Benimle dalga geçiyordu. Benimle gerçekten dalga geçiyordu. Sonunda sinirlerim boşaldı. Şımarık kızlar gibi tepinmek geliyordu içimden. Ama kendimi tutamayıp ağlamaya başladım.
' Ağlamak hiçbir zaman işe yaramaz. '
Sezen Aksu' nun şarkısından bile haberi yoktu adamın. Ağlamak güzeldi ve kötü zamanlarda insanı rahatlatıyordu.
' Manyak mısın sen? Gerçi niye soruyorsam! Ağlamak çok faydalıdır. Ama insanlar bir işe yarasın diye ağlamaz. Ağlamak… İstedikleri, öyle hissettikleri için ağlar. Sen hissetmek ne biliyor musun? '
' Ben diyeceğimi dedim. '
İçerde dönüp durmaya başladım. Başımı ellerimin arasına alıyordum. Çığlık atmak istiyordum. Hiç durmadan çığlık atmak. Ama korkuyordum. Asla duramamaktan, aklımı kaçırmaktan korkuyordum. Üst üste yaşadıklarım bütün dengemi bozmuştu. Hiçbir şey mantıklı ilerlemiyordu. Doğal olarak bende. Aklı başında biri böyle bir durumda ne yapardı? Durdum. Yüzümü ona döndüm.
' Benden ne istiyorsun? Niye buraya getirdin beni? Benimle derdin ne senin? Niye evli görünüyoruz seninle? Beni nerden tanıyorsun? Ya da tanıyor musun? İlk karşılaşmamızda tanıyor gibi görünmüyordun. Hatta evli olduğundan senin de haberin yok gibiydi. Birden bire ne oldu da çıkıp geldin? Evimi nereden buldun? '
' Bugünlük cevap kotamı doldurdum. '
Sustu. Gidip onu tekmelemek istiyordum. Suratını dağıtmak. Bu adamın yanında içim şiddet ile doluyordu. Ama ben öyle biri değildim. Konuşmaktan bu kadar rahatsız olan biri mi olurdu?
Aklımda onlarca soru vardı. Yanımda hakkında sadece katil olduğunu ve adını bildiğim bir adam. Leş gibi bir yer. Delirecektim. Yok gerçekten delirecektim. Öyle mecazen falan değil. Hakkını vere vere. O sırada ayak sesleri duyuldu. Alaz belinde bir şeyi kontrol etti. Silah mıydı? Silahı mı vardı? Ne saçma bir soruydu bu. O bir katildi. Tabi ki silahı vardı. Beni kaçırırken görmüştüm de. Belki birden fazla vardı. Belki uyurdu ve ben silahı ele geçirip kaçardım. Ama ben silah kullanmayı bilmiyordum. Olsun o da bilmediğimi bilmiyordu. Sonuçta beni tanımıyordu. En az benim onu tanımadığım kadar...
Alaz ayağa kalktı. Dışarı çıktı. Arkasından bakmaya karar verdim. Belki tamamen dışarı çıkardı. Belki arkada bir kaçış vardı. Sonuçta kocaman ve karanlık bir yerdi. Görmediğim bir çıkışı olabilirdi. Ama o sadece biraz ilerde bir adamla konuşuyordu. Gür sesli, normal görünümlü bir adamdı. Yolda görsen bir katili tanıdığını düşünmezdin. Oldukça şık giyimliydi. Gerçi Alaz' da öyleydi. Kıyafete göre olmuyordu bu işler.
' Abi niye buraya geldiniz? '
' Şimdilik burası iyi. '
' Kızı korkutacaksın. Anlattın mı ona? '
' Çok konuşuyor. Başım ağrıdı Hakan. Sende kısa kessen iyi olur. '
' Anlatmadın değil mi? Ne kadar korkmuştur kim bilir. '
' Zamanı gelince öğrenir. '
Neyi öğrenecektim zamanı gelince? Madem öğrenecektim, niçin şimdi öğrenmiyordum? Bugün aklımdan bütün soru kalıplarıyla onlarca soru geçirmiştim herhalde. Ama ulaştığım cevap sayısı sıfırdı.
Alaz' ın bana arkası dönüktü. Ama diğer adamın yüzü bu tarafa doğruydu. Yine de görüşünü Alaz kapatıyordu. Tabi bende onu göremiyordum. Sadece kıyafetini görüyordum. Ama adam birden Alaz' ın yanından geçti. Bana doğru yürümeye başladı. Hemen geri çekilip oturdum. İçeri girdi. Esmer, yuvarlak çeneli, oldukça düzgün yüz hatları olmasına rağmen burnu oldukça büyük bir adamdı. O içeri girince ayağa kalktım ve geri geri gitmeye başladım.
' Merhaba yenge. Benden korkmana gerek yok. Yabancı değilim. İsmim Hakan. '
Bana elini uzattı. Elleri temiz ve bakımlıydı. Bir erkek için fazla bile bakımlı. Şu an suratımın şeklini kendimde görmek isterdim. Çünkü çok şaşırmıştım. Manyak mıydı bu? Abi falan diyordu. Yoksa kardeş miydiler? Bu manyaklık ancak böyle açıklanabilirdi. Zaten abi demişti. Adam konuşmaya devam etti.
' Tamam, kabul ediyorum. Biraz tuhaf bir yerde tuhaf bir tanışma oldu. Baştan alıyorum. İsmim Hakan Alaz' ın arkadaşıyım. Tanıştığıma memnun oldum yenge. '
Böyle mantıklı hale geldiğini mi sanıyordu durumun? Yenge? Abinin, dayının, amcanın eşine kullanılan bir hitap sözcüğü. Bazı kelimeler gündelik hayatımda karşıma çıkmamıştı. Bu nedenle anlamlarını hatırlamakta zorlanıyor ya da hiç bilmiyordum. Bizde kimseye yenge hala vb. şekilde hitap etmek yoktu. Babamın bütün akrabalarına bey, hanım diye hitap ederdim. Bu nedenle bu kelimede beni zorlamıştı. Ben düşünürken Hakan denen adamın eli hala havadaydı.
' Ben senin nerden yengen oluyorum? '
' Alaz benim abim sayılır. '
Ciddi ciddi cevap veriyordu. Anlaşılan genetik bir problemleri vardı. Biri sorulara cevap vermez. Diğeri soru olmayana bile cevap verir. Normal olamazdı.
' Ama benim hiçbir şeyim sayılmaz. '
O sırada Alaz' da içeri gelmişti. Adam Alaz' a döndü.
' Kızı ne kadar korkutmuşsun. '
Alaz cevap vermedi. Demek ki cevap vermeyi sevmemesi bana özgü değildi. Genel bir manyaklığıydı. Adının Hakan olduğunu söyleyen adam bana döndü tekrar. Gülümsedi.
' Korkma burada güvendesin. Yani Alaz' ın yanında. '
' Bu adam beni kaçırdı. Ne güvende olması? Sen ne anlatıyorsun? '
' Bu adam dediğin kişi senin kocan ve dışarıda onun evine girmiş sineği bile avlamaya meraklı bir sürü insan var. Bu nedenle sadece onun yanında güvende olabilirsin yenge. '
Korktuğumu belli etmemeliydim. Korkmam için söylüyordu büyük ihtimalle. Katilin peşinde öldürdüğü kişinin akrabaları olabilirdi. Ama bana neden zarar vereceklerdi ki? Üstelik polisler katillerinde canını koruyordu. Çünkü kimse yasalardan üstün değildi. Kendilerini öyle hissetmelerine de izin verilmezdi. Suçluların cezalarını bireyler değil mahkemeler verirdi. Alaz' ın da peşinde öldürdüğü adamların yakınları varsa yapacağı en akıllıca şey polise sığınmaktı.
' Bana yenge deme. Benim bir adım var. '
' Biliyorum Beril Zorlu. Ama isminle hitap etmem doğru olmaz. '
' Benim adım Beril Alice Şen. Ve ben bu adamı hayatımda ilk kez görüyorum. '
' İkinci kez görüyorsun. Yakında her şeyi anlayacaksın. Senin için en iyisinin bu olduğunu da. Lütfen sakin olmaya çalış. Benim gitmem gerekiyor, yine görüşürüz. '
Manyaktı. Gerçekten manyaktı. İkisi de manyaktı. Birbirinden daha manyaktı. Onları tarif edecek başka hiçbir sözcük yoktu. Zaten sözcük israfına da gerek yoktu. Ya da ben manyaktım. Bütün bunlar benim hayal ürünümdü. Delirmiş olmam gerçek olmasından daha akla yatkındı. Adam Alaz' a 'İstediğin her şey hazır.' dedi ve gitti. Neydi acaba istediği? Umarım iyi bir yemek falandı. Gerçi bu adamlara güvenip yemek yemesem iyi olurdu ama acıkmıştım. Yine bu kocam olduğunu iddia eden kişi ile kalmıştım. Sessizce oturduk. Ondan mümkün olduğunca uzakta oturmaya çalıştım. Ama daha fazla ayakta duracak gücüm kalmamıştı. Sonunda esnemeye başladı. Arkadaşı olan adam kapıda beklemeyi akıl etmemişti. Yani Alaz uyuyunca özgürdüm.
Sadece manyak değildi, aynı zamanda aptaldı. Bazen ona bakıyordum. Gözleri küçülmeye başlamıştı. Bu iyiye işaretti. Tam uyuyacak derken birden ayağa kalktı. Yatağa benzeyen pislik yuvasının altına uzandı. Ve bir ip çıkardı. Yanıma geldi. Ellerimi arkada tuttu.
' Ne yapıyorsun sen? '
' Uykum var. '
' Uyu o zaman. '
' İnsanın kocasının zekası ile alay etmesi hiç hoş değil. '
İple ellerimi bağladı. Direndim ama fazla da direnmedim. Şüphe çekmemek için direndim sadece. Sinirlenip fazla sıkı bağlamasını istemiyordum. Uyuyunca çözebileceğim gibi olmalıydı. Bileklerimi birbirinden biraz ayrı tutmaya çalıştım ki fazla sıkı olmasın. Etrafa bakındı. Tavanda bir kanca vardı. İpin diğer ucunu oraya bağladı. Bu adam ne kadar uzundu. Tamam burası bir yazıhaneydi ve normal bir ev yüksekliğinde değildi ama yine de uzundu. Bağladığı yere boyumun yetişmesi mümkün değildi. Ayrıca arkadan bağladığı için dişlerimle de çözemezdim. Ellerimi oynatarak gevşetmek biraz zaman alacaktı ama başarabilirdim. İşi bitince bana döndü.
' Sakın uğraşma. Gemici düğümüdür. Çözemezsin. '
Ters ters baktım. İçimden taklidini yapıyordum. 'Sakın uğraşma gemici düğümüdür, çözemezsin.' Çok bilmiş. Tamam belki de o kadar salak değildi. Bir şey demediğimi görünce konuşmaya devam etti.
' İp uzun. Uykun gelince yatarsın .'
' Nereye? '
' Yatak var ya. '
Yatak dediğinin üzerindeki tozlardan heykel yapılacak bir nesneydi. Rengi bile değişmiş, kim bilir kimler yatmıştı. İçinden bit, pire, her şey çıkardı. Üzerimde mont falan olsaydı onu serip yatma şansım olurdu belki; ama maalesef sürüklendiğim için o da yoktu. Ceketini verecek zarif bir erkek ise hiç yoktu.
' Sen nerede yatacaksın? '
' Yatakta. '
' Burada bir tane yatak var bilmem farkında mısın? '
' Sende benim resmi nikahlı karımsın bilmem farkında mısın? '
' Bu konuya geldiğin iyi oldu. Şu işi konuşup çözsek, sonra da sen beni bıraksan başını daha fazla belaya sokmadan. '
Durdum. Onu kızdırmadan çözmem gerekiyordu bu sorunu. Bir katili kızdırmak pek iyi sonuçlara neden olmayabilirdi. Sinirlerime hakim olup olabildiğince sakin konuşmalıydım. Derin bir nefes alıp içimden ona kadar saydım. Bir yerde sinire iyi geldiğini duymuştum. Onunda iyiliğini düşünüyor gibi davranmalıydım.
' Polisler seni arıyor. '
' O yeni bir durum değil. '
' Ama şimdi bir de beni kaçırdığın için arıyorlar. '
' Söylemeyi unuttum. Baban ve Şermin şikayetlerini geri çekip yanlış anlaşılma olduğunu söylemek için bu sabah karakola gideceklermiş. '
Buna inanmamı beklemiyordu değil mi?
' Babam asla. Asla öyle bir şey yapmaz. '
' Bence baban senin hayatta kalmanı ister. '
' Ne alaka be! '
' Türkçen mi yetmedi anlamaya? '
Sinir bozucuydu. Gerçekten çok sinir bozucuydu. Ama anlamıştım. Niye anlamayacaktım ki salak mıydım ben? Sadece her gün evlenip kaçırılmıyordum.
' Anladım bir kere. Ama sende şunu anla. Ben asla. Asla senin yanında yatmam. '
Yine o alaycı bakışlarını attı. Sürekli ikileme yapmaktan ve gerçekten demekten, kendimden sıkılmaya başladım. Niye bu adam hayatıma girdi gireli tuhaflaşmıştım. Ne normal davranıyor ne normal konuşuyor, ne de normal düşünebiliyordum.
' Asla asla deme KARICIĞIM. Şimdi müsaadenle uyumak istiyorum. Sen ister uyu, ister uyuma. Seçim senin. Ayrıca korkma. Gerdek gecemizi böyle bir yerde geçirmek istemem bende. '
Sakinlik buraya kadardı. Kendime dediğim ne varsa geri alıyordum. Üzerine bastıra bastıra söylemek bile bu adamda işe yaramıyordu. Narsist bile olabilirdi. Bu rahat tavırları kesinlikle narsisizm belirtileriydi. Ne sanıyordu kendini? Kral falan mı? Üzerine doğru yürüdüm. Karşısına dikildim.
' Seni öldürürüm. Parçalara ayırıp sokak köpeklerine yem yaparım. Kemiklerinden porselen tabak yaptırırım. Sakın bana dokunmayı aklından geçirme! Ne burada! Ne başka bir yerde! '
Alayla güldü. Sanki ona meydan okumuyor, gözünün içine öfkeyle bakmıyordum.
' Vay vay vay. İşte şimdi doğru kadınla evlendiğimi anladım. Bunlar benim hiç aklıma gelmemişti. Bir dahaki cinayetlere seni de yanımda götüreyim, bana fikir verirsin. ' dedi ve yattı. Yaşadığım şok nedeniyle bir an öylece kalakaldım. Su aygırı iki dakika da ben daha cevap bile veremeden uykuya dalmıştı. Dalga mı geçiyordu, ciddi miydi bazen anlamakta zorluk çekiyordum. İpin izin verdiği ölçüde dolanmaya başladım. Zaman geçmiyordu. Ama bu su aygırı ile yatmaya hiç niyetim yoktu. Etrafta ilgimi çekecek beni oyalayacak bir şey bulsam iyi olurdu. Ellerim bağlı olduğu için fazla seçeneğim yoktu. Küçükken yazın bahçemizdeki çimlere; ilkbahar ya da sonbaharda ise terastaki salıncağa uzanır; bulutlara bakar, onları bir şeylere benzetmeye çalışırdım. Hatta bundan o kadar keyif alırdım ki zaman nasıl geçti anlamazdım. Elimdeki şartlarda sadece doğru düzgün boyanmamış, bir zamanlar su aldığı belli tavan ve duvarlar vardı. Su alan kısımlar grileşmiş, boyayan kişi de düzgün boyamadığı için yer yer iz yapmıştı. Bunları kullanarak şekiller bulabilirdim. Yatağın kenarına yaslanarak yere oturdum. Ve izlemeye başladım.
Bunun iyi bir fikir olmadığını anlamam uzun sürmedi. Kana, cesede ve su aygırına benzetince her şeyi bu oyun için bile sağlıklı psikoloji gerektiğini anlamış ve oyunu sonlandırmıştım.
.....
Bir süre sonra yerden kalkıp yatağın kenarına oturdum. Yer oldukça soğuktu. Titremeye başlamıştım. Sonbahar sıcak evinde olduğun sürece güzelmiş demek ki. Uykum gelmişti ama uykuya yenik düşmemeye çalışıyordum. Kendimle savaşarak uzun, boğucu, yorgun ve ürkütücü gecenin sonuna gelmiştim. Anladığım kadarıyla gün doğmaya başlamıştı. Yani görebildiğim kadarıyla. Alaz mışıl mışıl uyumuştu. Sonunda uyandı. Hiçbir şey söylemeden kalktı. Ellerimi çözdü.
' Beni takip et. Ve sakın bir arıza çıkarma. '
Çıktı. Ona inat içerde kalabilirdim ama kalmadım. Sonuçta dışarı çıkmak istiyordum. Açtım, uykusuzdum ve en önemlisi insan görme fırsatını kaçıramazdım. Polislerin beni henüz bulamadığını düşünürsek bu gerekliydi. Dışarı çıkınca önden önden yürümeye devam etti. Bense hala acıyan bileklerimi ovuşturuyordum. Tabi ki onun gemici düğümü demesini ciddiye almamış, şansımı denemiştim. Ve sonuç sözde gevşek bağlattığım ellerim nerdeyse kangren olma noktasına gelmişti. Bir süre daha o önden ben arkadan yürüdük. Etrafıma baktım. Bir sürü dar sokak vardı. Bu aradığım fırsatın ta kendisi olmalıydı. Koşmaya başladım. Köşeden dönerken ateş edecek mi diye arkama baktım ama Alaz peşimden koşmuyordu bile. Hızla koşmaya devam ettim. İstese o bacaklarla beni yakalardı ama dar ve karışık sokaklar bana avantaj sağlıyordu. Ardımdan koşmamasına rağmen bir sağa bir sola dönüyordum. Nereye gittiğim konusunda hiçbir fikrim yoktu ama zaten amaç Alaz' dan kurtulmaktı. Yolumu daha sonra bulurdum.
.....
Gün daha yeni doğuyordu. Karşıma iki kişi çıktı. Durdum.
' Bana yardım edin. Telefon. Telefonunuz var mı? '
Adamlar beni kollarımdan tuttular. Yürümeye başladılar. Yoksa bu kez kim olduğunu bilmediğim kişiler tarafından mı kaçırılıyordum? Gücüm yettiğince bağırdım. Yardım istiyordum. Ama etrafta kimse yoktu. Evlerdeki insanlarda büyük ihtimalle uyuyorlardı. Gerçi insan doğası böyle durumlarda sorumluluk almak istemezdi. Tek duyan ben değilimdir. Biri mutlaka duymuş, aramıştır zaten benden önce gibi bahanelerle sorumluğu üzerinden atmayı tercih ediyordu. Bu konuda bir belgesel izlemiştim. 1964 yılından Kitty Genovese isimli bir kadının New York şehrinde sokak ortasında öldürülmüştü. Katil dakikalar boyunca sokakta kadını çığlıklar eşliğinde bıçakla kovalamış ve gürültüyü duyan onlarca sokak sakini olaya pencerelerinden ve balkonlarından tanık olmuşlardı. Ama kimse ne polisi aramış ne de yardım etmişti. Tanıklar sorguya çekildiğinde ise herkesin izlediğini, bu nedenle birinin mutlaka aramış olduğunu ya da arayacağını düşündüklerini söylemişlerdi. Bu olay ele alınarak deneyler yapılmış ve bir olaya şahit olan kişi sayısı ne kadar çok olursa sorumluluk hissinin o kadar azaldığı ve herkesin bir başkasından bir şey yapmasını beklediği sonucu ortaya çıkmıştı. Bu nedenle uzmanlar eğer başınıza bir şey gelirse ve kalabalık içindeyseniz, bir kişiyi işaret edin diyordu ve direk olarak o kişiden yardım isteyin diyorlardı. Bu şekilde o kişiyi sorumlu tutmuş olacaksınız ve size yardım edilme ihtimali artmış olacak. Tabi yaşadıklarımdan anladığım üzere panik anında bu insanın aklına gelmiyordu.
Beni sürükleyerek süper lüks bir arabanın yanına getirdiler. Kapıyı açıp içeri resmen fırlattılar. Ne olduğunu anlamadan kapıyı kapattılar. Araba çalıştı. Arabayı kullanan kişiye ilk kez baktım. Ve Alaz olduğunu gördüm.
' Ne oluyor burada? '
' Kaçmayı deneyeceğini tahmin etmiştim. '
' Anladım. ' Anlamıştım tabi ki. Adamları da ayarlanmıştı. Demek ki adamları vardı. Böyle koşma, yakalama işlerini onlar yapıyorlardı.
' Beni nereye götürüyorsun? Ne yapacaksın bana? '
' Sakin ol. Evimize gidiyoruz. '
' Ne evi be! Ne evi! Yeter! Bıktım! Neler oluyor hemen bana anlat! Yoksa kendimi arabadan aşağı atarım! '
' Sen çok mu film izliyorsun? İstersen at. Bu hızla bir şey olmaz. Cevapları da eve gidince alırsın. Tabi yol boyunca uslu bir kız olursan. Başarabilir misin? '