Kasa

1547 Words
6+1 (Pınar, Kaan, İrem, Gamze, Hilal, Yasemin, Siz) Murathan Beyoğlu için yola çıkılıyor... 12:22 Aranızda daha önce herhangi biriyle elleme, sıkıştırma, kulağına nefesini üfleme, hoşlanma, sevgililik ve/veya cinsel münasebeti varsa ya şimdi konuşsun ya da ömür boyu sussun 12:22 Pınar Google'a yaz çıkar zaten kızım 12:23 Yorma bizi şimdi 12:23 Hilal Bir(1) KOCA GECE düşündün düşündün bula bula bu adamı mı buldun? 12:25 (Hiç düşünmedim aslında Hilo, elimi attım çektim dün yatmadan. Fıt, fıt. İki saniye.) Kaan Bula bula değil kızım, ula ula 12:25 Müteahhit değil mi bu adamın babası? 12:25 👃 12:25 Yasemin 34 BEY 22 yükleniyor.... 12:26 Herkes komik 12:26 HERKES 12:27 İrem Beni hiç ellemedi vallahi billahi 12:27 Gamze {Kaan Bula bula değil kızım, ula ula!} Kaan bu iyiydi he, aferin 12:28 (E hani bana? Tam hakkımı isteyeceğim sırada hissetmiş gibi Gamze yazıyor...) @Hale Özkaraca sana da aferin kızım 12:29 Bu sefer de İrem hariç herkesi ellemiş birini bulmuşsun 12:29 Hll spr dvm!!!1!!11 12:29 Pınar Yalnız bir dakika 12:32 Ben kuşumun hakkını yedirmem 12:32 (Evet ya, yedirme hakkımı Pınar'ım. Konuş kız!) {Yasemin 34 BEY 22 yükleniyor....} Bu da çok iyiydi 12:34 Telefonu yan koltuğa atıp kemerimi takıyorum, siz ne anlarsınız ya! Siz erkeğin iyisinden ne anlarsınız, kadınlar. Anlasanız... Konuşturacaksınız beni şimdi. Direksiyonu sola kırıp havalı bir çıkış yapıyorum park yerinden, böyle gelmiş böyle gitmez o kadar! Beni aşka düşman etme, yok yok a canım niyetimi bozamam. * Benim iki kez yanlış yollara sapmama müsaade eden navigasyona rağmen bu kez vaktinde varıyorum, hayır yani o yol ayrımını doğru anlamamı sağlamayacaksan niye varsın kardeşim? Dümdüz sağa sola sapmayan yolda ben de gidiyorum zaten, hadi ben gidemeyecek kadar aptal olsam da yol müsaade etmiyor sapmama; maksat... Arabadan inip kafamı kaldırmamla şok oluyorum. A-aaa! Mekana gelmişim ben gerçekten. Murathan bizim mekan falan derken, her zaman gittiği bir restoran ya da bir tanıdığının ne bileyim muhtemelen babasının falan yeri sanmıştım ben. Ama burası harbi harbi mekan. Buram buram, duman altı ve elmalı. Bu yaştan sonra düştüğümüz yerlere bak, Allah vere de bir tanıdığa rastlamasam bari. Bir tanıdığın oğluna falan hani, liseye giden... İçeri girerken bizimkilere nargile kafeye gittiğimi söylemeden Murathan'la buluşmamı nasıl anlatırım onu bulmanın telaşesinden çocuğu fark edemiyorum. Mecburen ayaklanıp beni masaya, pardon locaya çekmek durumunda kalıyor. Yemin ediyorum insan ayırmıyorum ama bir nargile içen erkek var ya! Vardır yani. Oturuyorum karşısına mecburen, geldik artık. Tüm hevesim kaçsa da Murathan halimi hatırımı sorarken ona ayak uydurmaya çabalıyorum. Ona ve masanın üzerinde duran cüzdanı ile güneş gözlüğüne. Ona ve bileğindeki marka saatine. Ona ve... Yok olmuyor. Ben bunu severken de ayrılırken de kesinlikle böyle değildi. İmkanı yok. Olsa bilmez miyim canım? Garson siparişlerimizi aldıktan sonra ne içersiniz dediğinde elmalı ya da karpuzlu diyecek diye ödüm koptuğundan coşkuyla soda siparişi veriyorum. İçecek soruyor, bardakta içilen yani. Asla ve asla koca bir deney kavanozunun içinde tüte tüte olan değil. Sakın. Allah'tan korktuğum olmuyor, o da kendine bir ayran söyleyerek bana ayak uyduruyor. Çok şükür, çok şükür Rabbim! Elini koltuğun arkasına atıyor; gerine gerine evlerinin küçük prensesi, kız kardeşlerin bir tanesi, abisinin gülü İdil'e yaptıklarını anlatıyor bana. Normal bir abi olduğu ve halihazırda yapması gereken şeyleri yaptığı için onu takdir etmemi bekleyen yanlarını kocaman kocaman öperek uğurluyorum. Sonra birden gözleri aşkla parlıyor, bir an bile üzerime alınmama müsaade etmeden buranın yemeklerinden tutun da katı gıdaya geçtiğinden beri yediği tüm iyi yemekleri övmeye ve tavsiyeler vermeye başlıyor. Soran olmuş gibi. O öyle konuşuyor ya, ben deli gibi tek bir şeyi merak ediyorum artık. Eğer o da tahmin ettiğim gibi çıkarsa, beni buradan gelin olarak değil de ambulansla çıkaracaklar gibi. Nargile zehirlenmesinin böyle bir türünün olduğunu kim bilebilirdi ki? Yere çatalı düşürüyorum, ayyy vah vah! Tüh. Çok sakin, çok profesyonel eğiliyorum. Ögh! Kısa paça, süet ayakkabı. Kusmak yok, kusmak yok. Kalk, kalk, kalk. Çatalı can havliyle kavrayıp doğruluyorum. Nasıl bir haldeysem artık iyi olup olmadığımı soruyor Murathan. Bomba gibiyim diyorum. Canlı bomba. O sırada içecekleri getiriyor Murat'ın koçlardan biri. Ver canım, ver. Bir şeyleri hazmetmeme yardım eder belki. Yok etmiyor. Uzun zamandır ihtiyaç duymadığımız acil durum çağrımı yapmak üzere telefonu elime alıyorum. Beş saniye geçmeden Pınar arıyor. "Efendim?" "Yap numaranı bakalım." Alışmış da değil kudurmuş da, hem alışmış hem kudurmuşun arkadaşı yalnızca. "Aaa! Tamam tamam geliyorum ben o zaman hemen." Tek elimi hayretle açtığım ağzıma götüreyim şöyle. "Evet ama, neyse artık yapacak bir şey yok." "Tabi keşke böyle olmasaydı ama Şarampol her şeyden önce gelir." Şarampol mü sahiden Hale? Niyetimi bu kadar belli etmeseydim iyiydi. Kendime kızmayı erteleyip biraz da yalandan yalandan üzgün bakışlar atıyorum Murathan'a. Başına gelenden habersiz nasıl da masum masum üzülüyor. Tam ona acıyacağım sırada arka masaya bir nargile siparişi geliyor. Yok, yok. Acıma kızım. Acıma, nargile kafeye gelirsin. "Hadi yalanların bittiyse, arabaya binince canlı konum at köşede buluşalım." Ooo sürpriz atak. Ufak ufak da ayaklanayım, "Tamam Pınar'cığım." Telefonu kapatıp Murathan'a dönüyorum. Köpeğim huysuzlandı, olmayan köpeğim. Aşko kuşko kız muhabbeti yapıyorum biraz. O da benden soğur belki, bu geceyi bir kalkmış mideyle kapatırız diyorum. Ama tam tersi oluyor. Bükülen dudaklarım aklına olmadık şeyler getiriyor. Aaa, kışt! Ben bu ruju soluğu kavun kivi kokan barzolar bozsun diye sürmedim canım, kusura bakmayacaksın. Hemen ayaklandığım yerden aramıza mesafeyi çekiyorum. O da anlıyor durumu. İlk geceden hatununu ürkütmüyor, sağ olsun. Efendi adam. Birlikte kapıya varıyoruz. Bir rahat dursa adam akıllı vedamızı yapıp ufak bir hoşlanmanın olumsuz sonuçlanmasıyla bitireceğiz ama işte o koca şişede durduğu gibi durmuyor, kafa yapıyor bu melet. "Bizim kızı getirsene koçum." BMW'su olduğuna öyle eminim ki, istemsizce dökülüyor ağzımdan. Yapacağım bunu Murti, sen istedin ama yalan yok istemesen de yapacaktım muhtemelen. "Yok o Mercedes." "Ha? Yok, BMW benimki." Eli cebine gidiyor, ay ay ay! Tespih mi o? Ağzımın içinde istemsizce geveliyorum. "Onu anladık..." Pilavdan dönene sushi yemek nasip olmasın, "Kızı olan Mercedes. Yani Emil Bey kızının adını vermiş ya, onu kast ettim. BMW'da öyle bir durum yok bildiğim kadarıyla." Şaka yaptım sanıp gülüyor, oysa şaka yapmıyorum. An itibariyle iticiyim ben. Murathan'ı ve şık şık salladığı tespihini kendimden uzağa itici. "O zaman iyi akşamlar mı diyoruz?" Artık. "Eve kadar bırakayım Hale." Allah yazdıysa bozsun. "Arabayla geldim ben." Ne yapsa bilemiyor, sonra tespih tutmayan eli ensesini buluyor; az önce onun arabasını getirmiş çocuğu işaret ediyor. "Söyleyelim getirsin senin aracı da çocuklar o zaman. Önlü arkalı gideriz." "Olmaz." Kaşlarını çatıyor hemen, ne demek mekandan kadın başına eve gitmek? Onu da doğru anladın aslında ama sırayla gidelim Murat. Sipsi kalbin çok kırılsın istemeyiz. Çantamdan arabanın anahtarını çıkarıp sırıtarak sallıyorum, "Valeye vermedim." Baba parası değil, alın teri olunca. Anahtardan tahmin ettikleri tadını kaçırıyor benimkinin. Aynen öyle, ben biraz mom i am a rich man kind a görl. "Benim ev sana ters kalır, hiç uzatma yolunu bu saatte Murathan. Araşırız." Yine mi aynı elimle ve tam olarak aynı açıyla aynı işareti yapıp araşırız dedim ben? Omurilik hallediyor bu hareketi artık demek ki. Neyse. Ben dönüp gidecekken konuşmaya başlayınca mecburen beklemek durumunda kalıyorum. Gel diyor, imalar mecazlar yetmez. Sen gel, ille de açıktan gururumu kır Hale. Bana haddimi dümdüz bildir Hale. "Ne tarafta ki senin ev?" Fark etmiyor ki, "Sana ters." "A-ama?" "Ters, ters. Benim ev sana ters. Tatlı rüyalar!" Anca rüyanda seni küçük naneli nargile. Arabaya yürürken bizi lise aşklarının gerçekliğine inandıran tüm yapımcılara hakkımı helal etmeme kararı alıyorum. Bize anca AşkFF hocam, yine kaldık! * Canlı konum sağ olsun sokağı dönmemle ilk dostumu her zamanki yerimizde beklerken buluyorum, onun ev ile benim evin yol ayrımında. İlk okuldan beri vedalaşıp ailelerimize selam söylemeden önce bin saattir konuşan başkasıymış gibi ayakta dikilip son bir tur daha konuştuğumuz noktada. Dünyanın en tatlı muhabbetinin önünde döndüğü duvara yaslanmış halde. Beni fark etsin diye selektör yapıyorum arabayı park etmeden önce. "Hoş geldin." "Kesinlikle hoş gelmedim ama hoş buldum Pınar." Dürüstlük beş para etmiyor, asla takdir edilmiyor bu dünyada. Hem sarılıyor hem sokuyor, yılan seni. "Hoş gelsen bana gelmezdin zaten." "Ay sakın esirgeme lafını, sakın." "Tamam, yapmam öyle şeyler." Bir süre yan yana ikimiz de kollarımızı bağlamış vaziyette çıtımız çıkmadan tam önümüzden akan, saat itibariyle neredeyse boş sayılabilecek yolu izliyoruz. "Anlat hadi." diyen Pınar oluyor. Dönüp yüzüne bakıyorum omuz silkerken. "Olmadı işte." "Onu anladık Hale Hanım, bu sefer neden olmadı onu soruyorum." Nedenlerden, neden beğeniyorum. "Bir saat yemek anlattı, böyle ayyy! Hayatının aşkıymış gibi, onun yüzünden yiyeceğimi de yiyemedim." Aklıma gelince tekrar ürperiyorum, aşka ve bonfileye tövbe ettirmeye ant içmiş de gelmişti adam ya. Kıkırdıyor gaddar Pınar, "Kadın sevmesinden iyidir be." "İnsan öyle sanıyor ama inan ki değil. Başa baş giderler. Bir de görgüsüz. Of, hem de nasıl görgüsüz Pınar." Gömlek, gözlük, cüzdan, saat, kemer, ayakkabı BMW. "E zengin ama Hale. Çocuk baya dededen zengin yani, ne yapsın?" Hah, hiç bilmiyorsun. "Anlamıyorsun sen beni kızım. Adamın baya markası modeli var ya, Sahibinden'de başka rengini bulursun." Bu sefer pencereleri titreten bir kahkaha atıyor, "BMW kasa?" Başımla da onaylıyorum, "BMW kasa." O çok bilmiş bakışını atıyor konuşmadan önce. "O kadar konuşursan olacağı buydu." Madem on yaşımıza geri döndük. "İyi rahat uyursun bu gece." Kıyamıyor yine bana, ilk pes eden Pınar oluyor. "Uyurum tabi, sen de uyu kızım. Bırak Murathan'ı alacak zavallı düşünsün." Aynen, aynen. "Hıı, tabi. Doğru." Kaç adayım kaldı benim? "Hale!" Üç çıkar. "Sonra Pınar, sonra." Bir evleneyim, sonra rahat uyurum. Ben uyursam, önce Eren evlenir. * Selam, Siz okuyorsunuz tabi her şeyi ne güzel, sonra basıp gidiyorsunuz. E ben kim ne düşünüyor bilemem ki böyle. Bu çifte standarda bir dur demek için beğenirseniz yıldız çakmayı ve yorumlarınızı benimle paylaşmayı unutmayın! Beğenmezseniz içinize atabilirsiniz ama, ona okayim dkdkdkj Sevgiler, saygılar, yaldızlar ve yıldızlar :*
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD