Bölüm 5

3075 Words
Adam önden ilerleyerek minik bir motorlu tekneye bindiğinde, Alp ve Furkan karşı tarafına oturdu. Oldukça yavaş ilerlerken, minik ve sevimli villaların arasından geçiyorlardı. Etraf zifiri karanlık değildi. Evlerin önündeki lambalar etrafı aydınlatıyordu. Sessizlik dinginlik verici ve huzurluydu. Çok güzeldi. Sanki gerçek dünya ile bağlantıları kesilmiş. Masal ülkesine doğru yol alıyorlardı. Alp nerede bulunduklarını merak etti ve adama döndü. "Burası tam olarak neresi?" "Overijissel şehrine bağlı Giethoorn köyündeyiz efendim. Dünyanın en sakin yeri olarak bilinir. Burada hiçbir motor gürültüsüne yer yok. Tekneler dışında. Bisiklet yoluna bile sahip değil. Bu yüzden fazlasıyla güvenli. Burası tatil yeri olarak kullanılıyor. Kalıcı olan insanlar azdır." Furkan bakışlarını Alp'e çevirdi. "Vay be. Buranın gerçek dünya ile alakası olduğunu sanmıyorum." "Fazla güzel." Dedi Alp başıyla onaylarken. Köyün güzelliği kendisini büyülemişti fakat onun düşünceleri çok daha farklı yerdeydi. İçinde bilinmeyen bir kıpırtı onu rahatsız ediyordu. Sanki heyecanlanıyordu. Tatlı, minik ve şirin evin hemen önünde durduklarında, adam tekneden indi ve Alp ve Furkan'ın inmesini bekledi. Alp bakışlarını adama çevirdi. "Adın ne?" "Umut efendim." Yavaş adımlarla eve doğru ilerlediklerinde, Alp bakışlarını bir an olsun kaçırmadı. Umut masalımsı evin kapısını ufak ufak vurarak tıklattı ve bir süre bekledi. Kapı açılmadıkça sanki saniyeler, dakikalara karışıyor ve oradan sonsuzluğa ulaşıyordu. Zaman kavramı durmuş ve ulaşılamaz hal almış gibiydi. Sonunda kapı açıldı ve orta yaşlarını gecik mavi gözlü bir bayan önlerinde dikildi. "Hoş geldin umut." "Hoş buldum Hilal Hanım." Hilal Hanım'ın bakışları Alp ve Furkan'a çevirirken gülümsedi. "Misafirlerimiz bunlar mı?" "Evet." Kadın kapıyı arkasına kadar açarken, yüzü tedirgindi. Farklı bir hüzün kaplıydı. İçeri geçtiklerinde, elini uzatarak dip taraftaki ufak salonu gösterdi. Sessiz adımlarla ilerleyerek ufak salona vardıklarında, şömine gözlerine çarptı. Buranın hafif ve muazzam derecede tatlı bir soğuğu vardı. Furkan ceketini çıkarttığında şöminenin yanındaki tekli koltuğa oturdu. Alp'te üzerindeki deri ceketi çıkartarak kenara bıraktı. Gerginlikle ellerin birbiriyle birleştirerek ovuşturdu. Hilal Hanım önlerindeki dikildi. "Bir şeyler atıştırmak ve karnınızı doyurmak ister misiniz?" Alp bakışlarını ciddileştirirken, aynı zamanda samimi olmayı denedi. "Bizim fazla zamanımız yok. Lütfen oturun." Alp koltuğu işaret ettiğinde, Hilal Hanım yavaşça oturdu. Aksanından uzun yıllar boyu Amerika'da yaşadığı anlaşılıyordu. Türkçesi iyi olduğundan yeni fark edebilmişti. Konuya kimse girmediğinde, Alp başını iki elinin arasına aldı. Cümleler kafasından uçup gidiyordu. İlk kendisini mi tanıtmalıydı? Saçma olurdu. Ya da Alisa'yı mı sormalıydı? Konuya direk girmekte saçma olurdu. En iyisi Hilal'i tanımaya çalışmakla başlamalıydı. "Ne kadar zamandır bizimle çalışıyorsunuz? Biraz bilgi verebilir misiniz?" "Alisa'nın küçüklüğünden beri yanındaydım. Dersleri, eğitimi ve özellikle dil konusunda iyi olduğum için Sevgi Hanım beni seçti. Alisa'nın kendi diliymiş gibi Türkçe konuşmasını istiyordu." "Peki konuşması nasıl?" "Gayet iyi. Ana diliymiş gibi konuşabiliyor. Bu konuda şüpheniz olmasın?" Furkan Hilal Hanım'a döndü. "Alisa'nın Alp'ten haberi var mı?" "Evet. 2 yıl kadar önce öğrendi. Öncesinde Alisa'nın da haberi yoktu. Bir gün Sevgi Hanım'ın telefonunu kurcalarken, Oğlum yazılı bir numara gördü. Sonrasından işler karıştı. Büyük bir kavga ve gürültü koptu. Alisa'nın da durumdan haberi yoktu." Hilal Hanım durdu ve bir süre derin nefes aldı. "Alisa aylarca anne ve babasıyla konuşmadı. Son 1 yıldır onu Amerika'da zor tutukları da söylenebilir. Alp'i öğrendikten sonra Amerika'da daha fazla kalmak istemedi." "Neden?" diye sordu Furkan sıkıntıyla. Meraklı bakışları fazlasıyla dikkat çekiciydi. "Alp'in yanına gitmek istedi. Yazın tamamen İstanbul'a taşınacaklarını söylediklerinde, Alisa'yı durdura bildiler. Sonra olanlar oldu gerisini biliyorsunuz?" Alp başını tekrar öne eğdi ve saçlarını sertçe karıştırdı. Bir süre sadece öyle bekledi. Bakışları dakikalar sonra Hilal Hanım'a kaydı. "Alisa şuan nerede?" "Yukarıdaki odada. Sevgi Hanım ve Hasan Bey'in haberini aldıktan sonra kendini odaya kapattı. 3 gündür çıkmıyor. Uğraşsam da çıkartamadım." Bakışları Hilal Hanım'dan saatine kaydı zaman git gide daralıyordu. Oturduğu yerden kalktı. "Alisa'nın odası nerede?" "Yukarıda sağdan ilk oda." Alp minik salondan ayrıldığında Hilal peşinden seslendi. "Çok uğraştım kapıyı açmıyor." "Açmazsa kendim açmam gerekecek, vaktimiz dar. Uçağın kalkma saati yaklaşıyor." Alp ağırlığını koruyarak sessizce merdivenleri tırmandı. Üst kata vardığında birkaç adım ilerisinde bulunan sağdaki kapıya sadece baktı. Hareketleri durulurken, sanki adım atmak dünyanın en zor işi haline geldi. Sessiz adımları kapıya doğru yaklaştı ve hemen odanın önünde durdu. İçindeki merak onu duygu patlamasına itiyordu. Kapının koluna uzanacakken, gözleri doldu. Bir damla yaşın akmasıyla, dudaklarını birbirine bastırarak yüzünü ağlamamak için kastı. Sırtını kapıya çevirdi ve dayanarak yere çömeldi. Yere oturdu ve ayaklarını ileri doğru uzattı. Kapı sanki açmaması gereken, bir kilidin başlangıç noktasıydı. Bütün gücünü kaybetmişti. Bütün bildiklerini unutmuştu. Unutmadıkları ise bütün vücuduna işkence uyguluyordu. İçeri girip ne diyecekti? Ne konuşacağını bile bilmiyordu. Hızla yüzünü temizlediğinde ciddileşti. Kendini toparlamamak gibi bir lüksü yoktu. Koridorun diğer ucundan koşturarak yanına gelen beyaz kedi dikkatini çekti. Oturduğu yerin hemen önünde durmuş, ardından mavi gözlerini kendisine dikmişti. Patisini kapıya vurarak tıslar gibi miyavladı. Birkaç kez daha patisini kapıya vurdu. Alisa'nın kedisi olmalıydı. Birkaç kez daha miyavladığın da, içerideki ses kulaklarını delip geçti. "Defol git Tarçın!" Hızla oturduğu yerden kalktığında kedi kapıdan ayrılarak başka tarafa gitti. Yüzünü temizledi ve kapıya yüzünü döndü. Elini kapı koluna götürerek çevirdiğinde kapı açılmadı. Kilitliydi. "Hilal abla lütfen beni rahat bırak. Yemek yemeyeceğimi söyledim." Elini havaya kaldırarak kapıyı tıklattı. "Lütfen!" Minik kızın uyarıcı ses tonu ile daha fazla uğraşmayacaktı. Birkaç adım geriye çekildi ve önünde duran kapıya sertçe tekme geçirmesi ile kapı kilit yerinden çatırdayarak sonuna kadar açıldı. Beyaz koltuğun üzerinde oturan, şiş ve kızarık gözlere sahip olan kız korkarak irkildi. Bakışları bitkindi. Bu yeşil gözlerini daha belirgin hale sokuyordu. Bakışları Alp'i bulduğunda, bir anlık nefes alamadı. Kendisine doğru çekmiş olan dizlerini bırakarak indirdiğinde, gözlerini bile kırpmadan sadece Alp'e baktı. Alp bakışlarını sadece karşısındaki minik kıza kilitledi. Bitkindi, tıpkı kendisi gibi... Alisa'nın bakışları ürkekleştiğinde, daha fazla bakamayacağını hissetti. Bütün gücü tükeniyordu. Sanki yıllardır onu tanıyormuş gibi hissetti. Sarılma duygusu ile dolup taştığında, konuşmak için dudaklarını kımıldatmaya çalıştı fakat öfkesinin ağır basmasıyla ağzını bile açamadı. Yüzü bir anlık kasıldı ve umursamaz biçimde konuştu. "Toplanmak için sadece yarım saatin var." Arkasını döndü ve odadan çıkacağı sırada, Alisa'nın oturduğu yerden hareketlenmesini duydu. "Abi?" Kulaklarının işittiği kelime ile olduğu yere çivilendi. Gözlerine doğru hücum eden yaşlar, akmaya milim kala durdu. Vücudunu titredi. Kedinin hemen yanından geçerek odaya dalması ile derin bir nefes aldı ve arkasına dönmeyerek konuştu. "Eşyalarını al. Yarım saate kadar toplandın, toplandın… Toplanmadın ben gitmiş olurum." Hiçbir şey demesine fırsat vermeden odasından ayrıldı. Merdivenlerden aşağı inerken oldukça hızlıydı. Montunu almayarak çıkış kapısına yöneldi. Hava alması gerekiyordu. Evdeki oksijen ona yetmez haldeydi. Kapıyı halat çeker zorlukla açtığında dışarı çıktı ve ardından kapıyı kapattı. Çimenlerin üstünde ağır hareketlerle yürüdüğünde, soğukluk bütün bedenini ele geçirdi. Hemen önünde duran su kanalının dibine çökerek oturdu ve başını gökyüzüne çevirdi. Yıldızları daha önce hiç bu kadar net görmemişti. Gözlerinden taşarak yanaklarını bulan yaşları tutmadı. Alisa annesine çok benziyordu. Gözleri yeşil, uzun ve düz saçları vardı. Minik bir kız çocuğuydu işte.. Günlerce ağlamasının verdiği bitkinlik onu sanki 13 yaşındaki kız çocuğuna dönüştürmüş gibiydi. Ağabey kelimesi beyninin en ücra köşelerinde yankılandığında, dişlerini sıkarak hıçkırmasını engelledi. Sanki saatler önce kardeşinin olduğunu öğrenen o değildi. Gördüğü an yıllarca tanıyormuş hissine kapılmıştı. Yanına doğru ilerleyen adım seslerinin Furkan'a ait olduğuna adı gibi emindi. Hemen dibin oturması ile tahmini doğrulanmıştı. Kucağına bıraktığı montuna baktı ve hemen ardından üstüne geçirdi. Furkan ayaklarını aşağı suya doğru salladı. "Konuştun mu?" "Hazırlanmasını söyledim." "O kadar mı?" Bakışlarını Furkan'a çevirdi ve dikkatle baktı. "Ne yapmamı bekliyordun? Sarılmamı mı?" "Daha mantıklı olurdu." "Sus Furkan. Olaylar çok basitmiş gibi konuşmaktan vazgeç. Ne kadar zor bir durum olduğunu görmüyor musun? Ne kadar hazmedilemez bir durum farkında değil misin?" "Zamanla alışırsın. Kardeşinin olması kötü değil. Sen zaten hep kardeş isterdin." "Evet isterdim, ama bu şekilde değil. Yıllar sonra değil. Onunla beraber büyümek isterdim, onu koruyabilmek isterdim, abilik yapabilmek isterdim. Annem ve babam her zamanki gibi bunu da elimden aldılar." Acıyla tebessüm etti ve bir süre yan tarafta duran tekneye bakındı. "Aile vermek demektir. Benim annem ve babam her şeyimi aldılar benden. Mahrum bıraktılar." Ellerini çimenlerin üzerine destekleyerek arkaya doğru kaydı ve tekrar gökyüzüne baktı. "Benim yaşamak istediğim her şeyi o kızla yaşadılar." Kapının açılma sesi kulaklarına ulaştığında, ikisi de sustu. Umut yanlarına gelerek tekneye atladığında Alisa elindeki bavulla birlikte tekneye atladı. Alp kolundaki saatine baktı. Yukarıda yarım saat izin vermişti. Düşündüğünden daha kısa sürede toparlanmıştı. 15 dakikayı yeni geçiyordu. Oturduğu yerden sessizce kalktı ve tekneye bindiğinde Alisa'nın karşısına oturdu. Furkan ise hemen yanına oturmuştu. Tekne ahenkle suyun üzerinde giderken, ortama büyük bir sessizlik hâkimdi. Furkan bakışlarını Alisa'ya çevirdi. Gözünü ayırmaksızın Alp'e bakıyordu. Alp ise gözlerini yanından geçtikleri evden bir kez olsun ayırmamıştı. Yavaşça ayaklandı ve Alisa'nın hemen yanına oturmasıyla bakışları kendine çevrildi. "Ben Furkan, Alp'in kardeşi gibiyim. Gibisi fazla. Çok yakın arkadaşız." Alisa solgun bakışlarını Furkan'ın yüzünde dolandırarak gülümsedi. "Evet, seni tanıyorum." Alp'in bakışları bir anlık Alisa'yı buldu ve bakışlarını tekrar kaçırdı. Furkan gülümseyerek devam etti. "Yani ikinci abin benim fıstık." Alisa'nın gülümsemesi biraz daha büyüdüğünde, çevresine ışık saçıyor gibiydi. Pozitifti, onun yanında olumsuzluğa ve mutsuzluğa yer yoktu. Tamda Alp gibi... "Biraz kendinden bahset bakalım. Neler yapmayı seversin? En yakın arkadaşların kimler?" "Paten kaymayı seviyorum, mümkün olduğunca dışarıda patenle gezerim. Biraz atış ve dövüş bilgim var. Bıçak fırlatmada daha iyiyim sanırım. Kedim var adı Tarçın. Onun dışında pekte farklı değilim. Mutfağı pek beceremesem de seviyorum." "Cansu'yla birlikte mutfağa girersiniz belki." Dedi Furkan gülümseyerek. "Cansu kim?" "Papatyam." Alp sabır dilercesine, başını iki elinin arasına aldığında küfürleri içinde zor tutuyor gibiydi. "Papatya?" "Kız arkadaşım." "Sevdiğin kıza papatya mı diyorsun?" "Aynen." "Çok güzelmiş." "Senin yaşlarında benimde kız kardeşim var. Adı Fulya. Hepimiz aynı okuldayız muhtemelen sende. Bizim okulda olacaksın." Alisa sessiz kaldığında, bakışlarını göz ucuyla Alp'e çevirdi. Onunla hiç konuşmayacak mıydı acaba? Umut tekneyi durdurduğunda indi ve bavulu eline alarak önden ilerledi. Bir süre yürümelerinin ardından arabanın hemen yanındalardı. Uçağın kalkmasına 1 saat kalmıştı. Hızlı hareket etmelilerdi. Yoksa yetişemeyeceklerdi. Furkan önden ilerleyerek arabaya oturduğunda, Alp kapıyı açarak arka koltuğa oturdu. Alisa arabanın arka tarafından dolandı ve kapıyı açarak Alp'in yanına oturdu. Umut anahtarı taktı ve arabaya çalıştırırken, süratini korudu. Sessizlik artık can sıkıcı bir hal almaya başlamıştı. Bir saat aynı sessizliğini koruyarak geçmiş, hava alanının önüne varmışlardı. Arabadan indiklerinde Umut bagajdan bavulu alarak Alisa'ya verdi. "Türkiye'de görüşmek üzere Alisa. Derslerimize döndüğümde devam edeceğiz." "Görüşmek üzere." Alp önden yürüdüğünde, Furkan ve Alisa sadece peşinden takip etti. Bir çok işlemlerin ardından, kısa bir süre beklediler ve uçağa bindiklerinde koltuk numaralarını aradılar. Alp başkasının yanında alının tekli bilete baktı. Tam oturacakken, Furkan izin vermeyerek oturmuştu. Sinirli bakış attığında, Furkan umursamadı. O kızla yan yana oturması için yapmıştı. Alisa çoktan cam kenarına geçmiş dışarıya bakıyordu. İlk defa doğru düzgün şimdi bakma fırsatı bulmuştu. İlk bakışları başındaki şapkaya gitti hemen ardından, dar ve yırtık olan kot pantolonuna ayağında yeşil Converse ve üzerindeki badisi aynı renkti. Kotuyla takım olan kot ceketi ile fazla uyumluydu ve yeşil sırt çantasını da unutmamak lazımdı tabi. Çantasını çıkartarak yere bıraktığında, bacak, bacak üstüne attı ve başındaki şapkayı dizlerinin üzerine koydu. Bakışlarını Alp'e çevirdiğinde, Alp bakışlarını kaçırdı ve hemen yanına yayılarak oturdu. Ona bakmıyordu. Dümdüz önündeki koltuğa bakarken, sadece uçağın kalmasını bekledi. Alisa gözünü ayırmaksızın dakikalarca ona baktığında, rahatsız oldu fakat bunu umursamadı. Ona bakmasa da baktığını görebiliyordu. Telefonunu çıkartarak kapama gereği duymadı. Çünkü saatlerdir telefonu kapalıydı. Uçak havalandığında, etrafa bakınmaya devam etti. Alisa'nın hala dikkatle kendisine baktığının farkındaydı. Bakışlarını ona çevirdi ve kendisine bakan gözlerine baktı. Yakından daha sevimli görünüyordu. Gözlerinin içi kendisininki gibi kan çanağıydı. Yeşil gözleriyle bir kez daha annesini hatırladı. Ona benziyordu. "Bana bakmayı kesmelisin." "Neden?" "Çünkü ben öyle istiyorum." "Tarçını yanıma alabilir miyim?" "Odama sokmayacaksan istediğin hayvanı eve getirebilirsin." Alp bakışlarını, ifadesizce önüne çevirdi. "Ev kurallarımız neler?" "Yok." "Yasak?" "Bir tek yasağın var." "Nedir?" "Bana Alp diyeceksin." "Sana adınla hitap etmek istemiyorum." "Senin sorunun." Alisa Alp'e doğru dönerek sırtını cama verdi. "Sana abi dememi yasaklıyorsun yani?" "Aynen öyle." Alisa bir süre sadece sustu. Tekrardan sırtını koltuğa verdiğinde, bakışlarını Alp'ten ayırmadı. "Abi dememi yasaklaman, abim olduğun gerçeğini değiştirmiyor." Hiçbir şey demeyerek başını geriye doğru yasladı. Konuşacak gücü yoktu. Güçsüz ve yorgundu. Kendini uykunun derinliklerine bıraktı. Saatler sonra başının yana düşmesi ile gözlerini açtı. Hafif kıpırdanacakken, omzundaki ağırlık onu bir an için kıpırdanmadan durmaya itti. Başını yavaşça yana çevirdiğinde Alisa'nın omzunun üzerine başını koymuş olduğunu gördü. Uyuyordu. Çekilmesi için kıpırdanmak istedi fakat isteği saniyelik sürdü. Olduğu yere çivili kaldı. Gözleri tekrardan dolmaya başlıyordu. Öfkesi, özlemi, hırsı ve üzüntüsü hepsi birbirine karışmıştı. Bakışları Alisa'ya kaydı. Üzerindeki montunu çıkartmış ve üzerini örtmüştü fakat hafif aşağı kaymıştı. Yavaşça elini düzeltmek için götürdüğünde tereddüt ederek geri çekti. Dişlerini sıktı. İçindekilerle boğuşurken, yavaşça elini tekrardan götürerek montunu ağır hareketlerle düzeltti. Başını yavaşça başının üzerine koyduğunda, gözlerini kapatarak ikinci uykusuna geçiş yaptı.Uyumak dinginlik veriyordu. Sanki kendisini toparlayan tek şey gibiydi. Gözleri uçağın inişe geçmesiyle açıldığında, yavaşça başını Alisa'nın başının üzerinden çekti. İnmek üzerelerdi. Uyanması için hafifçe kıpırdandığında, Alisa ani hareketle korkarak uykusundan sıyrıldı. Alp'e bir süre baktı ardından gözlerini ovuşturdu. Gün ışığı camlardan içeri sızıyordu. Büyük bir inme kuyruğu sırasını takip ettiklerinde, Alp Furkan'a vurarak uyandırdı. Dikkatle aşağı ulaştılar, adından da hava alanının çıkışına... Alp ilk gördüğü taksiye işaret ederek durmasını sağladı. Şimdi arabanın gelmesini bekleyemezdi. Ön koltuğa bindiğinde, Furkan ve Alisa' da arka koltuğa bindiler... Saatine baktı. Saat sabahın 7'sini gösteriyordu. Artık yolculuk faslından fazlasıyla sıkılmıştı. Nihayet olaylar sona ermiş ve evine ulaşacaktı. Saatlerce deliksiz bir uyku çekmek istiyordu. Buna ihtiyacı vardı. Taksici tarif ettikleri gibi villanın önüne getirdiğinde, parayı uzattı ve arabadan indi. Alisa hareket etmeden takside oturmaya devam ettiğinde, Furkan koluna dokundu. "Sende burada iniyorsun ufaklık. Alp'i takip et." Alisa hızla taksiden indi ve elindeki bavul ile Alp'e yetişti. Kapıyı açarak çoktan içeri girmiş ve girmesi için kapıyı açık bırakmıştı. Hiçbir şey demeden merdivenlere yöneldiğinde, Alisa sadece etrafa bakındı. "Ben nerede kalacağım?" "Hangi odayı istiyorsan orada kal." "Sen nereye gidiyorsun?" "Uyumaya ve sakın beni uyandırayım deme." Alp köşeden döndüğünde göz alanından çıktı. Alisa sakin adımlarla büyük villada ilerlediğinde, bavulunu kenara bıraktı. Yavaş adımlarla aşağı kata indi. Sağ tarafa dönmesiyle büyük bir mutfakla karşılaştı. Dolapları kurcaladı. Tafta duran kupalardan birini alarak içine su doldurdu ve yavaşça yudumladı. Merakına yenik düşerek elindeki bardağı bıraktığında, mutfaktan çıktı. Karşı tarafta bir tane daha kapı vardı. Elini kapıya götürerek aşağı indirdi ve sonuna kadar açtı. Sanki soğuk rüzgar yüzüne çarpış gibiydi. Ürperti ile elini ışığı yakmak için tuşa götürdü ve yavaşça bastı. Karşısındaki manzara ile ağzı hafif aralanmıştı. Burası spor salonuydu. Birçok alet vardı ve tam ortasında ise büyük bir yüzme havuzu. İçi tamamen boştu. Uzun süredir kullanılmıyor gibi görünüyordu. Arkasını dönerek çıktı. Işığı ve kapıyı da kapatmayı unutmamıştı. Merdivenlerden çıktığında, Sağdaki büyük ve görkemli kapı dikkatini çekti. Adımlarını hızlandırması gerekiyordu. Yoksa bu yavaşlıkla evi asla bitiremeyecekti. Kendini büyük salonun ortasında buldu. Eşyalar beyaz ağırlıklıydı. Sol tarafta yemek masası sağ tarafta oturma grubu vardı. Duvar dibindeki şömine salona ayrı bir hava katıyordu. Bakışlarını duvara çevirdiğinde normal büyüklükte bir televizyon gözüne takıldı. Bu ev istemeyeceği kadar büyük görünüyordu. Hızlıca salondan çıktı. Bavulunu eline aldı ve merdivenlere yöneldi. Alp hangi odada istiyorsa onda kalabileceğini söylemişti. Katta 6'dan fazla kapı vardı. Sol tarafa giderken, bavulunu kenara bıraktı. İlk kapıyı açtığında, normal büyüklükte bir misafir odası gördü. Ortada çift kişilik yatak vardı. Güneş ışığı almıyordu. Oda odayı kasvetli hale büründürmüştü. Yavaş adımlarla çıkarak 2.kapının kolundan tutarak açtı. Çiftli deri koltuk vardı. Orta tarafta büyük bir sehpa odanın her köşesinde büyük ses sistemi kuruluydu. Başını kaldırarak baktığın hemen tepesinde sinema sistemi olduğunu gördü. Başını iki yana salladı. Gerçekten eve sinema sistemi döşemiş olamazdı. İmkânsız değildi. Sonuçta ev fazlasıyla büyüktü. Odadan çıktı ve kapıyı kapattı. Ortadaki kapılardan birine geldiğinde yavaşça açtı. Yatak odasıyla karşılaştığında gözleri doldu. Vücudundaki kanlar sanki bir anlık donmuş gibiydi. Ağlamamak için hızla kapıyı kapatarak çıktı. Hemen yanındaki odaya girdiğinde, bakındı. Fazlasıyla büyük ve kare bir odaydı. Güneş ışığı alıyordu. Penceresi normal boyuttaydı. Hatta ufak bir balkonu bile vardı. Enerjisini sevmişti. Gözlerinden akan yaşları elinin tersi ile itti. Tek kişilik yatak ve minik bir dolap vardı. Bu odayı düzenleyerek eşya alırsa kesinlikle kendisine özel harika bir odası olurdu. Odadan çıkarak geriye kalan son iki odaya baktı. Bir tanesi boştu. Diğerkisinde de oturma grubu olan sevimli bir odaydı. Gözleri üst kata çıkan merdivene takıldı. Ayaklarını yere sürüyerek yürümeye devam etti. Merdivenin sonuna ulaştığında, sağdaki ilk kapıyı açtı. Burası ufak bir kilerdi. Soldaki kapıyı açtığında minik odayla karşılaştı fazlasıyla minikti. Kapıyı kapattığında, son olarak ortadaki oda kalmıştı. Alp'in odası olmalıydı. Yukarı çıkarken uyuyacağını söylemişti. Sessiz olmalıydı. Kapıyı yavaşça sonuna kadar açtığında devasa boyuttaki oda çenesinin biraz aşağı düşürdü. Gerçekten çok büyüktü. Fazladan da öteydi. Hayatında hiç bu kadar büyük bir oda ile karşılaşmamıştı. Odadaki eşyalar siyah ağırlıklıydı. Orta kısımdaki kum torbası dikkatini çekti. Bakışları büyük yatağa kaydığında yavaş adımlarla ilerleyerek tam önünde durdu. Çoktan uyumuş görünüyordu. Ses çıkarmamaya özen göstererek odadan çıktı ve alt kata indi. Kenarda duran bavulunu eline alırken, beğenmiş olduğu büyük odaya geçerek, elindekini kenara fırlattı. Yatağa doğru ilerledi. Battaniyeyi açtı ve içine girerek üzerini örttü. Yorgunluk bütün bedenine bıçak saplanır gibi hissettiriyordu. O kadar yorgundu ki, tarif edilemezdi. Gözlerini kapattığında derin uyku onu kollarının arasına çekiyordu. Yeni bir hayat ve yeni bir başlangıçtı. Anne ve babasının tehlikeli ihalelerinden dolayı pek çok kez yeni hayata başlangıç yapmıştı. Alışıktı. Bu sefer farklı olan tek şey, ağabeyinin yanında başlangıç yapacak olmasıydı. Amerika'daki evlerine bile kendini ait hissetmezken, hep buraya aitmiş gibi hissediyordu. Sanki yıllarca gezmiş ve asıl evine ulaşmış gibiydi. Düşünceleri de uykuya teslim olurken yerini çok latif ve hoş bir karanlık bıraktı. Bu uykunun huzurlu karanlığıydı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD