Bölüm 1

4981 Words
1.BÖLÜM Düştüğü yerden çuval misali kalkarken ayakları bedenini taşımakta zorlandı. Yağmur damlaları montunun üstünden akarak ilk defa asfaltla tanışıyordu. Bir adım ileri atmasıyla bütün dünyası döndü, bakışları karardı. Bir adım daha attığında bütün gücünün bitmiş olduğunu hissetti ve hıçkırığı bir kez daha gök gürültüsüyle karıştı. Bu kaybetmek değildi. Bir eşyanı kaybederdin, ya da sevdiğini, ya da evini… Kaybetmenin ötesiydi. Yok oluştu. Yokluğu ve çaresizliği iliklerine kadar hissetmekti bu… Adımlarını yavaş, yavaş atarken villa sitenin girişine ulaştı. Koşarak evin bahçe kapısından içeri girdi. İçinde tuttuğu deli gibi hıçkırıklar, dışında sesli olarak patlıyordu. Artık nefes alamaz hale gelmiş, ciğerleri havasızlıktan isyan ediyordu. Ve kalbi... İçindeki bütün hücresi acıya karşı direniyordu. Güçsüzlük ve zayıflık bütün bedenini ele geçirirken, kapıya hızla vurdu. Zihninde canlanan geçmişe döndü. "Ah Alp. Şu kapıyı yavaş çalar mısın tatlım?" "Duymadığını düşünerek çaldım anne." Geçmiş anıları kendisini terk ederken, kapıya daha şiddetle vurarak bir kez daha feryat etti. Kapıyı panikle açan Seçil Hanım endişeli gözlerle baktı. "Alp! Neyin var?" Hızla içeri girdi. Seçil'in mantosunu alarak eline tutuşturdu. Kolundan tutarak sürükledi ve dışarı attı. Hiçbir açıklamada bulunmadan kapıyı yüzüne kapattı. "Alp!" Seçil Hanım, kapıyı sertçe yumruklarken içindeki hıçkırıkları daha da birikti. Ağlaması kesilmişti. Ağlamayacaktı. Annelik ve babalık bile yapmamışlardı. Öfke yoklukla beraber daha da büyüdü. Seçil Hanım'ın kapıya vuruşları kulaklarında boğuk şekilde yankılanırken, hızla merdivenlerden yukarı çıktı. Odasına vardığında sertçe, kapısını kapattı. Ölemezlerdi. Daha annelik ve babalık yapmamışlarken, böylelikle kolay sıyrılamazlardı. Tekrar kocaman bir yükün altına, onu itemezlerdi. Gitmek bu kadar kolay mıydı? Hem de dönecekleri için söz verirlerken. Acısı içini kavurarak yaktığında, sandalyesine tekme savurdu. Kum torbasıyla göz göze geldiğinde ellerini yumruk yaptı. İçinde her kopan hıçkırığın ardından bir yumruk vurdu. Kopan feryatlar bu kadar sessizken, acısını ellerinden çıkartıyordu sanki… Her vuruş, yeni bir acıya başlangıçtı. Elif Derya Hanım'ın kulaklarını dolduran çığlığı ile açtığı buzdolabını kapattı. Cansu'ya dönerek gözlerini üzerine dikti. Yavaşça kendisine bakarken ayağa kalktı. Alt dudağını ısırdı ve tedirginlikle ellerini birbirine ovuşturdu. Tekrardan bağırma sesi apartman boşluğuna kadar giderek yankısı kendilerine ulaştığında, Cansu ellerini tezgâha dayadı. "Neler oluyor Cansu?" "Bilmiyorum. İlk defa Derya Hanım'ın çığlık attığını duyuyorum." Bir cismin kırılma sesi kulaklarını doldurduğunda, korku dolu gözlerini Cansu'ya çevirdi. "Cansu yukarı çıkmalı mıyız?" "Bilmiyorum." Apartmandan koşarak inen ayak sesleri kulaklarına iliştiğinde, tekrar birbirlerine bakındılar. Daha fazla dayanmayarak, dış kapıya yöneldi ve ardına kadar açtı. "Cansu bir bakmalı mıyız?" "Bilmiyorum. Belki aile kavgasıdır. Hiç kavga ettiklerini görmedim." Yukarı kapı açıldığında, sesler bütün apartmanı doldurdu. Fulya'nın hıçkırışları, Derya Hanım'ınkilere karışıyordu. Bütün konuşmalar yalın bir şekilde anlaşılıyordu. "Furkan, lütfen onu yalnız bırakma." Cansu mutfaktan çıkarak yanına geldiğinde, apartmana doğru bakındı. Ayak sesleri hızla üst kattan inerken, Furkan'ın yüzü açık bir şekilde göründü. Yüzü kızarmış ve gözyaşları yanaklarından süzülüyordu. Kendilerine bakmayarak hızla aşağı inecekken, Cansu kolundan sertçe tutarak çekti. "Ne oluyor?" Furkan bakışlarını yana çevirdiğinde, gözyaşlarının hızı daha da arttı. Dudaklarını birbirine bastırdı. Hıçkırmasını önlemeye çalışır gibi görünüyordu. Kolunu Cansu'dan kurtarmaya çalıştığında, izin vermedi. "Furkan, ne oluyor?" Fulya'nın hıçkırıkları tekrar kulaklarını doldurduğunda, Furkan gözlerini sımsıkı yumdu ve bir süre hiç konuşmadı. Bakışlarını zorlukla karşısında duran iki kıza çevirdi. Cümleleri toparlamaya çalışıyordu fakat bu imkânsızdı. "Furkan konuşsana!" "Alp'in anne ve babası…” dedi derin bir nefes almasıyla, gözyaşları tekrar çeşme misali yanaklarından çenesine ulaştı. "Öldüler." Elif'in yüzü bir anlık kasıldı. Sanki güler gibi yüzü kasılmıştı fakat gülmüyordu. Şaşkınlık beynini on ikiden vurarak ele geçirdiğinde, kalp atışları hızlandı. Kulakları duyduğunu, beyni algıladığını ret ediyordu. "Furkan ne diyorsun sen?" Furkan'ın sessiz hıçkırığı dudaklarını tekrar birbirine bastırmasıyla içinde patladı. Elif'in bedenini bir anlık üşüme kapladı. Duyduklarının şokuyla titreyen ellerini havaya kaldırdı ve Furkan'ı kollarından tutarak sertçe sarstı. "Ne diyorsun sen Furkan?" "Elif." "Ölemez onlar. Anladın mı?" Çığlığı apartmanda yankılanırken, daha şiddetli sarstı. "Ölemezler!" Yaşlar gözlerinden taşarak akmaya başladı. Sadece yüzünde yeni yollar bularak, aşağı akmaya çalışıyorlardı. Sesli bir hıçkırık, bütün acısıyla patladı ve herkesin canını bir kez daha acıttı. "Ölmüşler, uçak kazası." "Yalan haberdir! Ölemez onlar anlıyor musun? Ölemez! Alp bu kadar hasret çekerken, bu kadar kızgınken ölüp gidemezler! Onu bırakamazlar." Ellerini Furkan'ın üzerinden çekti ve botlarını ayağına geçirerek bağlamadan merdivenlere yöneldi. 4'er 5'er atlayarak dış kapıyı bulduğunda sertçe açarak kendini dışarı attı. Yağmur şiddetini koruyarak yağmaya devam ediyor, yerini gürültülü şimşekler alıyordu. Koşmaya başladı, sanki yağmurdan kaçabilecekmişçesine... Sadece botlarının su üzerinde çıkardığı sesleri ve hıçkırışlarını duyuyordu. Gök gürültüsü kulaklarında yankılanırken, kapkaranlık olan gökyüzünü aydınlatıyordu. Ayakları birbirine dolanıyor, bacakları ağrıyarak isyan ediyordu. Villa sitenin köşesinden döndüğünde, peşindeki sesi duydu. Furkan'a aitti. "Elif! Alp'in oturduğu villanın önüne ulaştığında bahçe kapısından geçerek, evin dış kapısına dayandı. Yumruğunu şiddetle kapıya geçirdi. "Alp aç kapıyı!" Müzik sesi duyduğunda, daha sert kapıya vurdu. Giriş katından Alp'in odasında çalan müziği duymak imkânsızdı. Üç kat vardı. Yumruklarını kapıya defalarca geçirdi. "Alp!" Furkan yanına gelerek kapıya dayandığında, kendisi gibi kapıya vurdu. “Alp aç kapıyı!" Sertçe ayağı ile tekme savurdu. "Lütfen yapmayın içeri giremezsiniz." Arkada duran Cansu ikisinin de omzundan tutarak sıktı. Boşa direnişleri hüsrana uğramıştı. İçeri girebilmelerine imkân yoktu. Fakat o Elif Kılıçtı. Hiçbir duvar, ona işlemezdi. Onun için açılamayacak kapı yoktu. Onun için imkânsız yoktu. Saçlarını geriye atarken, göz yaşlarını hızla temizledi. Furkan'a döndü ve konuştu. "Sende bu evin yedek anahtarı var mı?" "Hayır." "Alttan girebileceğimiz bir yer?" "Hayır." "Ben bu eve girerim!" Elif'in bağırmasıyla, Furkan'a ona bağırdı. "Daha yol! Ne duruyorsun? Girebiliyorsan git gir!" Elif sertçe ayağını yere vurduğunda bahçenin önce sağına giderek pencerelere baktı. Ardından hızla sola giderek diğer pencereye baktı. Cansu kendisini tutmaya çalıştı fakat işe yaramadı. "Elif lütfen sakin ol." "Gerekiyorsa, bu evin bütün camlarını taşla indiririm! Ama ben bu eve girerim!" Koşarak bahçenin sol tarafına gitti ve arka taraftaki bahçeye ilerledi. Salon kapısını zorladı. Açılmıyordu. Camlarına bakındı. Hiçbir yer açık değildi. Bakışlarını havaya kaldırdı. Yukarıdaki pencerelerde kapalıydı. Ne pahasına olursa olsun o eve girecekti. Furkan ve Cansu'nun ayak sesleri kendisini takip ediyordu. Delirmiş gibiydi. "Eli dur lütfen, hiçbir giriş yok." Cansu'ya dönerek, bakışlarını dikti ve elini havaya kaldırarak evi işaret etti. "Gerekirse ışınlanmayı bulurum! Ama ben bu eve girerim!" Cansu Elif'i tutmaya çalıştığında, iki adım geriledi. "Gerekirse 3.kata tırmanırım!" Evin etrafını dört dönerken, Cansu ve Furkan'da peşindelerdi. Evin etrafını 5 kez döndüğünde yan tarafta durdu ve elini şakaklarına götürerek ovuşturdu. Gözlerini yere devirdi. Hiçbir geçiş ya da girebilecek açık pencere dahi yoktu. Minnacık bir fare deliği bile… Gözleri bir anda yerin başlangıç noktasındaki ufak cama gitti. Tamda düşündüğü gibiydi. Bir fare deliği… Mutfak penceresinin olduğunu fark etti. Yer altında olduğu için penceresi de yoktu. Hızla yanına giderek çömeldi. Pisliğin eve girmesini önleyen tel vardı. Yere tamamen oturdu ve penceredeki teli tekmeledi. Yere düşmüyordu. Bir kez daha tekmeledi. Furkan ve Cansu arkasına gelerek soluk soluğa durduğunda, Furkan çıkıştı. "Manyak mısın kızım sen? Ne yaptığını sanıyorsun?" "Evet manyağım." "Kızım orası daracık. Geçemezsin sen oradan." "Ben Alp için ne dar yollardan geçtim. Bilsen aklın şaşar." Elif'in edebiyat yapmasıyla, Furkan bakışlarını gökyüzüne kaldırarak yağmurun yüzüne gelmesini sağladı. Elif son kez çığlık atarak ayağıyla darbe uyguladığında, tel mutfağa düşerek ses çıkardı. Yavaşça daracık olan cama yöneldi. Bir insanın geçebileceği boyutta değildi fakat kendisi geçebilirdi. Ellerinin üzerinde yavaşça yürüyerek minik camdan aşağı baktı. Dikkatli olursa tezgahın üstüne inebilirdi. Yüz üstü dönerek yavaş, yavaş bacaklarını pencereden soktuğunda Cansu konuştu. "Saçmalama Elif kalacaksın, fazla dar." "Benim için değil." Furkan eğilerek Elif'in elinden tuttu ve içeri girmeye çalışmasını engelledi. "Başımıza iş açacaksın." "Bırak!" dedi kollarını sertçe çekerken. "Bu eve girmemi kimse engelleyemez anlıyor musun?" Furkan ayağa kalkarken direnmedi perişan haldeydi ve uğraşacak hali yoktu. Elif kalçalarına kadar indiğinde sığamayacağını anlayarak biraz kalçasını havaya kaldırdı ve pencerenin karesinden yararlanarak içeri girdi. Ayakları tezgâhın üzerine ulaştığında kolları acıyla sıyrıldı. Umursamadı şuan en son umursayacak şey kollarındaki sıyrıklardı. Tezgâhın üzerinden yere atlarken Furkan ve Cansu'nun hiçbir şey demesine fırsat vermeden koşarak merdivenlere yöneldi. Giriş katına geldiğinde müzik sesi daha belirgin ve duyulur bir hal aldı. Gözlerindeki yaşları silerek merdivenleri çıkmaya devam etti. Son kata geldiğinde Alp'in kapısını tereddütsüz kolundan tutarak ittirdi. Açılmıyordu. Kilitliydi. Yüksek basınçlı müzik sesi neredeyse kendi sesini duymayı engelleyecek kadar güçlüydü. Kapıya ellerini vurarak seslendi. "Alp. Aç kapıyı. Lütfen." Bir süre elini kapıya vurmaya devam etti. Elleri uyuşmaya başlamıştı. "Lütfen. Aç kapıyı." Ne kadar perişan durumda olduğunu biliyordu. Yanında olmak istiyordu. Kendisi bile deli gibi Sevgi Hanım'ın ve Hasan Bey'in ölmesine ağlarken Alp'in durumunu anlayamayacağını biliyordu. Acısını anlayamazdı. Yanında olsa yeterdi. Kapıya tekme atarak durduğunda derin nefesler alıp verdi. Yandaki kapıya bakışları kaydığında hızla içeri girdi. Minik bir oturma odasıydı. Ön tarafta yere kadar olan cam pencere gözüne takılmasıyla perdeyi açtı. Büyük teras ile göz göze gelmesiyle bir süre bakındı. Bu eve ilk sefer girdiğinde Alp'in odasından bu terasa çıkmıştı. Ortak açılan teras olmalıydı. Cam pencereyi açarak, terasa çıktı. Yer ıslaklıktan kayıyordu. Yavaş adımlarla Alp'in odasının olduğu tarafa yürüdü. Odasına açılan kapının önüne geldiğinde içeri baktı. Göz yaşları gözlerine hücum ederken yanaklarını buldu. Çenesine oradan da yere döküldü. Alp kum torbasına ara vermeksizin vuruyordu. Yavaşça elini kapıya götürürken hıçkırığını engelledi. Güçlü görünmek zorundaydı. Annesinin olayında o güçlü durmuştu ve ona destek çıkmıştı. Şimdi güçlü olma sırası ondaydı. Elini kapının koluna koyarak yavaşça aşağı indirdi. İleri ittirdiğinde müzik sesi kulaklarına basınç yaptı. Köşede duran büyük televizyondan geliyordu. Bakışları Alp'e kaydığında bir kez daha içi acıdı. Yüzü kıpkırmızıydı ve gözleri kan çanağıydı. Ağlamamak için kendini sıkıyordu. Bakışları durmaksızın kum torbasına vuran ellerine kaydığında, kan gördü. Kum torbasına vurmaktan ellerini parçalamak üzereydi. Biraz daha devam ederse ellerini kullanamayabilirdi. Kendini toparlayarak kenardaki kumandayı aldı ve televizyonu kapattı. Odayı öldürücü sessizlik kaplarken sadece kum torbasına uyguladığı darbe sesi vardı. Adımlarını yavaşça Alp'e doğru attı. Konuşmayı denediğinde sesi oldukça cılız çıktı. "Alp vurma." Orada yokmuş gibi davranıyordu. Sanki hiç duymamış gibi, bir kaç adım daha attı ve tam önünde dikildi. "Vurma Alp!" Acısını kum torbasından çıkartmaya çalışıyordu. Ağlamamak için kendini o kadar kasmıştı ki; boynundaki damarlar bir kez daha gözle görülür şekilde belirginleşti. "Alp." İçi kavruluyordu. Her güçsüzlüğün de dimdik ayakta durabilmişken onu böyle görmeye hiç alışık değildi. Annesini ve babasını kaybetmişti. Hangi cümle onu teselli etmeye yeterdi? Kum torbasının hemen yanına durduğunda vuruşlarını dinledi. "Dur Alp..." Gözündeki yaş ahenkle yere akarken hızlıca temizledi. "Dur.." Ellerini parçalanmak üzereydi. Kaç dakikadır böylesine kum torbayı yumrukluyordu hiçbir fikri yoktu. Bir adım atarak kum torbasının önüne geçtiğinde, Alp'in yumruğu burnuna bir milim kala durdu. Gözünü bir milim kıpırdatmazken Alp'in gözlerinin içine baktı. Ve ilk defa kendini sorgulamayarak yapmak istediğini yaptı. Sertçe dudaklarını Alp'in dudaklarına yapıştırdı. Kollarını boynundan sımsıkı sardığında Alp'i geriye iterek, bir kaç adım geri gitmesini sağladı. Alp can yakıcı sertlikte alt dudağını yakaladığında, aynı sertlikle kendisine bastırdı. Dudaklarını dudaklarından ayırdı. Boynundaki kollarını ayırarak başını tuttu ve saçlarının arasına gömmesini sağladı. Saçlarını yavaşça okşarken, sarılmasını iki katı sıkılaştırdı. Kendisi bile bu denli ağlarken onun ağlamaması normal değildi. Başını biraz daha saçlarının arasına gömdüğünde, sesi uyarıcı çıktı. "Ağla Alp. Tutma, lütfen tutmaya çalışma. Bu güçsüzlük değil." Alp'in içinde patlayan hıçkırışıyla bütün bedeni en derinlerine kadar sarsıldı. "Tutma." Tekrar Alp'in hıçkırmasıyla bedeni sarsılırken başındaki elini daha sıkı saçlarının arasına yerleştirdi. Büyük feryadı odanın içini doldururken sarsılmaktan bitmişti. Gözlerinden yaşlar çeşme misali akıyordu. Boynunda hissettiği ıslaklık ve hıçkırışla Alp'in saçlarının arasına zorlukla öpücük kondurdu. Belindeki kollar kendisini sararak sımsıkı tuttu. Nefes alamayacak kadar sıkıydı. Hıçkırışları can yakacak kadar sesli bir hal aldı. Hiçbir şey içindeki acısını anlatmaya yetemezdi. Biliyordu. "Yanındayım ve gitmeyeceğim. Bu yüzden beni ittirmeye kalkma." Göz yaşlarını Alp'in omzuna silerek bir kez daha temizledi. Alp adımlarını yatağa doğru yöneltti. Bir anlık başını Elif'in boynundan ayırmazken, bacaklarının kendisini daha ne kadar taşıyabileceğini kestiremiyordu. Elif ne yapmaya çalıştığını anlayarak, onunla beraber ilerlediğinde hıçkırığı bütün bedeninde patladı. İçindeki azap, acı tarifsizdi. Bütün kanı çekiliyordu ve soğuk bedenini kaplıyordu. Üşüyordu. Fakat bu soğukluk farklıydı. Bu yalnız kalışın soğukluğuydu. Bu kimsesiz kalışın üşümüşlüğüydü. Bu yok oluşun titremesiydi. Elif bir anlık kendisinden ayrıldı ve büyük yatağındaki yorganı açtı. Sertçe yatağa atladığında, Elif yavaşça ayakkabılarını çıkarttı ve yatağın içine girerek yorganı üzerlerine çekti. Kolunu kaldıracak hali yoktu. Bitmişlik bütün bedenindeydi. Ağlamaktan ve hıçkırmaktan deli gibi titrerken, Elif yavaşça başını kaldırdı ve kolunu altına koyarak diğer eliyle kendisine çekerek yapıştırdı. Yüzünü boynuna gömdüğünde sımsıkı sarıldı. Dakikalar geçtikçe hıçkırıklar iç çekişleri aldı. Sarılan kolları gevşemişti. Elini saçlarında ağır hareketlerle gezdirdi. Alp'in bir kez daha sarsılmasıyla bütün bedeni şiddetle titredi. Kollarını tekrar sıkılaştırdı. Saatler birbirini kovalıyordu. Hava kararmıştı. Odaya sessizlik hâkimdi. Alp'in derin nefes alışlarını da duyamasa neredeyse sağır olduğunu sanacaktı. Şortun arka cebindeki telefon titrediğinde hafif hareketlendi fakat dokunmadı. Muhtemelen arayan Cansu ya da Furkan'dı. Şuan onlara cevap verebilecek bir durum yoktu. Alp'in saçına öpücük kondurduğunda, burnunu dayayarak kokusunu içine çekti. Şampuan kokusu burnunu dolduruyordu. Gerilen vücudu biraz olsun rahatlamıştı. Aynısını Alp içinde söyleyebilirdi. Çok daha sakindi. Saatler son sürat birbirini kovalarken, gece yarısını geçti. 1'e gelirken, cebindeki telefon bir kez daha titredi. Betül'e ya da babasına mesaj çekmeliydi. Aksi taktir de onu rahat bırakmazlardı. Alp'in saçındaki elini yavaşça kaldırdığında, hareketlenmesi ile tekrar elini saçına götürerek okşadı. "Şşş. Buradayım. Sadece bizimkilere mesaj çekeceğim." Elini tekrar saçlarının arasından ayırdığında, cebine uzanarak telefonunu eline aldı. Ekranın kilidini açtığında, ışık gözlerini yaktı. Saatlerdir karanlıkta yatıyorlardı ve odada tek bir ışık bile yoktu. Gözlerini açıp kapatarak ışığa alışmasını sağladı. 10 cevapsız arama vardı. 7'si Furkan'dan, 1'si Cansu'dan diğer ikisi de Betül ve babasındandı. Hızlı biçimde w******p'a girdi. "Cansuy." yazan ada tıkladı. "Elif içeride neler oluyor?" "Eli." "Bir şeyler söylesene, Furkan delirmiş gibi ortalıkta dolanıyor." "Ah kızım ya bir telefona bak." Geri gelerek Furkan'ın adının üzerine tıkladı. "Kapıyı aç Elif." "Hey?" "Bir şey dememe izin vermeden yukarı fırladın." "Alp'in yanından bu gece ayrılma." Tekrardan geriye gitti. Bir sürü boş sohbet içerikli önemsiz gruplardan bildirim gelmişti. Hiç birini açmayarak, Betül'e tıkladı ve hızlıca mesaj yazdı. "Bugün Cansu'lardayım. Beni beklemeyin." Tekrar geri geldi ve Cansu'nun üzerine tıkladı. "Bizimkilere sizde olduğumu söyledim. Pot kırma." Cansu saniyesine çevrim içi olmuştu. Hızla kendisine cevap yazıyordu. "Tamam. Alp'in durumu nasıl?" Derin bir nefes alırken, yüzünü Alp'in boyun çukuruna gömdü. Hafifçe bakışlarını tekrar telefonuna dikti. "Çok kötü Cansu... Ne yapacağımı bilmiyorum. Saatlerdir tek kelime etmedi. Sadece ağlıyor, hıçkırıyor ve derin bir sessizlik. Bu döngü saatlerdir devam ediyor." Gönderdiğinde Cansu saniyeler içince cevap yazdı. "Furkan delirmiş gibi Elif. Alp'in yanında olmak istiyor. Kapıyı açman mümkün değil mi?" "Hayır, yanından ayrılamam. İmkân yok. Sakin olmaya çalışsın. Ben buradayım." "Derya Abla'lardayız. Ailecek. Herkesin durumu çok kötü. Fulya maf olmuş durumda. Derya Abla sabahtan beri ağlıyor. Alp'i görmek istiyorum diyor devamlı." "Sen beni bu gün idare et Cansu tamam mı?" "Tamam. Alp'in yanından ayrılma lütfen." "Bundan sonra onun yanından hiç ayrılmayacağım." Hızlıca telefonu kilitleyerek yatağın bir ucuna fırlattı. Elini Alp'in omzuna götürerek yavaş hareketlerle sıvazladığında, boynundan tekrar ıslaklık hissetti. Gözyaşları kendi boynundan aşağı doğru akıyordu. Şiddetliydi ve bir o kadarda sessiz.. Kolu uyumuş hareket ettiremiyordu. Hareket ettirdiğinde, Alp'in anlaması saniyelerini almıştı. Yavaşça hareketlendi. Başını boynundan çekti. Gecenin karanlığından dolayı yüzünü göremiyordu. Sakince arkasına dönerek başını yastığa koyduğunu ve ondan uzaklaştığını zorlukla seçebildi. Kenara fırlattığı telefonunu alarak fenerini açtı ve odanın içine tuttu. Gece lambası neredeydi? Bakışlarını arka tarafa kaydığında uzanarak bastı. Zifiri karanlığın yerini odayı loş ve tatlı ışık kaplarken telefonun fenerini kapattı ve yattığı yerden hareketlendi. Alp'in üzerinden atlayarak yüzü dönük olan tarafa geçti. Gözlerinin etrafında morluklar ve çöküntüler olmuştu ve kırmızı şişlikler vardı. Gözleri kapalıydı. Bacaklarını kendine doğru çektiğinde yüzünü öne doğru eğdi. Karşısında Alp Derin'den eser kalmamış, ufak bir çocuk vardı adeta. Sakin hareketlerle ona yaklaştı ve alnına öpücük bıraktı. Diğer kolunu, Alp'in boynun hemen altından dikkatle geçirirken ona yaklaşmasına izin vermişti. Yavaşça başını kaldırdı ve kolunun üzerine koydu. Gözyaşları kapalı gözlerinden taşarak, burnuna oradan da koluna düştü. Elif'in kendi yüzünde hissettiği ıslaklıkla üst dudağını alt dudağına bastırdı. Onu böyle görmeye alışık değildi. Canı acıyordu. Alp'in yüzünü tekrar boynuna gömdüğünde sımsıkı sarmaladı. Her hücresi "Ben buradayım." Dercesine Alp'e bağırıyordu. O buradaydı ve gitmeyecekti. Sessiz akan gözyaşları ve iç çekişleri uzun süre devam etti. Uyku bedenine sahip olmak istercesine kendine çekiyordu. Vücudu da ona sahip olmak isterce uykuya teslim olmaya hazırdı. Gözleri bir anlık kapandığında, uykuya kavuştu. Sakin dinlendirici ve rahatlatıcı. Uyku hiçbir zaman bu kadar güzel gelmemişti. Vücudunun sarsılmasıyla, hafif uykusundan uyandı ve gözlerini aniden açtı. Alp tekrar bir ağlama krizine daha girmişti. O yokmuş gibi hemen yanında ağlıyordu. Kendini yalnız hissediyordu ve acı çekiyordu. Elinden gelecek ve yapabileceği hiçbir şey yoktu. Keşke bir yöntem olsaydı ve onun acıları kendine alarak çekebilseydi. Çığlık atmak istiyordu. Deli gibi haykırmak. Düşüncelerini bir anlık geri aldı. Canı hiç acımadığı kadar acıyordu. Çaresizlik ruhunu ele geçirmişti. Boşa düşmüş olan kolunu kaldırarak, Alp'in sırına koydu ve biraz daha kendine çekti. Yavaş hareketlerle sırtını sıvazlarken tek amacı destek vermeye çalışmaktı. Konuşmak istedi fakat dudakları sadece dudakları kıpırdadı. Konuşmayı unutmuş gibiydi. Tekrar zorladı. "Ağla." Gözleri saate kaydı. 5'e geliyordu. 4 saat kadar kestirmişti. Burnunu bir kez daha saçlarının arasına götürerek kokladı ve uzun bir öpücük bıraktı. Alp'in vücudu ağlamaktan ateş gibiydi. Sıcaklığı kendisini bunaltmaktan öte yakıyordu. Sanki içindeki acısı alev alarak büyük bir yangına dönüşmüş ve dışa taşmıştı. Battaniyeyi yavaş hareketlerle üzerlerinden itti. Boynundaki ıslaklıklar aşağı süzülürken, ilk kez Alp'in sesini duydu. "Ben ne için yaşayacağım?" Sesi kuru ve acıydı. Boğazlarından yırtılır biçimde sözcüklere dökülmüştü. Gözlerini odanın içinde gezindirdi. Ellerini saçlarından sırtına kaydırdı ve sıkıca tuttu. "Benim için yaşayacaksın." "Kimsem kalmadı." "Evet, şuan ağzının içine bakan beni. Buraya girmek için her yeri dört dönen Furkan'ı, muhtemelen yanına gelmek için gözünü kapatmaksızın sabahı bekleyen Derya Ablayı, canından can gitmiş gibi ağlayan Fulya'yı saymazsan.. Senin hiç kimsen kalmadı." Derin bir nefes aldı. Alp için ne kadar değer ifade ettiğini bilmiyordu. Merak ediyordu fakat hiçte sırası değildi. Umurunda da değildi. "Bundan sonra senin asla yanından ayrılmayacağım bunu bil Alp Derin. Biz bir elmanın iki yarsıyız. Bizim çürüklerimiz bile aynı tarafta." Sarılmayı bırakarak, yanağına eğildi ve uzunca bir öpücük kondurdu. Tekrardan sarıldı ve kendisine çekti. "Biraz uyumaya çalış Alp." Göz kapakları her şeye isyan ederek kapanmak üzereyken eğildi ve gece lambasını kapattı. Uyku tekrardan onu derinlere çekiyordu. En dibe çekiyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD