Sonunda kliniğe geldiklerinde arabadan inmek istemeyen Berna koltuklara sarılsa da iki kız onu çeke çeke dışarı çıkarmış kliniğin giriş kapısından içeri sokmuştu.
“Öldürün beni ama oraya sokmayın nolur ya!”
“Kızım deli gibi bağırıp durma. Sadece dişine bakacak sonra da çaresi ne ise onu yapacak. Bak Allah aşkına bir dur çarpacağız ağzının ortasına dişin de düşecek toptan kurtulacaksın.”
Ona sert çıkışmaya çalışan kızın bacağına sarılan Berna “Sare bak valla iyi fikir. Sen şöyle gelişine çak bir tane değil dişim dünyam değişsin. Yeter ki o tipi Ares içi Rıfkı tiplinin eline bırakma” derken hıçkırıp bulanan görüşünü düzeltmeye çalıştı.
Senem kolundan tutup kaldırırken “Sare’yi bilmem de ben çarpacam şimdi tam olacak. Eğer içeri girip şu dişine baktırmazsan yeminle Hakkı ile aynı odada uyuman için sana taşınır sonra da kapıyı kilitlerim.” deyip kızın ona bakmasını sağladı.
Dudak büken genç kız “Ama olmuyor ki böyle, hep bir tehdit hep bir korkutma. Hayır işe de yarıyor. Yaramasa artistlik yapacam” derken sonunda asansörden inmiş salon tarzındaki bekleme yerine girmişlerdi.
Senem’e işaret eden Sare danışmaya gidip “Merhaba kolay gelsin. Biz arkadaşımın dişi için gelmiştik de” diyerek durumu izah ederken başını bilgisayardan kaldıran kız gülümseyen bir ifade ile “Doktor beyin şu an bir hastası var. Çıkış saatine kadar sizinle de ilgilenecektir. Buyurun lütfen biraz beklemeniz gerekecek. Bir şey ikram etmemi istermisiniz.” dedi.
Arkadaşının durumuna bakan genç kız “Türk kahvesi fena olmaz. Söylemesi ayıptır ağrı geçsin diye az biraz alkol aldı da en azından etkisi azalmış olur.” deyip oturan ikilinin yanına geçip kendini koltuğa bıraktı.
Dakikalar sonra önlerine gelen kahveleri içip biraz olsun toparlanan arkadaşları ile sohbet ederlerken muayenehanenin kapısı açıldı ve çıkan orta yaşlı şapkasını takarken yüzünde rahatlamış bir ifade ile geri dönüp gülümsedi.
“Çok teşekkür ederim Doktor bey, inanın tüm ağrım sızım bitti gitti.”
“Buna sevindim. Dediğim gibi birkaç gün sıcak ve soğuk şeylerden uzak durun ve daimi olarak diş temizleme ürünlerini abartarak kullanmayın. Diş minesine yarardan çok zararı olabiliyor. Geçmiş olsun.”
Sare ile Senem koluna girdikleri kızı ayağa kaldırırken danışmadaki kızın sesini duyabiliyorlardı.
“Doktor Bey son dakika acil bir hasta geldi.”
“Tamam ben beş dakika içinde içeriyi toparlarım sonra hastayı alırsınız.”
“Peki efendim.”
Berna içeri girip kapıyı kapatan adam ile elini yüzüne kapadı. Lanet herif hala çok yakışıklıydı. Son geldiğinde hoş bir anıları olmasa da aklından bir çift mavi gözü çıkartamamıştı. Eğilince alnına düşen açık sarı saçlarını, gözlerindeki pırıltıları ve de aldığı kokuyu.
Danışmadaki kız kalkıp “Buyurun lütfen” diyerek kapıyı işaret edince son kez direnmek isteyen kıza çatık kaşlarla bakan ikili başı ile işaret ediyordu. El mahkum içeri girip kapıyı kapatarak geri döndüğünde aletlerini dizen adamın “Şöyle geçin lütfen ve bana şikayetinizden bahsedin.” diyerek koltuğu göstermesi ile yutkunan genç kız küçük adımlarla ilerlemeye başladı. Koltuğun yanına gelip deri koltuğa baktığı an tabuta uzanacakmış gibi hissetmesi kesinlikle normal değildi. Diğer odadan içeri giren ufak tefek kız “Hocam hastayı hazırlıyorum” değince başını sallayıp onay veren genç adam karşılaşacağı yüze yine bakmamıştı.
Titreye titreye koltuğa oturup gözlerini sıkıca kapatan kızın nefesi mabadına kaçmış, ciğerleri büzüşüp kalmıştı.
"Evet, tam olarak şikâyetiniz neydi?"
Korkudan gözlerini açamıyordu, ellerini yumruk yapmıştı ve içinden bildiği tüm duaları okuyordu.
Doktor yanına yaklaşmıştı. Nane kokulu nefesini yanağında hissediyordu, tepedeki ışığı yüzüne tutarak sorusunu tekrarladığında genç kız buram buram ter döküyordu. Titreyen bedenine eşlik eden nefesiyle "Dişim kıyıldı." Diyebildi. Çocuklar gibi konuşması yüzünden kafasını duvara sürtmek istiyordu.
"Sivri kısmı da diline zarar mı veriyor?"
Küçük bir kız çocuğu gibi başını yukarı aşağı salladı.
"Tamam, açalım ağzımızı."
Omuz silkti, yani karşısındaki sanki kırk yıllık dostuymuş gibi omuz silkerek inat ediyordu.
"Adınız neydi?"
"B, Berna."
Bir süre sessizlik oldu. Galiba o da genç kızı tanımıştı. Sonra yeniden naneli nefesini yüzüne vura vura konuşmaya devam etti.
"Berna Hanım, ağzını açmazsanız nasıl müdahale edebilirim, nasıl yardımcı olabilirim ki değil mi?
"İğne yapmayın, iğne istemiyoyum,"
"Tamam, açın ağzınızı iğne olmayacak."
Halen gözleri kapalıydı.
"Elinizi tutabilir miyim?"
Berna duyduğu şey ile nefesini yeniden tuttu. Duyduğu şeyin gerçek olabilme olasılığını hesaplamak istedi ve zayıf olan matematiği yüzünden kendine küfretti. Korkan tarafı “Aptal olma sadece ağzını açana kadar şefkat gösteriyor. Sonra yedi sülalene türkü söyletecek.” dese de elinin üzerinde bir el hissetti ve o eli can simidi gibi sımsıkı tutup dudaklarını genişçe araladı. Parmağını ağzının içinde hissediyordu, dişinin üzerine getirip baskı uygularken asistanı tükürüğünü elektrikli bir aletle vakumluyordu. Aklına gelebilecek tüm felaket senaryoları zihninde canlandı o an, ‘kesin öleceğim’ dedi. Abarttığını biliyordu ama son durak filminin serisini defalarca kez izleyince şimdi böyle hissetmesi normaldi. Oysa Sare ve Senem defalarca kez uyarmıştı izleme diye.
"Şimdi sakin olun, sivri kısmını törpüleyeceğim, diliniz rahat edecek."
Konuşmaya çalıştı ama sesi boğulur çıktı. "Konuşmayın lütfen, bakın uyuşturmadan müdahale ediyorum ama yine de acı hissetmeyeceksiniz. Hareket etmeyin ağzınızı kapatmayın, yanlış dişe zarar verebilirim."
O an elinin arasındaki elini daha sıkı tuttu, olduğu yere resmen çakıldı. Garip bir ses çıkartan aleti ağzının içine sokan doktor dişin üzerinde bir şeyler yapmaya başladı. Acı hissetmeyeceksin dedi ama hissetmişti. Göz kapaklarını aralayıp doktora bakmak istedi fakat keşke istemeseydi daha iyiydi. Mavi gözlerle yeşiller çakışınca kalbi takla attı. Içinden “Bu adamın gözleri böyle güzel miydi yahu?” derken kalbinin ritmi hızlandı, yüreğini garip bir his tırmalarken ağzının içindeki işlemini bitirmişti. Dudaklarını kapatan maskeyi indirip "Elimi alabilir miyim?" dediğinde öylece gözlerine dalmak ve ardından durumu fark edip deve kuşu misali kafasını kuma gömmek istemesi gayet normaldi.
"Ah pardon."
Gülümseyerek elindeki beyaz eldivenleri çıkardı.
"Rahatsız ediyor mu?"
Genç adamın sorusu üzerine dilini dişi üzerinde gezdirip başını olumsuz anlamda salladı. Canı acımıyor dili bıçakla kesiliyormuş gibi hissetmiyordu.
"O zaman bitti, geçmiş olsun."
"Teşekkür ederim."
Beyaz önlüğünü çıkarıp odadan çıkarken asistanı tükürün dedi. Anlık başını asistana çevirip tükürdükten sonra önüne dönüp kalktı. Yine de yaptığı şeyde bir gariplik olduğunu seziyordu. Bir insanın neden tükürün dediğini anlamamıştı. Mavi gözler sayesinde şu an adı ve soy adını dahi yanlış yazabilir kütüğünü unutabilirdi.
"Yüzüme dememiştim hanımefendi!"
İşte o an önündeki küçük lavabo tarzı aparatı fark etmesiyle tuhaflığın kendinde olduğunu anlamıştı. Üstelik arkasından gelen küçük kahkaha sesi rengini kırmızıya boyarken sessizce mırıldandı. Rezilliğin dibini sıyırmayı her defasında nasıl da beceriyordu.
"Ay affedersin, çok özür dilerim."
"Sorun yok, tamam."
Gülümseyerek odanın kapısını açtığında tedirgin bir tavırla çıktı. Sare ve Senem arkadaşlarını beklerken gelen telefon ile kliniğe yakın bir yere gitmek için ayaklanırken not bırakmayı unutmamışlardı. Zamanında borç verdikleri kızlar şimdi ödeme yapmak istediklerini söylemiş konum atıp gelin demişlerdi. Aslında Sare o kızları ayağına kadar getirtir sonra da laf sokma sanatı ile onca zaman borçlarını vermedikleri için pişman ederdi ama ihtiyaçları vardı.
Berna kimseyi göremeyince danışmadaki kıza “Arkadaşlarım vardı da benim burada bekleyen onlar nerede acaba?” dedi ve aldığı cevap “İşleri olduğu için çıkmak zorunda kaldılar ama size not bıraktılar” dı. Kızın uzattığı kağıdı alınca hızlıca okudu ve gözleri irileşti.
“Kuzum biz az çıkıyoruz. Bizim borç alan kızlar aradı da onlardan paramızı almaya gidiyoruz. Hemen döneceğiz sakın bizsiz ayrılma.”
“Nasıl ya?” dedi kendi kendine. Hem kalbindeki çarpıntı hem de rakının yaptığı kafa ile kendini terk edilmiş kedi gibi görmüştü. Midesindeki bulanma yüzünde suratı buruşunca “Lavaboyu kullanabilir miyim?” dedi zorlukla. Kendini beyaz fayanslarla döşenmiş güzel kabine kendini attığında eğilip öğürebildiği kadar öğürdü. Bir daha içki içmek mi? Bin kez tövbe etmişti. Yaşadığı duygusal çalkantı, dişinin acısı ve kızların onu yalnız bırakması resmen üzerine kabus gibi çökmüştü.