İsteme(m)

1951 Words
Ama yani her şey bu kadar aceleye getirilirse benim de iki ayağım bir pabuca girer tabi, nerede bu elbise canım? Kaçan mı var da... Of! Yok burada da, kafamı kaldırıyorum. Ben nereden bileyim dese de her şeyin nerede olduğunu sanki kendi kaldırmış gibi ezbere bilen tek kişiye müracaat ediyorum, "Anneee! Elbisem- Ay tamam, tamam buradaymış! Buldum!" Pes, vallahi pes! Kadının adının geçmesi bile yetiyor. "Hiç şaşırmadım." Hıç şışırmıdım. Aynanın önüne geçip elbiseyi üzerime tutuyorum, bu ya. Bu, bu. Öyle uçup kaçmıyor, alev ateş de değil ama hanım hanımcık bir seksiliği var. İyi, iyi. Böyle bir günde başka türlüsü de olmazdı, yakışanı budur. Şu ayakkabıları da bir tur daha giyeyim, güzel. Saçım, makyajım tamam. Maşallah. Bileğimi çevirip saati kontrol ediyorum ama daha bir saat var, giyinsem mi ki?.. Yok ya, erken daha. Ev de zaten zebaniler can almak istiyormuş gibi sıcak, bekleyeyim ben son dakika giyinirim. Zebani demişken, Eren nerede hakikaten? Ortada yok sabahtan beri. Elimdekileri bırakıp saçımı ve makyajımı asla bozmayacak bir hızla hala mutfakta bir şeyleri düzeltmenin peşinde olan annemin yanına gidiyorum. "Nerede bu çocuk anne, sabahtan beri?" Sesimle bir zıplasa da bugünün şerefine oralara çok takılmıyor. "Kuaförde anneciğim, ku-a-för-de. Yarım saate gelirmiş." O üç tel saçı için kuaföre mi gitti bir de? Gerçekten arkanı dönmeye gelmiyor. Mutfaktan çıkarken söylenmeden edemiyorum, "Sanki bunu isteyecekler ya! Ara geç kalmasın, daha-" "Hadi, hadi. Sen onu bunu bırak da giyin artık, ne kaldı şurada?" Ellerimi belime tutturup arkamı dönüyorum, "Erken değil mi ya? Var daha." "Cık. Sen anca giyinirsin anneciğim, hadi bak ayıp olur insanlara." Yani son dakika koştur koştur da olmasın tabi. Başımı sallıyorum onaylamak için. "Doğru söylüyorsun... Ah! Çok heyecanlandım anne. Yani ne bileyim, daha dün..." Gözlerim mi doluyor, ay ama bir dakika rimel sürdürdüm o kadar? Annem de benden hallice, "Bir de bana sor kızım." İkimiz de ağlamaktan vazgeçip kocaman gülümseyerek birbirimize sarılıyoruz, sonra beni odama kışkışlıyor Feride Hanım. Bu yaştan sonra bu neyin heyecanı anlayamasam da hafif bir mide bulantısı eşliğinde giyiniyorum. Hem hamile hem regl hem menopoza girmiş gibiyim. Her şey tamam olunca tekrar aynanın önüne geçiyorum. Allah'tan hiçbirinin şişliği yok üzerimde. Hale henüz Özkaraca, yapıyorsun bu sporu kızım. Takı işini de sade tutuyorum, sadece inci küpeler. Gözümü bileğime çeviriyorum, e sadece yirmi dakika geçmiş! Beklemek basıyor beni, telefonumu alıp odadan çıkıyorum. Bik bik bik, susmadı bu da bir türlü. Benim bir işim olunca coşuyorsunuz yemin ediyorum. 6+1 (Pınar, Kaan, İrem, Gamze, Hilal, Yasemin, Siz) Kaan Hayırdır bu hafta sonu sesin çıkmıyor YENGEM 17:40 Gamze Kurumuş olabilir mi? 17:42 Kardeşim köz getir seri @ Pınar 17:42 Pınar Yettim abim 17:46 Yettim buyur 17:47 Hilal Yoksa pes mi ettin inşallah Hale Öz ?? 17:48 Yasemin @ Hale Özkaraca 17:52 (Elim tuşların üzerinde oynarken önce bir kez daha tecrübe ederek iyice emin olduğum, en önemli konudan başlamaya karar veriyorum.) Öncelikle köz sadece patlıcana yakışıyor arkadaşlar 18:01 İkinci olarak bugün istememiz var 18:01 Koridorda çarpıştığım yakışıklıyla duraksıyorum, geç kaldın ama işte. Çok önceden rastlaşacaktık, balım. "Bu ne jiletlik böyle Ceyhun Bey?" Eli hemen ceketini buluyor, "Öyle mi diyorsun? Olmuş mu?" Ay bir de yan dönüyor, ısırırım o yanaklarını. "Ateş ediyorsun Ceyhun'cuğum." Kendini halledince sıra bana geliyor, buna da şükür. "Sen de ışık saçıyorsun Hale'ciğim." Ama bana bilmediğim şeyler söyleyin artık. "Sağ ol aşkım, biliyorum." Babam henüz gülmekten bir karşılık veremeden, Feride Hanım mutfağından her zaman buzlukta hazır beklettiği lafını çıkarıyor. "Allah sabır versin." İstenen soru babamdan geliyor, "Kime?" "Damadıma." Ellerimi havaya kaldırıyorum, aşk ile bir daha mı o zaman? İhtiyacı olacak çünkü. "Amin!" Annem ah vah ediyor ya asıl elimde sallanınca telefonumla göz göze geliyoruz, e ne oluyor buna yine? Bu sefer de hiç bildirim gelmemiş. Şöyle bir yazışmaları okuyunca bir tahminde bulunuyorum da yok artık canım. Belki çoğu zaman çoğu şeyimdir ama hiçbir zaman o kadar da değilimdir asla. 6+1 (Pınar, Kaan, İrem, Gamze, Hilal, Yasemin, Siz) Ne oldu ya? Fotonuz gitmiş... 18:09 Rahat 18:09 İstenen taraf hala ben değilim maalesef 18:09 Gamze Bir an öldün sandık salak 18:12 Bizim için... 18:13 İrem Niye söylemedin aşkım, desteğe gelirdik? 18:13 Bir aksilik olur da ertelenir diye umdum hep 18:14 Kaan https://youtu.be/mOBNFdggNuE 18:17 1:15 atlet yakışmış balım @ Hale Özkaraca 18:18 (Videoya girince sesli bir kahkaha atıyorum. Ben gruba geri dönüp cevap yazana kadar Pınar ve Gamze olay yerini incelemiş, raporunu çıkarmış.) Pınar Düşüştesin @Kaan 18:19 Gamze Gözümüzden değil mi? 18:19 jdhfkjsdhk çok salaksın @ Kaan 18:22 * Bu sefer asla yollara revan olmamın sebebi ben değilimdir. Hep o Simay'ın halaları, teyzeleri, dayı karıları ve bilumum akrabaları yüzünden. Ay Allah sana da nasip etsin, aman olur inşallah üzme kendini. Hiç mi yok, emin misin? Yaş kaçtı güzelim senin, menopozda erkene geldi artık? Daha var var, olur inşallah. Aceleye hiç gerek yok bak biz erken evlendik de ne oldu? Tadını çıkar tabi, ama çocuğu da çok geciktirmemek lazım. E etsin o zaman Allah nasip, biraz da olsa olsun, kaçsın tadımız dedik; dedik ve çektik kuramızı. İnşallah çocuklarımızın babası ile kahvaltımıza gidiyoruz. Evet, ilk kez kağıdıma bu kadar güveniyorum. Ozan çıktı çünkü. Lisede birbirimizden nefret ettiğimiz Ozan. Eh, global bir gerçektir ki en büyük aşklar nefretle başlar. Hatta sırası gelmişken o laf ettiğim yönetmenlerden de özür dilemek isterim, ben konuyu yanlış hatırlamışım. En çok da lise aşkının benzini nefrettir ve bunu herkes bilir. Gerçi ben Ozan'ı harbiden sevmezdim ama onun belki de, inşallah, aşkının dışa vurumu olarak nefreti kullandığına inanıyorum. Ne belkisi canım? Kesin ya. Kesin, kesin. Bizimki tutkulu bir nefret değilse, kiminki öyle olacak? Saplamışlığım var benim bu çocuğa. Yani kalem canım, dizine uçlu kalem batırmışlığım. O kadar da vahşi değilim. Hem alışsın bunlara, alış bunlara Ozan'cığım. Bu sefer de hedefin kalbim, oraya saplayacağım. Eros'un okunu, ellerimle. "Hocam Hale dizime kalem batırdı!" Ozan?! Çocuk gibi hocaya mı şikayet ettin beni gerçekten, o dağ ayısı cüssenle? Hem de en sevdiğim hocaya. Yapmamış ol. Ben sırada uyuyakalmış olayım mesela, uyanayım birazdan ve sen yine yayık ayranı gibi sıraya dağılmış ol. Kabulüm, vallahi yan gözle bile uyarmayacağım. Allah'ım lütfen! Başımıza gelen Ayşe hocayla dualarımın işe yarayacağı noktadan birdenbire çok uzakta kaldığımızı fark ediyorum. Işınlanmayı bulmadıysanız, zaman söylediğiniz kadar izafi gerçekten hocam. Bir insanın hiç mi yanlışı olmaz? Kadın be! "Hale? Kalem mi batırdın Ozan'ın dizine güzelim?" Yapamam. Yapamam. İdolümün önünde rezil olamam. Asla. Teklif dahi edilemez. Bir anda oluyor her şey. Bana bir soğuk kanlılık iniyor, göz göre göre çatır çatır yalana girişiyorum. "Ben yapar mıyım öyle şey hocam?" Bir bana bir Ozan'a bakıyor canım hocam ve yalanımı tamamlıyor. "Yapmazsın. Hale öyle şeyler yapmaz Ozan, bir daha olmasın lütfen. İftira çok kötüdür oğlum." Ozan da şaşkınlıkla bir bana bir Ayşe hocaya bakıyor, büyüyen bir hayretle kafasını iki yana sallıyor. Aynen öyle Ozan, yapmam ben öyle şeyler. Hak etmeseydin yapmazdım yani. Sağ çaprazda oturan Pınar ile göz göze geliyoruz, o direkt şaşkın şaşkın bana bakıyor ama şimdi vicdan azabının hiç sırası değil. Omuz silkip önüme dönüyorum. Ne var canım? O da öyle oturmasaydı. Bin kere uyardım onu ayaklarını gere gere oturma bana çarpıyorsun rahatsız oluyorum diye. Hem uç falan da kalmamış ki içinde, azıcık kanamış. Abartıyor, abartıyor. Kedi şeyini görmüş... Tam yalan da söylemiş sayılmam aslında, ben soru sordum sadece. Asıl yalanı Ayşe hocam söyledi, ama canınız sağ olsun hocam. İnsan bazen hata yapabilir, biz sizi böyle de severiz. * Ay, ben de seni çok abartıyormuşum ama Ozan. Buluştuğumuzdan beri hiçbir flört emaresi göstermez mi insan canım? Karşında koskoca Hale Özkaraca oturuyor, bir silkelen bir kendine gel. İlgini çekmek için illa bacağına çatal mı saplayalım kardeşim? Kardeşim mi? Ay, Hale... Olmuyorsun sen kızım. Olmuyorsun, yok. Hayır, delireceğim. O peynirde benden çok ilgini çeken ne olabilir gerçekten? "Çok mu güzel?" Kafasını sonunda tabağından kaldırıyor, şükür kavuşturana ya. Bakayım gözlerin ne renkmiş senin? "Ha?" Çıldırtacak beni, çatalımla tabağını işaret ediyorum. "Diyorum ki, o peyniri bu kadar özel kılan nedir Ozan? Pardon gerçi, aranıza girmiş gibi oldum böyle de kusura bakma ama. Ama yani." Derin bir nefes alıyor, bir sağa bir sola bakıyor. Bana bakmayı geciktirmek için bu kadar çabalaman kalbimi falan mı kırmalı acaba? Hayır yani yalnızca kafanı kırma isteği doğuruyor da ben de halin tavrın. Ama öyle kolay değil, öyle ölmek kolay olur. Şöyle geriye de yaslanayım da çayımı içeyim biraz, kıvran dur bakalım. Erkek seni. "Yani.. Ne konuşacağız kızım? Çağırdın diye geldim ama biz sevmezdik ki birbirimizi Hale." Çay bardağını masaya bırakıp öne eğiliyorum, ay deme be! Sen de mi gerçekten beni sevmiyordun? "Hiç mi sevmezdik ya?" Bir an gülecek gibi oluyor, bak işte şimdi biraz sevimli olmaya başladın Ozi. O da öne doğru eğiliyor, "Cık." "Kalemi sapladım diye mi?" Göz kırpıyor, tatlı çocuk tatlı. Severim ben bunu, belki. İnşallah. Ay n'olur seveyim ya? Hadi artık, sev şunu. "Hani sen yapmamıştın onu?" Ben de göz kırpıyorum, "Kurcalamayalım oraları şimdi. E tamam o zaman sonradan severiz Ozan, nikahta keramet vardır derler hem." Kendi tükürüğünde boğulmaya başlıyor birden. Hemen kalkıp sırtına vuruyorum, bir yudum içsin de kendine gelsin diye suyumu uzatıyorum. Damatlıktan önce kefen giydirecektik az kalsın adama, Allah korusun. Tahta mıydı bu masa? Ben bütün batıl önlemleri alırken o da nihayet kendine geliyor. Daha romantik bir şeyler mi istiyordu acaba? Böyle çat diye olmadı tabi. "Ne evlenmesi kızım? Sevgilim var benim!" E yuh ama, arsız adam! "Ne diye geldin o zaman ya?" "Hale! Delisin sen yemin ediyorum, o zamanlarda deliydin hala aynısın. Görüşelim diyince sen, ne bileyim bunca yıl sonra ölüyor falan herhalde bu kız beni çağırdığına göre dedim. Oha amına koyayım, evlenmek ne demek?" Çok haksız da sayılmıyor şimdi böyle anlatınca ama yine de kuyruğu indirmiyorum. İşaret parmağımı iki yana sallıyorum, "Önce o küfrü yerine koyalım lütfen, yakışmıyor hiç sana." Mahcup oluyor hemen, üste çıkmayı sizden öğrenecek değiliz kromozom Y. "Kusura bakma da yani." Yine de tam emin olamıyorum Ozan'ın tepkilerinden, sevmiyor beni sonuçta uzatmamak lazım. "Tamam canım, ne bileyim ben senin ilişki durumunu? Evlenmem lazım da benim, damat bakıyorum işte." "Böyle mi oluyor bu işler?" "Ne bileyim Ozan? Evli gibi mi duruyorum oradan?" "Tamam tamam, kızma. Olsa dükkan senin ama valla seviyorum ben Merve'yi, yükseği bitirsin diye bekliyoruz. Bir tez kaldı, bakalım kısmetse-" İsimden mi kaybediyorum ben acaba ya? Bu Merve'ler hep evleniyor sanki. Ah be annem, babam... Hale ne ya? Fark etmesin diye başımı sallıyorum ağır ağır, anladık Ozan anladık. Sevgiline ne kadar aşık olduğunu dinleyemeyeceğim bir de, arkama dönüp garsonu buraya çağırıyorum. "Pancake sever misin? Buranınki çok iyidir." "Olur, olur da..." Bir dur şimdi bakışımı atıp siparişleri veriyorum, garson yanımızdan ayrılınca ağzına tıktığım sorusunu cevaplıyorum. "Sosuydu, çikolatasıydı, reçeliydi çok bulaşıyor Ozan'cığım. İlk buluşmada yenilir yutulur şey değil ama madem seninle hiç o sularda değiliz. Dedim ki bari bu sabah erken uyandığımıza değsin, parmaklarını yiyeceksin bak." Bir kahkaha atıyor Ozan; artık dünya ahiret bacım olduğu için çok ilgilenmiyorum sesinin tınısıyla, dudağının çizgisiyle falan da yine sempatik çocuk. O da artık deliliğimden mi korkuyor yoksa samimiyetimden mi etkileniyor bilmiyorum ama kaçıp gitmek yerine arkasına yaslanıyor. Karşılıklı pancakeleri gömerken beni can kulağıyla dinliyor. Neden bilmiyorum, tüm hikayeyi belki de kimseye açmadığım çıplaklığıyla Ozan'ın önüne seriyorum. O da bana Merve ile bir hayat kurarken altında kalmaktan korktuğu ekonomik sıkıntılardan bahsediyor. Bazen hiç bilmeyen biri her şeyi bilen insanlardan daha yakın gelir ya hani, öyle sıcak bir sabahı paylaşıyoruz Ozan'la. İlk kez bir dateden gerçek bir mutlulukla ayrılıyorum. Ayrılıyor-dum, ta ki Ozan o son kendinden göz kırpmalı cümleyi kurana kadar. "Davetiyen iki kişilik olacak! Ona göre." Başıma ikinci bir Kaan daha aldım ve buna inan hiç gerek yoktu Allah'ım. Arabamı açıp, çantayı yana bırakıyorum. Ay ama ya! Hayatıma almak istediğim iyi insanın pozisyonu asla bu değildi ki! Yanlış mı verdik ilanı, ne yaptık? Aşk diyorum, aşk. Başımı döndüren, ayaklarımı yerden kesen, aklımı uçuran, deli gibi midemi bulandıran bir aşk. Arkadan duyduğum korna sesi ile kafamı direksiyondan kaldırıyorum. Erkek şoför tabi ki! Kim veriyor abi bunlara ehliyeti? Camı açarken arabanın vitesini bire kendiminkini beşe alıyorum, "Patlama kardeşim, gidiyoruz işte." Kendi düğünümüz hariç her yere. * Merhaba, Beğenirseniz kalp bırakmayı ve yorumlarınızı benimle paylaşmayı unutmayın! Sevgiler, saygılar, yaldızlar ve yıldızlar :*
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD