”
“Kağan Emir Bey, sorun çıkarmış onunla ilgileniyor.”
Nasıl bir sorun olduğunu anlarken, çıkmalarını söyledim. Odadan çıktıklarında Ceylin’e baktım. Gözleri bir noktada sabit kalırken, kendinde değildi.
“Ceylin!”
“Öldü mü?”
Bunu söyler söylemez ağzından bir hıçkırık sesi yükseldi. Sonrasında daha yüksek sesle ağlayıp yatağa vurmaya başladığında yanına gidip kollarından tuttum.
“Sakin ol!”
Bağırsam da durmuyordu. Ağlayıp kendini çekmeye devam ederken, sinir krizi geçirdiği aşikârdı. Sakinleştiremeyeceğimi anlayınca yerimden kalkıp kapıyı açtım. Dışarıda bekleyen doktoru çağırdığımda dışarıda beklememi söyleyip içeriye girdiler. Ceylin’in ağlama sesi dışarıya kadar gelirken, sakin kalmaya çalıştım.
“Başkomiserim!”
Kafamı çevirdiğimde Ezgi yanıma gelmişti.
“Ne yaptın?”
“Adamı, Kağan Emir’in elinden zor aldım!”
Kafasını çevirip Ceylin’in kaldığı odaya baktı.
“Suat nasıl?”
Başını olumsuzca sallayıp “Ameliyat devam ediyor ama yaşama riski düşük!” dedi.
Bunu kim yapar? Hadi Kağan Emir suç baronu! Ceylin ne alaka?
“Kağan Emir’i sorgulamak için merkeze çağıralım?”
Başını salladı.
“Onunda bir şey bildiği sanmıyorum çünkü Ekrem’in yanındaki adamı sorgularken, kim olduklarını soruyordu.”
Başıma ağrılar girerken “Müdür bizi bekliyor. Olay bizden çıkabilir!” demesiyle başımı olumsuzca salladım.
“Bu olay biz de!”
“Ben de öyle istiyorum!”
Ceylin’in sesi gelmemeye başlayınca kafamı çevirdim. Odaya girecekken doktor odadan çıktı. Gözleri beni bulduğunda “Sakinleşmesi için iğne yaptık. Bugün ifade alamazsınız başkomiserim.” dedi.
“Sorun değil, üç yerde de polis memurları olacak. Hastaneye giren çıkanlarla birebir ilgilenilecek!”
Doktor beni onaylayıp yanımdan ayrılırken ekip arkadaşlara döndüm.
“Ceylin, Ekrem ve Suat’ı koruma altına alıyoruz!”
“Tamam başkomiserim!”
Ezgi’ye döndüğümde başını sallayınca Ceylin’i görmek istediğimden “Sen önden git. Geliyorum.” dedim.
“Tamam.”
Ezgi arkasını dönüp giderken odaya yürüdüm. Odadan içeriye girip kapıyı kapattım. Ceylin’e yaklaştığımda sarı saçları yüzüne gelişigüzel dağılmış bir şekilde uyuyordu. Elimi yüzüne götürürken dokunup dokunmamak arasında gidip geldim. Kendime hakim olamayıp yüzündeki saçını çektim. Melek yüzü açığa çıkarken tebessüm ettim.
“Seni koruyacağım!”
Kalbimdeki sesleri hissediyordum ama şimdi zamanı değildi. Önce bu sorunları halledip sonra bu seslerin üzerinden bir defa geçecektim...