bc

Bir Canavar Yarattın

book_age12+
96
FOLLOW
1K
READ
dark
dominant
brave
drama
comedy
sweet
bxg
serious
kicking
crime
like
intro-logo
Blurb

"Atın onu."

Hayatımız başkalarının avuçlarında bir oyuncak gibi...

Zamanı gelince pilini tak, gülerek karşısına geç ve ona sahip olduğun en değerli şeymiş gibi davran. Pili bittiğinde ise yeni oyuncağına "Merhaba" de.

Onun da pili bitmişti. Gözleri eskisi gibi mavi değildi. Manyetik dalgaların yarattığı ışık süzmeleri artık gözükmüyordu. Resmen gözünün feri gitmişti...

"Unutma Trelia, bir canavar yarattın ve..." kadının parmağıyla işaret ettiği kırmızı kola baktı. "...bundan böyle kolay kurtulamayacaksın..."

Üstün güçleri olan bir ırk üretmek isteyen yabancı gezegenin sahipleri, öleceğini düşündükleri bir Denek'i uzay boşluğuna bırakırlar ancak düşündükleri gibi denek ölmez.

Dünya'ya inen Denek ise bu sefer insanların eline geçer ve Canavar olarak nitelendirilir.

Neden hikayeyi bir de kötünün ağzından dinlemiyoruz?

LadyReBeL & MrReBeL

chap-preview
Free preview
"Peki kaçmak istediğim yer kaçtığım yerden çok daha karanlıksa?"
"Atın onu." Hayatımız başkalarının avuçlarında bir oyuncak gibi... Zamanı gelince pilini tak, gülerek karşısına geç ve ona sahip olduğun en değerli şeymiş gibi davran. Pili bittiğinde ise yeni oyuncağına "Merhaba" de. Onun da pili bitmişti. Gözleri eskisi gibi mavi değildi. Manyetik dalgaların yarattığı ışık süzmeleri artık gözükmüyordu. Resmen gözünün feri gitmişti... İki koluna sarılı kelepçe nasıl olurda boğazındaymış hissi yaratırdı? Beyaz, bordan yapılmış mermerlerin üzerinde... kar gibi beyaz teni belli bile olmuyordu. Geriye sürüklendikçe topuklarının sürtündüğü zeminde siyah, mide bulandırıcı izler bırakırken kimse etrafı kirlettiği için ona suçlu hissettirecek ifadelerle bakmıyordu. Beyaz saçları kulaklarının altına kadar geliyordu ama darmadağındı. Sönmüş gözlerine bakmak için yüzüne eğilen yaratık ince parmaklarını göz kapaklarına koydu ve kabaca yukarı çekiştirdi. Acı... Nefes için öksürdü. Ağzından etrafa saçılan mide bulandırıcı kan ile kendisine bakan yaratık yüzünü buruşturdu. "Kapakları açın!" Kapaklar açılmadan önce kollarını tutanlar sanki onun acıyı hissetmeyeceğini düşünerek bir anda bırakıp yere yüz üstü düşmesine sebep oldu. Çenesi de bu darbeyle kırılmıştı sanırım. Kırılmadık yeri yoktu ki... Kapaklar açılmadan önce sönüp siyaha dönmüş gözlerini kaldırdı ve son kez yaratık dediği iblise baktı. Onun da sonu yakındı... Gözleri sönmeye yüz tutmuştu. Kendisinden iki gün fazla yaşamış olması ne kazandırırdı ki? Konuşmak istedi, ama ağzını her açtığında diline dolan midesinden soluk borusuna doğru çıkmış olan kanıydı. Ama o ya, ölüm korkusu ya "yapamam" dediği her şeyi yaptırırdı. "Unutma Trelia, bir canavar yarattın ve..." kadının parmağıyla işaret ettiği kırmızı kola baktı. "...bundan böyle kolay kurtulamayacaksın..." Yanındaki kuyruklarından biri emir üzerine kolu aşağı indirdiği de son sözünün ardından son bir hırsla tırnaklarını uzay gemisinin zeminine sapladı. İçeri dolan boşluk tüm havayı sömürürken hırsla çığlık attı. 04.04.2005, Ölümün Doğum Yılı "İnanılmaz! Profesyonel ve acemi kameralara yakalanan meteor Atlas Okyanusu'nun tam ortasına düştü. Yarattığı devasa dalgalar sonucu birçok balığın karaya vurduğu düşünülüyor ancak bilim adamları böylesine büyük bir etkinin mümkün olamayacağını öne sürdü. Prof. Dr. Alex Grogre'nin görüşünü ise bir çok uzman destekledi. "Düşen gök cismi , atmosfere giriş yaptığında yüksek bir sürtünme meydana geldiği için aşırı bir ısınma gerçekleşmiş olduğunu düşünüyoruz. Sürtünmenin getirdiği aşırı ısınmayla birlikte oksijen ile geçilen temas yüzünden büyük bir alev topu halinde okyanusa düştüğü için balık gibi deniz hayvanları ondan uzaklaşmış olabilirler. Oykanusta bu kadar büyük dalgalar yaratıp balıkların karaya vurmasını sağlayacak bir kütlesi ve hacmi yoktur. Bununla birlikte uzaydan gelen bu yabancı cismin zehirli olabilme ihtimali ile de balıkların kaçması mümkün..." 06.04.2005 Ölümün Kutsanışı "Hey burada!" Elindeki fenerin güçlü ışığı sahil kenarındaki şeye tutuyordu. Gizli bir birlik hâlinde gezinen illegal işçi kesim ise tam da onu arıyordu. Gelen bir vinç ile bacaklarından tutulduğu gibi kaldırılıp sterilizasyon kamyonunun içerisine atıldı. İşte şimdi canavar ikinci bir yaşam hakkına kavuşuyordu. Başka bir Cehennemde... 04.04.2020. Ölümün Yıl dönümü "Pascal!" Bembeyaz tüyleri koşturduğu için dalgalanıyor, dili dışarıda, kıvrık kuyruğunu sallıyordu. "Beni bekle oğlum!" diyerek peşinden koşan Brett güldü, istemsizce. "Anne, Pascal çok hızlı koşuyor. Onu kaybetmek istemiyorum, ben seni dağ evine döndüğüm zaman ararım olur mu?" Telefonu kulağında köpeğinin peşinden telaşla koşuyor olsa da gülmeden edemiyordu. "Tamam, üşütme! Mart ayı sıcak gösterir ama soğuktur bebeğim." dediğinde Brett de güldü. "Anne, ben 24 yaşında koskoca adam! 24 yılda öğrenmiş olmam gerekirdi." dediğinde annesi burnunu kırıştırdı, onun görmediğini biliyor olsa bile... "İstersen 100 yaşında ol, sen benim bebeğimsin!" dedikten sonra kapanan telefon ile Brett yamuk bir gülüş attı. "Pascal?" Bir anda gözden kaybolan köpeği ile yüzündeki gülüş silinirken telaşla etrafa baktı. "Pascal!" diye son gücüyle bağırdığında gelen havlama sesleriyle koşu yolunun dışından geldiğini fark etti. Ormanın içine girmiş köpeğine kaşlarını çatarak baktı bir müddet. "Ne yapıyorsun orada? " dedi sinirle. "Bundan sonra seni dışarı tasmayla çıkaracağımı biliyor musun acaba?" diyerek onu azarladı ama köpeği azarlarından çok daha ilginç bir şey bulmuş gibiydi. "O ne?" dedikten hemen sonra gözleri yerde yatan ceset benzeri şeyin üzerinde gezindi. "Lanet olsun! Lanet olsun! Lanet olsun!" diyerek telaşla köpeğinin yanına koştu. "Pascal! Hemen buraya gel! Gitmeliyiz!" diyerek köpeğinin yanına geldi ve tasmasını tutup çekiştirdiği sıra Pascal kendisini geriye çekti ve hırsla havlamaya başladı. Resmen yerde yatan cesedi ısıtacak gibi dişlerini gösteriyor, arada bir kuduz bir köpekmiş gibi etrafa salyalarını saçarak havlıyordu. Brett, kahverengi gözlerini endişeyle yerdeki ceset üzerinde gezdirdi. Siyah uzun saçları yüzünü ve neredeyse vücudunu bile kapatmıştı. Bu yüzden vücudu belli olmuyordu. Brett bir an öldükten sonra bile saçlarının uzayıp uzamadığını düşünmüştü. "Pascal delirdin mi oğlum? Hadi gidelim!" diyerek geri çekmeye çalıştığında Pascal olduğu yerde zıplayıp patileriyle cesede vurmaya başlayınca Brett huzursuzca yutkundu. En sonunda yerde gördüğü bir sopayı aldı ve üzerindeki yapraklardan sirkeleyerek kurtulduktan sonra sopanın ucuyla siyah uzun saçların kapattığı yüzü açtı. "Bembeyaz..." diye mırıldandıktan sonra şaşkınca yüzüne baktı. Siyah kirpikleri saçları gibiydi. Nazik burnu, minik tatlı bir dudağı vardı. "Dudakları kıpkırmızı? Ölmemiş?" diyen Brett elindeki sopayı hızlıca atıp işaret parmağını burnunun ucuna getirdi. Parmağına vuran nefes ile şaşkınca gözlerini açtı ve hızla kızı yüz üstü çevirdi. Bedenini ikinci bir deri gibi saran lacivert ve açık gri renklerden oluşan bir tulum giyiyordu. Boynundaki tasmasının etrafından göğsüne doğru inen siyah sıvıya yüzünü buruşturarak baktıktan sonra derince nefes aldı ve genç kızın kollarından tutup sırtına aldı. Neyse ki ağır değildi... Uzun saçları onu sırtına almasına rağmen hâlâ yere değiyordu. Sürünen saçlarına şaşkınlıkla baksa da durmadı. Telaş içerisinde koşu yolunu geri yürümeye başladı. Burnuna dolan kimyasal kokusu resmen midesini bulandırmıştı ve ensesinden boynuna doğru süzülen siyah sıvının sıcaklığını hissediyordu. "Dayan! Dayan!" Dağ evi gözüne iliştiğinde umutla nefes çekti ciğerlerine. Yarım saatlik yürüyüşün ardından hızla eve girdi ve sırtındaki kızla birlikte banyoya koştu. İlk iş onu küvetin içerisine bırakmak olmuştu. Sonrasında kalorifer kazanına koştu ve odunluktan aldığı odunları sobaya attı. Sonrasında koşarak banyoya döndü ve suyun ısınmasıyla küvete su doldurmaya başladı. Genç kızın etrafa saçılmış saçları resmen üç kişilik yer kaplıyordu. Bu saçı yıkamanın mümkünatı yoktu. Saçı için ayrı bir küvet falan gerekiyordu resmen. Brett, hızlıca kızı temizlemek için şofben başlığına uzandı ve eline aldı. Musluğu açıp üstüne döktü. Garip bir şekilde çatırtılar duysa da umursamadı ve tulumla birlikte kızı güzelce yıkadı. Hatta saçlarını bile yere serdi, banyonun zemininde yıkadı. "Nasıl bu kadar uzun olabilir?" Vücudundaki siyah sıvı boynundaki tasma benzeri kelepçeden geliyordu. Elini yavaşça kelepçeye uzattığında parmaklarından tüm bedenine yayılan elektrik ile resmen hücrelerinin yandığını hissetti. "********!" Ağzından çıkan küfürle birlikte kendini banyo zemininde titrerken bulmuştu. "Hav! Hav!" Pascal sağa sola zıplarken başını iki yana salladı ve kendine gelmeye çalıştı. "İyiyim oğlum! Sadece çarpıldım?" dedi kendi kendine. "Ama nasıl?" Ayağa kalkıp odasına gitti ve bir havlu alıp yatağına serdi sonrasında ayağa kalkıp küvetdeki genç kızı alıp yatağına yatırdı. Kızı yatağa yatırdıktan sonra saçlarını zorla ortadan ikiye böldü ve yarısını yatağın sağından aşağı, diğer yarısını solundan aşağı sarkıttı. "Pascal, gel oğlum. Biraz su ve sıcak süt hazırlayalım." dedikten sonra mutfağa gittiler. İki dost mutfağa gittiklerinde Brett daha önce kullanmadığı olan iki biberon çıkardı. Bir tencerenin içerisine süt döktü ve ocağın altını yaktı. Süt ısınırken biberonlardan birine su doldurdu. Brett, dağ evine taşınalı bir hafta olmuştu. Kendisi dağ evindeki çalışanları göndermiş yıllık bir izne ayrılmıştı. Dağ evinde ise birçok hayvan vardı. Özellikle yavru köpekler. Onların güçlü bir bağışıklığı olsun diye kendisi besliyordu. Bu bir yıllık tatilinin ölmemiş ama ölmüş gibi görünen biri tarafından bozulacağını hiç düşünmezdi. Su doldurduğu biberona bir müddet baktıktan sonra diğerine ılıttığı sütü doldurdu. "Sanırım içine biraz şeker atmalıyız?" diyerek kendisine bakan köpeğine kaşlarını kaldırarak baktı. "Kaybettiği enerjiyi bulsun?" dedi gülerek ve içine bir çay kaşığı şeker atıp ağzını kapattı. Süt dolu biberonu sallarken yatak odasına yürüdü. Odanın kapısını açmasıyla yüzüne vuran buhar nedeniyle köpeği Pascal ile geri doğru kaçtı. "Bu da ne lan böyle?" Odadan çıkan sıcak buhar salona doluyordu resmen. Brett, kahverengi gözleriyle resmen buharın izlediği yolu görebiliyordu. İçeri girdiğinde kızın kupkuru olduğunu görerek şaşkınca yutkundu. "Polisi mi aramalıyız oğlum?" dedi endişeyle. Pascal da iki üç kez havlayınca derince nefes aldı. "En azından artık saçlarını nasıl kurutmamız gerektiğini düşünmeyeceğiz?" dedi kendini rahatlatmaya çalışarak. Yavaş yavaş genç kızın uzandığı yatağına yürürken derince nefes aldı. Saçları siyahtı ama sanki siyaha boyanmış gibi. Mat, boşluk hissi yaratan bir cinstendi. Kaşları o kadar siyah değildi mesela. Kirpikleri de saçları gibiydi. Teni bembeyaz olduğu için kırmızı dudakları aşırı derecede belirgin duruyordu. Brett eğer gözleri mavi olsaydı çok güzel olacağını düşünüyordu. Çenesi kemikli ve çıkıntılı değildi. Oval bir V şekline sahipti. Kaşları hafif yukarı doğru ve gergindi. Uzun değildi. 1.65'ten fazla olduğu düşünülemezdi ama zayıftı. Bedeni zayıf aç olduğunu bağırıyordu. Yavaşça genç kızın yanına oturdu ve elindeki biberonları kenara bıraktı. Yabancının elini tutup kollarına doğru yavaş yavaş masaj yapmaya başladı. LABARATUVAR; 10.45 "Kaçtı?" dedi inanamaz bir şekilde gülerek. "Kaçtı mı gerçekten?" Bunun üzerine korkuyla geri çekilen o cani bilim adamları başlarını yere eğdi. "15 sene! 15 senedir ona ben bakarken kaçmadı ama bir ayda onu kaçırttınız?" Bağırışıyla resmen bütün labaratuvar yerinden oynamıştı. O sırada demirlere vurulan ayaklar ile bütün labaratuvar kaosa sürüklenmişti. Her yerden gelen sesler ile işler iyice çığırından çıkmıştı ve patron buna çok daha sinirlenmişti. "Size diyorum ki!" diyerek önündeki dosyalardan birini öfkeyle eline aldı ve gelişi güzel bir şekilde karşısındaki adamın suratına fırlattı. "Çabuk onu bulun!" "Pascal, saçlarını kessek bir şey demez değil mi?" diyerek masum masum kendisine bakan köpeğine baktı Brett. "Hadi ama hayatını kurtarıyoruz şurada saçtan bir şey olmaz?" dediğinde köpek iki üç kere havlamıştı. Brett, bu saçlar ile başa çıkabileceğini düşünmediğinden kalkıp çekmeceleri kurcalamaya başlamıştı. Neredeyse 2 metreden uzun saçı vardı! Şimdi insanın o kadar özenle uzatılmış saçı kesesi de gelmiyordu ama eve sığmıyordu resmen. Kurcaladığı çekmecelerden birinden aldığı makas ile yataktaki kızın yanına gitti. Kararsızdı, izinsiz kesiyordu ama başka çarede göremiyordu. Kim bilir ne zaman uyanacaktı ayrıca... "Çok kısa kesmeyelim bari." diyerek kız hafif oturur pozisyona getirdi ve omuzundan bir karış aşağıdan kesti. Resmen makası kapatmadan önce gözlerini kapatmıştı. "Kızma, kızma, kızma..." Brett, Pascal'ın havlayışıyla gözlerini açıp köpeğine baktı. "Kestikten sonra havlamanın bir yararı yok." diyerek hayıflana hayıflana önüne döndüğünde korkuyla geriye kaçtı. Bir kömür kadar kara olan saçları kesilip yere düşünce kar tanesi kadar beyaz bir hâl almıştı. "Lanet olsun! Bu da ne böyle?" Brett korkuyla elindeki makası kenara atıp dolabına koştu. İçerisindeki eşyalar arasından dört beş tane kravatını alıp geri yatağa geldi. "İn misin cin misin?" diye diye ellerini ve ayaklarını yatağa bağlamıştı. "Sakin ol Brett, sakin ol..." diyerek kendisini ve titreyen ellerini yatıştırmaya çalıştı. "Tanrım!" Ancak bir türlü sakinleşemiyordu. "Polisi arasam?" dedikten sonra başını iki yana salladı. "O zaman ormandayken neden aramadın da aldın eve getirdin?" diyerek kendi kendine kızdı. "Ona yardım edersem bize zarar vermez değil mi?" diyerek en son köpeğinin önünde diz çöktü. "Ya ne düşünüyorum ben? Altı üstü çıt kırıldım bir kız değil mi? Saçını kestik beyaz oldu sadece..." diyerek kendini gaza getirmeye çalıştı. Kahverengi saçlarını geriye tarayarak aynanın karşısına geçti ve hafifçe gülümsedi. "Boşuna mı yaptık bu kasları?" Aynadaki aksine memnun bir ifadeyle bakarken kendi etrafında bir iki tur attı ve kaslı vücudunu bir müddet inceleyerek kendi kendini onayladı. "Su içirelim." diyerek olduğu yerde iki üç kere zıplayıp heyecanını ve korkusunu halıya döktü. Biberonlar arasından su dolu olanı alıp genç kızın yanına oturdu ve dudaklarını aralayıp biberonu biraz sıktı. "Şimdi su içireceğiz diye bir kaşık suda boğmaya--aaahh!" Birden bire tüm bedenini kavrayan can yakmayan elektriğe benzeyen bir dalgalanma vücudunu karşı duvara vurdurmuştu. İki yana açılmış elleri sanki duvara kelepçelenmiş gibiydi. Sadece başını hareket ettirebildiğinden dolayı duvardaki yoldaşına baktı. Zavallı köpeği de duvara bir tablo gibi asılmıştı! "Lan!" diye bağırdı erkeksi bir hırıltıyla ama buçuk atmıyor değildi. "Kamera şakası falan mı bu?" Her ne kadar kendini bu saçma duruma inandırmak istemese de bir demir parçasının mıknatısa yapıştığı gibi duvara yapışıp kalmıştı. "Lanet olsun! Nesin sen?" diyerek sinirle gözlerini yatağa çevirdiğinde şaşkınca bakakaldı. Havada uçan biberondan su lıkır lıkır su içen kız ellerini ve ayaklarını bağladığı kravatlardan kurtarmaya çalışıyordu. En sonunda biten su ile biberon havada bir müddet yükseldi ve kendi kendine sallandı. İçerisinde bir damla bile su kalmamıştı. Brett gözünü açmış kızın neon mavisi gözlerini görünce korkuyla kendisini çeken duvarın içine girmeye çalışır gibi o da kendisini duvara bastırmıştı. Biraz daha uğraşa duvar belki de bu baskıyla yıkılırdı ha? Su... Kızın canavara benzeyen gözleri odadaki bütün eşyaların üzerinde gezindiği sıra Pascal bile dilini yutmuş korkuyla duruyordu. En sonunda gözleri az öncekine benzer şişenin üzerinde durdu. Su... Bir anda havalanan biberon ile Brett aklını kaybedecek gibi oldu ama bir milim bile kıpırdayamadı mıhlandığı yerden. Biberonun havada kendi kendine süzülüşünü, kızın dudaklarının üzerinde duruşunu ve birkaç hızlı yudumda tüm sütü içip bitirişini izledikten sonra dehşetle kıza baktı. "Sen neyin nesisin böyle?" İşte bunu dediğini ağzını açtığı an pişman olmuştu. Kendisine dönen vahşi ve ürkütücü bakışlar ile koskoca adam korkudan bayılacağını düşünüyordu. Bir anda kendisini bağlandığı yerden kurtarmak için debelendiğini gördü. Sonrasında nefes nefese geri uzandığında Brett hafiften kıpırdayabildiğini fark etti. Sanırım su ona güç veriyordu... Bir müddet sessizce etrafı izleyen üç çift göz öylece durdu. Hiçbir şey anlamıyordu. Bu kız kimdi? Çok daha doğrusu bu kız neydi? Sessizliğin ardından bir anda ayakları üzerine düşen genç adam ile başını kaldıran kızın o anki bakışması ile Pascal korkup salona kaçmıştı. Brett kız ile göz göze geldiğinde bedeninde tanıdık dalgalanmaya hissetti. "Dur!" diye bağırdı bir elini kaldırarak. "Dur! Sakın fırlatma!" diyerek derince nefes aldı. "Zarar yok, zarar vermeyeceğiz." dedi sanki dilini bilip bilmediğini anlamaya çalışır gibi. Genç kızın uzun uzun kendisine baktığı süre boyunca Brett hiç yerinden kıpırdamamıştı ki bir anda iki biberonun uçup karnına vurmasıyla nefesi kesildi. "Ha******!" Acıyla iki büklüm olurken havaya küfür savurmayı da eksik etmemişti. "Daha kibar isteyebilir misin?" Mırıltısıyla birlikte temkinli adımlarla yere düşmüş iki biberonu da alıp mutfağa koştu. "Su vermesem mi? Su verirsem güçlenir falan? " diye düşünürken saçlarını karıştırdı. "Ne bu Marvel falan mı?" diyerek kafasına bir tane de bonus vuruşundan uyguladı. Dağılan kahverengi saçları, sıcak kahverengi gözleriyle çok tatlı ve oldukça karizmatik bir genç olan Brett şu an şaşkın bir çocuğa benziyordu. Korkmuş ve ne yapması gerektiğini bilmeyen bir çocuğa... Biberonlara en son aldığı karar ile su doldurup derince nefes aldı... Şimdi, Yabancıyla tanışma zamanıydı... ᕦʕ •ᴥ•ʔᕤ Merhaba! Yazardan kucak dolusu sevgiler! Hey hikayeyi bu kez kötünün ağzından dinlemeye hazır mısınız? Nasipse bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle! LadyReBeL Love MrReBeL ᕦʕ •ᴥ•ʔᕤ

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Vekil Tanrıça

read
1.1K
bc

Arven

read
1.5K
bc

Kara Cennet Serisi II - Metanoia

read
1.2K
bc

KAN BÜKÜCÜ

read
3.2K
bc

NÜFUS: 1

read
1K
bc

VİRÜS | HAYATTA KAL (Türkçe)

read
1K
bc

(Kurt Adam Serisi)- Yeni Bir Dünya

read
3.6K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook