"Sanki kendisi dertsizmiş gibi senin derdine sarılandır ana kucağı..."

2889 Words
"Tanrım, sevgilisi mi varmış?" diyen Zack hayal kırıklığı ile omuzlarını düşürürken Jacob giden ikilinin ardından uzun uzun baktı. "İsmi Allia'ymış." dediğinde Tom da kaşlarını havaya kaldırdı. "Kulağa hoş geliyor." diye mırıldandığı sıra Zack burun kıvırdı. "Kızın her şeyi hoş geliyor." dediğinde Jacob omuzlarını silkti. "İyi oldu, kanka. Boşver gitsin." dediğinde Zack gözlerini sinirle kısarak adama baktığında Jacob da kaşlarını kaldırarak baktı. "O kız bizi birbirimize düşürdürdü." Dediğinde Tom gülerek ikilinin omuzlarına kollarını koydu ve kendisine doğru çekti. "Aynen, bizi bozmasın!" Brett, üç yabancıdan iyice uzaklaştığına emin olunca sinirle Allia'yı bıraktı. Ama sadece o bıraktı(!). Genç kız bacaklarını beline doladığı adama sıkıca sarılmış, başını boynu ve omzu arasındaki çukura gömmüştü. Üstelik, bir bebek gibi girdiği o oyukta hemen uyuklamaya başlamıştı. "Tanrım!" Brett gergince etrafa baktıktan sonra zorla gülümsedi ve alışveriş merkezinin son kapısına yürüdü. O sıra ise ellerinde ekipmanlarıyla giren teknik servis elemanlarına birkaç şey söyleyen görevliler vardı. "Bir türlü anlam veremedik. Kameralar birden bire yandı ve sonrasında büyük lambalar patladı ama bir anda da değil. Sırasıyla. Belirli bir düzen ile..." Brett duyduklarıyla gözleri kocaman açılmıştı. Hiçbir şekilde kendini belli ettirmemeye çalışarak yan yan kapıdan dışarı attı kendisini. Kucağındaki kız kılını bile kıpırdatmadan tonla zarara sebebiyet verebiliyordu. Hiç kimsenin hiçbir şey anlamaması için dua ederek valenin arabasını getirmesini bekledi. O sırada garip görünümlü üç beş kişinin aceleyle alışveriş merkezine geldiğini gördü. İstemesizce kulak misafiri olduğu sohbetleri, şahsen biraz garipti. "Burada mı olmuş?" Siyah kalın kenarlı gözlüklerinin ardından oldukça ciddi olmakla birlikte hiç de tekin görünmeyen adam, bir patrona benziyordu. "Evet, garip bir şekilde kameraların yandığını ve lambaların patladığını söylediler. " dediğinde Brett kucağındaki kızı daha sıkı tuttu. "Burası en yakın yer, onun olması muhtemel." diyerek alışveriş merkezine girdiklerinde Brett gelen valeyle birlikte düşünmeyi bir anlık kenara bıraktı. Genç valenin açtığı kapıyla Allia'yı nazikçe koltuğa yatırdı ve kenardan koltuk pedalını kaldırıp, koltuğu, geriye yatırdı. Valenin aldıkları tüm eşyaları arabanın bagajına yerleştirmiş olduğunu kontrol ettikten sonra bir miktar bahşiş verip aceleyle arabasına bindi. Genç adam az önceki tuhaf kılıklı adamların Allia'yı aradığını anlamıştı çünkü bariz bir şekilde şüpheli konuşuyorlardı. Ancak şöyle bir durum vardı ki Brett, Allia'yı hiç hoş bir hâlde bulamamıştı. Bu da o adamların pek de tekin birileri olmadığının bir kanıtı gibiydi. Gözleri dikiz aynasından, uzaklaştığı alışveriş merkezinin, otoparkına bakıyordu. Kesinlikle tekin insanlar değillerdi. Üstelik kim boynuna iğneli bir tasma takardı? Brett, düşündükçe kötü olduğunu hissederek gaza bastı. Bugün çiftlikteki hayvanlarla ilgilenememişti. Onlarla ilgilenmek için birini tutması gerektiğini aklının bir köşesine yazdıktan sonra uyuyan genç kıza baktı. Eğer adamlar bu kadar çabuk izlerini bulup gelmişlerse çok da uzak bir yerde ikamet etmiyor olmalıydılar. Kızı bulup almak için Brett'i zor duruma sokabilirlerdi. Genç adam derin düşüncelerini bir sonuca bağlamak isterken ritmik bir şekilde, işaret parmağını, direksiyona vuruyordu. Belki de en iyisi bu dağlık bölgeden uzaklaşmaktı... Brett aklına birikmiş olan tüm düşünceleri başını sallayarak etrafa dağıttıktan sonra yol kenarına birikmiş olan birkaç araba, polis arabası, itfaiye ve Ambulans gördü. Merakla arabasını kenara çektikten sonra uyuyan genç kızı kontrol edip arabasından indi. Kenara yığılmış insan topluluğuna ve gökyüzünü kaplamış olan gri dumana baktı. "Ne olmuş?" dedi kaşlarını kaldırarak kendisi gibi meraklı bir ifadeyle görevlilere bakarken. "Yaşlı bir adam, kaza yapmış. " dediğinde Brett üzülerek yüzünü astı. "İyi mi peki?" dedi gözlerini sigara içen adamın uzun parmaklarında gezdirirken. Yağmurluğun bir cebine elini sokup başını anlamak istercesine yana yatırmış olan adam, bir dedektif gibi gözlerini kısmış, düşünceli düşünceli ormana bakıyordu. "Adam nasıl başarmışsa evlat, burdan ormanın ta ortasına uçmuş. Ne bir ağaç ayrılmış burdan oraya, ne de bir lastik izi. Sanki gökten zembille düşmüş gibi." dedi sigarasını dudaklarının arasına alıp derince bir nefes çekti ve sonra kaşlarını kaldırarak kirli dumanı üfledi. "Bir türlü akıl sır erdiremedim- ki diğerleri de erdiremedi." dediğinde Brett uzun uzun çalışan kurtarma ekibine baktı. "Neyse, Tanrı'nın işi. Yakınlarına sabır diliyorum. " diyerek başını salladı ve omuzlarını kaldırıp indirdikten sonra arabasına bindi. Gözü yan koltukta, hâlâ mışıl mışıl uyuyan kıza kaydı. Onun bu haline dudağını kenarıyla, hafifçe güldü ve arabasını tekrardan çalıştırdı. Demek ki böyle bir iyilik yapmam gerekiyormuş, dedi kendi kendine. Bu kıza yardım etmeli, onu dünyaya alıştırmalıydı. Ve belki de monoton hayatı biraz canlılık kazanırdı. Dağlık evin bahçesinden girdiği sıra gördüğü araba ve plakayla resmen yüzü düştü. "Tanrım... İşte bu çok kötü oldu." Brett genç kızı bir yerlere saklamayı düşünse bile şeytanın topuk sesleri resmen kulaklarında yankılanır gibi oldu. Anlamıştı ki artık kaçmak için hiçbir şansı yoktu. Kırmızı topuklu ayakkabılarının hiç yakışmadığı toprak yol üzerinde nasıl böyle dimdik yürüyebildiğini gerçekten de içten içe sorguluyordu. O ince topuklae toprağa batmıyor muydu? Giydiği kırmızı gösterişli elbisesinin üzerine krem rengi oldukça tüylü bir kaban giymişti. Elinde tuttuğu krem kırmızı çantası da , dudaklarındaki ruju gibi kıpkırmızıydı. Tanrım, bu kadın her zaman neden bu kadar şıktı? İnsan bir gün olsun üşenmez miydi? "Brett?" Kırmızı dudaklarına ne kadar ruj sürerse sürsün yanındaki kızın dudakları yanında oldukça sönük kaldığını görürse sanırım tüm şiddetini önce kendisine gösterir, ve sonrasında ruj yapan firmalar bundan da nasibini her türlü alabilirlerdi çünkü ünlü bir modelin lafını dinleyecek tonlarca deli kadın vardı... Brett gergince dönüp yan koltuktaki kadına baktığında kendisini izleyen kadının da dönüp ona baktığına adım kadar emindi. Bella ile yaklaşık bir aylık bir ilişkisi olmuştu. Dışarıdan güzel, sessiz ve tatlı birine benzese de kıskançlık yaptığında gözü dönen, korkunç pençelerini etrafa savuran tam bir cadıydı. Bir yıldır bir türlü ayrıldıklarını kabullenememiş olmasıyla birlikte arkadaş grubunun bir üyesi olmasından dolayı bir türlü yollarını tam anlamıyla ayıramamıştı. Yalancı bir gülüşü, derince bir nefes aldıktan sonra yüzüne yerleştirdi. Arabasının kapısını açıp da arabadan indikten sonra kaşlarını havaya kaldırarak Bella'ya baktı. "Bu ne güzel sürpriz (!)" diyerek yanına adımladığı sıra Bella yeşil gözlerini bir avcı şahin gibi ,arabanın ön koltuğunda, hâlâ uyuyan genç kızda gezdirdi. "Evet, sürpriz yapmak istemiştim ama..." diyerek tek kaşını kaldırarak Brett'e dönen Bella pek de mutlu gözükmüyordu. "Hoşgeldin, içeri gel." diyerek sol eliyle kapıya doğru işaret yaptığında Bella omuzlarını açık bırakacak şekilde , tuttuğu krem rengi tüylü paltosunu salladı. Gözlerindeki o hesap sorar ifade Brett'i çileden çıkartacak gibi bir hâli vardı. "O..." dedi paltosu gibi, krem rengi ojeleri olan, uzun tırnaklı parmaklarıyla Allia'yı gösterirken. "...orada mı uyuyacak?" dediğinde Brett gergince ensesini kaşıdı. "Boşver onu, o uyanınca gelir."dediğinde Bella iki kaşını da havaya kaldırdıktan sonra dilini kırmızı dudakları üzerinde gezdirdi. Pahalı ruju asla dilini veya dişlerini boyamıyordu. "Ben onu uyandırayım, ayıp olmasın(!)." dedi imalı imalı ve yüksek topuklu ayakkabılarıyla arabaya doğru yürümeye başladı. Şeytanın işi ya, Bella uzun zamandır görmediği Brett'i görmek için çekimlerden erken çıkmış ve onu ziyaret etmek istemişti. Biliyordu, Brett kendisini ünlü olduğu için sevmek istemiyordu çünkü yolda hep rahatsız ediliyor, işi yüzünden adama fazla vakit ayıramıyordu. Brett sessiz-sakin, yaramazlık yapmayan, uslu, tatlı, iyi kızları seviyordu ama Bella kariyer yapma peşinde olan güçlü ve akıllı bir kadındı. Asla yönetilmek istemez, her zaman yöneten taraf olmalıydı. Bu yüzden Brett ile birbirlerini sevseler bile ters düştüklerini düşünüyordu. Brett ise Bella'nın kafasında kurduğu onca şeyden çok daha fazlasını düşünüyordu. Arabadaki bir insan değildi ve Bella insan canlısı bile değildi! Brett, Bella'nın peşi sıra koşarak önüne geçti. Zaten genç kadın yüksek topuklu ayakkabısı yüzünden çok da hızlı yürüyemiyordu. "Sen içeri geç, ben onu uyandırayım. " dediğinde Bella sinirle Brett'e baktı. "Neden? Özel bir durum mu var?" dediğinde Brett gerçekleri çarpıtarak söylerse bir karmaşıklık olmayacağını düşünerek, bu yaşına kadar, uydurduğu en güzel ve en mantıklı yalanı söyledi. "Onun zihinsel problemleri var, konuşamıyor ve anlayamıyor. Sanki bizimle aynı dünyada yaşamıyor gibi. O yüzden onu korkutma, olur mu? Zaten konuşamadığından dolayı, çok zor zamanlar yaşıyor."dediğinde Bella içinin burkulduğunu hissederek içerideki kadına üstün körü bir bakış attı. "Tamam, hadi uyandır." dedikten sonra kaşlarını kaldırdı."Tek başına yürüyebilir değil mi?" dediğinde Brett alt dudağını ısırdı. Gel gelelim zurnanın "zırt" dediği yere... "Çok fazla kendini yaraladığı için ayakları yara bere içindi. Bazen kendim taşımak zorunda kalıyorum." dediğinde Bella daha da meraklanmıştı. Bella, asla kötü bir kadın değildi. Zaten kötü bir kadın olsaydı Brett'in onunla hiçbir alakası olmazdı ama çirkef ve inatçı bir kadındı. Bu yüzden Brett onunla anlaşamıyordu. "Tamam, hadi bekliyorum." diyerek bir iki adım geri gitti ve merakla Brett'in çıkaracağı kadını izledi. Brett kapıyı açtıktan sonra Allia'nın bir problem çıkarmaması için dualar etmeye başladı. "Allia, hadi uyan." diyerek hafifçe omuzlarını okşadığında Allia bedenine yayılan ürperti ile gözlerini açtı. Onun uykusu diğerleri gibi değildi. Bedeni dinlenirken zihni apaçık olur her şeyi duyardı ama sadece tehlikeyi sezdiği zaman uyanma girişiminde bulunurdu. Bu yüzden gelenin Brett olduğunu bildiğinden ters bir tepki vermemişti. Siyah gözleri önce karşısındaki adamın sıcak kahve gözlerinde gezindi, sonrasında kollarını açtı ve onu kucağına alması için bekledi. Tanrı biliyor ki, çocukluğunu şimdi yaşamaya başlamıştı. Brett bu hareket üzerine derince nefes aldı ve Allia'yı kollarının altından tutup kucağına aldı. Allia hemen bacaklarını Brett'in beline dolamış, çenesini ise omzuna koyarak uyku mahmuru gözleriyle etrafa bakınmıştı. Bella bu manzarayı başta kıskansa bile Brett'in sözlerini hatırlayarak merakla karşısındaki kadına baktı. Tanrım! Bu kız Brett ile aynı evde kalmıyordu umarım! Simsiyah saçlarının tersine bembeyaz bir teni, siyah gözleri ve kıpkırmızı dudakları olan bu kız çok farklı bir güzelliğe sahipti. Bella çirkin bir kadın değildi ama karşısındakinin güzelliği bambaşka bir boyuttaydı. İstemsizce kıskançlık tohumları düştü içine. Brett ayağıyla kapıyı kapattıktan sonra dönüp Bella'ya baktı ve zorla gülümsedi. "Hadi içeri gel, birer kahve içelim." dediğinde Bella'nın gözleri kızın yaralı ayaklarına gitti ve içi yine bir garip oldu. "Tamam." Allia duyduğu başka bir ses ile resmen Brett'in kucağında sıçrayarak başını çevirdi. Fazla parlak giyinmiş bir dişi iblisin gözlerini kamaştırdığını düşünerek kaşlarını çatmıştı. Brett ise Allia'nın Bella'yı fark ettiğini anlayarak gizlice sırtını okşayıp kulağına "şşşş..." diye fısıldamaya başladı. Allia, yine de şeytani düşüncelerini son vermemiş bir hâlde Bella'yı inceliyordu. Eve girdiklerinde Pascal etrafta zıplayıp havlamaya başlayınca Allia artık bu yaratığın aslında iyi olduğunu düşünmeye başladığını fark etti. Bu düşünce ile beyaz yaratığa el salladı. Pascal bunu görünce kuyruğunu daha hızlı salladı. Bella gülerek Pascal'ın başını okşadı. "Sanırım beni çok özlemiş." dediğinde Allia siyah gözlerini merakla dişi iblisin üzerinde gezdirdi. Brett gülerek Bella'yı onayladı. "Evet, uzun zamandır seni görmemişti." Brett, Allia'yı nazikçe koltuğa bıraktığında Allia tip tip Brett'in yüzüne bakmıştı. "Ne istiyorsun acaba?" diye fısıldayan Brett ile Bella da meraklı bir hâlde onların yanına geldi ve Allia'nın karşısındaki koltuğa geçti. "Merhaba!" diyerek ellerini havaya kaldırıp bağırdığında Allia başını hafifçe yana eğip baktı. "Gerçekten de konuşamıyormuş." diyerek üzgün bir ifadeyle bakan Bella ile Brett hafifçe gülümsedi. "Ben kahve hazırlıyorum." diyerek mutfağa gitmeden önce Allia uslu dursun diye saçlarını okşadı. Bella uzun uzun karşısındaki güzeller güzeli kadını incelerken yutkunmadan edemedi. "Bizi anlıyor musun acaba? Ama üzülme, çok güzel bir kadınsın. İşte her şey eksiksiz verilmiyor. Buna da şükretmek lazım. Bir de konuşabilseydin, bu güzellikle dünyayı sallardın. Bir yerde dengelemişler seni." diyerek kıskançlığını bastırmakla birlikte kızı övmeye çalışırken sövüyormuş gibi bir hâli vardı. Allia ise dişi iblisin gülerek konuşmasından dolayı kötü şeyler söylemediğini düşünerek boş verdi ve mutfağın kenarında durup zıplayan yaratığa baktı. Yemek zamanı mı gelmişti acaba? Karnı tekrardan guruldadığı sıra koltukta dizleri üzerinde çıkıp arkasını Bella'ya döndü ve mutfakta bir şeyler yapan Brett'e baktı. Bir şeyler yiyecek olmasının verdiği düşünce ile ayaklarını heyecanla sallamaya başlamıştı. Bella, karşısındaki kadının gerçekten tahtalarının eksik olduğunu anlayınca üzülse de bir nebze içi rahatlamıştı. Çünkü ne olursa olsun sevdiği adam böylesine güzel bir kızla kaldığını düşünce bir kötü oluyordu. "Kahveler hazır!" diyerek yanlarına gelen Brett, Allia huysuzluk çıkarabilir diye ona da kahve yapmıştı. Bella kahvesini alırken Brett'in gözlerinin içine bakarken hafifçe gülümsedi ve teşekkür etti. Brett elindeki iki fincandan birini de Allia'ya uzattığında Allia eline almadan önce fincanı iyice bir inceledi. Sağına soluna, altına üstüne iyice baktığı o garip anda Brett gerginlikle gülümserken Bella anlamaya çalışır bir ifadeyle karşısındaki kadını izliyordu. Allia, en son fincanın zararsız olduğuna kanaat getirerek eline aldı. Gözleri bu sefer karşısındaki dişi iblise kaymıştı. Ne yapacaktı bu fincanı şimdi? Bella gözlerini kapatıp kahveden bir yudum alıp gülümsediğinde Allia da onu taklit etmeyi düşünerek gözlerini kapattı ve fincanı dudaklarına yaklaştırdı. Brett merakla Allia'yı izlediğimde Bella'yı taklit ettiğini anlayarak hafifçe gülümsedi. Allia, fincandaki sıcak kahveden bir yudum alır almaz yanan dili yüzünden hızla yüzünü buruşturup dilini dışarı çıkardı. "Ev mi sallandı?" Bella olduğu yerden telaşla doğruluğu sıra Brett bunu Allia'nın yaptığını anlayarak ellerini havaya kaldırdı. "Yok yok, bazen Pascal dolaplara çarpınca öyle oluyor." dese de Bella'nın arkasında yatan köpeğini dili dışarda kendisine baktığını görerek yalandan otuz iki diş sırıttı. "Anladım, korktum bir an..." diyerek fincanını ortadaki sehpaya bırakan Bella ile Allia da elindeki fincanı sinirle Brett'e uzattı. Sevmemişti, acıydı, tatsızdı ve çok sıcaktı. Brett , Allia'nın mutsuz yüzünün şekline gülmemek için alt dudağını ısırdı ve sessizce kahvesinden bir yudum aldı. Ardından Allia'nın bardağını sehpaya koymuştu. "Haftaya arkadaşlar, dağ tırmanışı yapacaklarmış. Dört günlük olacağını ve üç gece çadır kurmayı planlıyorlar." dedikten sonra hafifçe gülümsedi. "Sen de gelmeyi planlıyor musun? Kaçırmasın genelde." dediğinde Brett düşünceli bir hâlde elindeki fincana bakmıştı. Allia , ne konuştuklarını anlamadığı gibi umduğu gibi bir yemek bulamadığından sinirle olduğu yerde sallandı. Yemek istiyordu! "Şşşş!" diyerek Brett'in omuzlarını dürttüğünde Bella ve Brett şaşkınca dönüp Allia'ya bakmışlardı. "Bir bebek gibi davranıyor." dediğinde Brett başını salladı. "Evet, konuşamaması da çok üzücü." dedi. İyi ki Allia dillerinden hiçbir şey anlamıyordu yoksa şimdi şu aciz bedeni, bir o duvardan öteki duvara çarpa çarpa paramparça olurdu. "Çok üzücü. " diyerek tekrar kahvesine uzanırken Allia sinirle Brett'e baktı. Dişi iblis yüzünden kendisine ilgilenmeyen Brett üstelik ona istediği yemeği de vermiyordu. İstemsizce sinirlenmeye başlamıştı çünkü acıkmıştı, yemek istiyordu. Pascal bile Allai'daki negatif enerjiyi hissetmiş Brett'in odasına kaçarken Brett bir türlü yanındaki saatli bombayı fark edemiyordu. "Ee ,peki bu kim? Nereden geldi yanına?" dediğinde Brett telaşla alt dudağını ısırdı. Çok güzel bir soru... "Anne tarafından, uzaktan bir akrabımızın kızı. Ailesi geçen hafta bir trafik kazasında ölünce, yapayalnız kaldı..." diye attıkça attı. "Hayat onun için zor olmalı." diyen Bella üzgünce karşısındaki kadının asık suratına baktı. Allia doldukça dolmuş doldukça dolmuştu. Hâlâ yemeği gelmiyordu, Brett onu uyutmuyordu ve saçları hiç okşanmamıştı. Gözleri sinirle karşısındaki dişi iblise kaydı. Acaba bunun yüzünden mi unutulmuştu? Sinirli sinirli bir müddet onu izledikten sonra aklına bir fikir geldi, acaba öldürmeli miydi? Allia bu fikirden hızlıca vazgeçti. Brett ona yemek veriyor, saçlarını okşuyor ve onu her yere taşıyordu. Bu yüzden onun çevresindekilere zarar vermek gerçekten de vicdanen onu kötü hissettirirdi ama... Öldürmekten başka şeyler yapabilirdi herhalde... Allia, Brett'e son bir şans verdi ve dizleri üstünde oturarak adama doğru dönüp tekrardan omzuna işaret parmağını bastırdı. "Şşşşş..." diye ses çıkardığında Bella ve Brett tekrardan merakla Allia'ya bakmışlardı. "Sanırım bir şey istiyor. Acaba lavaboya falan mı gitmesi gerek?" dedi Bella merakla. Brett gerginlikten ruhunu teslim etmek üzereyken dönüp Allia'ya zorla gülümsedi. "Ne oldu yavrum?" diyerek bebek severmiş gibi öteden öteden Allia'nın saçlarını okşayarak gözlerine baktı. "Bir şeye mi ihtiyacın var? Ne istiyorsun?" dedi yalandan. Allia uzun uzun Brett'e baktı ama ne söylediğini anlamadığı için kendini anlatmaya çalıştı. Hevesle olduğu yerde doğruldu ve bu sabah yedikleri kaselerin hâlâ durduğu masayı gösterdi. Brett dönüp masaya baktığında başını iki yana salladı. "Olmaz, öğle yemeğinde daha doyurucu şeyler yiyeceğiz. " dese bile Allia bundan hiçbir şey anlamadı ve adamın kalkıp kendisine yemek getirmeyeceğini düşündü. Sinirle koltukta yan bir şekilde otururken dik dik Brett'e bakmaya başladı. Brett içinden bir milyonuncu duasını ediyordu, bedeninin duvara fırlamaması için... "Canı çekmiş, sanırım gevrek seviyor." diyen Bella kahvesinin son yudumlarını aldığı sıra Allia kulağına dolan dişi iblisin sesiyle sinirle nefes aldı. Brett, gerginlik içerisinde Bella'ya bakarken arka çaprazındaki sürahi içerisinde duran suyun çalkalandığını fark ederek kaşlarını havaya kaldırdı. Brett yüzündeki hiçbir mimiği oynatmamaya çalışarak telaşla Bella'ya baktı ve tam o anda sürahideki su havaya fırladı. Bir bütün hâlinde uçan su küresi Bella'nın arkasında dolanmaya başlayınca Brett telaşla gözlerini sonunu kadar açıp elindeki fincanı sehpaya koydu. "Şşşşş...." diyerek elini Allia'nın saçlarına koyarak kızın gözlerine bakmaya çalıştı. Tanrım! Elektrik mavisi! "Şşşş...sen bana kızdın mı? Sen kızdın değil mi bana? Ben sana süt ve gevrek getireyim değil mi? Sakin ol, şşşş..." diyerek ayağa kalktığında Allia, Brett'in mutfağa doğru gittiğini görerek koltukta yine ters döndü ve onu izlemeye başladı. Brett telaşla buz dolabından süt çıkartırken Bella peşi sıra bağırdı. "Hani öğle yemeği farklı olacaktı?" dediğinde Brett yalandan güldü. "Sonra küsüyor ya, öğle yemeğini falan yemez küsüp de." dediğinde Bella anlar gibi başını salladı. O sırada Allia heyecanla ayaklarını sallıyor yemeğini dudaklarını yalayarak bekliyordu. Brett aceleyle gelip de tabağı tutunca Allia elindeki kaşığı aldı ve Brett'in tuttuğu tabaktan yemeğe başladı. Bella bu görüntüye tek kaşı kalkık bakarken resmen adamı masa niyetine kullandığını düşünmüştü. Böylesine yakışıklı, karizmatik bir masa... Allia sonunda istediğini elde edince havadaki suyu başının ufak bir hamlesiyle evin bir köşesine fırlatınca Brett olduğu yerde hafifçe sıçradı. Bella gelen ses ile dönüp arkasına bakınca Brett yüzünü buruşturdu. "Bak görüyor musun? Pascal hâlâ olur olmaz yerlere işiyor!" Diye yalandan bağırınca Allia korkarak geri çekildi. Brett, Allia'nın geri çekilip koca koca açtığı siyah gözleriyle kendisine baktığını görünce telaşla gülümsedi ve elindeki kaseyi uzattı. "Şşşş...sakin ol, sana demedim. Ye sen, yemek (!)" dediğinde Allia bir müddet iblisin sıcak kahve gözlerine baktı ve ardından sessizce uzanıp yemeğini yemeye devam etti. "Ee, kampa gelecek misin?" diyen Bella ikilinin fazla yakın oluşlarından rahatsız olarak kıpırdandı. "Bilmiyorum, Allia'ya kim bakacak?" dediğinde Bella omuz silkti. "Bir bakıcı tutarız, olur biter." dedi basitçe. "Olmaz!" diyen Brett gözlerini büyüttü. "Allia sadece bana karşı kibar, diğer insanlara karşı oldukça saldırgan. Bakıcı falan olmaz." dediğinde Bella alt dudağını ısırdı. Brett ile zaman geçirmek istiyordu. Belki geçirdikleri bu zaman ile tekrardan birlikte olabilirlerdi. Birçok şeyi yoluna koyabilir, ilişkilerini kurtarabilirdi. "Onu da getir. Hem açık hava, doğa ona da iyi gelir." dediğinde Brett uzun uzun Allia'ya baktı. Belki gerçekten iyi gelebilirdi? "Sen ne zaman gideceksin?" dedi Brett kaşlarını kaldırarak. Bella bu soru ile hafifçe güldü ve sırtını koltuğa yasladı. "Birkaç gün sonra..." Brett bu lafı üzerine şaşkınca yerinde oynarken elindeki kase sallanmış, sütlü gevrek Allia'nın üstüne dökülmüştü. Allia, simsiyah gözlerini Brett'in gözlerine çevirdi. İşte şimdi gerçekten sinirlenmişti!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD