"Göz yaşların... rengarenk aksaydı bile bu kadar imkansız gözükemezdin..."     

2113 Words
Brett, elinden şekeri alınmış çocuğun öfkeli hâli gibi kendisine ölümcül ifadelerle bakan kıza yutkunarak baktı. Allia'nın gözlerindeki şimşekleri şimdiden görmeye başlamış, üç buçuk atıyordu. Hafiften ayak parmakları karıncalanıp da tanıdık bir hissiyat bedenini ele geçireceği sıra telaşla kollarını açtı. "Tanrım! Üstün başın kirlendi! Gel Allia!" diye bağıra bağıra kızı çekip kucağına aldığı gibi odasına koştu. "Bella ben ona kıyafet verirken sen bekle beni!" dedi nefes nefese. Bella itiraz edemeden çekip giden adamın peşinden şaşkınca bakmıştı. "Tamam, Allia seni tatlı uzaylı(!) Sakın sinirlenme tamam mı? Çok özür dilerim. " diyerek küçük bebekmiş gibi kollarında sallıyor , özenle saçlarını okşuyordu. "Hiç, sinirlenme ben sana bir daha hazırlarım, söz..." diyerek genç kızı yatağa oturttu ve üzerindeki elbiseye bir bakış attı. "Bekle ben arabadaki eşyalarını getireyim." dedikten sonra odanın kapısına bir bakış atan Brett , Bella ile karşılaşmanın iyi bir fikir olmadığını düşünerek yatak odasının camından atlamıştı. Telaşlı adımlarıyla arabadaki büyük poşetleri kucaklayıp geri geldi ve hepsini pencereden içeri attı. Kendisi de içeri atladıktan sonra Allia'ya döndü. "Tamam, şimdi sana çok güzel kıyafetler vereceğim. Hiç sinirlenmene gerek yok. " dedi zorla gülerek. "Hiç kimse havada kısa vadeli uçuşlar yapmak istemez!" derken gülerek konuşuyor, genç kızın sakin kalmasını istiyordu. Poşetlerden birini açar açmaz içinden çıkan rengarenk iç çamaşırlarını görerek gözleri devasa bir şekil aldı ve hemen ardından poşeti tuttuğu gibi odanın en uzak köşesine attı. Allia havada uçan poşetin duvara çarpıp düşüşüyle tek kaşını kaldırdı. Acaba içinde ne vardı? Sessizce iblisin ne yaptığını izlerken meraklanıyordu. Brett, utanarak yüzünü çevirdi ve başka bir poşete uzandı. "Heh evet, evet güzel bir pantolon!" dedi en son sevinçle. "Bu biraz dar sanki ama..." diyerek buz mavisi pantolonu eline alırken. "Bunun bedenine bakmadan mı verdiler acaba?" diye düşündükten sonra başını iki yana salladı ve bir tane de kıpkırmızı bir tişört bulup eline aldı. "Bu ikisi uygundur." diyerek başını belli belirsiz sallayarak kendisine bakan genç kıza döndü. "Hemen bunları giy, bunlar yeni ve modern. " diyerek annesinin elbisesine baktı. "Sen giyin, ben arkamı döneceğim." diyerek kapıya doğru gitti ve sırtını Allia'ya döndü. Allia, Brett'in lafını uzun uzun düşünürken anlamaya çalışıyordu ama bunun için konuşmaya gerek yoktu. Üstü ıslanmıştı ve değiştirmesi için yeni şeyler vermişti sadece. Sessizce ayağa kalktı ve her zamanki gibi üstündekini çıkarmak yerine zihin gücüyle parçalayıp etrafa saçmıştı. Annesinin tatlı elbisesinin bir parçasının sessiz bir gerginlikle incelediği kapıya çarptığını gören Brett ısırdığı alt dudağını şaşkınca geri bırakmıştı. "Ne yaptın!?" diyerek arkasını dönmesiyle başını yana yatırmış ve iç çamaşırlarıyla kendisine bakan Allia'yı görerek olduğu yerde sendeledi. Bembeyaz teni, şekilli bedeni ve garip morlukları vardı. Brett görmemesi gereken çok fazla şey gördüğünü düşünerek bir elini gözlerinin üzerine koydu. "Ö-özür dilerim! A-ama parçalama, bir dahakine çıkar!" diyerek arkasını döndüğü gibi alnını sertçe kapıya vurarak kendisini durdurdu. Allia, ne olduğunu bir türlü anlayamadığı için uzun uzun adamın başını yasladığı kapıya bakmıştı. En son hiçbir şey anlamadığından omuz silkti ve ona verdiği kıyafetleri giydi. Bacaklarını sımsıkı saran pantolonun hafif elastik kumaşı hiçbir yerinde pot durmamasını sağlıyordu. Kırmızı tişört ise fakir kol bir kesime sahip olduğundan dolayı kollarının bir kısmını sarıyor, gerisini olduğu gibi açık bırakıyordu. Açık yakası yüzünden bembeyaz teniyle bezenmiş köprücük kemikleri ve dekoltesi göze çarpıyordu. Ayağında ise terlikleri vardı... Pantolonun dışında duran kırmızı tişörtün uçlarını tuttu ve biraz çekiştirdi. Bedenine aşırı derecede yapışıyordu bu illet. Sinirle iyice çekiştirdi, labaratuvarın iğrenç anılarını hatırlatıyordu... "Hey hey hey!" diyerek gözlerinin en derinine bakmaya çalışan adamın kıvrılmış dudak kenarına baktı. "Neden, kazanamayacağın bir savaşa girmeye çalışıyorsun ki?" dediğinde bedenini hareket ettirmek istese bile boynundaki şırıngaların iğneleri hafifçe kan sızdırdı. "Bak sen şu işe, keşke dilimizi anlasıydın ve güzelim..." diyerek işaret parmağının tersiyle yanaklarını okşadığında sinirle aldığı nefesi öfkeyle geri verdi. Bedeninin titrediğini fark eden adam gözlerini kısarak Canavarın parlayan gözlerine baktı. "Demek benimle oynamak istiyorsun?" diyerek iyice yaklaşan adamın yüzüne baktığı sıra gözü arkasındaki cam duvara kaydı. Kırılmaz, karanlık camın ardını görebiliyordu, sesleri duyabiliyordu... Bunu diğerlerinin fark etmesi de uzun zaman almamıştı çünkü onun bir 'insan' olmadığının en başından beri farkındalardı. "Nereye bakıyorsun?" diyerek başını çevirip omzu üzerinden geriye bakan iblis hafifçe sırıttı. Küçük bir oğlan çocuğu... Elleri ve ayakları kelepçelenmiş, tuzlu suyla dolu bir tankın içerisine zorla sokulurken avazı çıktığı kadar bağırıyordu. "Siz insan değilsiniz!" Bu laftan hiçbir şey anlamasa da onun da en az kendisi kadar acı çektiğini anlamıştı. Onu da zorla burada tutuyorlardı. Tuzlu ya da tuzsuz, işte ona en yakın seçenek... Belki bu aşırı tuz bedenine zarar verecekti ama birinin hayatı, en azından kendisi gibi bir kader yaşamaktan kurtulacaktı. İki üç kez öksürdüğü sıra gerisin geri kendisine dönüp bakan iblis haince sırıttı. "O çocuk var ya..." dedi keyifle gülerek."Senin mükemmel DNA'na en yakın insan. Birkaç küçük gen aktarımı ile belki de senden daha güçlü olacak benim vahşi Canavarım..." diyerek saçlarını okşamak için elini uzattığı sıra birden bire gözlerinin ortasındaki o küçük siyah noktanın bile eriyip göz kamaştıran, beyaza yakın bir maviye dönmesiyle korkuyla geriye kaçmıştı ki onu için ölüm artık kaçınılmazdı... Bedenini ele geçiren güç ile defalarca kırılmaz cama vuran kafası paramparça olup kan denilen illet beyaz duvarları kırmızıya boyamış olsa da durmadı. İçeri girmeye korkan iblisler ise zavallı adamın cam duvara vura vura parçalanan bedenine acıyarak bakıyorlardı. Ama kimse, o cam duvarın patlayacağını düşünmemişti... Brett, bir müddet bekledikten sonra ayağını uçlarını yere sürttü ve az önceki manzaradan dolayı hızla inip kalkan göğsünü düzene sokmaya çalıştı. "Giyindin mi Allia?" diye sordu kapısının o muazzam işlemlerini incelerken. Arkasından en ufak bir ses dahi duyamadığı için derince nefes aldı. "Allia, giyindiysen gel..." 'gel' deyişini duyar duymaz bakışları sırtını kendisine dönmüş adama gitti. Üzerindeki kırmızı tişörtün uçlarını aceleyle pantolonunun içine sokmaya çalışsa da olmamıştı. "Gel" demişti, hemen gelmek istiyordu Allia da çünkü bu bir yere gideceklerini ve onu taşıyacağı anlamına geliyordu. Hemencecik terliklerinin çıkardığı sinir bozucu ses ile koştu ve kendisinden uzun olan adamın omzuna tek elini koydu. Brett, omzunda hissettiği baskıdan sonra hafifçe dönüp genç kıza bakmıştı ki diğer omzuna konan elle, Allia kucağına atlamıştı. Bacakları her zamanki gibi beline dolandığında genç adamın güçlü kolları belini kavramıştı. Gözleri siyah saçlarının daha da parlamasına sebep olduğu beyaz tenine gitti önce. Kırmızı ona gerçekten çok yakışmıştı. Yutkundu... Birkaç büyük adımla yatağına telaşla eğildi ve genç kızı nazikçe oturttu. "Bunlar, biraz dar olmuş..." diyerek gözlerini kaçırdığında Allia sinirle adamın kahverengi gözlerine baktı. Hem "gel" deyip hem kucağından indiriyordu. Brett dönüp diğer kıyafetlere bakacaktı ki bedenini saran farklı bir dalgalanmayla açtığı koca koca gözlerini Allia'ya çevirdi. "Hay-!" Bir anda bir tüy gibi uçan Brett bedeninin ahşap dolabına çarpmasıyla yüzünü buruşturdu. "Allia..." diye fısıldadı, bütün bedeni kasılırken. "Tamam, çok güzel olmuşsun!" dediği sıra Allia hiçbir şey anlamadığından kaşlarını çattı. Üstündeki kıyafete tek kaşını kaldırarak baktıktan sonra tam kaşlarını çatmış parçalayacaktı ki Brett ne yapacağını anladı. "Dur!" Allia, dağılan dikkatiyle bakışlarını kaldırıp genç adama baktı. "Şşşş... Sakin ol, güzelim." dedikten sonra zorla yutkundu. "Gel, bana..." dedi gözlerine ikna edici ifadelerle bakarken. Allia ise biraz önceki gibi kaldırılıp tekrar yatağa bırakılacağını düşünerek genç adama doğru yürüdü. "Hep sen konuşuyorsun, ben hiçbir şey anlamıyorum." dediğinde bedeninin naifliğinden ziyade güçlü ve oldukça temiz tondaki sesini duyan Brett şaşkınca genç kızın gözlerine baktı. Ne demek istediğini bu sefer o anlamamıştı. "Bu...senin dilin mi?" diye homurdandı kendi kendine. Allia derince nefes alıp siyah saçlarını iki eliyle omuzlarından geriye attığında genç adamın bakışları, açılan boynuna ve köprücük kemiklerine kaydı. Gerçekten diyecek söz bulamıyordu... "Bunu beğenmedin, ben de beğenmedim." Bir kez daha sesini duyan Brett şaşkınca genç kıza baktı. Konuşabiliyordu, bunu hep unutuyordu. Sadece yurtdışından gelmiş bir turist gibiydi işte. "O zaman bunu değiştirelim." Brett ne dediğini anlamadığından gözlerini kısmıştı ki poşetlerin içlerinden çıkan kıyafetlerin havada uçuşmasıyla istemsizce yutkunmuştu. "Seç birini." Genç kızın elektrik mavisi gözlerine baktıktan sonra anlamayarak kaşlarını çattı. Allia bu duruma iyiden iyiye sinir olmaya başlamıştı. Sinirle elini savurdu kıyafetleri Brett'in önüne getirdi. İşaret parmağıyla kıyafetleri gösterip ellerini iki yana açtı. "Ha! Hangisini giymeni istediğimi mi soruyorsun?" dedikten sonra sanki çiviyle saplanmış olduğu duvarda her gün duruyormuş gibi rahat bir tavır aldı. "Şurada. " dedi kaşlarıyla işaret ettiği açık mavi elbiseyi gösterirken. En usturuplu ve en az dikkat çekendi. Allia dönüp ne işaret ettiğine baktıktan sonra diğer bütün kıyafetleri yandaki koltuğun üzerine fırlattı. Üzerindeki kıyafetlere gözlerini dikti ve parçalamak için güçlerini toparlamıştı ki Brett bağırdı. "Hayır!" dediğinde genç kızın neon mavisi gözleri parıltılı bir ifadeyle yüzüne dönmüştü. "Öyle değil...şşşşş...sakin ol. Gel bana." dedi onu ikna etmeye çalışarak. "Gel..." Brett genç kızın kıpkırmızı dudaklarının arasından sızıp da etrafa yayılan o sesi ile istemsizce yutkundu. Üstelik sadece "gel" demişti... Birkaç adımı yavaş yavaş atıp, işkence çektiren bakışlarıyla yanına geldiğinde omuzunda hissettiği ellerine bakmamak için kendisini zor tuttu. "Gel..." diye fısıldadı tekrardan. Genç kız bu lafın üzerine bu sefer kandırılmamayı umarak Brett'i serbest bırakınca bir anda ayaklarının üzerine düşen adam olduğu yerde hafifçe sendeledi. Derince bir nefes almıştı ki Allia tekrardan kucağına çıkmak için kollarını boynuna sarmıştı. Çenesini genç kızın omzuna koydu ve kollarını nazikçe beline sardı. "Ben seninle ne yapacağım güzelim?" derken hafifçe çenesini omzuna sürterek yatağına gitti ve oturdu. Allia bu sefer tek başına yatağa bırakılmadığı için problem çıkarmadı. Brett ise kucağındaki kızdan bir uzaklaştı ve siyah saçlarını nazikçe okşamaya başladı. "Küçücük, minicik bir kız çocuğu gibisin. " dedi gülümseyerek. " Ama fiziğin, duruşun , bakışların tam tersi. Olgun, alımlı ve oldukça güzel bir kadınsın. " diyerek kendini biraz daha geriye attı ve genç kızla arasına bir mesafe koymaya çalıştı. "Herkesi tav edebilecek kadar güzelsin..." diyerek dudaklarını sağ tarafına toplandığında Allia gözlerini genç adamın dudaklarına çevirdi. En son bu dudak mevzusunda bir dişi iblisin diğer bir iblise dudaklarını bastırdığını hatırlatmıştı. Uslu, sessiz sakin bir kız çocuğunu aratmayan Allia yine uykusunun geldiğini hissederek ellerini genç adamın omuzlarından çekerek havaya kaldırdı ve gerilmiş bedenini daha da gerip gevşetti. Aslında uykulu olmasının sebebi 15 yıldır uyuyamamasıydı. Uykusuzluktan dolayı bayıldığı anlarda ise asla sağlıklı ve dinç bir şekilde uyanamamıştı. Tehlikeyle gezinen ölümün sürekli yanı başında oluşundan dolayı asla uyumak istememişti. Şimdi ise kanına yavaş yavaş yayılan güven hissi, uyuyamadığı yılların acısını çıkarmak istiyor gibiydi. En büyük yardımıydı belki de Brett'in. Küçük bir kız çocuğu gibi kollarını kaldırıp da yüzünü buruşturduğunu gören Brett istemsizce gülümsemişti. Allia ise hemen sonra kollarını tekrardan genç adamın boynuna dolamış, minik yüzünü omzuna yaslamıştı. Ilık nefesi ise genç adamın boynunu yalamıştı. Brett derince iç çekti ve kendisini telkin etti. "O bir uzaylı!" Allia tekrardan uyku moduna girince Brett genç kızı yatağa bırakmak gibi hataya ikinci kez düşmedi. Allia'yı bırakmadan ayağa kalktı ve odadan dışarı çıktı. "Brett, çok uzun sürdü sen mi giydi-" Bella, yakışıklı adamın kucağındaki kıza gözlerini kırpıştırarak baktı. Gerçekten bu kız nasıl bu kadar güzel olabilmişti? "Biraz yorgun ve uyuması gerek. Bugün fazla hareket etti. "dediğinde Bella içten içe dudaklarını ısırarak baktı. "Peki, uyusun o zaman." dediğinde Brett gergince etrafa bakındı. "Üst kattaki odalardan birine yerleşebilirsin, ben Allia'yı uyuttuktan sonra yemek hazırlarım. Olur mu?" dediğinde Bella belli belirsiz başını salladı. "Tamam, ben de çok yorulmuştum. Duş alır ve uyurum. Uyanınca beraber hazırlarız, acele etme." diyerek bozulmuş ifadesiyle bavullarını aldı ve üst kata çıkarmaya başladı. Bella'ya uzun uzun baktıktan sonra kucağındaki kızın kedi hırıltısına benzer bir ses çıkarmasıyla bakışlarının yönü değişti. İstemsizce gülümsetmişti bu hareketi. "Demek, bugün çok yoruldunuz hanımefendi..." diyerek yatak odasına geri gitti ve genç kızı nazikçe yatağa bırakmak istedi. Allia kendisinden uzaklaşan sıcaklık ile kaşlarını çatmış, sırtına değen yumuşak yatağa bakmıştı. Brett onu bırakmak istese bile koala gibi yapıştığı adamı bırakmamıştı. Genç adam kızın çattığı kaşlarını ve hemen maviye dönen gözlerini görünce derince iç çekti. "Tamam, tamam... Hemen celallenme!" dedi onunla birlikte yanına uzanırken. "Ben senin uyku tulumun muyum?" diye homurdanarak göğsüne iyice sokulmuş kızın saçlarını okşamaya başladı. "O zaman birkaç şey öğrenmeye çalışalım. "dedikten sonra birazcık geri çekildi ve Allia'yı da geriye itti. İşaret parmağıyla kendini gösterdi. "Ben." dedi kaşlarını kaldırarak. "Brett." dedikten sonra işaret parmağını yüzüne tuttu. "Sen... Allia." dediğinde Allia uyku mahmuru gözleriyle bir müddet baktıktan sonra işaret parmağını Brett'in yüzüne tuttu ve kaşlarını çattı. "Brett." dedi Brett inatla. Allia uzun uzun baktı ve mavi gözlerini siyaha çevirdi. "En azından biraz denesen!?" diyerek homurdanan adam ile Allia derince nefes aldı. Ne anlatmaya çalışıyordu bu? "Ben, Brett; sen , Allia." dedi Brett tekrardan. Vazgeçmek istemiyordu. "Senn..Elli-yya?" Brett duyduğu cümleyle istemesizce bir kahkaha attı. "Hayır, hayır!" dedi kaşlarını çatarak, ama gülmeden de edemiyordu. "Ben Brett, sen Allia." dediğinde Allia uzun uzun Brett'in ellerine baktı ve bir eliyle kendisini gösterdi. "Ell-i-yya..." Bunun üzerinde Brett yüzündeki gülüşün bir tebessüme dönüştüğünü hissederek genç kıza baktı. Tanrı, şahidiydi ki bu kız gerçekten çok tatlıydı... . . . Brett'in düzenli nefes alışverişinin ardından gözlerini açan Allia derince nefes aldı ve ölüm sessizliğini andıran geceyi dinledi. Anlaştıkları gibi Brett ve Bella yemek yapamamış, bunun yerine ikisi de uyuya kalmışlardı. Geceleri uyumayan Canavar'ımız ise acıkmıştı... Ay ışığının dolduğu oda içerisinde gezerken gözleri yeminin olduğu ormana kaydı. Acaba avı hiç o taraflara yaklaşmış mıydı? Yaklaşık bir buçuk saat boyunca bir ruh gibi yatağın baş kısmında durdu ve karanlık geceyi delen neon mavisi gözleriyle Brett'i izledi. Derin bir uykusu vardı. En son ormandan gelen ufak çatırtılar ile yüzünde ürkütücü bir gülüş oluşmuştu...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD