Kulaklarının işittiğini beyni algılayamazken, çarpık sırıtışını yüzüne yaydı. Ne kulaklarının duyduğuna nede beynin algıladığına inanıyordu. Yanlış algılamıştı değil mi? Kendine bir kez daha inanmazken, alayla konuştu. "Ne dedin Derya Abla. Sanırım uykusuzluktan artık dediklerini yanlış algılıyorum."
Derya Hanım elini şakaklarına götürerek sadece bir süre durdu. Açıklamanın verdiği zorluk onu yeyip bitiriyordu. Bakışlarını tekrar Alp'e çevirdi. "Senin bir kız kardeşin var Alp."
Duyduklarıyla gerilirken, sırtını yasladı ve delirmiş gibi kahkaha attı. "İyi şakaydı."
Derya Hanım'ın bakışları oğluna döndüğünde, yüzündeki şaşkınlık ifadesi ilk söyleyişinde inandığını açıklıyordu. Alp'in inanmazlığının aksine; fazla sakindi. Bakışlarını tekrar Alp'e çevirdi. "Şaka değil Alp."
Bu kadar baskı Derya Hanım'a fazla geliyordu. Kirli çamaşırları, saklanan olayların hepsini kendi açıklamak zorundaydı. Kardeşini böyle öğrenmesini istememişti. Sonuçlar olayı buraya kadar itmiş ve mecbur bırakmıştı. Gözünden bir damla yaş aktığında, Alp inanmaya başlama belirtisi göstermişti. Şuan her şeyi anlatmalıydı. Yoksa bir daha anlatmaya gücü kalmayacaktı. "Senin bir kız kardeşin var. Senden 3 yaş küçük. 15 yaşında. 2 ay öncesine kadar Amerika'da yaşıyordu. İhale ve dava olayları başladığında, eve gelerek onu kaçırmaya çalıştılar. Annen ve baban küçüklüğünden beri onu yetiştiren dadısı ile Hollanda'ya gönderdi. 2 aydır orada yaşıyor."
Bakışları kendisini tararken yüzü tamamen ifadesizdi. İnanıp inanmamak arasın gelip gidiyordu. Mantığının zorlandığı gözle görülür biçimde belliydi. Furkan ayağa fırlarken, büyük bir gürültü çıktı. Kan beynine sıçramıştı. Yüzü kıpkırmızı kesilirken boynundaki damarları belirginleşti. Öfkeden, elleri titriyordu. Dişlerini çıktı. "Sen ne diyorsun anne!"
"Furkan yerine otur."
"Siz bunu yıllarca sakladınız mı? Nasıl saklarsınız? Bunu nasıl yaparsınız siz? Ne adi ve pislik insanlarsınız siz!"
Furkan öfkesini kontrol edemezken, hemen yanındaki dolaba sertçe yumruk geçirmesiyle Derya Hanım'ın ağzından çığlık koptu. Gözlerinden yaşlar çeşme misali süzülüyordu. Bakışlarını zorla Alp'e çevirdi. Kıpırdamıyordu. Tamamen tepkisizdi. Gözlerini bile kırpmıyordu. Akan yaşlarına engel olmayarak devam etmeye çalıştı. "Alp annen ve baban yazın gerçekten buradaki şirketlerini kapatacaklardı. Eve taşınacaklardı ve kardeşini de alıp geleceklerdi. Sana o zaman her şeyi anlatacaklardı."
Furkan alayla güldü. "Düşünmeleri bile büyük zahmet olmuş. Senin bu durumdan ne zamandan beri haberin var?"
"Yeni öğrendim. 9 ay olmadı."
Furkan sertçe dolaba tekme geçirdiğinde, Derya Hanım uyardı. "Yerine otur Furkan burası hukuk bürosu."
"Hukuk bürosunda olmamız umurumun köşesinde değil!"
Furkan'ı zapt edemeyeceğini anladığında, bakışlarını Alp'e çevirdi. Sadece gözünden süzülen bir damla yaşa ve bastırmaya çalıştığı öfkesine baktı. Kabullenemeyişi en derinlerinde hissediyordu. Derya Hanım elini Alp'in eline götürerek tuttuğunda, Alp sertçe elini kurtardı. "Dokunma."
"Lütfen sakin ol Alp."
Alp başını iki elinin arasına aldı. Başı dönüyordu. Daha iki gün önce anne ve babası ölmüştü. Dava ve ihale işleri, şirketler ona kalmıştı. Her an ölme tehlikesinin içinde yaşıyordu. Şirkette sıkışmalar vardı. Anne ve babasının kaybını daha sindiremezken, şimdide bir kardeşi olduğunu öğreniyordu. Bu kadarı fazlaydı artık, çok fazla...
Daha ne yaşayabilirim diye düşündü içinden? Daha ortaya çıkmamış ve gizli kalan ne tür bir bilgi olabilirdi? Daha ne kadar canı yakılabilirdi? Gözyaşları yanaklarından süzülürken, çenesine kadar devam etti ve hızla yere damladı. Bakışlarını hızla Derya Hanım'a çevirdi. "Yani ne yapabilirim?"
"Nasıl ne yapabilirim?"
"Bir kardeşim varsa ne yapabilirim?"
"Alp." Dedi sadece Derya Hanım.
Bu konuyu konuşmak o kadar zordu ki. Bakışlarını Furkan'a çevirerek yardım isterce baktı. "Banka hesabına düzenli para yatırmaya devam edin. Orada yaşasın."
Furkan'ın gözleri şaşkınlıktan büyürken, Alp'e dikkatli baktı. "Saçmalama oğlum."
Alp hızla oturduğu yerden kalktı ve elindeki zarfla kapıya doğru yürüdü. Kapıyı hızla çıktı ve kapıyı çarptı. Temiz havaya ihtiyacı vardı. Aldığı nefes yetmiyordu. Hızla asansöre bindi ve zemin katına bastı. Koşar adımlarla kendini binanın önüne attığında derin nefes alıp verdi. Gözleri kararıyordu. Bacaklarının taşımadığını hissediyordu. Duvar dibine çökerek yere oturdu. Gözlerin sımsıkı yumdu. Yaşlar ahenkle süzüldüğünde, hıçkırığını içinde tuttu. Kardeşi vardı. Ondan 3 yaş küçük... Hem de bir kız kardeşi vardı.
Hep bir kız kardeş istemişti. Şimdi bu istek yerini öfke ve burukluk bıraktı. Annesi ve babası bunu ondan nasıl saklarlardı? Yıllarca onu yanlarında tutarlarken, kendisini İstanbul'a mı atmışlardı? Evet, aynen öyle yapmışlardı. Onu bir çöp gibi kenara fırlatmışlardı. Birisi tam önünde eğilerek, koluna dokunduğunda gözlerini açtı. Furkan'ın bakışlarıyla karşılaşmasıyla bakışlarını kaçırdı. Tam yanına oturarak oda sırtını duvara yasladı. Ayaklarını yere sürterken sadece bir süre sessiz kaldı. "Bir kardeşin olduğunu sakladıklarına inanamıyorum."
Hiçbir cevap vermezken, devam etti. Sesinde hafif yumuşama vardı. Sanki gülerek konuşuyor gibiydi. "Hem de istediğin gibi lan... Allah'tan başka bir şey isteseydin belki de kabul olurdu. Tabi senin en çok istediğin senin küçüklüğünden beri istediğin kız kardeşin olmasıydı."
"O kahrolası çeneni kapat Furkan."
"Çenemi kapatmam gerçekleri değiştirmeyecek Zengin piçi."
"Kafamı dinlememe yarayacak moruk."
Furkan burukça gülümsedi. "Fulya ile aynı yaştalar. Fulya kadar neşeli ve enerjiktir belki."
"Sana ne lan? Sus artık."
"Annene benziyorsa gözleri yeşildir."
"Bunu neden yaptığını biliyorum Furkan. Boşuna uğraşma onu yanıma almayacağım."
"Oğlum kızı orada tek başına mı bırakacaksın? Anne ve babanda Alisa'yı yanına almanı isterdi."
"Onların istekleri umrumun köşesinde değil."
"Yapma lan. Kıza yazık. Onun suçu ne?"
"Suçu benimle aynı, boktan anne ve babaya sahip olmak. Söylesene benim suçum ne lan?"
"Sen ufacık kız çocuğu görünce bile dayanamıyorsun lan. Sırf ağladı diye Elif'in kardeşini susturmaya gittin. Kendi öz kardeşine arkanı dönüp gidecek misin?"
Alp cevap vermediğinde, Furkan tekrar konuştu. "Lan senide geçtim benim bir tane eksik kardeşsiz kalmamı sağlıyorsun."
"Mal, elin kızı senin nereden kardeşin oluyor lan? Bok, bok konuşup asabımı bozma."
"Vay. Şimdiden kıskanmaya başladı demek zengin piçimiz."
"Furkan elimin tersine geliyorsun zaten. Valla bir koyucam. Birde duvar koyacak."
"Biz kardeş değil miyiz oğlum? Senin kardeşin benim kardeşimdir. Fulya nasıl senin kardeşinse öyle."
Furkan sırıtmaya çalışarak göz kırptığında, Alp daha sakinlemiş gibi duruyordu. Biraz daha uğraşırsa Alp'i ikna edecekti. Elinde tuttuğu zarfı işaret etti. "Açıp ne yazdıklarına bak."
"Ne yazdıklarını biliyoruz. O kızı almam için bir sayfa ikna mektubu yazmışlardır, başkada bir halt yazmamışlardır."
"Hadi sen bak. Biz arabadayız."
Furkan duvar dibinden kalkarak arabaya yöneldiğinde, Alp elindeki zarfı kenarından dikkatle yırttı. Kâğıdı açtı ve yazılanlara dikkat kesildi. Annesinin yazısıydı.
Oğlum..
Şuan bu mektubu açmış ve okuyor olduğun zaman biz burada olmamış olacağız. Elimdeki kalemle olanları anlatmaya çalışmak o kadar zor ki. Böyle bir duruma geleceğimiz aklımızın ucundan bile geçmezdi ama hayat sürprizlerle doludur değil mi? Bazıları kötü, bazıları ise iyi.
Senin gibi...
Seni elime aldığımda o kadar gençtim ki, sen ise küçücüktün. Minnacık ellerin vardı. Öpmeye, koklamaya doyamazdım.. Sonra ufak bir miras ve fakirlik içinde büyümenin hırsı biz bu noktaya getirdi. Her şeye en başından başladık. Yavaş yavaş tepeye çıktık.
Ama unuttuğumuz bir şey vardı. Ne kadar yükseğe çıkarsak, o kadar sert yere çakılacaktık.
Pişmanım.. O ufacık ellerine yıllar önce bıraktığım için. Yalnız geçirdiğim. Senin yanında olmadan geçirdiğim, her gün için pişmanım Alp. Senin de dediğin bu kadar zenginlik, geriye dönen bir zaman makinesi yapmaya işe yarasaydı; şuan hiç düşünmeden bütün servetimi verirdim.
Fakat yapamıyorum işte.. Pişmanlık acıdan başka işe yaramıyor.
Paranın hırsına kapıldıkça gözümüz kapandı. Hayatımda aldığım en güzel sürpriz sendin. Gelişinde sürprizdi. Dayanamadın ve 2 ay önce elime geldin. O kadar ufaktın ki, elin parmaklarımı bile tutmayı beceremiyordu.
Alp'in hıçkırığı yüksek sesle patladı. Bedenine kaybetmişliğin bütün acısı yayılıyordu. Bütün bedeni acıyla titrerken, dudaklarını birbirine bastırdı. Okuyabilmek için üstün bir çaba gösteriyordu.
Seni çok seviyoruz Alp. Gösterecek fırsatımız bile olmadan gittiğimiz için özür dilerim oğlum. Sana bir kere daha sarılamadığımız için özür dilerim oğlum. Sözümü tutup geri dönmediğim için özür dilerim oğlum..
Başını geriye atarken, göğüs kafesi acıyla bir kez daha titredi. Nefes almak zorlaşıyordu. Hıçkırıkları durdurulamaz hal alırken sadece bir süre bekledi.
Neden bu kadar erken gitmişlerdi? Affedebilir miydi onları? Bunu yapabilir miydi? Olan bütün öfkesini geride bırakabilir miydi?
Yaşlar akan gözleri yavaşça kağıda devirdi.
Bize çok kızgın olduğunu biliyorum. Haklısın.. Ne düşünürsen haklısın..
Hemen, hemen sen 4 yaşına yakınken, Amerika'daydık. Bir gün sana telefon açtım. Konuşmayı yeni öğreniyordun. O kadar tatlıydın ki.. Telefon konuşmasının sonuna doğru sana bir soru sordum Alp. Kız kardeşin olursa adını ne koyayım diye sordum. Sen "Alisa" dedin. Aile ahbabımız olan Kenan Bey'in o zamandan 15 yaşlarında çok güzel bir kızı vardı. Sıkça yanına uğrarlardı ve sen onu çok severdin. Onun adı "Alisa"ydı. Babanla biz kardeşinin adını senin koymanı istedik. Ufacık halinle bu kadar güzel isim seçeceğin aklımıza bile gelmezdi.
Kardeşinin adını sen koydun Alp. Bize çok öfkeli olduğunu biliyorum fakat Alisa'yı lütfen yanına al. Şirketler ile uğraşmak zorunda değilsin ama tek ricam Alisa. Bize olan öfkenden ondan uzak duracağını biliyorum. O yıllarca bir Ağabey'inin olduğunu bilerek yaşadı senin aksine.
Alisa bu konuda bize çok öfkeli. Bende kendime kızmadan edemiyorum. Yıllar önce Alisa'yı senin yanına yollamalıydım. Belki bu kadar korkunç hayatınız olmayacaktı. Birbirinizin dayanağı olup, biz olmadan bir aile olacaktınız. Sizi bundan mahrum ettiğimiz için kendimizi de af etmeyeceğim.
Alisa şuan Hollanda'da. Dadısının ve kardeşinin numarası Derya Ablanda var. Lütfen onu al ve İstanbul'a götür. Senden tek isteğim bu anneciğim.. Keşke böyle olmasaydı. Keşke yanınızda olabilseydik. Keşke yılların telafisini yapabilsek. Alisa sana emanet.
Seni çok seviyoruz Alp.
Gözlerini zorlukla okuduğu mektuptan kaldırdı ve derin bir nefes aldı. Acısı ilk anki kadar tazeleşti. Boğazındaki yumru tarif edilmez hisler uyandırdı. Kocaman yumru sanki boğazından midesine inmiş gibiydi. İliklerine kadar öfke hissediyordu. Onu bu hayatta yalnız bıraktıkları için. Kız kardeşinin olduğunu öğrenmesi çok başka bir olaydı. Ne yapacağını kestiremezken, hıçkırıklarını tuttu. Ellerini yüzüne götürerek akan yaşları sildi ve duvara tutunarak zorlukla ayağa kalktı. Arabanın yanına ayaklarını yere sürterek ilerledi. Kapıyı yavaşça açtı ve bindi. Derya Hanım arabayı çalıştırdığında tek kelime etmedi. Sadece sakin biçimde arabayı sürüyordu. Dakikalar birbirini kovalarken, yarım saat geçti. Araba Hava alanın dibinde durdu. Derya Hanım'ın bakışları arkaya kaydı. "Ne yapacağına karar verdin mi Alp?"
Alp bakışlarını camdan dışarıya çevirerek, gelen geçen insanları izledi. "Sanki karar verme şansım varmış gibi..."
"Kardeşini almalısın."
Alp dolu gözlerini Derya Hanım'a çevirdi. Bakışlarında birazda öfke barınıyordu. "O benim kardeşim değil."
Derya Hanım önüne döndüğünde elleriyle direksiyonu tuttu. Gözlerini yumarak başını geriye yasladı. Dinlenmek istiyordu. Gerçekten yorulmuştu. İçinde bulundukları durum Alp'i yıprattığı kadar kendisini de yıpratıyordu. "Seni iyi tanıyorum. Ne dersem diyeyim inat edeceksin. O yüzden ilk uçakla İstanbul'a dönüyoruz."
Furkan annesine döndü ve uzun süreden beri ilk defa konuştu. "Anne bizi biraz yalnız bırakır mısın? Sen kendine kahve al, kafan dağılsın."
Derya Hanım başı ile onayladığında, arabadan çıktı. Furkan ön camdan insanları incelerken, düşünceleri çok ters yöndeydi. Alp'i ikna edebilecek ufacık, bir kilit noktası arıyordu. Bakışları sol tarafa kaydığında, 15 yaşlarında bir erkek çocuğu ve hemen yanında 12 yaşında bir kız gördü. Anne ve babaları hemen arkalarındaydı. Kardeş olmalılardı. Bavullardan anlaşıldığına göre ailecek tatile çıkıyorlardı. "Başını sol tarafa çevir Alp."
Furkan arkasına bakmazken, ekledi. "Baktın mı?"
"Evet."
"Ne görüyorsun?"
"Bir çocuk ve onun kız kardeşi. Bir anne ve birde baba... Mutlu aile tablosu. Ne yapmaya çalıştığını biliyorum. Biz asla bu manzara içinde olamayacağız."
Küçük kız elindeki meyve suyunu yere düşürdüğünde, ondan büyük olan çocuk annesine ve babasına bakış attı. Bakmadıklarını fark ettiğinde hızlıca kutuyu yerden alarak çöpe attı. Furkan gülümsedi. Konuşmasına bile gerek kalmamıştı. Olaylar her şeyi anlatıyordu. "Sanırım konuşmama gerek yok. Gördüğün manzara her şeyi anlatmaya yetti."
"Onlar gerçek kardeş Furkan. Sen ve Fulya gibi… Benim bir kardeşim var ve ben yüzünü bile görmedim. Boyu ne kadar? Gözleri ne renk? Bilmiyorum. Neyi sever? Bilmiyorum. Anneme mi benziyor? Babama mı? Bilmiyorum. Hangi ayda doğru? Bilmiyorum. İşte bu yüzden dünyadaki bütün kardeş manzaralarını önüme sersen anlamam. Çünkü ben tek çocuğum."
"Derdin kız kardeşini görmekse bir bakalım."
Furkan cebindeki telefonunu çıkartarak, f*******:'a girdi. Alisa Derin adını arattığında ortaya tek sonuç çıktı. Profiline girdi. Her şeyi açıktı. Fotoğrafının üzerine tıklatarak büyüttüğünde gülümsedi. "Çok tatlı bir kız kardeşin var lan."
Arkaya dönerek telefonu Alp'e uzattığında, yavaşça bakışlarını camdan telefona çevirdi. Eline alarak bir süre bakındı. "Oğlum şu sevimliliğe bak çok tatlı."
"Şimdi Amerika'da kalması gerektiğine daha emin oldum."
"Sen dert etme Furkan ağabeyi var onun. Yavşayana çakarım tokatı."
"Beni ikna etmeye çalışma lan."
"Sen zaten ikna oldun zengin piçi. Annem yer o atarlarını, giderlerini. Ben değil."
"İkna olmadım. Sadece annemin istediğini yerine getirme düşüncesi ağır basıyor."
"Tamam lan uzatma. Al işte şu kızı yanına."
Bir süre sessizlik olduğunda Derya Hanım elindeki kahvesi ile şoför koltuğuna bindi. Kahvesinden bir yudum aldığında sessizlik oldu. "Kardeşini almalısın Alp. 3 gündür kardeşine ulaşamıyoruz. Dadısını aramadım. 3 gündür kendini odaya kapatmış ve hiç dışarı çıkmamış. Durumu iyi değil."
"Bana ne bundan?"
"Yapma ama Alp."
"Ne bekliyorsun Derya Abla? Hayatıma bir anda girecek olan bir kıza ağabeylik yapmamı mı?"
"Tabi ki, hayır. Ama bir yerden başlamak lazım değil mi? Yanına alarak başlayabilirsin. Alisa çok tatlı bir kız. Zaten kendini sevdirecektir."
"Alacağım ama ona ağabeylik falan yapma mı beklemeyin. Sadece aynı evde yaşayacağız o kadar."
Alp arabadan çıktığında, Derya Hanım ve Furkan'da çıktılar. Derya Hanım Alp ve Furkan'a dönerek, iki bilet uzattı. "Yarım saat sonra uçuyorsunuz."
Alp çarpık sırıtışını yüzüne yaydı. Klasik Derya ablalığını yine yapmış ve her şeyi önceden planlamıştı. Furkan annesine dönerek baktı. "Sen gelmeyecek misin?"
"Benim burada halletmem gereken işlerim var. Siz birlikte gidip Alisa'yı alacaksınız. 3 saat ara vererek 3 tanede dönüş bileti aldım. Büyük siyah bir araba sizi karşılayacak. Yalnız bir yerden sonra kayıkla ilerleniyor. Araba yok."
Furkan şaşkınlıkla annesine baktı. "Nasıl kayıkla ilerleniyor?"
"Alisa'yı başka türlü güvende tutamazdık. Sakin bir kasabada oturuyor. Biri size yol gösterecek."
Alp biletleri eline aldığında, Derya Hanım önce oğlunun alnına, ardından da Alp'in alnına öpücük kondurdu. Arabaya ilerledi ve şoför koltuğuna geçtiğinde çalıştırarak gözden uzaklaştı. Furkan kolunu Alp'in omzuna attığında Hava alanının girişine yöneldi. Uçak işlemlerinden ikisi de nefret ediyordu. Pek çok kontrol ve işlemlerden geçtikten sonra, beklemeye yerine oturmuşlar, kalkış saatini bekliyorlardı.
Telefonunu eline aldı ve uzun süreden sonra ilk defa w******p'a girdi. Papatyam yazısı ve gelen bir sürü bildirim gözüne çarptığında gülümsedi. Üzerine tıkladı.
"Fulya söyledi Amerika'ya gitmişsiniz."
"Furkan saatlerdir neredesin? İnsan bir girer ama değil mi?"
"Pis ukala."
"Sinir ediyorsun beni."
"Yokken bile nasıl bu kadar sinir etmeyi başarıyorsun acaba?"
Furkan saatlerle aralıklı yazıları okuduğunda gülümsemesi sırıtma şeklini aldı.
"Ukalan olduğundan olabilir mi? "
Cansu birkaç dakika içinde çevrim içi olduğunda, kızgın bakış atmasıyla Furkan kahkaha atan smile koydu.
"Pis gıcık!"
"Bende seni özledim papatyam."
"Ben öyle bir şey demedim."
"Tabi demezsin. Sen hiç öyle bir şey dermişin? Ben hissettim ve hislerim kuvvetlidir."
"Neden girmedin hiç?"
"Ortam el vermedi. Uçaktaydık sonra ihaleye gittik. Ardından hukuk bürosuna."
"Fulya biraz bahsetti. İhaleyi aldı mı Alp?"
"Almak ne kelime. Artistlik bile yaptı iki katını teklif ederek."
"Daha neler. Hukuk bürosunda ne oldu?"
"Vasiyetname açıldı. Artık Derin Holding'te %10 hissem var."
"Derken?"
"Alp'in babası bana da %10 hisse vermiş."
"Sen zengin misin şimdi?"
"Ne alakası var Cansu? Para benim değil."
Cansu gülücük koyduğunda, Furkan'ın sinirleri bozuldu. Cansu ile yazışmak hiç zevkli değildi. Şimdi yanında olup onu deli etmek, sinirlenmesini büyük bir zevkle izlemek vardı. Gülümsemesini en derinlerinde hissetmek, ve kokusunu içine çekmek... "Seni özledim papatya."
"Öyle mi? Ben nedense hiç özlemedim. Hamle yapamayacağın için tetikte değilim. Nasıl olsa yoksun diye rahat rahat huzurla uyuyorum."
"Senin huzurun benim."
Cansu bir süre yazdı. Durdu ve ardından yazdığını sildi.
"Sen benim huzursuzluğumun içindeki huzurumsun."
Furkan okuduğuyla bir kez daha sırıttığında, Alp elindeki telefonu kapmasıyla hızla almaya çalıştı fakat alamadı. Alp yazılanların hepsini okudu ve ardından Furkan'a dönüp ensesine şaplak attı. "Sen ne biçim dostsun lan. Ben burada olmayan kardeşimi almaya gidiyorum. Sen git Cansu ile aşk yaşa. İnsan biraz destek verir lan kardeşine."
Furkan telefonu elinden geri kaptığında, kolunu Alp'in omzuna attı ve kendine çekip kafasına, kafasıyla hafifçe vurdu. "Burdayım lan. Dibine kadar. Bu işten beraber çıkacağız."
Furkan kolunu Alp'ten çekti ve göz kırptı. "Ama aşk başka."
"Seni minimun zengin züppesi..."
"O ne lan?"
"Holdingte %10 hissen var. Küçük piç diyorum yani."
Furkan yumruğunu Alp'in koluna savurdu. "Bu işin dibine kadar seninleyim. Senin ailen, benim ailem. Senin kardeşin benim kardeşim. Biz kardeşiz lan. Var mı daha ötesi?"
Elini tekrardan Alp'in omzuna götürdü ve bu sefer destek vermek isterce sıktı. Ardından telefonuna döndü. Cansu'nun son yazdığını bir daha okumasıyla tekrar güldü. "Ben sadece senin huzurun değil, bütün hissettiğin duyguların baş kahramanıyım."
Cansu cevap yazmadığında tekrar yazdı. "Seni bir tek ben sevebilirim, sinir edebilirim."
Cansu öpücük smilesi koyduğunda, Furkan gülümsedi.
"Neremden öpüyorsun?" :)"
"Beni gerçekten sinir ediyorsun ukala! :@"
"Dudaktan öpme smilesi niye eklememişler buna. Sevgililer için lazım."
Alt dudağını ısırdığında, gözünü ekrandan ayırmadı.
"Senin gibi sapıklar, sapıklık yapamasın diye koymamışlardır."
"Ben miyim sapık? İnsan kendini görmüyor tabi."
"Daha neler ben miyim?"
"Ulan sinirlendikçe boynumu ısıran kim?"
"Onlar masumcaydı bir kere. Senin aklın başka çalışıyorsa bilemeyeceğim."
"Ben geleyim göstereceğim sana aklımın nasıl çalıştığını."
"Aman gelme hatrım kalır."
"İyi ben Amerika'da kalayım. Buradaki şirketi işletir bir yandan da okurum."
Cansu çıktığında Furkan bir süre bekledi. On dakika geçmişti fakat hiç girmedi.
"Şakaydı."
"Yapma şaka. Anladın mı? Yapma!"
"Sakin ol."
"İşim var benim çıkıyorum."
"İşin olmadığını ikimizde biliyoruz."
"İyi konuşmayacağım! By."
"Hey. Saçmalama gel buraya. Şaka yaptık Cansu."
Bir on dakika daha geçmesinin ardından tekrar yazdı.
"Papatyam gelir misin buraya?"
Uçağa binme saati için anons yapıldığında, Furkan hızlı biçimde Cansu'ya tekrar yazdı.
"Uçağa biniyoruz. Telefonu kapatacağım."
Oturduğu yerden kalktı ve telefonunu arka cebine koydu. Alp'te ağır hareketlerle ayağa kalktığında, fazlasıyla yorgundu. Düşünceli olması, onu daha kötü gösteriyordu. Aklı Cansu'daydı. Döndüğünde ilk iş bu konuyu halletmek olacaktı. Kötü haber ve günlerin verdiği yorgunluk onları birbirinden uzak tutmuştu. Özlemişti. Şuan için bu konuyu rafa kaldırmak zorundaydı. Önlerinde çok daha önemli bir konu vardı.
Yavaş adımlarla uçağa binerek koltuklarına yerleştiklerinde, bir kez daha Alp'e baktı. Düşünceli hali sanki onu yok edecek gibiydi.
"İyi misin lan?"
Alp bakışlarını Furkan'a çevirdi ve ardından gözlerini yere devirdi. "Başım çatlıyor. Çok yorgunum."
"Uyuyalım. 5 saatimiz var."
Alp başı ile onayladı ve kafasını koltuğa doğru yasladı. Furkan'da uyumak için başını cam tarafına yasladığında, günün sonuna çöken karanlık onları uykuya bir adım daha çekti.
Ufak sarsıntı uykusunun içine delerek geçtiğinde, Alp sıçrayarak uyandı. Uymaktan çıkarmış olan gözlerini Furkan'a çevirdi. Sarsıntıdan etkilenmemiş görünüyordu. Oda gün boyu peşinde rezil oluyordu. Hiçbir mecburiyeti yokken, peşlerinden gelmeyi kabul etmişti. O üzüldüğünde üzülmek, güldüğünde gülmek, ağladığında ağlamak. Kardeş olmak sanırım böyle bir şeydi. Bütün hissettiklerini beraber yaşamaktı.
Düşüncelerinde dolanan kardeş kelimesine zihni bir anlık takıldı. Birde 6-7 saat önce öğrendiği kız kardeşi vardı. Öfke ve sinir uykulu haliyle yer değiştiriyordu. Bir kez daha anne ve babasına kızdı. Tanımasa bile o kıza öfke duyuyordu. Haftalarca anne ve babasının gelmesini beklerken, onun yanındaydılar. Onunla birlikte bir aileydiler.
Bir an için anne ve babasına söylediklerine pişman oldu. Hiç aile olamadıkları ve aldıkları parayı yaşayamadıkları için geldiklerinde onlara kızmıştı. Yanlıştı. Onlar hep bir aileydi, sadece kendisi bu tabloya hiç dâhil olmamıştı. Alayla yüzüne buruk bir tebessüm olduğuna aptallığına bir kez daha güldü. "Niye gülüyorsun?"
Başını yana çevirdiğinde Furkan'ın uyumaktan şişmiş olan gözleriyle karşılaştı. "Sadece komik."
"Komik olan ne?"
"Annem ve babama aile olamadığımızı anlatmaya çalışmam. Onlar Amerika'da zaten bir aileydi."
Furkan oturduğu yerden doğruldu ve elini Alp'in omzuna koydu. "Kendini yiyip, bitirmekten vazgeç. Düşündüğün gibi olup olmadığını bilmiyoruz."
"Bırak ya. Tehlikeler etraflarını dört döndüğünde kızı Hollanda'ya yollamışlar. O kız yıllardır onun yanında yaşamış. Benim özlem duyduğum, yapmak istediğim her şeyi o kızla yapmışlar."
"O kız senin kardeşin."
"Benim kardeşim yok."
"Kaçmaya devam et zengin piçi. Bakalım nereye kadar kaçacaksın? O senin kanından, canından."
Sinirli bakışlarını Furkan'a çevirdi. Kelimeler ağzından tıslıyor gibi çıkmıştı. "Bilmediğim ve tanımadığım bir kız ne benim kanımdan, ne de canımdan. Acaba ölmeselerdi ne zamana kadar saklayacaklardı? İşte bunu daha çok merak ediyorum."
"Annem söyledi ya. En geç 3 aya bu mevzu ortaya çıkacaktı."
Uçak inişe geçtiğinde, Furkan konuşmaya devam etmedi. Alp'in küçüklüğünde hep kız kardeşe sahip olmak isterdi. Öfkesinin ve sinirinin geçici olacağını biliyordu. Zamanla onu sevecek ve benimseyecekti. Buna adı gibi emindi. Geçen yarım saatin ardından, hava alanın çıkışındalardı. Alp etrafına bakındığında, yanlarında araba durdu. Camı açarak seslendi. "Alp Derin?"
Alp başını evet anlamında salladı. Ağır hareketlerle ön koltuğa oturmak için kapıyı açtığında, Furkan çoktan arka koltuğa oturmuştu. Hareketlerini hızlandırdı ve arabaya binerek kapıyı kapattı. Ortalıkta pek araba yoktu ve oldukça karanlıktı. Arabayı süren adam, uzun boylu iri yapılı ve esmerdi. Kendini tanıtma gereği duydu. "Ben Alisa Hanım'ın korumasıyım. 24 saat evin çevresindeyim."
Alp adamın üstüne bakındı. Altında kot üstünde gayet rahat gömlek gördüğünde, bakışları oldukça soru işareti gibiydi. "Kıyafetler dikkat çekmemek için efendim."
Furkan arka koltuktan, olaya dâhil oldu. Alp'in hiç soru sormayacağını biliyordu. "Ne kadar sürede varırız?"
"35-40 dakika. Bir yerden sonra arkasında motoru olan bir kayıkla geçeceğiz. Aradan ulaşım yok efendim."
"Güvenlik için mi?"
"Evet, Furkan Bey."
Furkan arabada yan dönerek, ayaklarını rahatlıkla uzattı. Soruları daha bitmemişti. Alp'in sormadığı her şeyi soracaktı. "Alisa okula burada mı devam ediyor?"
"Hayır, Amerika'dan sonra bıraktı. Bu civarlarda birkaç hoca bulduk. Geri kalmaması için elinden geleni yapıyor."
"Neden burada bir okula gitmedi."
"Bu durum sizin de bildiğiniz gibi geçiciydi."
"Bize biraz Alisa'dan bahsetsene."
"15 yaşında, dersleri orta seviyede. Çalışmayı pek sevmiyor. Hasan Bey ve Sevgi Hanım'ın isteği üzerine yıllardır Alisa'ya savunma dersi veriyorum."
"Savunma dersi?"
"Başına bir iş gelme durumunda hayatta kalma koşullarını öğretiyorum da diyebilir."
"Mesela?" dedi Furkan tek kaşını havaya kaldırarak.
"Mesela. Alisa kelepçelerden kurtulabilir, sadece elleri bağlıysa en fazla bir saat içinde o ipten kurtulabilir. Nişan alma konusunda oldukça başarılı, seviyenin üstünde. Bir insana hiç zarar vermeden elbisesini hedef alarak duvara çivileyebilir."
Alp'in bakışları adama kaydığında, şaşkınlığı gözlerinden okunuyor gibiydi. Aynı zamanda umursamazlıkta vardı. "Kız kendi idare ediyormuş zaten. Ben niye buraya geldiysem?"
Adam hiç cevap vermediğinde, kaldığı yerden devam etti. "İstanbul'a gittiğinizde, buradaki işleri halledip geleceğim. Hasan Bey'in kesin talimatı var. Eğitimler tamamlanana kadar devam edecek."
"Kaç yıl kadar?" dedi Alp sade biçimde.
"2 yıl."
"Evimde kimse kalamaz orada anlaşalım. Kendine yakınlarda ev tut."
"Peki efendim. Siz nasıl isterseniz."
Furkan rahatlığını korurken, aklına son takılan sorusunu sordu.
"Dadısı ne kadar zamandır yanında?"
"Oldukça uzun zamandır fakat onun Hasan Bey ve Sevgi Hanım ile anlaşması. Alisa Alp Beyin yanına dönene kadar."
"Onun işi bitiyor o zaman?"
"İyi olmuş. Evimde kimseyi istemiyorum. Kurulu düzenimde farklılıkta." Dedi adama bakarken.
"Siz nasıl isterseniz öyle olacak."
Adam arabayı durdurduğunda, açıklama yaptı. "Buradan sonra kayık ile geçeceğiz."
Arabadan indiklerinde uzun mesafe yürüdüler. Yaklaşık 10 dakikadır yürüyorlardı. Yürüdükçe dünya ile bağlantısı olmayan bir masal ülkesinin başlangıcına geldiler…