Kopardığım minik ekmek parçasını yumurtanın sarısına banarken umutla soruyorum. "Futbol?"
Ağzındaki lokmayı ışık hızıyla yutup cevaplıyor Gamze, boğulacaksın be kadın! "Yok."
Tüh! Üzgün yüzüm İrem ve Yasemin'i haddinden fazla mutlu edince aklıma geleni şimdi söylemezsem bir daha hiç söyleyemezmişim gibi sadece konuşabilecek kadar, asla daha fazla değil, yutuyorum ağzımdakileri ve soruyorum. Bu sırada da az önce kınadığımı hemen yaşayarak kendi rekorumu yine, yeni, yeniden kırmış oluyorum. "Nargile?"
Gururla gülümsüyor benimki, keşke ağzında peynir yokken yapsan bunu çiçeğim. "Yok."
Elindeki çatala taktığı salatayı sallaya sallaya araya giriyor Pınar, "İnşaat sektörü ile uzaktan yakından ilişki?"
Helal kız! Timuçin'i bilmem ama ben uzaktan bir öpücük atıyorum ona, o da bana bir tane yolluyor. Uzaktan yakın bir ilişki bizimki. Bu sırada Gamze araba köpekleri gibi başını bir sağa bir sola sallamaya başlamış. "Üzerine ev bile yok... Kiracı." Kiracı adayınla övünmek desen? Var.
Başka ne vardı ya? Ben beynimin içinde avel avel gezinirken Hilal'den beklenmeyecek mükemmellikte bir soru geliyor.
"Şekilcilik?"
"Asla." Yalan. Buna hayır dedirtecek erkek henüz icat edilmedi bir kere. Hilal'e bir dur şimdi elimi kaldırıyorum,
"Asla?"
"Kimseyi, hiçbir şekilde, hiçbir şey için eleştirmez. Asla! Kanımla imzalarım, her şey üzerine yemin veririm."
İddialı. Dudaklarım bükülüyor istemsizce, aklıma gelen soru beni biraz incitiyor ama soracağım.
"Peki... Senden hoşlanma ve/veya elleme ihtimali?"
Tam Gamze cevap verecekken mis gibi bir simit kokusu içeri giriş yapıyor. En yakında duran İrem ayağa fırlıyor hemen, valla etrafım sarılmasa ben de bu koku karşısında harekete geçerdim. Haklı kız.
"Ayy! Simit. Ver, ver, ver, çabuk!"
Aldığı poşete sarılırken keyifle gülümsüyor, başını yana eğip tatlı tatlı bize bakıyor. "Sıcacık." Şapşal ya.
"Hoş buldum! İyiyim, işte her zamanki gibiydi. Uykusuz." Ve Kaan da gelmiş tabi. Simitlerle birlikte, mecburen bi' yerde. Aradığımda uyuyordun be adam yalanı azalt biraz bile demiyorum kendisine, o kadarını dahi hak etmiyor şu sıralar gözümde. Gamze dalga geçme fırsatını kaçırmıyor ama.
"Hoş geldin kuşum. Geç otur, kendi evin gibi."
Ona gözlerini devirip boş sandalyeye kurulacakken Pınar şakası olmadığını belli eden bir müdahalede bulunuyor. "Hey, hey, hey! Ay hemen oturuyor ya, git bir elini ayağını yıka. Hadi Kaan'ım, koçum, paşam benim!"
Kaan oflaya puflaya banyoya yollanıyor, biz de simitleri paylaşıyoruz. Nefis. Ay bu ayrıldı mı acaba Saltukhan, yok... heh, Atahan, Atahan'dan? Neyse canım, banane! O dert, bu dert, Kaan arkadaşından ayrılacak bu da bana mı dert?
"Eee?" Hilal?
"Ne e?" Gamze?
Tekrar Hilal, "Soruyu diyorum ya, Timuçin'in senden hoşlanma ve işte bazı şeyler?" Haa, o konu. Doğru. Ama simit de nasıl güzel, krem peynir neredeydi?
"İmkansız."
Hah! Bu kadarı gerçek olamaz ya, tazecik simidi bile masaya bıraktırıyor sonunda bana. Artık yeter. Ellerimi çenemin altında birleştirip tek kaşımı havaya kaldırıyorum, yalnızca ve yalnızca doğrular için.
"Çok eminsin."
Konuşmadan önce küçük çaplı bir kıkırtı kaçıyor ağzından, "Bacım diyor bana. Sence?" Neresi komik bunun?
Bacım biraz kıro gelse de çok daha önemli bir sorum daha var, nasıl unuttum seni Ozi? "Sevgilisi de yok, eminiz değil mi bundan?"
"Yok. Hatta hiç olmadı diye biliyorum."
"Hiç ne be? Sen emin misin bunun yakışıklı olduğundan?"
Bu sefer cevabını gözüme soktuğu ve bu uğurda bala buladığı telefonundan açtığı bir fotoğrafla veriyor. Gerçekten, hey maşallah ama ya! Bu ne tatlılık beyefendi, siz de mi bala bulandınız? Tü tü tü. O zaman, zamanı geldi bence. Beş saattir boştayım.
"Hadi yapalım şu işi."
Tam rahat bir nefes alıp arkama yaslanacakken suni ince bir ses yıllardır duyduklarını yansıtıyor bana, yüzü varmış gibi.
"İğrençsin Hale! Sadece adamın görüşünü beğendiğin için mi görüşeceksin?"
Ne zaman ellerini yıkadı da geldi bu? Neyssse. Arkama yaslanıyorum, yetmiyor ellerimi de karnımın üzerinde birleştiriyorum.
"Aynen öyle güzel kardeşim, aynen öyle."
İçi güzel erkek mi var sanki? Tabi ki, dışa bakacağız.
*
"Erteleme sakın, eve gidince tüm teknolojik cihazlarını yedekle. Merkür'ün geriye çekilmesi şakaya gelmez..." Dudakları bir şeyler söylemek için açılıp kapanıyor ama dikkatimi veremiyorum ki bir türlü. Parfüm müthiş, yüz zaten seyirlik, giyim kuşam on numara, nezaket kraliyet seviyesinde, başka kadınlara bakmak sıfır... Ama işte yine mutlu değiliz, yine yüzümüz gülmüyor. Bana da bakmak sıfır Timuçin. Niye böyle oldu ki bu? İlgisini çekmek için ne yapacağımı şaşırdım artık. Son bir gayretle bardağı üzerime boca ediyorum. Bak artık, dön de bir bak ne giymişim, ne sürmüşüm şu yüzüme. Günde kaç saat çalışıyorum ben bunları alabilmek için, hiç haberin yok? Sormuyorsun çünkü.
"Ay!" Yalandan çığlığımla şöyle bir ayağa kalkıyorum, bir tur da etrafımda dönsem çok mu abartı olur acaba?
"Al işte, retrodan bunlar hep." Bir de bu var tabi, nasıl atladım? Bu da mı retro ya? Elimle ittim ben bardağı da düştü Tim, Merkür'ün ne günahı var Allah aşkına? Öldürdü beni sabahtan beri; yok Ay'ın morali bozuk, Mars'ın hiç tadı yok, Uranüs biraz halsiz. E ben? Ben nasılım?
Yine de yüzümü düşürmüyorum, madem başladık bu işi bitirmeden yıkılmak yok. Neptün de kendi işine baksın. "Ya, tabi kesin. Ben bir lavaboya gidip sileyim şunu." Bozma moralini, bozma moralini. Salın kızım; hala sana bakmıyorsa da yıldız haritası ters okunsun, ikinci evi başına yıkılsın inşallah. Tuvalet koridoruna giren dönüşü alırken saçımı savurup arkamı kontrol ediyorum, yok. Yok. Vallahi oturmuş telefonuna bakıyor. Eminim telefonundan da astrologuyla mesajlaşıyor.
Lavaboya eğilip suyu açıyorum; elbiseyi, lekeyi, makyajı falan boş verip soğuk suyu yüzüme vuruyorum. Biraz da içsem mi? Öylesi böyle bir akşama daha çok yakışırdı.
Kafamı kaldırıyorum nihayet, derin bir nefes alıp kendimle göz göze geliyorum. Ağır ağır başımı sallarken yıldızlara lüzum kalmıyor, yüzümün halinden anlıyorum.
Olmayacak bu iş. Benden geri çekil ve pozitif kal Timuçin.
*
Eve varmayı da Gamze'nin yanına varmayı da bekleyemiyorum, gaza basmadan telefonu bağlayıp adının üzerine tıklıyorum. Ben daha otoparktan çıkamadan tüm arabanın içine güneş gibi doğuyor Gamze'nin sesi,
"Efendim arkadaşların bir tanesi? Güzeller güzelim benim, söyle. Emret."
Bu ne ya? "Kendinde misin sen?"
Şaşırmış bir ses ve tereddütle yanıtlıyor beni. "Evet. Asıl sen kendinde misin? Görüşmedin mi Timuçin'le?"
Ne dolaplar çeviriyorsun Gamze? Artık benim sesim de bir şeylerin peşinde çıkıyor muhtemelen, saklamaya gerek görmüyorum. "Görüştüm."
"Ve?"
Ne ve? "Ve bok gibi geçti."
"Evet, yani?"
Bu gizemli haller sıkıyor beni, istemsizce gaza basıyorum ve camları açıyorum. Kötü bir şeyler gelecek belli ki. "Ne diyorsun kızım ya?"
"Niye aradın sen beni?" Timuçin demişti ama, buyur işte. Haklı çıktı adam. Al sana durduk yere tertemiz bir iletişim problemi, Venüs müydü bunun sebebi? Yok, o değildi. Plüton? Cık, o da gezegenlikten istifa etmişti sanki. Neyse ya, kim yaptıysa yaptı; çözecek olan belli. Hale kim ki? İşi gücü ne? Siz anca dönün durun kafanıza göre, hallederim ben.
"Moralim bozuk ondan aradım."
"Başka bir şey yok yani?"
"Daha ne olsun Gamze?"
"Ha, öyleli. Tamam o zaman, anlat bakayım ne oldu?" Bir rahatlıyor bir gevşekleşiyor bu, ya bilmek istemediğimden ya burnuma kadar gezegenlerle dolduğumdan boş veriyorum. İçimdekileri biraz daha kusmazsam büyük patlayacağım.
"Sürekli Astroloji konuştuk; durmadan, soluksuz, bezdiresiye. İşin içinde Satürn varsa falan diyordu en son ayrılırken... Allah'ım Satürn'ün benden çok işin içinde olduğu bir date geçirdim, karşı tarafın bana dair umurunda olan tek şey doğum tarihim ve saatimdi. Bir kere bile alıcı gözle bakmadı Gamze ya, ne oldu çirkinleştim mi ben son zamanlarda?"
Önce dili damağa vurmalı, bol tükürüklü bir cık geliyor Gamze'den sonrası ise gereğinden fazla kendinden emin. "Yok canım estağfurullah ama o bakmaz." Ne demek bakmaz? Bakmayacaksa niye çıktık kardeşim?
"O ne demek?"
Bezgin bir sesle, sanki bu her gün başımıza geliyormuş, her şey çok normalmiş gibi cevaplıyor. "Ay Hale! Timtim, gey! Anlarsın sanmıştım ama bu ara bir alıklık var sende."
Ha?.. Oluşan sessizliği olabilecek en kötü soruyla bölüyorum, "Ne demek gey ya?"
"Baya... gey. Sen ben gibi erkeklerden hoşlanıyor. Ama olsun kız iyi tarafından bak aldatılırsan bile en azından bir kadınla aldatılmazsın."
Gülüyor mu bir de o? Şaka? Adam geydi ve ben anlamadım mı? Adam geydi, Gamze biliyordu ve... "Beni bile isteye bir geyle date'e mi çıkardın?"
"Evet. Vazgeç diye yaptım... Yok güzelim. Evlenilecek doğru adam diye bir şey yok." İnsan bir özür, biraz utanma, hiç değilse azıcık mahcubiyet bekliyor. Ama nerede? Bizim kız kendini dünyanın en haklı insanı, yaptığını güneş sisteminin en doğru şeyi bellemiş. Dilimi ısırıyorum hemen, neler düşünüyorum iki saattir öyle ben? Beynim yıkandı resmen. Kafama birkaç kez vuruyorum; tövbe estağfurullah, bismillahirrahmanirrahim. Kış, kış! Gökküre düş yakamdan! Ben içgüdüsel temizlenme ritüelimi yaparken Gamze her şeyden habersiz açıklamalarına devam ediyor; hiç öyle bu iş böyle olmaz falan demiyor, gidiş yolunu değil tüm yolları da o yolları yürüyenleri de silip atıyor hatun. "Bak bebeğim; Timuçin düzgün, kibar, efendi, nazik, tatlı. Neden? Çünkü bizden biri..." Göz kırptığını görmesem de hissediyorum, "aksi de mümkün değil."
Belki saçma bulmam, Gamze'nin ağzının payını vermem ya da kızıp küsmem, yola onsuz devam etmem falan lazım ama öyle olmuyor. Ben Gamze'ye yine hak veriyorum. Evet, koca bir aptal olduğumu düşündüğü o on beş sessiz saniyede de haklıydı kadın. Dümdüz salağım ben, alıklık hafif kalır. Teşekkür edip telefonu kapatıyorum. Eve giderken hiç alakası olamamasına rağmen sahil yolunu kullanıyorum. Biraz ağlıyorum, biraz gülüyorum, bilsem de bilmesem de denk geldiğim tüm şarkıların ikinci nakaratına avaz avaz eşlik ediyorum. Arabayı park eder etmez az önce hiç acelesi olmayan başkasıymış gibi bir telaş sarıyor etrafımı. Koşa koşa çıkıyorum merdivenleri, hızla açıyorum odamın kapısını. Kavanozu buluyorum, bir hamlede yere vuruyorum, tuzla buz oluşundan inanılmaz keyif alıyorum. Çalınmadan açılan kapı ile gözümden akan bir damlayı hemen silip kafamı kaldırıyorum. Aaa ama? Kapısız köyden mi geldin be çocuk?
"Ne oldu abla?"
"Niye kapıyı çalmadan dalıyorsun sen? Ya müsait olmasaydım."
Aynı anda sorduğumuz sorulara kimse yanıt vermiyor. Bir süre ben kapıyı, Eren yeri işaret ediyor gözleriyle.
"Abla."
Omuz silkiyorum. Kalbim, gururum, öz güvenim... Kırılan bunca şeyin yanında bir kasenin lafı olmaz sanıyorum.
"Elimden kaydı, bir şey yok ablacığım. Uyu sen." Yum gözlerini, artık ben de öyle yapacağım.
*
Selam,
Astrolojiye bir lafım yok ama tüm yaşananları da gezegenlere yıkamayızdır he! Gezegen hakları da vardır. gfghjk
Beğenirseniz ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz, yorumlarınızı da bekleriz efendim.
Sevgiler, saygılar, yaldızlar... -yok y*ldızlar demedim Hale'm korkma- ve öpücükler :*