Salih'i Brad'le gömüşümüzün üzerinden dört alarm sesi geçiyor, bir erkek için bu kadar matem çok bile ya yatsın kalksın Brad'ciğime şükretsin. Onun o güzel yüzü olmasa dört saatte bitirirdim ben bu işi. Salondaki beyaz kanepeye atıyorum bedenimi, hadi sıradaki gelsin. Sehpada duran içi katlanmış minik kağıtlarla dolu çukur kaseyi kucağıma çekip elimi daldırıyorum. Neyse hayatımın aşkı, çıksın kağıdı!
Açtığım kağıdı hemen geri kapatıyorum. Yok, yok. Bu değildir canım, bir karışıklık oldu herhalde. Kimse de görmedi zaten, sayılmaz bu. Kağıdı hiç açılmamış gibi arkadaşlarının yanına yollayıp kaseyi şöyle bir daha sallıyorum. Bir daha çekiyorum. Heh! Bu olur bak, bu olur tamamdır. Niye ayrıldığımızı da asla anlayamamıştım zaten. Telefonu elime alıp damada hayırlı haberi veriyorum. O da dünden razıymış sen nereden çıktın ki demiyor hiç, iki gün sonra görüşmek için sözleşerek kapatıyoruz telefonu. Önce yapıp sonra düşünmeleri çok mu tatlı yoksa büyük geri zekalılık mı emin olamıyorum. Bu yüzden çocukların zekası bana çekerse iyi olur Allah'ım, işi şansa bırakmayalım biz.
Kolay olanı hallettik, zor olan için kolları sıvayarak gruba giriş yapıyorum.
6+1 (Pınar, Kaan, İrem, Gamze, Hilal, Yasemin, Siz)
İrem
Okii 22:44
Bugün
Kıyafet bakmaya başlayın, cumartesi Melih'le buluşuyorum ^.^ 20:37
Kaan
Sen ona çekip gitti diye kızgın değil miydin? 20:38
(Kaan göremese de ben cevap vermeden önce başımı sallayıp omuz silkiyorum. Göklerden gelen bir kura vardır, maksimum iki ama asla üç değil, ona karşı gelemezsin Kaan ama sen bunu bilmesen de olur. Şimdilik canım, ilk çocuktan sonra hepsine söyleyeceğim söz.)
İnsan bazen gerçek aşktan kaçar Kaan'cığım... 20:38
Kaan
Diyorsun 20:38
O zaman rast gele reis 20:39
(On beş dakika geçiyor, bakıyorum herkes de her şeyi görmüş. Niye sesleri çıkmıyor bunların? İnsana yoklama alan seçmeli ders hocası gibi hissettireceksiniz illa ki.)
Kızlar? 20:55
Pınar
Yaptığın normalmiş gibi bir de yorum istemen Hale Öz! 20:56
İyi al o zaman 20:56
HAYIRLI OLSUN KUZUM, DARISI BAŞIMA İNŞALLAH 20:57
İrem
+1 20:57
(Yormasaydın kendini be İrem'im.)
Hilal
Hadi bakalım, yaşayıp görelim. 20:58
Yasemin
Pazar kahvaltıya bana gelin, nasılsa ihtiyacımız olacak? 20:59
Aman ne sevimli :p 21:01
Gamze'm? 21:02
Gamze
Kusura bakma çiçeğim, şeyi düşünüyordum... 21:02
Bana Salih'i aratan hayat daha neler yapacak kim bilir? 21:05
Kaan
dkfjhsdkjhsdk 21:05
Terbiyesiz... 21:06
İyi niyetleri ile arkadaşlarımın sonsuz desteğini hibeme alınca gönlüm rahat telefonu koltuğun bir köşesine fırlatıyorum. Ayaklarımı havaya dikerken doğru cevabı bulması neredeyse imkansız, hangisini seçsen gönlünün ötekinde kalacağı tek bir soru dönüyor kafamın içinde.
Ne yesem?
*
Yenir. Yani Allah'ı var şimdi; Melih de çıtır çıtır, yenmesine yenir. Ama ben yine de ilk andan gözü korkmasın diye salata ve et sipariş ediyorum. O da bana ayak uydurup aynı siparişi veriyor. Zahmetsiz bir sohbet akıyor aramızda. Utanmasam tek elimi yanağıma yaslayıp niye ayrıldık biz sahiden Melih diye soracağım adama. Yok. Bir tane mantıklı açıklaması yok ayrılmamızın. Daha doğrusu çekip gitmesinin. Doğru zaman değildi demek ki diyorum. Doğru zaman gelmemişti herhalde. Olur öyle.
Yemeklerimiz geliyor, yemeklerimiz gidiyor. Başımı döndürmese heyecandan öldürmese de; sıkmıyor Melih beni, yormuyor. Sandalyemi çekiyor, içeceğimi tazeliyor, yıllar önce sevdiğim tatlıyı hatırlayıp sipariş ediyor ve en önemlisi konuşurken yüzüme de bakmayı başarabiliyor. Daha ne olsun? Bir erkekten daha ne bekleyebilirsin ki en nihayetinde?
Şöyle boydan da süzüyorum, bu adamla bir ömür geçer sanki. Baba olur bu benim çocuklarıma. İyi, iyi. Gözler falan da renkli. Bu motivasyon sayesinde ayrılırken Melih, buluştuğumuz andakinin aksine samimi bir sarılma ve yarın sabah gerçekleşecek kahvaltımıza katılma hakkı kazanıyor. Başta evet diyecek oluyor, sonra bizim ekiple olduğunu anlayınca hevesi kaçıyor. Ben de çok hızlı gittiğime karar verip ısrarcı olmuyorum. Haklı ya, bizimkiler yani. Haklı, haklı. Gelmese daha iyi.
*
Cam kapıyı itip balkona çıkarken ellerimle göz göze geliyoruz, burnuma götürüp kokluyorum hemen. Aman aman aman, çiçek mi kokuyorsunuz siz? İşte bir kadının elleri nasıl kokmalı, nasıl kokmalı? Sabah çiçeklerle uyandırıldığı için taze çiçek kokmalı. Hemen arkamdan gelen Yasemin başta olmak üzere herkes garip garip bana bakıyor, ay pardon.
Selamlıyorum benimkileri, "Günaydın!"
"Ne bu beşlik simit gibi sırıtıyorsun?"
"Ayrılmadınız mı siz yoksa?"
"Nasıl ya?"
Yerime otururken gördüğüm muameleyi hiç yadırgamıyorum maalesef. Bunlar da böyle.
"Gözlerim doldu bakın, bu kadar mutluluğumu istemeyin."
Pınar iki yan sandalyeden uzanıp eliyle kafamın arkasına vuruyor, "Anlat hadi."
Üfleyip püfleyip ters bir bakış atsam da çok abartamıyorum, anlatasım var çünkü. Dirseklerimi masaya, yüzümü ellerime dayıyorum. Ay o zaman en sevdiğim yerden başlayayım.
"Çiçek göndermiş sabah."
"Hah!" diyip arkasına yaslanan Gamze değil de Kaan şaşırtıyor beni. Seni ne mutlu etmedi acaba kıskanç horoz? Elimi havaya kaldırıp Kaan'a doğrultuyorum,
"Ne dudak büküyorsun be?"
Elleri ile kendini gösteriyor, evet sen. Ben başımla onaylayınca da Gamze'yi işaret ediyor.
"Kızım ağzımı açmadım ben, o konuştu."
Of Kaan, iki dakika cinsiyetini dışarıda bıraksan da konuşsak keşke. Ben de elimle Gamze'yi gösteriyorum. Bariz olanı dile getiriyorum,
"O Gamze."
Bir bana bir Gamze'ye bakıyor. "Doğru." diyip omuz silkiyor Kaan. Bir kere de düşünmeden hareket etmeseniz keşke. Bir kerecik.
Gamze durur mu? Hemen aslını inkar ediyor; üstelik hazır sitem ediyorken sadece bizi hedef almıyor, tüm masaya bakıp öyle yapıyor bunu. En ufak hamlesini ziyan etmeye tahammülü yok kadının.
"Beni hiç hak etmiyorsunuz."
Bu kadarını kim hak edebilir ki demiyoruz hiçbirimiz, herkes kafasını boynunun üzerinde seviyor. Ağzımızı sımsıkı kapatıp başımızı sallarken şirin şirin gülümsüyoruz sadece, Gamze de ne yapsın bu tatlılık karşısında göz deviriyor. Neyse o zaman,
"Neyse, madem çok merak ettiniz ben size dün akşamı anlatayım. Melih çok yakışıklı. Maşallah yıllar ikimizden de hiçbir şey götürmemiş, ama ona bir de getirmiş. Biceps. Baya da kibardı, inanmazsınız konuşurken boynumdan yukarıya bakıyordu falan."
Ağzının içinde bir şeyler mırıldanan Yasemin'i duysam da anlamıyorum, "Başkalarına mı?"
"O ne demek öyle kızım?"
İrem sanki konumuz buymuş gibi birden hepimize portakal suyu doldurmaya başlayınca konu kaynıyor. Hayırlı olsun o zamanlar, yaşayıp görelim bakalımlar, bilmem daha neler uçuşuyor havada bir anda; böylece kaynayan konunun altını kapatıyoruz. Peki madem hepimiz coşkuyla Pınar'ın iş arkadaşlarını konuşmak istiyoruz, okaaay. Bana uyar. Yarınlar yokmuş, dün gece eski manitamı kocam yapmaya niyet etmemişim, Eren hiç evlenmeyecekmiş gibi konuşalım tabi; Pınar'ın patronunun karısının yeni arabasının aslında nasıl alındığını.
Melih kendisinden konuşulmadığını hissetmiş gibi arayana kadar Türkiye'de enflasyon dahil olmak üzere konuşmadığımız konu kalmıyor. Bu ana kadar ağzımı bile açmamış olmanın haklı gururuyla, kıkır kıkır kalkıp göz süze süze konuşuyorum Melih'le. Dur şöyle ağız dolusu bir ben de seni de diyeyim. Neye dedim acaba? Ben de seni öpüyorum mu? Ben de seni seviyorum mu? Ben de seni nikahıma alırım mı? Ben de seni çocuklarımın babası yapmazsam bana da Hale demesinler mi? Hadi şimdi de sormayın bakalım. Yerime geri oturup hiçbir şey söylemeden bekliyorum. Soracaklar ya, başka yolu yok. Ne demek sormamak? Gelin oldum gidiyorum, bir ağlayın bari insafsızlar!
Gamze ile Pınar bakışıyor. İşte böyle. Yerimde dikleşiyorum, öyle hemen dökülmeyeceğim biraz naza çekeceğim kendimi bu kez. Pınar kaşlarını çok hafif havaya kaldırıyor. Ama asla böyle değil. Omuzlarım çöküyor, siz hayırdır ya? Sonra Hilal birkaç kez öksürüyor, Kaan Gamze'nin bileğini tutmak istiyor. Gamze bakıyor ki kimseden onay gelmiyor sessiz ricasına, hiçbirini dinlememeye karar veriyor.
"İrem'i elledi." Hı?
Pınar feryat ediyor, "Gamze!"
Gamze savuruyor saçlarını, iyice bana dönüyor. Sanki dünyanın en normal konusunu konuşuyormuşuz gibi anlatmaya başlıyor, boşandığını da aynı böyle söylemişti bu.
"Ne be yalan mı? Hatırla, biz o Melih iti siktirip gitmeden önceki akşam birlikte eğlenmeye gitmiştik. Sen tuvalette miydin barda mıydın artık ne haltsa, bu aptal da pistte dans ediyor." Burada durup İrem'i işaret ediyor. Durduk yere hakarete uğrasa da bırak cevap vermeyi ağzını bile açamıyor kızcağız. "Bir de ne olsun İrem'e yanlamış seninki." Melih. Melih... Adam hala kütür kütür yalan yok ama bu yaptığı asla yenilir yutulur şey değil. En azından benim için değil. Ne o kadar midesiz ne o kadar geniş mideli ne de buna üzülecek kadar acemisi değilim.
Ellerini kaldırıyor İrem, "Vallahi hemen itip uzaklaştım Hale." Sen bir dur be kızım. Gamze de benimle aynı fikirde Allah'tan.
"Kime neyi anlatıyorsun İrem? Yabancı mı var? Neyse ne diyordum? Senin aşktan onun da tövbe estağfurullah, şeyden işte gözü dönmüştü. Ben de gereğini yaptım, sabah buluşup o adamdan ayrıldım gitti!"
Yanıltmıyor beni, yine bir ayrılığımızı anlatmak için sahnelerdeymiş meğer. Bu konuda işinin en iyisi olduğunu bildiğim için içim rahat. Biliyorum ki ben ayrılsam onun gibi ayrılamazdım. Bir soruya ya da bir cümleye daha ihtiyacım yok. Zamanında gereği yapılmış. Şimdi yine gereği yapılacak. Telefonumu elime alıyorum, mesajla gelen mesajla gidiyor. Bir Gamze Ertuna olmasa da yapıyoruz bir şeyler. İşim bitince telefonu ortaya fırlatıyorum, şanındandır. İkidir bu adamdan kıl payı kurtulduğum için bir sadaka vermeyi de kafama not ediyorum. Sonra portakal suyumu hafifçe Gamze'ye doğru kaldırıp öpücük atıyorum.
"Eline sağlık hayatım!"
Yavaşça başını eğiyor sadece, her zaman biliyorum.
İrem'e dönüp göz kırpıyorum, "Kusura bakma aşkım, istersen seninki de beni eller ödeşiriz."
Yüzü gülüyor, rahatlıyor sonunda. "Deli."
Bardağı iyice ortaya doğru kaldırıyorum, delirmeden yaşamak mümkün mü ki?
"Next please!"
*
Kaldı mı sizin mutluluğunuz için ilişkinizi bitiren dostlardan ya?
Beğenirseniz kalp yollayın!
Sevgiler, saygılar, yaldızlar ve yıldızlar :*