"Bağırdıkça rahatlasa da susarak herkese eziyet ederdi..."

3079 Words
"Tanrım! Ne günahım vardı acaba?" Tüm evi zorla, yana yakıla temizleyen Brett ağrılar içerisinde koltuğa yattığında Allia çıkan gürültü ile başını hafifçe çevirip genç adama baktı. Gözleri gece boyu evde dolanıp çamur yaptığı yerlerin parıl parıl parlayan parkelerindeydi. En azından artık evi böyle kirletmenin uygun olmadığını öğrenmişti. Gözleri tekrardan pencere camına döndü. İblisin temizlik yaptığı tüm bu süre boyunca hiç durmadan ormanı izlemişti. Bıraktığı yeme gelecek çok vahşi hayvanları vardı onun... Hepsini yöneten o başa ulaşmak için önce kollarını sonra bacakları koparmalıydı ve dün ilk adımını da atmıştı. Yokluğu fark edilen iki iblisi aramak için birilerinin geleceğine emindi. Sessizce durduğu sıra gözleri yüzüne vuran güneş ışığıyla kısıldı. Kendi gezegeninin aksine güneş bu gezegene daha yakındı. Kısılmış gözü önüne elini kaldırdı ve gözlerine siper etti. Biraz olsun görüşü düzeldiğinde duyduğu yüksek ses ile olduğu yerden sıçrayarak kalkmıştı. Siyah gözleri aniden maviye dönerken bir homurtu duydu. "Şşşş... Sakin ol Allia, o ses mikrodalga fırından geldi. Pascal'ın sütünü ısıtıyorum." Diyen adama uzun uzun baktı. Dediklerinden hiçbir şey anlamasa da hareketlerinden tehlike olmadığını anlayarak gözlerini gelen başka bir gürültüye çevirdi. Beyaz tüylü yaratık sağa sola salladığı kuyruğuyla tepiniyordu. Başını hafifçe yana eğip bir kaşını havaya kaldırdı. Ne yapmaya çalıştığını anlamadığı için yüz ifadesi fazlaca komik gözüküyordu. Sessiz sessiz Pascal'ın yanına yürüdükten sonra baktığı kutuya bakmaya başladı. Bir anda çıkan tiz ses ile ışıkları sönen şeye bakan Allia şaşkınca gözlerini kırpıştırdı. "Ne çabuk ısındı? Yorgunluktan ölüyorum..." diyerek ağlaya ağlaya gelen Brett açtığı mikrodalga fırından çıkardığı sıcak sütü etrafını tavaf eden köpeğine gülerek verdi. Allia, hevesle beyaz şeyi içen yaratığa baktıktan sonra garip kutunun içinde daha fazla var mı diye kontrol etti ama içinin boş olduğunu gördü. Tek kaşı hafifçe yukarı kalkarken siyah gözleri sinsi sinsi Pascal'ın içtiği kaptaki beyaz sıvıya döndü. Yavaşça elleri üzerine eğildi ve dizlerinin üzerinde emekleyerek kalçasıyla zavallı köpeği ittirip çıkardığı dilini beyaz sıvıya uzatmıştı ki Brett gördüğü manzarayla bağırarak genç kızın omuzlarını tuttuğu gibi ayağa kaldırdı. "Hayır ! Hayır!" Allia, tehlike olarak var saydığı tepkiyle gözlerini neon mavisine çevirdiği sıra Brett zorla gülümseyerek genç kızın siyah saçlarını okşadı. "O köpeğin Allia, bizim kahvaltımız başka..." diyerek ellerini genç kızın beline sarıp tezgaha oturttu. En azından onu böyle oturtunca Brett bir şey demeden oradan inmiyordu... Allia, üst dudağını emerek yerdeki yaratığın mutlulukla içtiği beyaz sıvıya baktı. Resmen gözü kalmıştı... "Allia..." gelen ses ile gözleri hemen Brett'e dönmüştü. "Öyle bakınca, deli saçması güçlerinle köpeğime zarar vermenden korkuyorum..." diyerek mırıldanan Brett derince nefes aldı ve buz dolabından çıkardığı gevrekleri iki ayrı kaseye eşit parçaya böldü. Sonrasında içerisine süt döküp birer kaşık aldı ve salonun kenarındaki masaya götürdü. "Gel, Allia! Yemek hazır." dedi ve masaya oturdu ancak hiçbir ses gelmemesi üzerine tek kaşını kaldırarak mutfak tezgahından inmeyen kızın kendisini izleyişine baktı. "Tanrım, bir şeyleri öğrenmen lazım!" Brett, yerinden kalkarken kollarını havaya kaldırdı. "Bak şimdi ben, sana geliyorum..." diyerek her kelimesinde parmağıyla kendini ve Allia'yı işaret ediyor, ona öğretmeye çalışıyordu. Genç kızın tam karşısına geçip gözlerine baktı. Elini yüzüne tuttu ve "Brett...B-rett..." dedi birkaç kez sonra işaret parmağını Pascal'a doğrulttu. "Pas-cal, Pas-cal." dedikten sonra dikkatle kendisine bakan kıza işaret parmağını doğrulttu. "Allia, Allia..." dedi ancak kızın kafasını yavaşça sağa yatırıp garip garip kendisine bakmasıyla derince nefes koyverdi. "Neyse, bari şunu öğren." diyerek kollarını açtı. "Gel Allia gel!" diyerek güldü. Allia, iblisin ne yaptığını anlamadığından kaşlarını havaya kaldırmış açtığı kollarına bakıyordu. Bir müddet baktıktan sonra "gel..." kelimesini zihninde birkaç kez tekrar ettikten sonra o da Brett gibi kollarını açmıştı. Brett, bir bebekle ilgileniyormuş gibi hissederek güldükten sonra genç kızın belinden tutup yere indirmek istemişti ki Allia bacaklarını Brett'in beline dolamıştı. Genç adam kızın bir koala gibi kendisine sarılıp asılı kalmasıyla şaşkınca gözlerini kırpıştırdı. Hiç temkinli bir yaklaşım değildi bu. Bu bildiğin haneye tecavüzdü, bu tacizdi, bu ... neden baba gibi hissettiriyordu? "Tanrım, deliriyorum..." Kollarını genç kızın beline sardıktan sonra bozulan siniri nedeniyle istemsizce güldü. "Gel bakalım koca bebeğim. Yemek yiyeceğiz." diyerek masaya kadar genç kızı taşıdı ve sonrasına nazikçe sandalyeye oturttu. Allia, oturduğu sandalyeden sonra gözlerini tabaktaki beyaz sıvı içinde gezen şeylerde gezdirdi. Az önceki yaratığın yediğinden biraz farklıydı sadece. Brett, gülümseyerek önce yemeği takdim etti sonrasında ise kaşığı... "Bu... Yemek..." dedi kaşlarını kaldırarak vurguladı. "...bu da kaşık." Diyerek kasesinin yanındaki kaşığı alıp havaya kaldırdı. "Bu şekilde yiyeceğiz." Kaşığı kaseye daldırdı ve mısır gevreğinden bir lokma attı ağzına. Allia, uzun analizleri sonrasında temkinli bir ifadeyle kaşığı kavradı ve soğuk metal üzerineki parmaklarını sıkıp kasedeki sıvıya baktı. İblisi taklit ederek daldırdığı kaşığa aldığı şeye uzun uzun baktıktan sonra burnuna yaklaştırıp kokladı. Şeker ve laktoz kokusu geliyordu. Sonrasında ise merakla ağzına attığı bir kaşık gevrek ile gözleri ışıldamıştı resmen. Brett, gizli gizli izlediği kızın hevesle hızlı hızlı yeyişine gülümseyerek baktı. Siyah saçları gerçekten , beyaz teninde daha çarpıcı duruyordu. Kırmızı ve dolgun dudakları ise normalden çok başka olduğunda dolayı oldukça göze çarpıyordu. Gerçekten, güzel bir kızdı. Üstelik şu sakinleşince siyah, sinirlenince elektrik veya neon mavisine dönen gözleri... Akıl almazdı. "Beğendin mi?" dedi anlamayacağını bile bile. Dudaklarının kenarından damlayan süt damlaları ile bile nasıl bu kadar tatlı durabilirdi. Genç kızın siyah gözlerinin irisleri büyümüştü. Bir kedi gibi bitmiş kasesinden kaldırdığı bakışlarını kendi yavaş yavaş kendi kasesine yöneltince Brett gülerek bir lokma aldığı yemeğini önüne ittirdi. "Al ye bakalım." dediğinde Allia kısa bir an kendisine bakan adama bakmış sonrasında kaseyi kaptığı gibi önüne çekip yemeye başlamıştı. Brett, bir az sonra genç kızın karnının süt yüzünden şişeceğini ve uykusunun geleceğini biliyordu. Yine de onun bu kedi gibi hâllerini izlemeye devam etti. En sonunda Allia mutlulukla kaseyi ittirdi ve karnındaki o mükemmel kutlamanın keyfini çıkardı. Brett, genç kızın şimdide kollarını havaya açıp gerilmesine gülerek baktıktan sonra uzanıp dudağının çevresindeki sütü baş parmağıyla sildikten sonra kendi ağzına götürüp emdi. Allia gözlerini bu anda yavaş yavaş gezdirmiş, hepsini bir bir aklına kazımıştı. Brett, dudaklarının üzerinde dilini gezdirdikten sonra genç kızın kıyafetlerine baktı. "Önce senin için alışveriş yapmalıyız. Belli ki buraya ait değilsin, polise gitmek mantıklı gelmiyor. En azından ne olduğunu çözene kadar sorumluluğunu almalıyım." dedikten sonra ayağa kalkıp salona doğru ilerlemişti ki genç kızın kendisini takip etmediğini fark etti. "Hadi Allia, gel." dedi kaşlarını kaldırarak. Garip bir şekilde kızın ayağa kalkıp yanına doğru gelişiyle Brett şaşkınca gülümsedi. Kendisini anlıyor muydu? Onun yavaş yavaş kendisine gelişine baktıktan sonra tam arkasını dönecekti ki kollarına dolanan kollar ile şaşkınca gözlerini açıp genç kızın siyah gözlerine baktı. Bir an sonra ise Allia zıplayıp bacaklarını beline sarmıştı. Tıpkı az önce yaptığı gibi... "Tanrım, gel'in anlamı bu değil Allia." dese de genç kızı gülerek kucakladığı gibi masanın üzerinden cüzdanını ve arabasının anahtarlarını alıp dış kapıya yürüdü. "Biraz zaman alacak gibi duruyor... Bir şeyleri öğrenmen..." Allia için ise her şey Brett'in düşüncelerinden farklıydı. Brett konuştukça genç kız sanki yabancı bir şarkının sözleri defalarca tekrar ediyormuş gibi hissediyordu. Anlamadığı ama hoşuna giden bir şarkı gibiydi... En son Allia koala gibi yapıştığı bedenin omzuna başını yaslayıp uyuklamaya başladı. Onca sütü içerse... Brett, boynuna vuran düzenli ve ılık nefesler ile kızın uyukladığını anlayarak gülümsemişti bile. Arabasının kilitlerini açıp genç kızı yavaşça ön koltuğa uzandırdı ve emniyet kemerini takıp yüzüne düşmüş saçlarını itinayla düzeltti. "Gerçekten, büyük bir bebek gibisin." dedi ve kendi kendine gülümseyerek geri çekilip kapıyı kapattı. Şoför koltuğuna oturup da direksiyonu kavradığında derince nefes alıp kendi kemerini de taktı. Dingin ve kısık sesli bir müzik eşliğinde yola koyuldular. Sessiz orman yolculuğu genç kızın ara sıra huzursuzca çıkardığı seslerden dolayı bozuluyordu. Brett arada bir baksa da kızın hafif hafif terlemiş alnına yapışmış siyah saçlarını görerek uzanıp düzeltmek istemişti. Sonrasında vazgeçip önüne dönmüştü ki bir arabayla burun buruna geldi. Tanrı korusun ki , iki arabada son anda direksiyonlarını kırıp frene abanmıştı. Brett, genç kız savrulmasın diye bir kolunu uzatıp genç kızın göğsüne yaslamıştı. Allia, sarsıntıyla uyandığı huzursuz uykusundan hemen sonra neyin içinde olduğunu anlayamayarak kaşlarını çattı. Tehlikeli neon mavisi gözleri parlar parlamaz gözlerini etrafta gezdirdi. Bunu fark eden Brett ise "şşşşş..." diyerek genç kızın omuzlarından tutup kendisine bakmaya zorladı. "Sakin ol, bir şey yok..." dedi saçlarını okşayarak. Allia bir müddet Brett'e baktıktan sonra gözlerini eski hâline çevirip etrafa baktı. Karşı şeritteki şoför ise öfkeyle arabadan inip üzerlerine yürümeye başlamıştı. Kirli sakalı, yapılı vücudu ve oldukça büyük bir göbeği vardı. Görüntüsü ve tavrı düzgün bir insan olmadığını açıkça belli ediyordu. "Seni lanet adam! Sorunun ne!?" diyerek bağırdığında Brett son kez Allia'ya bakıp gülümsedi ve arabadan indi. "Özür dilerim, tamamen benim hatam." dediği sıra öfkeli adam gelip arabanın tekerine birkaç tekme attı. Allia, önce adamın öfkeli hâllerine kaşlarını çatarak baktı. Bir an sonra adamın attığı yumruk nedeniyle çıkan gürültü yüzünden başını hafifçe yana eğdi. Hâlâ sinirlenmek için erken olduğunu düşünüyordu ki Brett içerideki kızın korkup yanlış şeyler yapmasından korkarak adamın kolunu tutmak istedi. Öfkeli yabancı sinirle kolunu çektiği gibi Brett'in yüzüne sert bir yumruk geçirdi. Allia işte şimdi sinirlendiğini hissediyordu. Brett, ellerini kaldırarak karşılık vermek gibi bir hataya düşmedi. Adamı dövemeyeceğinden falan değildi bu, içerideki kızın o süpersonik güçlerini ortaya çıkarma hatası yapmasındandı... En son öfkeli adam çekip arabasına bindiğinde Brett yere tükürüp arabasına döndü. "Bakma öyle, ben hatalıydım. Yola bakmadım." diyerek genç kızın yine tehlikeli bakan gözlerine bakıp gülümsedi. "Şşş, Sakın güçlerini kullanma." dedikten sonra arabayı çalıştırdı. Allia'nın gözleri ise yanlarından son sürat geçip giden arabadaydı. "Uyandığına göre artık müziği daha sesli dinleyebiliriz..." "Lanet adam, boş yere sinirimi tepeme çıkardı." diyerek sigarasını ucunu iki kalın dudağı arasına aldı. "Nereye koydum şu kıçı kırık çakmağı?" diyerek söylendi ve eğilip bulduğu çakmakla sigarasından nefes çekerken ucunu yaktı. Ciğerlerine dolan dumanı burnundan dışarı salarken ellerini tam direksiyona koymuştu ki olmayan bir şey sanki arabanın sağından çarpmıştı. Metrelerce savrulan araba içinde yuvarlanan sigarasının külleri gözlerine kaçmıştı... Havada döndükçe arabaya çarpan bedeni yüzünden acıyla bağırırken metrelerce yükselmiş araba ormanın göbeğine gürültüyle düştü... "Oh be... Hava bugün çok güzel." diyerek gülen Brett dönüp yanındaki kıza baktı. Ciddiyetle bir noktaya odaklanmıştı ki bir an sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi neon mavisi gözleri yavaş yavaş siyaha döndü. "Demek sakinleştin, güzel. Mavi gözlerin gerçekten tehlikeli gözüküyor ama bence sen çok masumsun." diyerek gülümsedi... Allia, hiçbir şey anlamasa da uzun uzun baktıktan sonra önüne döndü ve garip bir şekilde akıp giden yola baktı. Brett merakla etrafı inceleyen kız ile gülerek penceresini açınca Allia kocaman açtığı gözleriyle önce Brett'e baktı sonrasında ise elini hafifçe dışarı çıkardı. Elini çizen rüzgar ile hevesle uzanıp başını da çıkarınca Brett yarım ağız güldü. Çocuktu işte... Bir müddet böyle gittikten sonra bir alışveriş merkezine geldiklerinde Brett arabayı güzelce parke etti ve dönüp kızın yanına geldi. Kapısını açtıktan sonra genç kızı indirecekti ki ayaklarının çıplak ve yaralı olduğunu fark etti. " Ah nasıl unuturum!" diyerek kendine kızdıktan sonra gülerek üzerine eğildi. "Gel bakalım." dediğinde kollarını açan kız ile daha da güldü. Bir bebek gibi kucağına alıp ayağıyla kapıyı kapattı ve anahtarının küçük düğmesine bastı. Gelen "klik" sesiyle Allia merakla garip şeye baktı ama dikkatini daha çok çeken etrafta ona benzer bir sürü kutunun olduğuydu. "Önce sana ayakkabı alalım." Diyerek Awm'ye giden Brett yarım ağız güldü. "Şansılısın ki zengin bir adam tarafından kurtarıldın." dedi kendi kendine. Awm'nin güvenliğinden geçerken genç kızı indirmeden cüzdanını ve anahtarını bıraktı. Güvenlik görevlisi tam ağzını açıp bir şey diyecekti ki Brett kaşlarını havaya kaldırdı. "Kusura bakmayın, ayakları yaralı ve çıplak ." dediğinde herkes meraklı gözlerle adama bakmaya başlamışlardı. Allia ise çevredeki iblis yavrularını görünce istemesizce Brett'i tutan parmaklarını sıkılaştırmıştı. Her an birilerinin üzerine atlayacağını düşünmeden edemiyordu. Brett, anahtarını ve cüzdanını aldıktan sonra büyük alışveriş merkezinin ortasına doğru yürümeye başlamıştı ki Allia fazla ışıktan dolayı kamaşan gözlerini kıstı. Sonrasında ise öfkeyle çok fazla ışık saçan şeylere bakmıştı ki labaratuvarda gördüğü siyah yuvarlak şeyleri gördü. Zihin gücüyle bütün kameraları yaktı sinirle. Brett ise her şeyden habersiz ayakkabı mağazası ararken bir anda kesilen ışıklar ile Brett adımlarını yavaşlatır yavaşlatmaz başını kaldırıp sönmüş devasa lambalara baktı. "Biz bir şey yapmadık." diye mırıldandı ve yürümeye devam ederken Allia'nın gözlerine bakmaya çalıştı. "Allia, bana bak." dedi telaşla. "Biz bir şey yapmadık tamam mı? Kapat gözlerini, Tanrım! Gözlerinin uslu uslu siyah olması gerek!" diyerek ağlamaklı bir hâlde hızlı hızlı yürümeye başladı. Attığı her adımıyla kapanan ışıklar ile derince nefes alıyordu. En son gördüğü ayakkabıcı ile koşarak içeri girdi. Allia'yı bir koltuğa oturttuktan sonra ellerini tutarak önünde diz çöktü. "Lütfen..." diyerek bir elini çekip işaret parmağıyla kendi gözlerini işaret etti. "Hemen düzelt şunları..." dedi ağlamaklı bir ifadeyle. Allia adamın ne demek istediğini anlamadığından dolayı kaşlarını çattı. Aşırı ışık yüzüne yine siniri bozulunca mağazadaki bazı lambaları patlattığı sıra gelen bir kadın çalışan korkuyla çığlık attı. "Sanırım teknik bir arıza oldu." diyen başka bir çalışan ile birinin şaşkınca yanlarına geldiğini gören Brett telaşla ellerini ovuşturdu. "Tanrım gözleriniz..." Brett endişeyle kadına dönmüştü ki cümlenin devamıyla yüreğine su serpildi. "Gerçekten siyah gibi." Diğer çalışan elemanlar da gülerek kadına baktılar. "Ve dudaklarınız aşırı kırmızı. Rujunuzun markası ne? Çok gerçekçi duruyor." Dedi sarışın kadın. "Tanrım ikisi çok yakışıyorlar." "Sanat eseri..." Brett, rahatlayarak kızların Allia'yı ne kadar beğendiklerini dile getirişlerini dinledi ve gülümsedi. "Bize, birkaç ayakkabı getirebilir misiniz? Rahat olsun, sıkmasın. Bir kaza yaşandı da , ayakları yara ve çürük içerisinde." dediğinde kızlar üzülerek genç kızın ayaklarına bakmışlardı. Allia her an kötü bir şey olacak düşüncesiyle tırnaklarını sağladığı koltuğa iyice yaslandı. Kendisine zarar vermeyecekleri açıkça belliydi. "Ahh, gerçekten çok kötü olmuş. Biz size spor ayakkabı ayarlayalım ama şu an için bence bol ve rahat bir terlik iyi olur." dedikten sonra hafifçe gülümseyen kız reyonlardaki ayakkabıları incelemeye başladı. Brett de kız için babet ve hafif topuklu bir iki ayakkabı seçtikten sonra hepsinin paketlenmesini istedi. Rahat beyaz terlikleri ise genç kızın ayağına geçirdi. "Böylesi daha iyi olacaktır." Allia anlamayarak genç adama uzun uzun baktıktan sonra gelen torbalara baktıktan sonra ayaklarını sallayarak giydirdikleri şeye baktı. Şimdi yere bastığında sızlayan ayaklarını çok hissetmiyordu. Brett, genç kızın elini tutup kaldırdıktan sonra gülümseyerek çalışanlara baktı. "Çok teşekkür ederiz." diyerek mağazadan çıkar çıkmaz nefesini vermişti. "Şimdi pijama, eşofman, pantolon falan alalım." diyerek genç kızın sıkı sıkı tuttuğu elini çekiştirerek başka bir mağazaya girdi. "Hoşgeldiniz..." diyerek gülümseyerek Brett'e bakan kıza Allia şaşkınca baktı. Buradaki herkesin yüzü böyleydi. "İyi günler, lütfen bir hanımefendinin ihtiyacı olabilecek bütün kıyafetleri alabilir misiniz? Çoraptan tokasına kadar." dediğinde çalışan kadın şaşkınca yakışıklı adamın yanındaki garip ama güzel kadına baktı. "Tabii, tabii ki efendim." diyerek eliyle içeriyi gösterdi. Mağazada birçok şeyi eline alıp inceleyen çalışan aldıklarını Allia'nın üzerine tutup alışveriş sepetine atıyordu. Resmen kıyafetlerden dağ tepe oluştuğunda Brett sessizce kredi kartını çıkartıp ücreti ödedi. Allia, bir an kızın kendisini bırakıp ortadan kaybolmasıyla etrafa bakındı. Kıyafetlerle dolu reyonlar yüzünden bazı şeyleri net göremiyordu. Sessiz sessiz iblislerin arasından geçerken her şeyiyle inceliyordu. Bu iblisler geldiği yerdeki hiçbir iblise benzemiyorlardı. 24.08.2015 Beyaz mermer üzerinde kulak tırmalayıcı bir ses bırakarak kayan tepsinim üstündeki bir parça ekmek ve yarım tas çorbaya kaşlarını çatarak baktı. Bulunduğu kat diğerlerinin en üstündeydi. Diğerleri... Dünyaya düşer düşmez arınma odasına atılmıştı. Vücudu kendini tam anlamıyla toparlayacağı sıra ona yardım etmeyi kesmişlerdi. İstedikleri de zaten yardım etmek değildi, hayatta tutacak kadarını vermek ve çok daha fazlasını almaktı. İblisler, tıpkı kendi türü gibi çok daha güçlü bir ırk üretmeye çalışıyorlardı. Oluşan ırk ile belki de gezegeni yönetmeyi planlıyorlardı. Burada dururken gözleri asla siyah olmazdı ve belki de en çok enerjisini düşüren şey bir türlü siyaha dönüşmesine izin vermediği gözleriydi. Ayağının ucuyla yemek tepsisini ittirdi. Aç kalarak ölmeyi denese de ya serum yapıyorlar ya da uyuşturucu vererek bilincini bulanıklaştırarak yediriyorlardı. Ölemiyordu bile... Neon gözleri sürekli ,beyaz parmaklıklı odasının önünden , geçip giden beyaz giyinmiş ve tıpa tıp giyinmiş iblislerin üzerinde geziniyordu. Belki bir yol bulanilme umuduyla. Sessiz sessiz parmaklıklara yanaştıktan sonra aşağıdan gelen bağırışlar ile tırnaklarını yere sürtüp adamların elinden kaçmak için çırpınan çocuğa baktı. Bu an fazlasıyla tanıdıktı... Allia, gözlerini kırpıştırarak ilerlerken bir erkek grubu gördükleri kız ile şaşkınca bakakalmışlardı. "Tanrım, bu nasıl bir kul?" dedi Jacob kaşlarını havaya kaldırarak. "Kraliçe falan olmalı?" diyen Zack ise gözlerini bir an bile ayırmadan genç kızın üzerinde gezdiriyordu. "Yüzünde makyaj olmadığına yemin edebilirim." diye mırıldanan Jacob ile Tom kaşlarını çattı. "O kadar kırmızı dudak mı olur oğlum?" dedi. Biçimli vücudu, gece misali siyah saçları, kıpkırmızı dudakları ve bembeyaz teniyle gerçekten dünyadaki en güzel detaylardan biriydi. "Tanrım, affet ama buna düşülür..." dedi Zack gözlerinden kalpler fışkırtarak bakıyordu resmen. Allia, yoğun bakışların ağırlığını hissetmesiyle gözlerini etrafta gezdirdiği sıra gördüğü birkaç erkeğin kendisine baktığını fark etti. Hafifçe başını eğdi ve anlamaya çalışır bir ifadeyle hepsini inceledi. "Bu-buraya bakıyor!" "Acele et ! acele!" Zack pazularını göstermek istercesine ellerini reyona dayamış , kol kaslarını sıkarken Tom üzerine tuttuğu çirkin bir tişörtü deniyormuş gibi yapıyordu. Jacob ise...yere uzanmıştı... Rönesans tablosu gibiydi. Tek bir reyona sığmış üç koca adamın aldığı şekil, devasa bir rönesans tablosu gibiydi... Allia, birden bire garip şekillere giren adamlara kaşlarını kaldırarak baktıktan sonra garip birkaç ses duyarak kaşlarını çattı. "Ne oldu?" dedi Tom sırıtırken konuşmaya çalışarak. "Dikkatini başka bir şey çekti sanki?" diyen Jacob ile Zack sinirle Jacob'a baktı. "Saçmalama, burada devasa pazularım dururken nasıl dikkatini başka bir şey çekebilir?" dediğinde Jacob göz devirmişti. Allia ise duyduğu garip sesi ararcasına yürümeye başladı. Biraz ilerledikten sonra tekrardan bir gülüşme sesi duydu. Merakla birçok beyaz dolabın olduğu yere girdiğinde yavaş yavaş yürüdü. En sonunda ise sesin geldiğini anladığı yerin kapağını çekip açtığında iki kişinin birbirine sarıldığını görerek tek kaşını havaya kaldırdı. Biri dişiydi. Dişi olanın ellerini erkeğin saçları arasında gezdirdiğini görerek kaşının diğerini de havaya kaldırdı. Dişinin dudakları diğerinin dudakları üzerinde geziniyordu. Arada bir çıkan gülüşme sesleri ise akıl karıştırıcıydı. Allia bir müddet ne yapmaya çalıştıklarını anlamak için izlerken arkasından gelen sesler ile başını çevirdi. "Hanımefendi burası erkekler kabini..." "Ah! Özür dilerim..." Jacob, Zack ve Tom kabin kısmına girmesiyle hoşlarına giden hanımın baktığı kabinden çıkan saçı başı dağılmış başka biriyle kaşlarını havaya kaldırmışlardı. Utanarak kaçan kız saçını başını düzeltirken kabinde saklanan adam göründüğünü bildiği hâlde dışarı çıkmayı inatla reddediyordu. Jacob dudaklarını birbirine bastırarak güzel kızın omuzlarından nazikçe tuttu ve çıkışa yönlendirdi. "Burada durmanız pek güvenli değil..." Üç erkek ablukaya aldıkları güzeller güzeli kızı erkek reyonları arasından çıkarıp da derince nefes aldıklarında Zack utanarak gülümsedi. "İsminiz neydi bu arada?" Allia, üç iblise uzun uzun baktıktan sonra yanağını kaşındıran saçı yüzünden işaret parmağıyla saçını ittirip kulağının arkasına sıkıştırdı. Beyaz teni, biçimli çenesi ve uzun boynu genç adamların gözü önüne açılınca üç adam da oldukları yerde heyecanla kıpırdanmıştı. "Allia!" Brett telaş içerisinde her yerde aradığı kızın üç adamın karşısında durup bakıştığını görünce resmen deliye dönmüştü. Allia , ise tanıdık kelime ve ses ile başını hemen geri çevirip kendisine doğru gelen adama baktı. "Gel buraya!" Brett, bu kelimeyi kızın yanlış anladığını biliyordu hatta sırf yanlış anladığını bildiği için şu an böyle söylemişti. Bir şeyleri kanıtlama ya da göze sokma çabasına girmişti istemsizce. Allia duyduğu kelimeyi hatırlayarak kaşlarını kaldırdığı gibi kollarını açarak genç adama doğru gitti ve Brett yanına gelir gelmez üstüne atlayıp kollarını omzuna sardığı gibi bacaklarını da beline doladı. Brett kendilerine şaşkın şaşkın bakan adamlara ters bir ifadeyle baktıktan sonra arkasını dönüp giderken duyacakları şekilde, bağıra bağıra, konuşmaya başladı. Nasıl olsa uzaylı kızımız dediği hiçbir şeyi anlamıyordu. "Seni çok merak ettim sevgilim. Bir daha sakın ortalardan kaybolma, canım. Çok korkuttun beni BİTANEM!"
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD