Kapı zilinin çalınmasıyla gözleri aralandı. Ardı ardına çalan zil, sesi kulaklarında uğulduyordu. Kim olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. Başını biraz doğrulttu. Alp'te sesi duyarak kıpırdanmaya başlamıştı. Telefonuna uzanarak saate baktı 16:20'ydi. Gerçekten o kadar çok uyumuşlar mıydı? Telefonunda arama yoktu. Kimin geldiğini merak ediyordu. Furkan veya annesi gelmiş olsaydı muhtemelen kendisini ararlardı. Biraz daha kıpırdandığında tuvalete gitmesi gerektiğini hissetti. Aynı zamanda boğazları kurumuş, yutkunmakta zorlanıyordu. Kalkmak için yöneldiğinde, Alp kendisini sımsıkı tutarak çekti. “Kapıyı açmayacağım. Lavaboyu kullanmam gerek."
Yavaşça başını yastığa bıraktığında yüzüne baktı. Sapsarıydı. Halsizliği ve bitkinliği öldürücü hastalığa yakalanmış insana benziyordu. Alnına öpücük kondururken, gözlerini ayırmaksızın konuştu. "Bir şey yemeyeceğini biliyorum o yüzden sormuyorum. Su içmek ister misin?"
Kısa bir süre için cevap bekledi fakat yanıtsız bırakmıştı. Alp için cevapsız bırakılan sorular hayır demekti. Saçlarını eliyle düzeltti. "Hemen döneceğim."
Yavaşça büyük yataktan kalktı. Her yanı ağrıyordu ve kollarının uyuşukluğuyla halsizdi. Bacakları kendisini zor taşır gibiydi. Yüzünü yıkamaya ihtiyacı vardı. Kapının önüne geldi ve anahtarı çevirerek kilitli olan kapıyı açtı. Dışarı çıktığında en aşağı merdivene kadar tutunarak indi. Mutfak dolabının kapağını açarak büyük bardak aldı. Tezgâhın üzerinde duran sürahiden su doldurduğunda, hızla kafasına dikti. Boğazında hissettiği serinlik bedenini rahatlatıyor, kasılmalarını engelliyordu. Sürahiden tutarak bir bardak daha doldurdu ve tekrar kafasına dikti. Ardından bardağı bırakarak yeni ve temiz bardak aldı. Sürahiyi de kaptığı gibi mutfaktan çıktı. Merdivenleri çıkmak, sırtında yük taşımak gibi zorlaşmıştı.
Alp'in odasına girdiğinde yatağın hemen yanındaki komodine sürahiyi ve bardağı bıraktı. Geldiği yerden giderek aşağı kata indi ve banyoya girerek aynada kendisine baktı. Saçları birbirine girmiş, göz altları şiş ve kızarıktı. Suyun soğuk tarafını açarak ellerini suya soktu ve yüzüne çarptı. Saçlarını tepeden topuz yaparak düzeltti ve ihtiyacını gidererek hızlı adımlarla banyodan çıktı. Merdivenleri son kez zorlukla çıktığında, kapıya ulaşarak içeri girdi. Yatağın hemen yanına oturdu. Alp'in yüzünü incelemeye başladı. Hiçbir mimiği hareketsizce duruyordu. Kapalı gözlerinden yaşlar süzüldüğünde kendi gözleri de tekrar doldu.
Artık ağlamasına dayanamaz hale gelmişti. Üzülmeyeceğini bilse bütün dünyayı bile yakabilirdi. Ama imkânsızdı. Anne ve babasını kaybetmişti. Küçüklüğünden beri annesinin yokluğuyla baş etmeye çalışıyordu. Alp'in annesi ve babası aksine ilgisizdi. Onları çok az görüyordu. Şimdi ise tamamen onun hayatından çıkmışlar, arada görme kavramı da elinden alınmıştı. Artık yoklardı. Hiçbir güç ve hiçbir feryat onları geri getirmeyecekti. Trip atacak hatta öfke duyacak birileri bile yoktu.
Özlemle anıp tutuşurken onların ölüm haberini almak, dünyadaki hiçbir kelimeye ve cümleye sığdıramayacak kadar acıydı. Acı azalmayacaktı fakat zamanla alışılacaktı. Alp'inde alışacağını biliyordu. Elini yüzüne götürerek gözyaşlarını yavaşça sildi ve ağzını bile açmadı. Yatağa boylu boyunca uzandığında, bu sefer onu kendine çekmedi. Elini yavaşça yüzünde tutarak okşadı.
Kirli sakalları ellerini gıdıkladığın da tepkisizdi. Normal zamanda olsa gülümserdi ve bu durumun tadını çıkartırdı fakat ne şart nede koşul buna müsait değildi. Elini ellerine götürerek bakındı. Üst kısımları kuru kan içindeydi. Parmak kemiklerinin üstü mosmordu. Yüzü gördüğü manzara karşısında hafifçe kasıldı. Parmaklarını özenle açtığında, eğildi ve avuç içine öpücük kondurdu. Yattığı yerden kalktı ve odanın içindeki banyoya yöneldi. İçeri girdiğinde etrafında döndü. Gözleri dolaplara takıldığında hızla açarak bir bez parçası bulmayı umdu. Islak mendil gözüne çarptığında kaptığı gibi banyodan çıktı ve yatağın yanına giderek hızla oturdu. İçinden bir tane çıkarttı. Alp'in elini yavaşça tuttuğunda dikkatle morlukların etrafını temizlemeye çalıştı. "Git başımdan Elif."
Kendisine izin vermeyerek elini kurtardı ve ona sırtını döndü. "Temizleseydim."
"Temizleyecek yer arıyorsan, önce kendi kolundaki sıyrıklardan ve dirseklerinden başlayabilirsin ama beni rahat bırak."
Elif kolunu havaya kaldırarak dirseklerine baktı ve şaşkın bakışlarını Alp'e çevirdi. Bunları ne ara görmüştü? Saatlerdir uyuyorlardı geriye kalan zamanda karanlıkta geçmişti? Ya da o hiç uyumamış mıydı? Kendisi mi uyuduğunu sanmıştı? Daha ilginç bir konu ise dirseklerinin acısını nasıl hissetmemişti? Aklı almıyordu. İnsan bu kadar büyük sıyrıkların acısını nasıl hissetmezdi. İnsan oğlu diye düşündü içten içe...
En çok canı neresi yanıyorsa, kalbi oradaydı. Diğer acıları yok sayardı. Alp'in bütün gece uyumadığını daha iyi anladı. Saatlerce kestiren kendisiydi. Güya ona destek olup yanında duracaktı. Resmen saatlerce ona sarılarak bir güzel uyku çekmişti. Elindeki ıslak mendili kenara bıraktı ve yatağın üzerinde emekleyerek Alp'in hemen yanında durdu. Boylu boyunca uzanırken kolunu yavaşça beline götürerek arkasından sarıldı. "Bütün gece hiç uyumadın değil mi?"
Bir süre hiç cevap vermezken, saçlarının arasından öptü. "Sen benim yerime de uyudun."
Telefonu titremeye başladığında, eline aldı. Furkan arıyordu. "Furkan arıyor."
Alp Elif'in elinden telefonu kapatarak meşgule attı ve ardından kenara fırlattı. Başını tekrardan yastığa koyduğunda, dışarıdan bağırma sesleri kulağına geldi. "Alpppppppp!"
Kapı tıklatılmaya başlandığında, birkaç kişinin birbirleri ile hararetli konuşmaları kulağına geldi. Ne konuştuklarını anlayamıyordu fakat bağıran Furkan'dan başkası değildi. "Lan ya bu kapıyı açarsınız. Yada camı pencereyi indiririm."
Elif korkuyla ayağa fırladı ve büyük terasa çıkarak aşağı baktı. "Tamam, geliyorum bekle."
Furkan'ı iyi tanıyordu. Dediğini yapardı. Bir gün sabretmesi bile onun için fazlasıyla büyük gelişmeydi. Hızla odaya geçti ve merdivenlerden aşağı inerek, giriş katına geldi. Kapının önüne geldiğinde kapıyı açarak önünden çekildi. Furkan'ın öfkeli ve sert bakışlarıyla karşılaştığında korktu. Gözlerine baktığında alt kısımdaki şişlikleri gördü. "Niye açmıyorsunuz lan kapıyı?"
"Sakin ol biraz Furkan."
Hemen peşinden Cansu içeri girdiğinde, Elif'e yaklaşarak sımsıkı sarıldı. "Alp nasıl Elif?"
Furkan hiçbir şey demeyerek merdivenleri ikişer, üçer çıktı ve Alp'in odasına ulaşarak içeri daldı. Yatakta yatan Alp'i gördüğünde bir anlık öfkesi geçti. Hızlı adımlarla, yatağın tam önüne giderek dikildi. Bakışlarını Alp'in yüzünde gezdirdiğinde gözyaşları bir kez daha hücum etti. Gözlerini açarak baygın bakışlarını yüzünde gezdirdiğinde, elini uzattı. Alp Furkan'ın uzattığı eli yakaladığında Furkan bütün gücüyle onu havaya çekti ve kaldırdı. Elini uzun süre sıktığında, yüzündeki bütün kasları gerildi. Kaşlarını havaya kaldırırken, tıslar gibi konuştu. "Sen düşeceksin, ben kaldıracağım. Ben düşeceğim, sen kaldıracaksın. Bu yüzden kardeşiz lan biz…"
Alp'i sertçe çekerek sarıldığında, sırtına vurdu. "Bir uyutmadın lan." Dedi Alp solgun sesiyle.
"Yemişim uykusunu. Sanki uyuyabilirmiş gibi. O kapıyı biraz daha açtırmasaydın. Camı, çerçeveyi aşağı indirecektim."
Alp'in gözleri tekrar dolduğunda, konuşabilmek için yutkundu. "Bıraktılar lan. Küçüklüğümden beri yanına geleceğiz diye, diye ölüp gittiler. Kıçı kırık sözleri vardı. Onu da tutamadan öldüler ya, söyleyecek hiçbir şey yok."
"Onlarda böyle olsun istemezdi."
Alp'in vücudu şiddetle sarsıldığında, Furkan sırtına vurdu. "Annem seni görmek istiyor."
Alp hiçbir şey demedi. Direnmenin bir faydası yoktu. O Derya Hanım'dı. Gelmek istiyorsa gelirdi. Gelme de diyemezdi. Alp'ten ayrılarak, cebinden telefonunu çıkarttı ve annesini aradığında, Cansu ve Elif kapıdan içeri girdiler. Telefon hemen açılarak cevap verilmişti. "Anne istediğin zaman gelebilirsin."
"Durumu nasıl?"
"Çıkmayan candan ümit kesilmez."
"Tamam. 20 dakikaya geliyorum."
Alp yatağına oturduğunda başını iki elinin arasına aldı. Zonkluyordu. Sesler kulaklarından uğuldayarak beynine yankı yapıyor ardından da acıya dönüşüyordu. Furkan Elif'e dönerek konuştu. "Bir şeyler yedi mi bu?"
Elif hayır anlamında başını salladığında, Alp bitkinliğinin arasında geveledi. "24 saate yakındır Elif'le yataktayız."
Cansu hüznün arasında güler gibi olduğunda, Alp hala espri yeteneğini kaybetmemiş gibi duruyordu. Furkan tek kaşını kaldırarak, Elif'e baktı. "Zengin züppemiz hala espri yapabildiğine göre gayet iyi. Siz Alp'e bir şeyler hazırlasanıza."
"Hazırlamayın."
"Hazırlayın."
Alp duygusuz bakışlarını Furkan'a çevirdi. "Annem babam ölmüş benim lan. Sen ne yemeğinden bahsediyorsun bana. Oradan bakınca yemek bir dert gibi görünüyor mu?"
Alp'in gözünden tek damla yaş akarak yere düştüğünde bakışlarını kaçırdı. Furkan'da bakışlarını başka yere kaçırdığında derin bir nefes aldı ve tekrar Alp'e baktı. "Lan seni kıçıma bile taktığımdan değil. Bayılıp benim başıma bela alacaksın. Sonra Furkan seni taşısın. Bu yıl seni kaç defa taşıdım haberin var mı? Yük taşıyıcısı mıyım lan? Benimki de bel. Ha?"
"İyi lan işte fena mı bende pratik yaptın Cansu'yu tek elinle taşırsın. Rezil olma diye kardeşin bunları önceden düşünüp sana pratik yaptırıyor."
"Başlatma pratiğine."
"Lan, gidin hepiniz başımdan. Rahat bırakın beni. Mahalle karıları gibi toplandınız başıma. Gördünüz işte şimdi defolun."
Furkan siyah deri koltuğun yanına giderek, yastığı aldı ve sertçe Alp'in başına fırlattı. "Sana bir gün müddet. Yarına kadar kendini toparla. Derya Hanım'ın seninle konuşması gerekiyormuş. Hukuksal olarak."
"Ne hukuku?"
"Sizin şirketlerle ilgili?"
"O bok şirketlerin biri bile umurumda gibi duruyor mu şuan?"
"Bana ne kızıyorsun lan. Ben mi diyorum? Annem diyor."
"Furkan defol git lan. Seninle uğraşacak halim yok."
Kapı çalındığında, Furkan sinirle odadan çıkarak gitti. Elif'te kapıya bakmak için peşinden gittiğinde Cansu yavaş adımlarla, yanına gelerek oturdu. Elini yavaşça omzuna götürerek dokundu ve sıktı. "Ben çok fazla nasıl konuşulur bilmiyorum ama.."
Bir süre duraksadı ve derin nefes aldı. "Biz buradayız. Herhangi bir şeye ihtiyacın olduğunda. Furkan tetikte. Böyle davrandığına bakma. Dün gece çok kötüydü. Sana nasıl davranması gerektiğini kestiremiyor. Diğer türlü davranırsa seni daha çok üzeceğini düşünüyor ama bununda birinin söylemesi lazım değil mi?"
Bir kez daha derin bir nefes aldığında kendi gözleri de doldu. Alp'in şişmiş ve ağlamaktan küçülmüş gözleri kendisine çevrildiğinde omzundaki elini destek verircesine biraz daha sıktı. "Biz hep yanındayız. Dik dur Alp. Ne Furkan nede Elif seni yalnız bırakmayacaklar. Belki üzülmene bile fırsat vermeyecekler."
"O buraya nasıl girdi Cansu?"
"Mutfak camından."
"Orası daracık, buna inanmamı bekleme."
"Konu sen olunca Elif'in aşamayacağı engel geçemeyeceği duvar yok. Sanırım bunu anlamış olman gerek."
Derya Hanım odadan içeri girdiğinde Cansu'nun bakışları kaydı. Ayağa kalktı ve odanın girişine doğru yöneldi. Derya Hanım'a başıyla selam verdiğinde odadan çıkarak kapıyı kapattı. Derya Hanım yavaş adımlarla ilerledi ve Alp'in yanına oturdu. Bir süre sadece yüzüne baktı. Kolunu havaya kaldırarak omuzundan tuttu ve kendine çekerek omzuna yasladı. Eli yavaşça kolundan aşağı yukarı gidip gelirken, alnına öpücük kondurdu. Ağzını açmazken, Alp sonunda dayanamayarak ağzını açtı. "Derya Sultan."
Derya Hanım gözlerinden akan yaşları elinin tersiyle ittiğinde, sesini toparlamak için derin nefes aldı. "Benimle eve gelir misin?"
"Sanırım burada kalsam iyi olacak. Bunu hazmetmem gerek. Yalnız kalmalıyım."
"Bir şeyler atıştırdın mı?"
Alp hiçbir cevap vermediğinde, Derya Hanım bir kez daha saçlarının arasına öpücük kondurdu. "Sana bir şeyler yapayım. Seçil'i arayacağım, buraya gelsin."
"Gerçekten birkaç gün yalnız kalmaya ihtiyacım var."
"Sadece bir gün."
Alp ağlamaktan küçülmüş gözlerini Derya Hanım'a çevirdi. Onunla inatlaşamayacağını biliyordu. Kabul etmekten başka çaresi yoktu. "Tamam, peki."
Gözünden bir tane daha damla düştüğünde, Derya Hanım omzundan tutarak sıktı. "Biraz buradayız. Sakın unutma oldu mu?"
Alp başını evet anlamında salladı. Bir anlık kurtulduğu acı tekrar hücrelerine işlerken gözyaşları sel misali akmaya başladı. Derya Hanım Alp'i çekerek omzuna yatırdığında sımsıkı sarıldı.
"Şşş."
"Beni bırakıp resmen gittiler. Bunu nasıl kaldırıcam Derya Sultan? Zaten yoklardı artık hiç yoklar. En azından arada görüyordum onları. Yine çekip gittiler. Yine kaçtılar. Onlara en yakışan şeyi yaptılar. Tek başıma bıraktılar beni."
Alp'in saçlarını okşarken zorlukla konuştu. "Onlarda böyle olsun istemezlerdi inan bana. Sadece işler fazla rayından çıktı. Ve treni tekrardan raya oturtamadılar. Konuşmamız gereken çok şey var Alp. Ben anlattıkça durumu belki daha iyi algılayacaksın ya da daha çok kızacaksın onlara. Bilmiyorum. Şimdilik sadece zamana ihtiyacın var. Hiçbir şey senden önemli değil. Unutma bunu oldu mu? Fakat gerçekten konuşmamız gerek. Bugünlük sana izin veriyorum. Yarın öğleden sonra bize gel. Tamam mı?"
"Lütfen Derya Abla daha çok zamana ihtiyacım var."
"Biliyorum. Biliyorum fakat.. Lütfen yarın gel oldu mu?"
Alp başını tamam anlamında salladığında içinde hıçkırık koptu. "Cesetleri.. Cesetleri bulundu mu?"
"Hayır.. Uçak düştüğünde büyük bir patlama olmuş. Maalesef.. Üzgünüm."
Tekrardan kolunu tutarak sıvazladı ve Derya Hanım ayağa kalktı. "Sana çorba yapayım ve bugünlük yalnız bırakacağım."
Elini havaya kaldırarak parmağıyla işaret etti. "Ama sadece bir gün."
Gözyaşlarını temizleyerek odadan çıktığında, Alp başını yastığa koyarak uzandı. Ağlamaktan göz pınarları kurumuştu. Gözlerini her açıp kapayışta, canı yanıyordu. Uykusuzluk başındaki ağrıyı arttırdı. Gözlerini kapattığın da, uykunun kollarına doğru çekildi. Uyumak bütün vücudunu rahatsız ettiğinde, istemsizce uyandı. Uykuya açtı fakat içinden bir şey uyumasını engelliyordu. Gözlerini açtığında odanın karanlık olduğunu gördü. Gece lambası büyük odayı hafif aydınlatıyordu.
Duvardaki saate baktı. 22.13'tü. 5 saat kadar deliksiz uyumuştu. Başının biraz yukarısındaki tepsiye gözü çarptığında, ellerini kaldırarak gözlerini zorlukla ovuşturdu. Gözleri iflas etmiş durumdaydı. Derya Hanım en son kendisine çorba yapacağını söylemişti. Muhtemelen uyandırmaya kıyamamışlardı. Yavaş hareketlerle yattığı yerin tam tersine döndüğünde Elif ile karşılaşmasıyla şaşırdı. Bu gecede burada kalmış olamazdı. Ailesini nasıl ikna ettiğini merak ediyordu. Gözleri kapalıydı ve mışıl, mışıl uyuyordu.
Derin bakışlarını yüzünde gezdirdi. Dün bütün gece uyuyamamıştı fakat Elif kendisi yerine de uyumuştu. Başı boynuna gömük olduğunu için yüzünü görememişti. Şuan tüm kusursuzluğuyla karşısındaydı. Uyurken ne kadarda güzeldi. Dudakları hafif kıpırdandığında, yüzü hafif tebessüm eder gibi kasıldı. Nefes alışverişleri oldukça sakindi. Yanakları hafif pembeleşmiş, elmaya andırıyordu. Kirpikleri gür ve kıvrıktı.
Elif baktıkça daha da güzelleşiyor gibiydi. Bütün özellikleri ondan hoşlanmasına yeterken, birde uyumasına da âşık olmuştu. Onu kazanmalıydı. Nasıl yapabileceğini bilmiyordu fakat onu kazanacaktı. Annesinin öğütleri aklına gelmesiyle geçmişe ufak bir yolculuk yaptı.
"Nazik ol. İyi davran ve her şeyden önemlisi güven ver."
Alp anlamayarak annesine bakış attığında, Sevgi Hanım tebessüm etti.
"Sevdiğin kıza iyi davran."
"Ya beni çileden çıkartırsa?"
"Çileden çıkartıyorsa bir şeyler görmek istiyor demektir. İstediğini ona ver."
Alp kafası karışmış şekilde annesine tekrar baktı.
"Nasıl yani?"
"Eğer sınırları zorluyorsa ve çileden çıkartıyorsa. Senin çileden çıkmanı istiyor demektir."
"İyi de konuyu bilmiyorsun ki?"
"Her kadın sahiplenildiğini ve kıskanıldığını bilmek ister ve sevdiği erkeğe güvenebilmek ister bunları aklından çıkartma."
Alp annesine dönerek sımsıkı sarıldığında, Sevgi Hanım oğlunu kucaklayarak karşılık verdi. Saçlarını yavaşça okşarken, omzuna öpücük kondurdu.
"Ve sakın sevdiği kızı aldatma. Kadınlar her şeyi kabul edebilir ama aldatılmayı değil. Yani çoğu.
"Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Onu çok fazla ittim ve benden uzaklaştı."
"İttiğin gibi çek."
Vücudunun her zerresi tekrar acı içinde dolduğunda, midesinde büyük bir yumru hissetti. Boğazına ip dolamışlar gibiydi. Öldürülünceye kadar dövmüşler gibi vücudu acı içindeydi. Annesinin sözleri tekrar beyninde yankılandığında gözlerini kapatarak hıçkırdı. Dışarıdan duyulamayacak kadar fakat hissedilecek kadar sesliydi. Vücudunun içinde patlayan titremesiyle, yatakta hareketlenme hissetti. Elif'i uyandırmıştı. Uykusu bu kadar hafif miydi?
Biraz daha kıpırdandığında uykulu sesini duydu. "Uyandın mı?"
Kıpırdanmasını daha net hissederken, elini bir anlık sırtında hissetti. Nefesi yüzünü okşuyordu. Nazik şekilde kendisine yaklaştı ve belindeki eli çok yavaş şekilde onu kendisine çekti. "Derya abla sana çorba yaptı fakat uyuduğunu görünce uyandırmak istemedi. Isıtıp getirmemi ister misin?"
Hıçkırıkları içinde daha da büyüdüğünde, daha fazla Elif'in yanında ağlamaya devam etmeyecekti. Hızla fırlayarak yataktan kalktı ve banyoya yöneldi. Kapıyı kapattığında, kilitledi. Acı hiç bu kadar dayanılmaz ve ıstırap verici olmamıştı. Bu acıya nasıl alışacaktı? Hayatlarının her parçasını kaplarken anne ve babasının ölümünü nasıl hazmedecekti? Yere oturdu ve sırtını jakuziye yasladı. Dizlerini kendine doğru çekti. Başını dizlerine yaslarken vücudu arka arkaya şiddetle sarsılmaya devam etti. Elini içindeki acıyı atmak isterce defalarca yere vurduğunda, sesi bütün banyoyu doldurdu. Hıçkırışları ve ağlaması şiddetlendi. Sesi kendi kulaklarında uğulduyordu. Geçen dakikaların ardından ağlamasını ve hıçkırmasını durdurmak istedi fakat başaramadı. Dudaklarını birbirine bastırarak engel olmaya çalıştığında kafiydi. Vücudunun kontrolünü elinden kaybetmiş, artık vücuduna çektiği acı hükmediyordu.
Yarım saate yakın ağladığında, şiddetinden hiçbir şey eksilmedi. Sanki bütün acısı dün değil de bu gün son buluyordu. Her hıçkırışın da ve akan gözyaşlarında acısı ve ıstırabı biraz olsun azalıyordu. Elif kapıyı tıklattı. Başını bir anlık kapıya çevirdiğinde yüzü tamamen ıslaktı. "Alp iyi misin?"
Başını tekrardan dizlerine gömdüğünde, cevap vermedi. "Ses ver lütfen. Seni merak ediyorum."
Hiçbir cevap verme girişiminde bulunmadı. Sadece hıçkırarak ağlıyor, ağladıkça ağlaması daha da artıyordu. "Bak eğer ses vermezsen içeri gireceğim."
Kilitli kapıyı döndürmeye çalıştığında açılmadı. "Bir tane daha kilitli kapı ha? İyi, peki. Tamam."
Kapının önündeki ayak sesleri uzaklaştığında birkaç dakika sonra tekrardan gelerek kapının kolunu kurcalamaya başlamıştı. Başını kaldırarak kapının olduğunu tarafa baktı. Kapı anahtarlı değildi. Ne ile açmaya çalıştığını anlayamadı. Açamazdı. Tekrardan başını dizlerine koydu. Hıçkırmasını artık durdurmak istiyordu. Dudaklarını sımsıkı birbirine bastırdığında sadece dışarı çıkan sesi bir anlık olsun engelledi. Kapı açıldığında, şokun etkisiyle başını dizlerine daha da gömdü. Onu bu halde görmesini istemiyordu. Görmemeliydi. Bir an için hıçkırmasını tuttuğunda konuştu.
"Beni yalnız bırak."
Tekrardan hıçkırığı içinde patlarken Elif'in sesini duydu. "Hayır."
Diretti. Bu şekilde görünmek istemiyordu. Elif'in aklında bu şekilde kalmak istemiyordu. Duygularına bu kadar yakın olmasını her şeyini bu kadar bilmesini istemiyordu. Dudaklarını derin bir nefes alarak birbirine bastırdı. "Sen kilit nedir bilmez misin? Hiçbir kapı ve kilit seni durdurmayacak mı?"
Yavaşça yanına gelerek yere oturduğunda, elini kolunda hissetti. "Senin bütün kapıların kilitli Alp. Bende kilit nasıl sökülür onu öğrendim."
Hıçkırmasını engellemek için derin nefesler alıp verdi. Kendini büyük bir güç ile kasıyordu. Kolundaki elini hareket ettirdi. "Çık dışarı."
"Benden utanma."
"Aksine beni sevmeye devam edebil diye seni dışarı çıkarıyorum."
"Saçma. Çünkü ben senin ağlamana da âşık oldum. Her hareketinle sana daha çok çekiliyorum."
Yüzüne bakmıyordu ama burukça tebessüm edişi zihninde canlanır gibi oldu. Başını yavaşça kaldırırken, kızarık ve şiş olan gözlerini Elif'e dikti. "Sen büyük bir yalancısın Elif Kılıç. İki gündür kız gibi ağlıyorum ve sen daha da âşık olduğunu mu söylüyorsun?"
Elif gözlerinden akan yaşları tek eliyle silerken, hafifçe tebessüm eder gibi oldu. "Ah! Kapa çeneni gerçekten... Ne kadar güçlü olduğunu görmüyor musun? Yoksa yok mu sayıyorsun? Ağlamak güçsüzlük değildir."
"Güçsüzlüktür."
Elif kollarını Alp'in etrafından sararken, kendine doğru çekerek başını göğsüne yasladı. "Neyse ne. Umurumda değil. Ben sadece senin yanında olmak istiyorum. Ne olursa olsun. Her koşulda."
"Sen hep yanımdaydın, burnumun dibindeydin. Yanında olmayan bendim."
Elif'in gözlerinden yaşlar süzülürken, boğazına yumru oturdu. Yutkunmasını engelliyordu ve bu canını yakmıştı. Hiçbir şey diyemedi. Kelimeler anlamsız ve boştu. Sadece sarılmasını sıkılaştırdı ve Alp sakinleyene kadar öylece durdu. Yerini derin nefes alışverişler doldurdu. Kollarını gevşetti ve yerden destek alarak ayağa kalktı. Alp zorlukla ayaklandığında banyodan çıkmak için yöneldi fakat Elif kolundan tutarak engelledi. "Ellerini yıkayalım."
İtiraz etmeyerek lavabonun önünde durdu. Suyu yavaşça açarak, ellerini altına soktu. Kanlar kurumuş ve sıyrılmış derisi korkunç görünüyordu. Morlukları da unutmamak lazımdı tabi. Elif yavaş hareketlerle elini suya soktu ve Alp'in elinin üzerinde gezdirirken oldukça hassas ve dikkatliydi. Sabun sıkarak elinin üzerine sürdüğünde hafif dokunuşlarla canını acıtmamaya dikkat etti. Canı yandığına adı gibi emindi. Bakışlarını ellerinden yüzüne kaldırdı. Hiçbir mimiği oynamıyordu. Sabunun elinin üzerinde köpürttüğünde, parmaklarını parmaklarının arasına geçirmesiyle bir anlık saçma bir heyecan vücudunu kapladı.
Ah, saçmaydı. Gerçekten çok saçmaydı. Ürkek bakışlarını kaçırdığında elini hızla çekerek suyu açtı. Ardından özenle morlukların üzerindeki sabunları akıttı. Kenardaki havluyu eline alarak, Alp'in ellerini duruladığında, Alp hiçbir şey demeyerek odaya gitti ve büyük yatağa yattı. Elif havluyu kenara bıraktı. Banyodan çıkarken ışığı kapatmayı unutmamıştı. Odaya yine her zamanki gibi tatlı ve loş ışık hâkimdi. Yavaşça yatağın yanına giderek oturduğunda Alp'in yüzü kendisine dönüktü. Şefkatli gözlerini yüzünde gezdirdiğinde sesi oldukça tatlı ve sevimliydi. "Yiyecek bir şeyler getirmemi ister misin?"
Sadece gözlerini kaldırarak Elif'e baktı ve ağzını açmadı. Bakışlarını tekrardan yatağa devirdi. Elif yavaşça yatarken battaniyeyi üzerlerine çekti ve Alp'in üzerini örttü. Yüzü dönük olarak ona baktığında, Alp'te gözlerini ona çevirerek sadece baktı. Güzel gözlerine bakarken, sadece annesinin dediği kulaklarında yankılanıyordu.
İttiğin gibi çek.
Annesinin o an dedikleri o kadar anlamlı gelmiyordu fakat şuan hayatı boyunca duyduğu en anlamlı söz gibiydi. Elini yavaşça havaya kaldırırken, Elif'in beline götürerek sırtına doğru sardı. Kolunu tamamen doladığında, hafifçe kendisine doğru çekmesi ile Elif'in bir anlık şaşkın ifadesini yakaladı. Sakince yanına kaydığında diğer kolunu uzattı ve yatmasını sağlayarak onu kollarının arasına aldı.
Elif yavaşça kollarını beline dolarken fazlasıyla ürkekti. Tutuşu sıkılaştığında, belinde tuttuğu elini havaya kaldırarak yüzüne düşen saçlarını yavaşça bakarak geriye itti. Duygu karmaşasında yok olup gibi diyordu. Belki başka zamanda olsa bunu çok duygusal bir an bile bulabilirdi fakat canı bu denli yanarken, hiçbir şey düşünemedi.
İttiğin gibi çek.
Annesinin sesi bir kez daha kulaklarında yankılanır gibi olduğunda sol gözünden minik bir yaş süzüldü. Elif'i biraz daha kendine çekerken sımsıkı sarıldı. Kokusunu içine çekerken yorgunluk bütün bedenini kapladı. Gözleri ağırlıkla kapanmaya başladı. Uyku kendisini çekiyordu. Sanki seni ben iyileştirebilirim ve ayakta tutabilirim dercesine bağırıyordu. Sanki ilacı uyku olabilecekmiş gibi.. Yarının daha iyi olmasını diledi. Acısı aynı büyüklüğüyle dursa da düne göre daha iyiydi. Gözlerini kapatarak, kendini uykunun kollarına bıraktı. Telefon titremesiyle derin uykusundan ayrıldığında, kollarının arasındaki Elif yavaşça kıpırdandı. Elini telefonuna uzatarak açtı ve kulağına götürdü. "Alo."
"Tamam, söylerim."
Telefonu yatağa koyarken tekrar gözlerini yumdu. Yüzü kendisine doğru dönük şekilde konuştu. "2 saat sonra Derya Abla seni bekliyormuş."
Hiçbir cevap vermezken, sadece Elif'in yüzünü inceledi. Daha önce hiçbir kızla kendi yatağında uyumamıştı. En azından sadece uyumamıştı. Elif gözlerini açarak kendisine baktığında uykusu yavaş yavaş kaçıyor ve dinçleşiyordu. "Bana neden öyle bakıyorsun?"
"Yanımda uyuyan tek kızsın Elif Kılıç. Resmen bu kadar güzel bir kız iki gece sadece yanımda uyudu."
"Teşekkür ederim."
"Yanımda uyumana izin verdiğim için mi teşekkür ediyorsun?"
"Hayır beni güzel bulduğun için. Ayrıca yanında kalmak için senden izin aldığımı hatırlamıyorum."
Elif ellerini yüzüne götürerek ovuşturduğunda, dirseklerindeki ve kolunun alt kısmındaki sıyrıklar gözüne çarptı. "O daracık camdan nasıl geçtin Elif. Bu imkânsız."
"Bir kadın herhangi bir yerden geçmek isterse, hiçbir duvar onu tutamaz. Yeter ki, karşısındaki erkek geçme yolu göstermese bile ona gelmesini istesin. Biz kadınlar böyleyizdir. Önümüzdeki engeli aşmaya çalışarak duvarları yıkmaya çalışırız. Aşılmıyor mu? İmkânsızı başarır, gerekirse ışınlanmayı öğreniriz."
Alp yavaşça elini Elif'in saçlarına götürerek oynadı ve geriye doğru düzeltti. "Artık benim yanımda kalmak için imkânsızı başarmana ya da ışınlanmana gerek yok."
Elini Alp'in yanağına götürerek hafifçe okşadı. Ardından oturduğu yerden doğrularak hızlıca ayağa kalktığında yerin çekildiğini hissetti bakışları kararıyor her şey simsiyah oluyordu. Yavaşça yatağına otururken gözlerini kapattı. Eli yattığı yerden toparlandı ve Alp'in arkasından gelerek omuzlarına dokundu. "İyi misin?"
"Sanırım hayır. Her yer kararıyor."
"2 buçuk gündür hiç bir şey yemedin Alp. Su bile içmedin çok normal."
Elif dizlerinin üstünde yürüyerek, yataktan kalktı. Komedinin üzerindeki sürahiye uzanarak bardağa su doldurdu ve Alp'in tarafına giderek hemen önünde eğildi. "Al, su iç."
"İstemiyorum Elif."
"Alp düşüp bayılacaksın inat etme."
"Midem almıyor. İstemiyor."
"Biraz iç iyi gelecek."
Bardağı yavaşça elinden alarak birkaç yudum aldığında bardağı tekrar Elif'e uzattı. "Sen nereye gidecektin?"
"Banyoya duş almam gerek. Dün Derya Ablaya geleceğimi söyledim. Aslında gitmek istemiyorum ama.. Söz verdim."
"Tamam, sen duşunu al. Bende sana bir tabak yapayım. Biraz atıştırırsın."
Alp itiraz edecek gibi olduğunda, elini onun dudaklarına götürerek susturdu. "Ah kapa çeneni Alp. Getireceğim sende yiyeceksin, nokta."
Alp'in bakışları dudaklarının üzerinde duran Elif'in eline gittiğinde, Elif'te Alp'in dudaklarına baktı. Bakışlarını kaçırırken, elini yavaşça aşağı kaydırarak çekti. Kenardan destek alarak ayağa kalktığında, tek amacı kaçmaktı. Neden bu kadar heyecanlanıyordu? Saçmaydı. Sadece dokunuyordu işte. Alp acı çekerken, bunları hissettiği için kendinden utanıyordu. Anne ve babasını kaybetmişti ve onun düşünceleri nereye kayıyordu.
Odadan çıkarak mutfağa indiğinde, dolaptan çorba çıkartarak ısıttı ve bir tabağa koydu. Orta boy tepsi çıkarttığında, peynir, zeytin, domates ve salatalıkları ufak bir tabağa koydu yanına ekmek ve tuzda koyduğunda tepsiyi eline alarak mutfaktan çıktı. Çorbanın dumanı tüterek havaya karışmasını izlemek çok hoştu.
Alp'in odasına girdi ve yavaşça ilerleyerek çalışma masasının önüne koydu. Alp banyodan yarı çıplak çıktığında gözlerini odanın diğer tarafına kaçırdı. Resmen çocuğun özel alanını işgal etmişti. Böyle bir saçmalık olamazdı. Giyinme odasına yönelerek girdiğinde, derin bir nefes aldı. Geçen birkaç dakikanın ardından Alp giyinme odasından çıktı. Üzerinde siyah bir tişört altında siyah pantolon vardı. Elindeki siyah deri ceketini kenara fırlattığında Elif kenara çekildi. Alp sandalyeye oturarak, masaya yöneldi. Kaşığı eline aldı ve çorbadan bir yudum aldığında parfüm kokusu burnunu dolduruyordu.
Fazla erkeksiydi. Her zaman erkek parfümlerine karşı zaafı vardı ve Alp'in ki fazla güzel kokuyordu. Aslında kendi parfümüde güzeldi. Alp kırmasa daha güzel olabilirdi. Bunun hesabını sonradan sormak için aklına not aldı. En azından bir ay sonra sorabilirdi. Alp çorbayı yarıladığında oturduğu yerden kalktı. Elif tepsiyi eline aldığında bitkin şekilde Alp'e bakış attı. "Ben tepsiyi aşağı bırakıp eve geçiyorum."
"Dur, bekle. Eşyalarımı alayım beraber çıkarız."
Elif tamam anlamında başını salladığında, kenarda duran telefonunu cebine soktu. Alp biraz konuşuyordu fakat oldukça tepkisiz ve sakindi. "Montun nerede?"
"Cansu'lar da."
"Montun olmadan mı geldin?"
"Farkında değildim."
Alp Elif'i kolundan çekiştirerek kıyafetlerinin olduğu odaya girdiğinde çekmeceyi açtı. Siyah fermuarlı ve kapüşonlu bir üst çıkarttığında Elif'e uzattı. "Sonra getirirsin."
"Boş ver ben onu vermeyi unuturum."
"Tamam, sorun değil sende kalabilir."
Sessizce kıyafet odasından çıktığında Elif'te peşinden çıktı. Siyah kapüşonluyu üzerine geçirdiğinde, merdivenleri dikkatle iniyorlardı. Alp hızla ayakkabılarını giyerek evin dış kapısından çıktığında, Elif'te onu takip etti. Bahçe kapısının önüne gelmişlerdi. Alp sessizdi. Sanırım onun bu sessizliğine hiç alışamayacaktı. Bir süre birbirlerine baktıklarında, Elif perişan saçlarını geriye attı. "Bir şeye ihtiyacın olursa, ara oldu mu?"
"Tamam." Diye bildi Alp. Ruhsuz bir biçimde.
Yavaşça elini Alp'in eline götürerek tuttuğunda, Alp hafifçe elini sıktı. "Arada uğrayacağım."
"Tamam."
Elif elini çekerek burukça gülümsedi ve arkasına dönerek evinin olduğu yöne doğru yürüdüğünde, bitkinlik en üst safhadaydı. Bir süre ilerlediğinde, arkasına dönerek Alp'e baktı. Olduğu yerden kendisine bakıyordu. Elini yavaşça havaya kaldırarak el salladı.
Alp'te elini havaya kaldırdı ve el salladığında, meyilli yokuştan inerek villa sitenin çıkışına ulaştı. Uzun bir süre yürümenin ardından Furkan'ların sitesine vardı. Apartmana geldiğinde zili çaldı. Saniyelerin ardından kapı açılmıştı. Merdivenleri yavaşça çıktığında kapının önünde dikildi. Elini zile uzatmadan kapı açılmıştı. Karşısında duran Fulya'ydı. Kendisine burukça tebessüm etti ve boynuna atlayarak sımsıkı sarıldı. Ona karşılık verdiğinde, Fulya bir süre sonra geri çekildi. "İçeri gel."
Derya Hanım mutfaktan çıktığında, ayakkabılarını çıkartarak içeri girdi. "Hoş geldin Alp."
Hiçbir şey demeyerek salona yöneldiğinde, kapıdaki büyük buzlu camın yerinde boşluk vardı. Bir an için utandı. Camı kendisi indirmişti. Bu utanmasına sebep oluyordu. Derya Hanım anlamış olacak ki, elini omzuna koyarak sıktı ve ona destek verdi. "Otursana."
Furkan odasından çıkarak salona geldiğinde, Alp'in omzuna dokundu. İkisi de yan yana oturduklarında Derya Hanım karşılarına oturdu ve Fulya'ya dönerek baktı. "Tatlım sen mutfakla ilgilenir misin? Bizim biraz özel konuşmamız gerek."
"Tamam." Dedi Fulya. Annesinin sözünü ikiletmeden mutfağa gitti ve ardından kapıyı kapattı. Derya Hanımın bakışları Alp'e kaydığında, bir süre sustu. Konuşacaklarını toparlamak isterce nefes aldı. "Biraz daha iyi misin?"
Alp yalın ve sakin sesle cevap verdi. "Aynı."
"Nereden başlamam gerektiğini bilmiyorum. Bunu seninle konuşmak zorunda olduğum için utanıyorum fakat konuşmak zorundayım. Annen ve baban benden duymanı isterdi."
Alp bir geçmiş cümle daha duymayı kaldıramadı ve gözlerine tekrar yaşlar hücum etti. Başını öne eğerek iki ellerinin arasına aldığında sadece öylece durdu. "Uzatmadan direk konuya gir Derya Sultan."
"Baban bir vasiyetname yazdı ve avukatına verdi. Bu bir hafta sonra benim elime ulaşacaktı fakat fırsat olmadı. Babanın avukatı Yeliz Hanım kendisi Amerika'da yaşıyor. Oranın yerlisi. Bizim yasal olarak onun yanına gidip vasiyetnameyi açtırmamız gerek. Senin büyük bir hissen olduğunu zaten biliyoruz fakat bunu yasallaştırıp, yürürlüğe koymamız gerek. Şirketi yönetebilmen için."
Alp başını yerden kaldırarak tek elini havaya kaldırdı. "Derya Sultan kendimi bu iş için gerçekten hazır hissetmiyorum."
"Biliyorum. Biliyorum fakat şirketinizde işler çok karışık Alp. Bende bunları seninle konuşmaktan hoşlanmıyorum. Şirketinizin bir avukatı olarak ve senin için bunu yapmak zorundayım. Her yerden çok fazla baskı ve ayağını kaydırmak isteyenler var. Kirli para adamları da dâhil. Arsa ve ihale yüzünden de peşindeler... Bekleme yapma lüksümüz yok, şirketlerin batmasına kadar gidebilir. Batmakla kalsa üstüne büyük bir borç biner Alp. İşi devralman lazım... Sen sadece devral. Ben sen toparlayana kadar her şeyi halledeceğim."
"Peki, tamam ne yapmamız gerek."
"Hemen Amerika'ya uçmalıyız ve babanın vasiyetnamesini yürürlüğe koymalıyız."
"Başka konuşmamız gereken konu var mı? Varsa lütfen bitir Derya Sultan."
Derya Hanım bakışlarını kaçırarak bir süre, sustu. Sessizliği durgun bir deniz gibiydi. "Şimdilik yok. Hemen hava alanına gidelim."
"Derya Sultan söyleyeceklerin bu kadar mı? Babam ve annemi kim öldürdü? Uçağın düştüğüne inanmıyorum. Uçak düşürüldü. Hiç bir detay vermedin."
"Daha sonra."
Derya Hanım ayağa kalktı. "Hemen hazırlanıyorum. Furkan sende üstünü giyin bizimle geliyorsun."
Köşede sessizce konuşmaları dinleyen Furkan öne kaykılarak şaşkınlıkla annesine baktı. "Ben mi geliyorum? Ne işim var elin Amerika'da benim."
"Lütfen Furkan uzatma."
Derya Hanım salondan çıktığında, Furkan annesini yatak odaya kadar peşinden takip etti ve odanın kapısını kapattı. "Anne, ben neden geliyorum?"
"Lütfen sorma."
"İyi de benim gelmem saçmalık."
"Değil."
"Başka bir şeyler dönüyor, gözlerinden görebiliyorum."
"Alp çok kötü Furkan, yanında olman lazım. Onun yanında olman ona iyi gelecek."
"Alp'in yanında olmak istemiyormuşum gibi konuşma. Sen ne demek istediğimi çok iyi anladın."
"Zamanı var Furkan ve sana ihtiyacım olacak."
Derya Hanım şakaklarını ovuşturdu ve oğluna baktı. "Furkan bu akşam ihale var. Eğer şimdi çıkarsak Amerika'ya anca yetişeceğiz."
"Ve sen bunu Alp'e söylemedin mi?"
"Söyleyemem, yoksa gelmekten vazgeçer."
"Yanlış düşünüyorsun anne. Alp o ihaleyi annesi ve babası için inadına gidip alacaktır. Alp hiçbir konuda geri çekilmez.
"Haklısın. Gerçekten biliyorum Furkan. Alp ile konuşmam gereken pek çok konu var ve sırasına göre gitmeliyim."
"Tamam. Ben söylerim."
Furkan yatak odasından çıkarak, salona gitti ve Alp'in önündeki koltuğa oturdu. "Bu akşam ihale varmış."
"Derya Sultan'ın acelesi şimdi belli oldu. Hangi ihale?"
"Bilmiyorum ihale dedi."
"4 tane ihale var Furkan."
"Ben nereden bileyim lan. Anneme sor. Muhtemelen uçakta detayları konuşacak."
Oturduğu yerden kalkarak hazırlanmak için odasına gittiğinde, Alp'te oturduğu yerden kalktı ve mutfağa gitti. Fulya çorbayı karıştırmayı bırakarak Alp'e baktı ve burukça tebessüm etti. Kettle'da kaynayan sıcak sudan, bir kupaya doldurdu ve içine kahve ekleyerek karıştırdı. Ardından Alp'e uzattı. "İyi geleceğine eminim."
Alp uzattığı kupayı elinden aldı ve tezgâhın üzerine bıraktı. Yavaşça Fulya'yı kollarının arasına alarak sarıldığında, Fulya'da karşılık verdi. "Teşekkürler fıstık."
"Lütfen kendine dikkat et."
"Senin için edebilirim sanırım."
Fulya hafifçe kıpırdadığında, geri çekilerek Alp'in yanağına öpücük kondurdu. Hafifçe tebessüm ederek karşılık verdi. "Furkan senin gibi kız kardeşe sahip olduğu için şanslı."
"Katılıyorum fakat kıymetimi bilen yok."
Alp'in hüzünlü gülümsemesi biraz daha genişledi. Fulya konuşmaya devam etti. "Ayrıca bende senin kız kardeşinim. Oda ne demek?"
Alp kupadaki kahveden bir yudum aldı ve cevap verdi. "Evet öylesin."
Mutfak kapısı açıldığında, Derya Hanım seslendi. "Çıkalım."
Alp kupayı kenara bırakarak, Derya Hanım'ı takip etti. Kapıyı açarak dışarı çıktıklarında ayakkabıların bağcıklarını bağladılar. Furkan'da peşlerinden çıktığında, Derya Hanım Fulya'ya seslendi. "Fulya sen bu gece Ceren'ler de kalacaksın. Ben Nihal Ablan ile konuştum haberi var."
"Nasıl yani. Tehlike ortadan kalktı mı?"
"Evet."
Fulya kapının önüne gelerek onları uğurladı ve ardından kapıyı kapattı. Asansörden inerek, apartmandan çıkmışlar ve arabaya binmişlerdi. Derya Hanım hızla arabasını hava alanına sürerken, Alp konuştu. "Akşama hangi ihale var."
"Hayır için olan."
"İlk ihaleye mi gideceğiz? Yoksa vasiyetnameyi açtırmaya mı?"
"Yetişemeyiz o yüzden ihaleye gideceğiz. İhale alımlarında genellikle annenin yanında ben vardım. Faturayı Derin İnşaat şirketine yönlendireceğiz."
"Ne kadar miktar ortaya koyma şansım var."
"Rakamları uçakta tartışırız. Bizi çok zorlarsa işten vazgeçeriz."
"Hayır, o ihale alınacak."
"Alp şirketi tehlikeye atamayız."
"Şirket en fazla iki ay sıkışır. Direk kendini toparlayacak potansiyelde. Bunu ikimizde biliyoruz. O ihaleyi alacağım Derya Abla. Anne ve babamın hiç uğruna ölmelerine izin vermem."
Derya Hanım elini vitesten çekerek, Alp'in eline uzandı ve destek vermek istercesine tuttu. "Bütün kararlarında yanındayım."
Bir saat sonra hava alanına vardıklarında, Derya Hanım uçak biletlerini cebinden çıkarttı. Alp biraz şaşırmıştı. Önceden alabileceğini tahmin etmemişti. Başarılı bir avukattı ve işini riske atmazdı. Birçok kontrol beklemenin ardından uçakta yerlerindelerdi.
Derya Hanım ve Alp iş durumlarını konuşmak için yan yana oturmuş, Furkan ise onların bir önündeydi. Oyalanmayarak çantasından dosyaları çıkartmış, Alp'e gelir, gider listesini çıkartmıştı. Şirket ile ilgili pek çok detay vermiş. Kâr listelerini ortaya koymuştu. Alp'in ihaleyi almak için sınırları zorladığını biliyordu. O yüzden ufacık karları bile tabletinden bakarak ona gösterdi. Alp geçen anne ve babasının geldiğinde yürütülen 1 milyon paradan bahsetmişti. Bunu Derya Hanım'a söyleyerek fark etmesini sağladığında, fazlasıyla şaşırmış ve hesapları kontrol etmişti.