Başını kaldırıp gökyüzüne bakan Berna düşündü. Lacivert en çok geceye yakışıyordu. Aklı kemale erdiği günden bu yana hep inandığı bir şey vardı; dünyaya gelen her insanın gökyüzünde ona ait bir yıldızı olduğuna inanırdı. O yüzden geceyi süsleyen yıldızlardan biri kaydığı zaman dilek tutmazdı. Çünkü her kayan yıldızın bir yerlerde yaşamı bitmiş insanlara ait olduğuna kanaat getiriyordu. Bu yüzden de keder yüreğine çöküyordu.
"Birlikte kayalım gökyüzünden, bilinmezliğe doğru."
Ensine aldığı darbeyle oturduğu yerden sıçrarken Sare’nin sesiyle göz devirmeden edemedi.
"Yağdı yağmur çaktı şimşek sende mi şair oldun eşek oğlu eşek?"
"Bırakmıyorsun bir hayal kuralım."
"Tatlım hayal kuracaksan sağlam bol paralı bir iş hayal et. Gerisi şu an bizi paklamaz. Malum giren fena girdi."
"Hatırlatma ya. Evdekilerle ne yaptın sahi."
"Ne yapacağım, onlar uyurken giyinip çıktım sana geldim. Evde kalırsam konuşmamız gerekir -ki ben konuşmaya başlarsam o heriflerden önce katil olur dünyadan bir andaval silerim- durduk yere katil olmaya gerek yok dedim. Bohçamı aldım sana kaçtım bebeğim."
Sözleri biten kızın yüzü ekşidi. Sevmezdi öyle aşkımlı bebeğimli konuşmaları pek.
Berna gülmeye başladığında başını olumsuz anlamda sallıyordu. Sare için düşüncesi sabitti. Genç kız kesinlikle deliydi. Hatta zır deliydi. Uzanıp aldığı elmayı ısırıp haşurt huşurt ses çıkartarak çiğnerken koltuğa bıraktı kendini.
"Kardeşini köye yollamışsın sonunda, uçakla mı gönderdin?"
"Yok, otobüsün bagajına emanet olarak koydurdum daha ucuza geldi."
Elinde derin plastik kapla oturma odasına gelen Senem "Hadi lan, alıyorlar mı öyle?" diye sorarken Sare’nin yanına oturdu.
"Dalga geçiyor be."
Senem eline aldığı cevizi Berna’ya fırlatınca genç kız yere eğilip darbeden kurtuldu. Önce pencereye çarpan ardından yere düşen cevizin yuvarlanışını izlerken çıkardığı sese sinir olup buna bir son vererek yerden aldı.
Dişlerini sıkarak kaşlarını çattı, gözlerini cevizden ayırmadan Senem'in yanına ilerleyip elini ceviz kabına daldırdı.
"Şimdi öldüreceğim seni!"
İki cevizi ellerinin arasına alıp birbirine baskı uygulayarak kırmaya çalışırken yüzü şekilden şekle giriyordu ki nihayetinde kırdığında dudaklarında hınzır bir gülümseme yer edindi. Sağlam kalanı kabın içine atıp kırdığını kabuklarından arındırmaya başladı.
"Uçmuş bu yine, burada ceviz kıracağı vardı."
"Ben zoru seviyorum bacı."
Kısa bir sessizlik oluştu, ikisinin de gözleri cevizle boğuşan kızın üzerindeyken Sare alaycı bir tavırla "Yalnızlık yaramıyor buna, hep diyorum. Üzerine işsiz kalmak hepten bozdu romantik dana mı" dediğinde sırıttı. Sonunda kabuklarından arınan cevizi ağzına atan kız göz devirdi. Sonra da çiğnerken ona doğru dönüp ellerini bağrına vurarak konuşmaya başladı.
"Ben aşk kadınıyım, âşık olmam lazım. Gökyüzünden yalnız kayacağım bu gidişle."
"Evde kalmışlık sendromu."
Senem sırıtarak başını olumsuz yönde sallayıp "Yok yok o yaşlanma korkusu." dediğinde Berna’nın göz bebekleri büyüdü. Söylenen sözden çok hissettiği şey ile ellerini ağzına kapatıp ayaklarıyla zemini dövmeye başladı.
"Ne oldu la?"
Başını olumsuz yönde sallarken göz bebekleri dışarı akacak kadar büyümüştü, zemini dövmeye devam ediyor olduğu yerde dönüp duruyordu.
"Berna! Ne oldu?"
Elinden şekeri alınmış çocuklar gibi kendini yere atıp yuvarlanmaya başladı. Dişi kırılmıştı, o kadar ayıklamış olmasına rağmen küçücük bir parça büyük azı dişinin yarısını kırmıştı. Artık nasıl becerdiyse? Yine bela dedektörleri açılmış en ufacık anı bile kaçırmaz hale gelmişti.
Sare ile Senem telaşla oturduğu yerden kalkmış kabile dansına başlayan arkadaşlarının etrafın da dönüyordu. Olay bayağı bir kızılderili dansına evrilmiş birazdan kazana koyun koyup yahni yapacaklarmış gibi bir hâlleri vardı. Berna arkadaşlarının haline canı yanmasa katıla katıla gülmek istiyor ama can acısı her şeyi perdeliyordu.
"İtfaiyeyi arayalım."
Senem, aniden durup düşünüyormuş gibi yaptı.
"155 miydi numarası?"
"Yok 156'ıydı galiba ya da 911'mi? Böyle anlarda hep unutulur bu numaralar, evin her yanına yapıştırmak lazım!"
Senem avuç içini alnına vurup "Doğru diyorsun." Dediğinde dayanamayan kız elini ağzından çekip haykırdı.
"Dişim kırıldı la dişim kırıldı!"
Bu sefer daha çok telaş yapmaya başladılar. Üçü bir araya geldi mi halleri tımarhane kaçkınlarından hallice oluyordu. Berna ise kırık yere değen dili ile yeniden acı ile zıpladı. Panik anında asla mantıklı düşünemiyorlardı. Sare yere diz çöküp arkadaşının başını okşarken mantıksızlığın dibini sıyırıyordu.
"Sakin ol, derin derin nefes al ver al ver."
Bir de nasıl alıp vereceğini göstermeye başlayınca ağlayarak Berna "Çocuk doğurmuyorum Sare!" diyerek ciyakladı.
"Doğru, senin kocan yok ki."
"Beni çıldırtmak mı istiyorsun senin kocan yok, kiminle yattın la?"
Müge Anlı edasıyla konuşan ikiliye asık suratıyla bakan genç kız aynada kendini gören maymun gibi kalakalırken "Dişime ne iyi gelir onu mu düşünseniz acaba ya?" Deyip yeniden ciyakladı. Onun sözleri üzerine Senem parmağını şıklatıp gülümsedi.
"Alkol?"
"Sarhoş mu edeceğiz kızı? Hem haram be. Günahımız boyumuzu aşmış bir de bununla daha mı batalım."
Sare başını olumsuz anlamda sallarken dişi yüzünden felç geçirme noktasına gelen Berna başını üzerinde bardaklar olan sehpaya vurmaya başladı. Hemen atılıp kollarını arkadan tutup sabitleyeme çalışan kız "Çarpıldı bu kutsal su getir Senem!" Diye bağırdı.
Senem koşarak mutfağa gidip elinde sürahi ile gelmiş, "Kutsal su yok, kireçli musluk suyu olur mu?" diyerek sorarken bir yandan da suyu arkadaşının kafasından aşağıya boca etti. Soğuk suyun vücuduna teması ile titreyerek kendini geriye doğru savurduğun da zorlanan Sare ellerini havaya kaldırarak "Tamam, tamam düşünüyorum bir dakika." dedi.
"Düşünmeye gerek yok, alkol içmesi lazım."
"Olur, olur hemen al gel."
Berna ağlayarak ayağa kalkmaya uğraşırken Senem çantasından para çıkarmaya çalışıyordu. Meteliğe kurşun attıkları bir dönem de üçü de elinde ne varsa çıkarmıştı ortaya. Biri dışarı çıkmış diğer ikisi ise ıslanan üstlerini değiştirmek için ayaklanmıştı. Sare, odada üzerini değiştiren kızdan tişört ve pantolon ödünç alırken homurdanmadan edemiyordu.
“Yahu, hepi topu bir ceviz yiyeceksin başına açtığın belaya bak. Senem ile tutturdunuz rakı diye ama keser mi sence ağrıyı. Bence kesmez, bak biz direkt dişçiye gidelim baksınlar.”
“Olmaz!”
“Kızım delirme. Sadece bir doktor canını biraz yaktı diye diğerlerini neden kenara itiyorsun hemen. Böyle daha mı iyi.”
“O sarı kafa resmen oydu dişimin dibini oydu. Tüm dişçiler benim için potansiyel kaçış sebebi.”
Sare, şifonyerin üzerine bakarken omuz silkti.
“O zaman yemek yemeğe veda edeceksin obur şirincim. Malum yemek ve sen ayrılmaz ikilisiniz.”
Sözleri biterken gördüğü şey ile "Kız bu ruju hangi ara aldın, çok hoş durdu dudaklarımda." Dedi. Makyaj işine merak salar ama odunsu yapısından ötürü beceremez ve vazgeçerdi. Şimdi de bulduğu ruju sürmüş üzerini giyinip ona acı içinde bakan kıza dönmüştu.
"Bönöm döğöl."
Yüzünü ekşiterek bir tur daha alt dudağına sürüp kapağı kapadı ve yerine koydu.
"O çirkef kardeşinin anladım. Aman eşyasına dokunmayalım, yüzü götüme döner sonra."
Berna duydukları ile gülmek istese de acıyan canı yüzünden vazgeçti.
"Hoş bende sana niye soruyorsam, ne zaman makyaj yaptın ki sen, bakımsız ördek."
Sare bu sözleri Berna’ya diyordu ama ikisi de birbirinden aşağı kalır değildi. Helen Senem de aralarına katıldı mı erkek Fatma grubu kuruluyor bağcılar çocuğu gibi geziyorlardı. Tek dikkat ettikleri bakımları istenmeyen kılları imha etmekti. Onda bile yapılan ağda seanslarında sıralanan küfürler atılan acı dolu naralar komedi filmlerini aratmıyordu.
Berna göz devirip "Sörö sös artök."dedi. Dedi demesine de genç kız susmayı düşünmüyordu.
"Sonra gökyüzünden yalnız kayacağım diye ağlıyorsun. Aman dur aklıma ne geldi. Saçımı keserken kuaför Nejla abladan birkaç şey öğrenmiştim makyajla ilgili sende denememi istermisin?”
Gözleri açılan kız kendini kobay faresi gibi hissetmeden edemedi.
“Sare sen beni kobay olarak mı kullanacaksın.”
"Yok be makyaj yapmak içimden geldi. Hem bakalım becerebiliyor muyum? Biliyorsun benim de makyajdan anlama olayım bir ruj bir de göz kalemi. Onu da üç kez sürsem ikisinde kalemi gözüme sokuyorum. Bazen düşünüyorum da sakar mıyım la ben acaba?"
Onun bu dediğine gülmek istese de denek olarak kullanacak olması epey bir gözünü korkutuyordu. Sakar kız kendinin de gözünü çıkarmaya çalışıyordu farkında olmadan.
"İstemiyorum, ben denek değilim."
Hislerini dile getirdiğinde pek de işe yaramayacağını bilmesi gerekiyordu. O Sare’ydi. Ondan bir uçan bir de kaçan kurtulurdu ama Berna’nın ne uçacak ne kaçacak hali yoktu.
Sare ellerine makyaj malzemelerini alıp arkadaşına doğru döndü. Kuyudan çıkan kız gibi gözlerinin içine bakarken kaşlarını kaldırıp indiriyordu.
"Şu andan itibaren denek sayılırsın, gel buraya."
Yatağının üstünden kalkıp arkadaşına bakarak çıkışa doğru koşan Berna kafasını kapıya çarpıp sırt üstü yere yapıştı. Sare'nin kapıyı kapadığını fark edemeği gerçeği şu an tam da beyninde yankılanıyordu. Geçirdiği sarsıntı sonucu bir an hangi yılda olduğunu düşünmedi değildi.
Sare bu fırsatı kaçırmadı ve yerdeki kızın karnına oturup âdeta Joker kahkahası atarak yüzüne fondöten sürmeye başladı. Ne yaptığının o da farkında değildi ama son bir günde yaşadıkları ile hafiften sıyırmıştı. Zaten sağlam kaç tahtası vardı ki?
Alnının ortasına aldığı darbeyle sersemlemiş, dişinin acısıyla kendinden geçmişti artık. Ne yapıyorsa yapsın da üzerinden kalksın diye eşeği çayıra salmış arkasından bakar olmuştu. Burada eşek Sare oluyordu ve eğer ona dediğini şeyi duysaydı berna’yı büyük ihtimalle onlarla dolu bir ahıra kapatır ardından "Na gızıma na gızıma ges ges gıleyyy" diye bağırır bakmayınca da "Bu benim değil bana bakmir" der işin içinden çıkardı. .
Dakikalarca süren işkence Senem'in odaya gelmesiyle son bulurken Sare keyifle eserine bakıyordu.
"Niye süsledin la kızı, gelinin kız kardeşiyle jokerin sevgilisi Harley arasında sıkışmış gibi olmuş."
"Acısını unutturmak istedim, zıkkımı getirdin mi?"
"Getirdim, yetmişlik iyi gelir."
Sare yüzünü buruşturup rakı şişesini alarak odamdan çıkarken Senem yerdeki kıza elini uzattı. Kalkmak istemeyen kız bön bön yüzüne bakarken "Sen bilirsin." diyerek eğilip ayak bileklerini tuttu ve sürüklemeye başladı. Israr etmek onun işi değildi. Mağara adamı gibi salonun ortasına getirene kadar sürükleyip ayaklarını serbest bıraktı.
Sare ince belli çay bardağına rakı koyup eline tutuşturana kadar çoktan oturmuştu.
"İç hadi iyi gelmeyecek ama kafa bulursun en azından."
"Emin misiniz bak içiyorum."
"İç iç yarasın tosunuma karpuz kabukları." Diyen Senem elini çenesine koymuş öylece izliyordu. Berna kendini hazırlayıp hafifçe dilini bardağa soktu ve tadını aldığı an kusmak istedi.
“Bu ne be!” diye bağırsa da acısının hafiflemesini umarak bir bardağı kafasına dikti. Geri sehpaya sertçe bırakırken yüzü buruşmuş midesi fırtınaya tutulmuş gibiydi. Tadı gerçekten ama gerçekten iğrençti. Sare boşuna zıkkım demiyordum.
"Berbat bu!"
"Geçti mi?"
Çırpınmayı bırakıp acı geçti mi kontrol ederken dilinin sivri yere çarpmasıyla oturduğu yerden ayağa kalktı. Üstelik sorun ağrıması değil kırık olduğu için dilinin çarpması ve genel olarak dilinin acısıydı. Bir an üçü de durup düşünse ağrı değil acıdan bu kadar tepindiğini anlar ve rakıdan değil doktordan medet umardı.
"Geçmiyor, geçmeyecek."
"Al al bir bardak daha iç."
Senem bir bardak daha doldurup içine azıcık su ekleyerek ayran rengine getirip tekrar uzattı.
"Kafası güzel olur, kusmuk temizleyemem Senem."
"Bir şey olmaz, iki bardaktan sarhoş olacak kadar salak değil ya."
O kadar salaktı. Daha doğrusu bünyesi kaldırmadığı için iki bardak rakıda sarhoş olmuştu. Senem’in sözlerinden sonra sinirle uzattığı bardağı alıp burun kemerini sıkarak yeniden içti.
Ağzıda oluşan acımsı tat, yemek borusunda hissedilen yanma ve sonrasında ayak parmak ucundan vücuduna yayılan ısıyla terlemeye başlamıştı.
"Geçti mi?"
Başını olumsuz yönde sallarken bir bardak daha doldurdu.
Onu da içti.
Vücudunun ısı seviyesi gittikçe artıyor içinde volkanlar patlıyordu sanki.
En sonunda şişeyi eline almış, şarkı söylemeye başlamıştı. İşte iplerin koptuğu noktaya gelmişlerdi. Ellerinde bir adet nur topu gibi sarhoşları vardı.
"Kim bilir kimler var şimdi kalbinde, sen beni unuttun çoktan belki de ben hâlâ yaşarım eski günlerde..."
Ayağa kalkmış sağa sola yalpalarken şişeyi tuttuğu elini kızlara uzatıp şarkının devamını getirmelerini bekledi.
Senkronize olmuş gibi bağırmaya başladıklarında aptallar gibi gülüyordu.
"Her şey de sen varsın orospu çocuğuu!"
Sare, durgun bir ifadeyle Senem'e bakıp "Kim la o?" diyerek sordu.
"Ne bileyim gelişine söyledim işte."
"Olmayan sevgilimize dert yanıyoruz."
Başını sağa sola sallayarak ağlamaya başlamış boştaki elini bağrıma vurarak bağırıyordu.
"Müslüm babaaaa, değmediler be baba!"
"İçinde ne yaşıyor bu kız?"
Bir an sessizlik oluştu, herkes birbirine bakarken Berna sessizliği çığlık atarak bozdu.
"Kim bilir kimler var şimdi kalbindeeeeğğğ..."
Sare kafasına yastık attığında bir anda daha da gülmeye başladı. Hem ağlıyor hem de gülüyordu.
Berna "Niye beni kimse sevmiyor lan?"
Sare "Biz seviyoruz ya bacım."
Berna "Niye bizim derdimiz bitmiyor?"
Senem "O da vincinin şifresi kardeşim, bizde bilmiyoruz."
Berna "Niye yalnızız biz."
Sare "Çünkü daha bize tahammül edecek çekecek ve dertlerimizden kurtaracak halk menler doğmadı. Ya da doğdu biz göremiyoruz"
Tekrar ağlamaya başlayınca Senem dudaklarını sarkıtarak kollarını iki yana açıp "Bende ağlayacağım sanırım." diyerek kalktı ve Berna’ya sarıldı. Birbirlerine sarılıp hıçkırarak ağlarken Sare kollarını göğsünde birleştirmiş bağdaş yaparak oturduğu yerde öylece ağlıyordu.
"Ağrın geçti mi?"
Senem'den uzaklaşıp şişeyi sehpanın üstüne geri koyan Berna "Geçmedi, geçmiyor neden anlamıyorsunuz?" Diye isyan ettiğinde koltuğa oturup ellerini yüzüne kapadı.
Sare "Dişçiye gidiyoruz kalk!" Dediğinde aldığı cevap sabitti.
"Hayır."
"Gitmezsek daha kötü olacak, kalk çabuk!"
Genç kız koltuğa yayılmış ağacına sarılan tembel hayvan gibi sarılmıştı.
"Beni buradan kaldırmaya kimsenin gücü yetmez!"
Dedikten dakikalar sonra Sare ve Senem’in kolları arasında sürükleniyordu.
"İstemiyorum, bırakın beni!"
Sare "Kızım delirme. Geçen ki yere gidelim. En azından sağlam yer.” dedi.
Senem gözlerini büyüterek "Sağlam da geçiriyorlar biliyorsun değil mi? Özel klinik orası" dediğinde Berna’nın gözlerinin önüne gelen görüntüler yeri tırmalayarak geri kaçmaya çalışmasını sağlıyordu. O mavi gözlü sarı saçlı çıyana gitmeyi istemiyordu. Hıyar herif hem çok yakışıklıydı hem de laftan anlamaz bir doktordu. Manyak son gittiğinde tam uyuşmadan dişini oyup dolgu yapmış yetmemiş elini ısırdı diye de it demişti. Evet evet bildiğiniz it demişti. Hoş haksızda değildi.
Çırpınışları, debelenmeleri boşaydı çünkü gerçekten iki arkadaşı sayesinde ayakları yerden kesilmiş şekilde götürülüyordu.
"Böyle bir aşk görülmemiş dünya da ne geçmişte ne de bundan sonra da arasalar bulamazlar rüya da..."
Sare, yüzünü belki de onuncu kez buruşturup çantasından çıkardığı koli bandıyla ağzını bantladı. Sabrı da bir yere kadardı sonuçta.
"Halkın sağlığı için."
Arabaya gelene kadar sürüklemeye devam ettiler. Kapıyı açıp arka koltuğa paket gibi Berna’yı atıp direksiyona Sare geçti.
"Şu sarhoşu zapt et Senem atmasın camdan kendini."
Arka koltuğa oturan Senem sitem ederek "Şu arabayı değiştirecek kadar zengin olalım yeter ya, fazlasında gözüm yok." dediğinde aralarında konuşmaya başlamışlardı.
"Hassiktirlan, yatlarımız katlarımız olsa fena mı olur?"
"Olmuyorsa zorlamamak lazım."
"Tabi, anca Tofaş işte."
"Benim en azından Tofaş'ım var, Tofaş aşktır yiğidim."
"Şu arabayı modifiye ettirmeye harcadığın parayla yeni bir araba alabilirdin."
Berna duydukları ile gülerken omuz silkti.
"Tofaş bir sevdadır."
“Yav he he. Tofaş güzel de masrafı çok be kardeşim. Bir de modifiye için çırpınıp duruyorsun. Hayır bir yerde polis çevirse gitti araba da emeklerde.”
Camdan bakıp yine omuz silken Berna ile gaza yüklenen Sare egozuz kükretiyor, Senem büyüyen gözlerle direksiyondaki arkadaşını izliyordu.
Radyoyu açıp damar şarkılar çalan kanalını ayarlayan Sare, Müslüm babanın şarkısına denk gelince arkadaki hariçten konan ses sistemine şarkıyı verip sokağı inleterek çıkarken Senem koltukların arasından başını uzatıp "Tespih de ister misin biraderim?" dediğinde Berna kendini tutamamış kahkaha atmıştı. Ister istemez tam öyle tiplere dönmüştü. Hani elinde teşbih altında Tofaş yüksek sesle arabesk dinleyip egzoz öttürenlerden.
"Elim boş ama elbet bir gün dolacak kardeşim gerek yok."
"Allah kahretsin seni, kıs şu radyonun sesini!"
Başını olumsuz yönde sallayarak vitesi arttırdı, sesi biraz daha açıp başını camdan dışarıya çıkardı ve avaz avaz bağırarak şarkıya eşlik etti. Sare güya en akıllıları ve büyükleriydi ama hayat insanı delirtme kapasitesine sahip olunca o da bol keseden delirip işin hakkını veriyordu.
Iki tane genç konuşarak yürürken yanlarına yaklaşan Sare tam tırrekler gibi davranıp "Şii, bırakalım mı gideceğiniz yere?" diyerek laf attı. Senem ise arkadan koltuğa tekme atmaya çalışmış ve “Kızım çek kafanı içeri başımız belaya gidecek” diye bağırıyordu.
Çocuklardan biri geçilen dalgalı olayı bozmadan "Ay terbiyesiz, namusumuzla sokakta yürüyemiyoruz bileeehh." dediğinde üç kız da kahkaha atmadan edememişlerdi.
Şehir içinde devam ederken eşeğin kulağına su kaçırmak istemeyen Sare sesi kısıp dikiz aynasından Senem’e baktı.
"Aynı yere gidiyoruz değil mi?"
"Evet kliniğe!"
"Ben o kliniği otomatik bir şekilde hafızamdan siliyorum. Sare yapmayın bana bunu be, götürmeyin beni dişçiye."
"Olmaz!"
İkisi aynı anda bağırınca önüne dönen Berna kollarını göğsünde kavuşturup küçük bir çocuk gibi surat astı. O diş düzelecekti.