"Tırnaklarımla kazıdığım adı , bulutlarınla kapatamazsın..."

2054 Words
İbreti âlem. Belki de sırf kimin güçlü olduğunu göstermek isterdi ya da çok başka. Büyük balık küçük balığı yerdi. Çok daha fazlası. Ölmemek için öldürmek gerekirdi. Ama kendisi asla onlarla bir tutulacak biri değildi. İyilik ya da kötülükten birini seçemezdi. O kadar belliydi ki bu. Artık ikisinin arasında bir yerlerde yaşamak zorundaydı. Sebepsiz yere hiç kimseye iyilik yapamayacağı gibi, sebepsiz yere elbet kimseyi öldürmeyecekti. Çırpınan ve hayata hâlâ tutunma çabasında olan son kişi, Dr.Cody'den başkası değildi. Yanı başında ölmüş meslektaşlarına bakarken artık onun da son nefeslerini verme vakti gelmişti... Öyle kan kaybından da ölmemişti. Dili olmadığı için sürekli ağzına dolan kanını tükürememiş , yutamamıştı. Bu yüzden, kendi kanında boğularak ölmüştü. Allia devrilen son ceset ile oyunun bittiğini anlayınca dağılan siyah saçlarını geriye attı. Kevin ve korumaları ise bir kenarda korku içinde olanları izlemekten başka hiçbir şey yapamamıştı. Bir anda aklına gelen Brett ile olduğu yerde döndü ve arkasındaki adamları inceledi. Gün çoktan aydınlanmıştı. Adamların hiçbiri uzaylının koşup gitmesini engelleme girişiminde bulunmadı. Herkes canının kıymetini biliyordu... Ancak biri geri dönmeyi aklına kazımıştı. . . . "Lanet olsun!" Az önceki adamların Allia'nın peşinde oldukları o kadar belliydi ki... Brett, telaştan ellerinin titrediğini hissediyordu. Sıcacık yatağından bir anda kalkıp ormana gelmiş olması ise çok ayrı bir mevzuydu. Bedeni soğuktan dolayı titrese bile o telaşında bu durumu fark edemiyordu. "Tanrı aşkına Brett! İki gündür tanıdığın uzaylının tekini neden bu kadar merak ediyorsun?" Kendi kendine defalarca sorsa bile asla bir cevap bulamamış olmanın verdiği hırsla çok daha hızlı yürüyordu. Kaç saattir dışarıdaydı kim bilir? Ya yakalanmışsa? Boynuna o korkunç tasma takılmış, işkence görüyorsa? Dağılmış kahve saçlarını geriye doğru tararken gerginlikle nefes alıp verdi. Bunları düşünmek bile istemiyordu... Bacaklarını yırtan çalılar, sürekli batıp duran dikenler gerçekten şu an çok sinir bozuculardı. "Allia!" Sinirle bağırıp yorgun düşen bedenimi dinlendirmek, biraz aklını başına toplamak için yıkılmış bir ağacın, geniş gövdesine oturdu. Üstü başı dağılmış, biraz da yıkılmış bir hâli vardı. Uykusundan aniden kalkıp ormana atılmış olmasının verdiği bedeninin bir tepkisi ise şişmiş göz altlarıydı. Sanırım şu an pek de düzgün düşünemiyordu. Baygın bir ifadeyle ayağındaki ev terliklerine baktığı sıra duyduğu birkaç çıtırtı ile oturduğu kütükten ayağa fırladı. "Kim ve orda?" Gözüne ilişen ve kendisine en yakın olan kırılmış bir dal parçasını, kırk yıllık ninja gibi tutan Brett dışarıdan gerçekten komik gözüküyordu. Kaşlarını çatarak büyük bir dikkatle ormana baktığı sıra gördüğü garip kürk ile bir ayının kendisine yaklaştığını düşündü. Sopayı daha sıkı tuttu. Belki de kaçmalıydı? Aklından ışık hızıyla gelip giden fikirlerin aksine karşısına çıkan Allia ile elindeki sopayı gelişi güzel bir şekilde fırlattı. "Allia!" Genç kıza hem kızgınlık hem mutluluk ile bakarken omuzlarından tuttuğu gibi göğsüne çekti. Uzun , güçlü kolları küçücük kızın belini sarıp sarmalamıştı resmen. "Tanrım! Nerelerdeydin?" derken bile sarılmaktan vazgeçmiyordu. Allia da hemen fırsattan istifade bacaklarını belime dolamış, her zamanki koala pozisyonunu almıştı. "Bir şey oldu sandım." diyerek geri çekilen Brett kızın üzerindeki kürkü yeni yeni idrak etti. "Sen bunu nerden aldın?" diyerek kaşlarını çattı ve erkekler için üretilmiş olduğu belli olan kürkü sinirle çıkarıp attı. Allia birden bire üzerindeki şeyin çıkarılmasıyla kaşları çatılmıştı ki Brett onu kucağından da indirmişti. "Anlamıyorum üstündeki kıyafet de nereye gitti? Sen başka adamların yanından mı geliyorsun yoksa!?" sinirli sinirli söylenen Brett üzerindeki kazağı çıkarıp genç kızın başından geçirdi. "Bir de altında sadece iç çamaşırın var! Tanrım, aklımı sınıyor olmalısın!" Bu sefer Allia'yı kucağına almak yerine sırtına atınca genç kız bir anda dönen dünyası yüzünden kaşlarını çattı. Böyle olunca pek güzel olmamıştı... Birkaç kez mırın kırın etse de Brett sinirli sinirli konuşup yürüdüğünden hiçbir şekilde Allia'yı takmıyordu. "Ya hiç utanması da yok. Üzerinde başka bir adamın kürküyle gelip benim kucağıma çıkıyor. Pardon da bu uzaylıyı çok terbiyesiz yetiştirmişsiniz." derken yıldızlara falan bakmaya çalışıyordu. Allia neden böyle taşındığını , Brett'in son birkaç dakikadır ne anlattığını anlayamadı. Böyle durmak biraz da başını döndürdüğü için kafası epey bir güzel olmuştu. Ancak son derece hızlı olan metebolizması içtiği içkinin verdiği sarhoşluğu çoktan üstünden silip atmıştı. . . . Uyandığında evde ne Brett'i ne de Allia'yı bulabilen Bella içindeki garip bir kıskançlıkla mutfağa ilerledi. Telefonundan açtığı güzel bir şarkıyla mutfağa girdi ve kollarını sıvazladı. Biraz yemek yapmak stres atmasına yardım edebilirdi. Taze birkaç portakal sıktıktan sonra kendisine diyet bir salata hazırlamaya koyuldu. Brett ve Allia da artık omlet yiyebilirlerdi. Her şey hazır olduğu sıra sertçe açılan evim dış kapısıyla Bella merakla içeri koşmuştu ki kapı ağzından geçen ikiliyi gördü. Brett'in, çıplak omzundan sarkan Allia'nın üzerinde tişörtü vardı. Üstelik Brett genç kızın bacaklarına sarılmış bir hâlde taşıyordu. Ters duran Allia ise arkadan kollarını adamın beline sarmıştı. Sinirli bir nefes alırken dilini belli etmeden dişleri üzerinde gezdirdi. "Günaydın Bella." diyen Brett yorgunca gözlerine bakınca anladı ki uzun bir süredir onu böyle taşıyordu. "Günaydın. Nereden geliyorsunuz?" derken umursamaz görünmeye çalışsa da sivri tırnaklarını zihninde biliyor, çok daha sivri bir hâle getiriyordu. "Allia'nın akli dengesini biliyorsun. Uyanıp evden uzaklaşmış. Onu bulmam zor oldu." diyen Brett ise gerçekten çok yorulmuştu. Yol boyu hiç dinlenmemiş, Allia'nın da inmesine izin vermemişti. "Anladım... Kahvaltı hazırladım. " dedikten sonra eliyle arkadaki masayı gösterdi. "Üstünüzü değişip gelin." diyerek arkasını döndü ve masadaki yerine oturdu. Brett bu fırsatı tepe tepe kullandı. Allia ile odasına girdiğinde genç kızın bir anda yere bırakınca Allia birden dünyasının tekrar değişmesi ile başının döndüğünü hissetti. Başı dönüp de gözleri kararınca Brett kırılan diz kapaklarını görerek belinden tuttu. "Ah salak kafam!" diyen Brett genç kızı kucağına aldı. "Sinirlendin unuttun kızı. Baş aşağı geldi o kadar yolu." diyerek Allia'yı dinlenmesi için yatağa uzandırdı. "Neye sinirlendiysem artık." Allia dönüp duran tavanı izlerken çok garip hissediyordu. Ayrıca kendisine de iaşırıyordu. O kadar midesi bulanmasına rağmen çıtını çıkarmadan onca yolu gelmişti. Sürekli hareket eden tavanın ortasındaki avize sallanıp duruyordu. Sessizce tavanı izlemeye başladığı sıra ise Brett telaşla bir bavul çıkardı. İçerisinde alması gereken bütün eşyaları doldurmaya başladı. Adamları görmüştü. Üstelik orman evlerinin yakınında bile değildi. Ormanın içindeydi. Kamp bahanesiyle şehirdeki evine inebilir ve Allia'yı da buradan uzaklaştırabilirdi. Yıllık izni yalan olmuştu sanki. Yatakta garip bir ifadeyle yatan kıza kısa bir bakış attıktan sonra üzerine bir kazak geçirip komodinin üstünden telefonunu aldı. "Alo." "Efendim, oğlum. Günaydın." diyen annesinin sesi pek bir neşeliydi. "Anne, benim birkaç işim çıktığı için şehre inmek zorundayım. Dağ evine bir bahçıvan ve çiftçi gönderebilir misin?" derken valizini hazırlıyordu. "Nereye gidiyorsun? Bu bir yılın hayalini çok kurmuştun?" Annesinin konuşma şeklinden bile şaşkınlığı belli oluyordu. "Arkadaşlarla önce kamp yapacağım, sonrasında ise bir iş teklifi aldım ve geri çevirmeyi pek akıllıca bulmadım. " diyerek sona doğru yalan söylediğinden dolayı başını geriye atıp kaşlarını çatarak tavana baktı. Annesine yalan söylemek daha garip hissettirmişti. "Buna inanmış gibi davranacağım Brett. İkimizde paraya ihtiyacının olmadığını biliyoruz. Yine de seni seviyorum oğlum, sakın yanlış bir şey yapma. " diyerek en son öpücük atmış ve telefonu kapatmıştı. Brett son cümleyle kendisini gerisin geri yere attı. "Kahretsin! Annemin özel güçleri falan olmalı." diyerek mırın kırın ettiği sıra birden bire bir çift neon mavisi göz ile göz göze geldi. Bir an kalbi korkuyla yerinden çıkacak gibi olmuştu. Allia duyduğu garip sesler ile yatakta doğrulmuş ve sonrasında ise sesin geldiği taraftan aşağı sarkmıştı. Siyah saçları karşısındaki adamın yüzüne doğru dökülmüştü. Gözlerini maviye çevirdi ve aşağı sarkan saçlarını zihin gücüyle geriye ittirdi. Şimdi Brett'i daha net görebilirdi. Brett şaşkınca yüzüne baktığı kızın bugün sapa sağlam döndüğü için gülümsedi ve yanağından bir makas aldı. "Bir daha benden habersiz bir yerlere gitme. " dese bile anlamayacağını bildiğinden birkaç da şey söyledi. "Seni gerizekalı, boş yere korkuttu beni. Aptal uzaylı yetiştirmişler, ben çok zeki olduklarını ve hepsinin de ingilizce'yi bildiklerini sanırdım." diyerek yalandan kahkaha attı. "Saçmalığa bak filmlerde hep öyle oluyor." diyerek biraz daha güldü. "Uzayda 'Dünya Dilleri' kursu var işte oradan öğrenip geliy-" Filmlerle dalga geçen Brett o kadar kaptırmıştı ki kendini Allia'nın yataktan kalkıp yanına uzandığını fark edemedi bile. Ta kii bir çift kol beline sarılıp hafif bir baş göğsüne konana kadar. Allia uyumak istiyordu. Brett bir an kalbinin teklediğini hissedince kıvılcım atılmış barut misali olduğu yerde alevlendi. Telaşla ayağa kalkıp genç kızın sırt üstü yere düşmesine sebep oldu. "Ye-yemek! Bella yemek yaptı." diyerek elini tutup kaldırdı ve hiçbir tepki vermesine izin vermeden mutfağa çekiştirdi. Bella sinirle çatalını marullara saplarken gelen ayak sesleriyle duruşunu dikleştirdi. Brett, Allia'nın elini tutmuş çekiştiriyordu. Biraz garip davrandıkları açıkça belliydi. Üstelik Brett bir bebekmiş gibi bu aptal kızla ilgileniyordu. Tanrı aşkına konuşamayan bir kıza neden bu kadar ilgi duyuyordu? Sinirden bir gözü sürekli seğiriyordu sanki. "Teşekkür ederiz, Bella." diyerek Brett Allia'yı sandalyeye oturtup soğumuş omletini önüne koydu ve gözleriyle uyararak çatalı da verdi. Kendisi de yerine oturur oturmaz mevzuya girdi. "Kampa geliyorum, Troy da orada olacak değil mi?" dediğinde Bella gözlerinin parladığına yemin edebilirdi. "Evet, evet bir hafta önce geldiler ülkeye." diyerek heyecanla gülümsedi. "Ailesi ile güzel vakit geçirmiş ve hepimize birer hediye getirmiş." diyerek devam ettirdi muhabbeti. "Buna sevindim. Peki karısı? O da burada mı?" dediğinde Bella başını salladı. "Evet, sanırım artık burada yaşayacaklar. Aslında işlerini düzene soktuktan sonra ülkelerine geri döneceklerini düşünüyorum. Ülkelerini çok seviyorlar." dedikten sonra gülümsedi. Bu karşısındaki ele geçirmek için atılmış yapay bir gülüşten öteye geçemezdi. Allia bir müddet ne konuştuklarını anlamadığı ikiliye baktıktan sonra Brett'in yemeği nasıl yediğini inceledi ve sonrasında çatalını omletin en kalın olan kısmına batırdı. Kopan parçayı hevesle ağzına attığı sıra dilinin aşırı derecede yanmasıyla birkaç kez öksürdü. Daha önce vücudunda çok farklı deneyler yapılmıştı ama hiç dili bu deneylerden dolayı acı çekmemişti. Yine de çok da acı değildi... Çatalını tekrardan omlete sapladı ve bu sefer hiç öksürmeden bütün omleti yedi bitirdi. Biten tabağı ile bir çocuk gibi yüzünü buruşturup Brett'e baktı. O daha önündekini bitirmemişti. Bella az önceki manzaradan dolayı şaşkınlıktan ölecekti. Sırf kız konuşamıyor ve Brett'e aşırı yakın diye omletini acıdan bir cehennem yemeğine çevirmişti ve o sesini çıkarmadan tabağındaki her şeyi yalayıp yutmuştu! Üstelik ikinci bir tabak için boş tabağını Brett'e vermişti. Brett, Allia'nın kendisine küçük bir kız çocuğu gibi bakarak yemek isteyen gözlerini görünce istemsizce gülümsemişti. Tabağını elinden alırken saçlarını okşamayı eksik etmedi. Genç adam ikinci bir omlet yerine ona bir tost yapmak istedi. Farklı şeyler yemesini istiyordu. Brett tost yaparken Bella öldürücü bakışlarını karşısındaki kıza dikti. "Bana bak seni cadı! Bir işler karıştırdığını düşünmeye başlıyorum. Ayağını denk alsan iyi olur!" Allia tek bir kelime dahi anlamasa da konuşma şeklinden pek de iyi şeyler söylemediği belliydi. Sırtını sandalyesine yakaladıktan sonra kollarını göğsünde buluşturdu ve kötü bir ifadeyle gülümsedi. Bella kendisine atılan kötü gülüş ile resmen şaşkınlıktan ağzı beş karış açık kalmıştı. Bu kız aptal falan değildi. Şeytandı! Şeytan! Bir an sonra sandalyesinin ansızın kırılan bacağı yüzünden sırt üstü yere düşerken, nasıl düştüğünü anlamadığı , portakal suyu yüzüne dökülmüştü. Ağzına dolan portakal suyunu tükürürken acıyan sırtı nedeniyle yüzünü buruşturmuştu. Düştü yerden hafifçe doğrulup iki üç kez öksürdüğü sıra Brett telaşla mutfaktan çıkıp Bella'nın yanına koşmuştu. Bunun nasıl olduğunu düşünmesine bile gerek yoktu. Kesinlikle şu an hiçbir şey olmamış gibi, hayali şezlongunda uzanıp portakal suyunu içen, Allia'dan başkası yapmış olamazdı. "İyi misin Bella?" Bella utançtan kızaran yüzünün bir de yapış yapış olduğunu hissederken iyice utandı. "E-evet. Evet iyiyim. Sandalyenin bacağı..." derken zorla ayağı kalktı, saçlarından ve çenesinden damlayan portakal suyuyla masumca Brett'e baktı. "Duş alsam iyi olacak." diyerek kaçarcasına yanından gitti. Brett bir müddet bekledikten sonra sinirle Allia'ya döndü. "Ne yapıyorsun? Bir gün herkes öğrenecek seni ve güçlerini. Tekrar boynunda tasmayla falan mı yaşamak istiyorsun? Üstelik az önceki kız sanay yemek yapmıştı!" Allia, karşısındaki iblisin neden kendisine bağırdığını anlıyordu ama ne dediğini anlayamamak sinirini bozuyordu. Az önceki aptal iblisi savunuyorsa eğer şimdi Brett'in bile kellesini uçurabilirdi. Sinirle tırnaklarını sandalyesinin kenarlarına vurdu ve ayağa kalktı. Brett üzerine gelen korkunç bakışlı kızla korkarak geriye çekildi. "Tamam, bağırmadım sayalım." dedi. Sonuç olarak o bir uzaylıydı ve kendisini elini bile kıpırdatmadan dövme kapasitesine sahipti. Nerede bu adalet? Allia, Brett'in bedenini zihin gücüyle kavradığı gibi arkasındaki buzdolabına vurdu. Genç adamın iniltisiyle kaşları iyice çatıldı. Kendisine bu zamana kadar bakmış ve yardım etmiş birini mi incitecekti? Gerçekten bu kadar vahşileşmesi şart mıydı? Derin bir nefes aldı ve o masmavi neon gözleriyle Brett'e iyice yaklaştı. Bu gün kendisini ormanda taşımıştı üstelik. Üstünü de değiştirmişti, yemek de vermişti. Sanırım şu dünyadaki herkesi öldürebilir ama kendisine ilk defa yardım eden bu adamı öldüremezdi... Brett'i tekrardan kendi hâline bırakırken garip kokuların yükseldiği makineye doğru yürüdü ve merakla genç adamın yüzüne baktı. Brett ise anlık olarak sıkışan nefes borusu yüzünden derin derin nefesler alıp veriyordu. Az önce ne yapmak istemişti ve neden vazgeçmişti, hiçbir fikri yoktu. Yine de kendisine bakan masum görünümlü tehlikeli gözlere gülümsemeden edemedi. Belinden tutup her zamanki mutfak tezgahına oturttu ve sıcacık tostu çıkarıp bir peçeteye sardı. Allia hevesle yeni bir yemek yemenin mutluluğunu yaşarken Brett sessizce onu ve bu çocuksu hallerini izliyordu...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD