"Şan dediğin anlatılmaz zaten, anlattırır."

2441 Words
Yaşıyor muydu? Bilmem. Mutlu muydu? Belki. Rahatlamış mıydı? Hayır. Bu bir savaşsa gaddar olan kendisi miydi? Kesinlikle. Peki, sonunda şeytan kendisi olacak olsa bile duracak mıydı? Asla... Ayaklarını tezgahtan aşağı sarkıtmış sallarken arada bir tostundan bir parça koparıyor onu da Pascal'ın suratına atıyordu. Pascal tabii ki bu durumdan oldukça memnundu. İştahla bütün tostu yiyordu. Arkadan gelen sesler ile omzu üzerinden geriye baktı ve dişi iblisin tırnaklarını Brett'in omzunda gezdirdiğini görerek tek kaşını çattı. Çıplak ayağını Amerikan tarzı mutfağın ortasındaki ocağın yanına yasladı ve sanki plaj sandalyesinde poz veriyormuş gibi durup karşısındaki ikiliyi incelemeye başladı. Bella'nın ağır bavullarını taşıyamadığını gören Brett ona yardım etmek adına bavulları elleri arasından alıp kapıya götürdü. Allia tostunun son lokmasını elinde çevirirken Brett yorulduğunu belli edecek şekilde nefes vermişti. Bu sırada görüş alanına giren dişi iblis ellerini sinsice Brett'in omuzlarına koymuş ve "teşekkür ederim" diyerek yanağına öpücük kondurmuştu. Teşekkür ederim. Birkaç dakika düşündükten sonra aslında bavulları taşıdığı için minnet cümlesi yerine bunu kurduğunu anlayınca kaşlarını havaya kaldırarak son lokmayı ağzına atıp çiğnemeye başladı. "Teş- ekkkür, ed-erimm." Konuşurken bozuk kanalın çekmeyen anteni gibi garip sesler çıkarınca kendi kendine göz devirdi. O sırada dönüp kendisine bakan Brett ile bir elini kaldırmıştı ki küçücük tezgahtan bir anda kayıp gitmişti. "Lap" yada "şlap" hangisi gibi bilinmez ama tam güzel yüzü mutfağın fanyanslarını yalayacaktı ki kendisini havada tuttu. "Allia!" Brett telaşla koşarak mutfak tezgahının arkasına geçmişti ki genç kızın sırt üstü, kollarını başının altında toplamış bir hâlde, havada uzanırken uçtuğunu görerek şaşırdı. Sonrası ise koca bir kahkahaydı. "Böyle şakalar yapabildiğini bilmiyordum." diyerek Allia'yı belinden tutup kaldırdığında Allia anlamasa da garip bir gülüş attı. Aslında az önce gerçekten de düşüyordu, dikkati dağılmıştı. Sadece bir an... . . . "Vay canına, ayı mıdır nedir? Bu kız nasıl bu kadar çok uyuyabiliyor?" diyen Bella ile Brett yarım ağız bir gülüş atıp dikiz aynasından arka koltukta uyuyan Allia'ya baktı. Bir kedi gibi kıvrılmış, ellerini yanağının altında toplamıştı. Siyah saçları araba koltuğunun her tarafına saçılmıştı. Tekrardan önüne döndü ve vites attı. "Bella sen işe ara mı vereceksin?" dediğinde Bella gülümsedi. "Çok garip değil mi? Benim gibi bir kız nasıl olur da işini ikinci plana atar?" diyerek kendi kendine dalga geçtiğinde Brett de gülmüştü. Çünkü Bella işine aşırı düşkündü. Genel olarak hayatı iş ve gündelik olarak ayrılmıyordu. Model olduğu için hayatı tamamen işti. Yediği şeyler, giydiği şeyler, gittiği yerler... Hepsi hayatını etkileyen saçma faktörlerdi. "Biraz ruhumu ve bedenimi dinlendirmem gerekiyor. Kamp göl kenarında olunca bana oldukça cezbedici geldi." diyerek gülümsediğinde Brett kaşlarını kaldırdı. "Göl kenarı mı? İyiymiş. Bir hafta süreceğini söylemiştin, önce şuradan birkaç tane konserve alalım." diyerek iki kilometre ötede, daha önce gitmiş olduğu markete sürdü. Kontağı çevirip arabayı durduğu sıra gözü dikiz aynasına kaymıştı. Allia hâlâ uyuyordu. İki dakika markete gidip gelse bir problem olmazdı. Bella ile birlikte markete giderken yine de dönük arabasının kapılarını kilitledi. Belki bir işe yarardı? Konservelerden çeşit çeşit alan Brett acaba Allia'nın hangisini sever, diye düşünüyordu. Bella ise gizlice genç adamı takip ediyor, neden böyle garip davrandığını çözmeye çalışıyordu. "Sen bamya yemezsin." dedi. Tek kaşını kaldırarak adamın kahverengi gözlerini baktı. "Belki Allia yer?" Ve Bella sinirle yüzünü çevirip diğer reyona yürüdü. . . . "Gürültülü..." Sinirle kafasını kaldırdı ve alışveriş merkezinden çıkan iblislerle baktı. Erkek olan dişi iblise bas bas bağırıyor arada bir kafasını ittiriyordu. Allia göz devirip geri koltuğa yattı. Sanırım biraz beli tutulmuştu. Ayakkabılarını umursamadan ayaklarını kaldırdı ve cama doğru uzattı. Yumruk yaptığı elleri ise arabanın tavanına dokunmuştu. Garip sesler eşliğinde vücudunu esnetirken duyduğu gürültüyle sinirle araba tavanına yumruk attı. "Gürültülü!" Uyumak istiyordu. Son derece ilkel bir ihtiyaçtı. Ve bir o kadar da basit. Uyumak istiyordu. Sinirle araba koltuğunda döndü ve dizleri üstüne çıkıp pencereden dışarı baktı. "Çalışmıyorsun etmiyorsun, tek vasfın nefes almak. Utanmadan birden kendine bir şeyler mi istiyorsun?" diyerek dişi iblisin üzerine yürüdüğü sıra Allia ezilen tarafın kim olduğunu gördüğünden hiç tereddüt etmedi. Hayalî ama oldukça gerçekçi bir tekmeyi adamın kıçına attığında yere düşen kaslı maslı adam sinirle arkasına baktı. Hiç kimseyi görememenin verdiği sinirle avazı çıktığı kadar bağırmaya başlamıştı. "Kim tekme attı lan?" Allia dudaklarını büzmüş, adamın garip hareketlerini izlerken birden adamın köpürerek yerdeki dişi iblise saldırdığını görünce bir tane de suratına tokat attı. Aklî dengesini yitirmek üzere olan zavallı adam elinin tersiyle, patlamış dudağından ,akan kanı silmişti. "Şaka mı bu?" Telaşlı gözleri etrafta geziniyordu ki Allia hızını alamayıp bir de karnına tekme atınca en son delirdiğini sanan adam topuklarını poposuna vura vura kaçmıştı. O sırada yerdeki kadın hiçbir şey anlamasa da can havliyle kendini alışveriş merkezinin otoparkından dışarı attı. Allia keyifli bir ifadeyle gülümseyip geri yatacaktı ki bir çift gözüne ilişti. "Bugün çok güzeldi, her şey için..." diyerek gülen dişi iblis ayak uçlarında yükseldi. "... teşekkür ederim sevgilim." diyerek iblisin yanağına dudaklarını bastırmıştı. "Teşşş-ekkür...eder-i." Aynı cümleyi ikinci kez söyleyemediğini fark edince sinirle kendini araba koltuğuna attı ve bir bacağının diğer bacağının üzerine koydu. . . . Uzun araba yolculuğundan sıkılan Allia , dur durak bilmeden konuşan ve gereksiz yere gülüp kahkaha atan Bella'ya iyice sinir olmaya başlamıştı. Arabadan fırlatıp atası vardı. Ağlamaklı bir hâlde arabanın tavanına baktı ve dudaklarını büzdü. Sıkılmıştı. Brett, arkadaki kızın garip hareketlerini inceliyordu. Nasıl da sıkılmış olduğunu belli ediyordu böyle? Küçük bir kız çocuğundan farksızdı tavır ve davranışları. Yarım ağız onun bu hallerine güldü. Bella ise Brett'in genç kıza olan bakışlarını gördüğünden iyice sinir oldu. Allia ayaklarını bacakları altına toplarken sıkkın bir ifadeyle sallanmıştı ki arabanın girdiği ormanlık alan dikkatini çekti. Aslında nereye gittiklerini bilmiyordu. Üstelik alması gereken oldukça güzel bir intikam vardı. En kısa zamanda geri dönüp intikam almalıydı. "Neredeler?" dedi Brett. O sıra Bella telefonundan konuma baktı. "Göl kenarı, biraz ilerden solda." dediğinde Allia gözüne ilişen göle iştahla baktı. Su inanılmaz bir maddeydi ve ona enerji veriyordu. Belki de değiştirilmiş DNA'sına yardımcı olduğundandı. Hiçbir fikri yoktu. Gölün yanında durdukları sıra iki üç tane çadırın kurulmuş olduğunu görünce kaşları havaya kalktı. Bunların diğerleri gibi betondan evleri yok muydu? Arabanın durup Brett'in gülerek indiğini görünce merakla cama yaklaştı. Brett gülerek arkadaşlarına baktı. "Gençler!" diyerek kollarını açtığında Troy gülerek havadaki elini yakaladı ve Brett'in sağ omzunu kendine doğru çekip sarıldı. "Neredelerdesin?" dediği sıra yanlarına gelen Amly gülümseyerek elini uzattı. "Hoşgeldin Brett." dedi içten bir samimiyet ile. "Hoşbulduk." dediği sıra Billie gülerek mavi gözlerini kıstı ve Brett'in yanına geldik. Onu gördüğüne sevinmiş hali gerçekten çok samimiydi. "Dostum! Hoşgeldin." diyerek kucaklaşacaktı ki arabasının kapısı açılıp da ses çıkarınca ortamın havası etrafa dağıldı. Parmak arası terlikleri ayağından çıkacakmış gibi olduğundan dudaklarını büzerek ellerini kapı kenarlarına koydu ve yavaşça arabadan indi. Başını kaldırıp önce nereye geldiğine, nasıl bir yer olduğuna baktı ve ardından kendisini pür dikkat izleyen beşliye. Billie, sarı saçlarını şaşkınlıkla geriye taradığı sıra Amly kocasının koluna girdi. Allia siyah saçlarının omuzundan geriye attı ve rahatsız edici bir rahatlığı olan terlikleriyle Brett'in yanına yürüdü. "Gençler, bu benim bir akrabamın kızı. Ailesi öldü ve kendisi de bu yüzden bir travma geçirdi. Kendisi Allia ve konuşamadığı gibi de anlamıyor." diyerek her şeyi kılıfını uydurmaya çalıştı. Troy ve Amly genç kıza üzgün gözlerle baktığı sıra Billie mavi gözlerini kıstı ve Allia'yı baştan sona alıcı bir göz ile süzdü. Üzerine boyuna göre büyük beyaz bir tişört, altına ise siyah şort giymişti. Bembeyaz göz alıcı bir teni, kıpkırmızı dudaklarıyla daha da belli oluyordu. Tamam dişine göre bir kızdı. Allia hiç kimsenin bakışından hiçbir şey anlamadığından sessizce Brett'in yanına yürüdü ve baygın ifadelerle etraftaki şeylere baktı. Küçücük küçücük evler vardı. O sıra görüş açısına bir el girdi. "Merhaba Allia , ben Bill. Yani Billie." diyerek olaya bodoslama dalan Billie'ye arkadaşları yarım yamalak gülse de Brett bu durumdan pek memnun olmadı. "Anlamıyor Billie." dediğinde Billie yaramaz bir ifadeyle gülümsedi. "O zaman her şeyi tekrardan öğretiriz kardeşim." diyerek daha da gülümseyip diğer eliyle uzanıp Allia'nın elini tutmayı ve kendi eliyle tokuşturmayı istedi. Genç kızın elini tutar tutmaz uyuşan koluyla şaşkınca gülümsedi. "Hahah! Heyecan yaptım galiba." diyerek espri ayağına uyulup acıyan kolunu sallayarak geri çekildi. Allia bu gereksiz hareketlere tepeden bir bakış attıktan sonra başını iki yana salladı ve dönüp göle baktı. Ayaklarını suya sokup birkaç dakika beklese çok iyi olurdu. Brett'in arkasından çıktı ve göle doğru birkaç adım attı. Bunu fark eden Brett telaşla Allia'nın kolunu tuttu. "Nereye gidiyorsun?" dedi meraklı bir ifadeyle Allia anlamasa bile işaret parmağını sanki anlamış gibi göle tuttu. "Saçmalama, bir şey falan olur. "diyerek genç kızın bileğini kavrayıp çevirmek istemişti ki birden bire tutulan bilekler değişti. Allia, göle gitmek istiyordu. Bileğini kavrayan eli çevirip parmaklarını teni üzerinde yürüttü. Parmaklarını genç adamın uzun parmakları arasında dolandı ve sıkıca tuttuktan sonra siyah gözleriyle gözlerine baktı. Belki de Brett'in hayatı boyunca ilk defa böyle bir sahne yaşıyordu. Soğuk ancak canlılık hissi veren teni ellerini yakıyordu. Birkaç saniye gözlerinin içine baktıktan sonra kırmızı dudaklarına konan tatlı bir tebessümün ardından boşluğa doğru çekildiği bile fark etmedi. Allia gülümseyerek Brett ile birlikte göle doğru gitti ve su dizlerine gelene kadar durmadı. Zavallı Brett ise bir an Allia'nın cazibesine kapılmış pantolonu ıpıslak olunca kendine gelmişti. "Lanet olsun!" diye fısıldarken dönüp arkasına baktı. Arkadaşları garip bir ifadeyle ona bakıyordu. Gülerek olayı toparlamaya çalışsa da kot pantolonu tonla su çekmişti. "Ah be Allia , beni ne duruma soktun." diye mızmızlanırken genç kızın hâlâ elimi tutarak göle baktığını görünce derin bir nefes aldı. Aslında su insanın tenine değip geçerken birkaç şey götürüyordu sanki. Belki de tenine değil de ruhuna dokunduğundandı bu. Dert, tasa ve belki de yılların birikmişliği...hepsi ama hepsi suya karışıyor diyar diyar geziyordu. Elbette ki her dert sahibine geri dönüyordu ama o anlık terapi paha biçilemezdi. "Brett! Gel hadi, daha çadır kuracaksınız!" diye bağıran Troy ile başını sallayan Brett dönüp Allia'ya baktı. İlk defa onu bu kadar huzurlu ve keyifli gördüğünden bozmak istemedi. "Geliyorum." dedikten sonra garip bir his ile elini genç kızın avuçlarından çekti. Allia eli arasından kayıp giden el ile bir an Brett'e dönüp baksa da sonrasında tekrardan göle döndü. Sanki su artık onun için bir silahtı... Gidişine hiçbir şekilde tepki vermediğini gören Brett biraz burkulsa da ses etmeden ıslak pantolonu ile gölden çıktı ve çadırını kurmaya başlamadan önce bir şort giydi. Portatif, kurulması kolay bir çadırı Billie ile sohbet ede ede kurmaya başlamıştı. "Dostum, bu sene dağ evine kendini kilitlersin sanıyordum." diyen arkadaşı ile tek kaşını kaldırdı. "Planlarım o yöndeydi."diye mırıldanınca Billie kaşlarını kaldırdı. Dilini dudağının sol köşesinden çıkarırken imalı bir bakış attı. "Yoksa Allia mı bozdu planlarını?" dediğinde Brett dönüp bir saattir gölün içinde dikilen kıza baktı. "Dolaylı yoldan o da vesile oldu." dediğinde Billie son ipi gerip bağlarken konuştu. "Ondan hoşlanıyor musun?" dediğinde Brett bir an elindeki uyku tulumunu düşürecek gibi oldu. "Ne? Hayır, hayır tabii ki? Hiçbir şey anlamıyor zaten. " diyerek çadırın içine elindeki tulumları attı. "O zaman neden iki tane tulum attın çadıra? Benimle mi yatacaksın?" dediğinde bir an gözleri çadıra kayan Brett derince nefes aldı. "Hayır Bill. Allia'nın psikolojik sorunları var. Eğer bir yabancıyla kalırsa ona zarar verebilir." dediğinde Billie başını gülerek salladı. "Neden? Hiç birine zarar vermeyi denedi mi?" dediğinde Brett bilmiş bilmiş başını salladı. "Evet." dedi. "Kime?" "Bana." . . . Hava kararmış, klasik kamp ateşi yakılmış. Üstelik kaynaması için bir su da ateşin üzerine konulmuştu. "İnanılmaz." dedi Amly Bella'ya şaşkınca bakarken. "Tam tamına iki saat boyunca hiç kıpırdamadan suyun içinde dikildi. " dediğinde Bella içten içe dudaklarını ısırdı. "Bu daha ne ki?" diye fısıldadı Bella sinirle. "O kız salak falan değil, tam bir şeytan. Bazen o kadar kötü bakıyor ki. Anlatamam sana Amly." dediğinde Amly şaşkınca tek kaşını kaldırdı. "Öyle mi?" O sırada manasız bir ifadeyle ateşi izleyen Allia onun üstündeki suyun ne olacağını düşünüyordu. Buharlaştığı belliydi. Suyu ziyan mı ediyorlardı? Zihninden ışık hızıyla geçen fikirlerden birini tutup yakaladı ve açtığı gibi içindeki soruyu okudu. Bunlar burda ne yapıyor? Hepsi oturmuş, anlamadığı dillerini hızlı hızlı konuşup birbirlerine bakmaktan başka bir şey yapmıyorlardı. Allia sıkkınlıkla etrafa baktı ve en mantıklısının uyumak olduğunu düşündü. Oturduğu garip sandalyeden kalkınca , zaten herkesin ilgisi onda olduğundan, fazla dikkat çekti. Herkesin tip tip kendisine bakmasına baygın bir ifadeyle baktıktan sonra Brett'in yanına gidip kucağına oturmak istedi. "Wow wow!" diyen Billie ellerini kaldırıp bağırınca Allia sinirle başını çevirecek ve ona dünyayı zindan edecekti ki Brett elini saçları arasına soktu. Ardından ise başını göğsüme koydu. "Uyuyacak. Kedi gibi..." diye mırıldandığı sıra arkadaşlarının tuhaf bakışlarına yutkunarak karşılık verdi. Tatlı bir sohbet güzel muhabbetin ardından herkes ilk günün yorgunluğundan çadırlarına çekilince iki kız Allia'nın illa onlarla uyumasını istedi. Brett, defalarca tedirgin bir hâlde red etse bile herkes onu buna zorlamıştı. . . . "Ben..." ellerini karnı üzerinde birleştirdi. "...korkuyorum Bella."dediğinde Bella da yutkundu. Tam tamına 1 buçuk saat olmuştu. "Brett çok haklıydı." Fısıldadı. "Brett nasıl bu kızla ilgilenebiliyor?" dedi Bella da. Allia kapkara gözlerini ürkütücü bir ifadeyle karşısındaki dişi iblislerle dikmişti. Hayvani bir dürtü. Uyursa bunların ne yapacağı belli olmazdı. Üstelik sevgili Brett'i onu bırakmıştı... Oysaki Brett ufacıcık çadırda boğuluyordu. Allia'nın kızlara zarar vermesi bir yana uzaylı olduğunun anlaşılması bir yana. Üstelik kızların korkup travma geçirdiğini düşünmek bambaşka. Allia'yı orada bırakmak tamamıyla aptallıktı. Zaten öyle de oldu en sonunda şizofreni gibi saatlerce kendisini izleyen kızdan korkan Amly kocasının yanına kaçınca Bella da korkup Brett'in yanına gitmişti. Ancak Brett çadırın fermuarı açılınca karşısındaki kişinin Allia olmasını beklediğinden kaşları çatılmıştı. "O kız deli." diyerek titreyen Bella'yı gören Billie kaşlarını çatarak uyku tulumunun içinde zorla döndü. "Ne oldu Bella?" dediği sıra Brett konuşmasına izin vermeden titreyen kızı omuzlarından tuttu ve Billie'nin yanına oturttu. "Bella'yı sakinleştir Bill. Ben Allia'ya bakacağım." Bu lafın üzerine Bella şaşkınlık, hayal kırıklığı, hüsran...akla ne gelirse. Gözlerinden yaş misali akıyordu. Herkesin çadırdan çıkmasıyla keyfi yerine gelen Allia şen şakrak bir ifadeyle kırkırdadı. Bir dirseği üzerine yere uzandı, bacağını diğer bacağının üzerine koydu ve siyah saçlarını geriye attı. O sırada duyduğu ayak sesleriyle kaşları çatılmıştı ki gelenin Brett olduğunu fark etti. Aslında ona kızgındı. Kendisini iblislerin arasına atmış ve sonrasında da çekip gitmişti. Sadece biraz, azıcık, minicik intikam istiyordu. Brett fermuarı açıp genç kıza bakmıştı ki mavi neon gözlerini görmesiyle bedeninin hızla içeri çekilmesi ve hemen ardından çadırın fermuarının kapanması bir olmuştu. Allia bir müddet genç adamın şaşkın ifadesine baktı, titrek kahverengi gözleri ve ne olacağını kestiremediğinden dolayı çatılan kaşları onu keyiflendiriyordu. Zihniyle genç adamın bedenini tamamen kavradı ve yanına uzandırdı. Başını göğsüme koyduktan sonra bir kuklaymış gibi kontrol ettiği adamın elini kaldırıp kendi saçlarına koyup okşattı. Artık bunlara alışmıştı. Belki de tam tersi, o birileri tarafından fark edildiğini anlamıştı. Sevilmek için fedakarlık yapmak zorunda olmadığını anlamıştı. Ya da sevmek için bir şeylere ihtiyaç duyulmayacağını. Kimse sevip sevildiği için suçlu olamayacağını gibi hiç kimse sevmeyip sevilmediği için kötü olmayacaktı. Yine de mutluydu. Çünkü Dünya denen bu gezegen ona güvenebileceği birini bahşetmişti. Yıllar sonra. Başını hafifçe kaldırdı. Gözleri simsiyahtı. Belki de duygusal olunca göz rengi bu hale geliyordu. Hiç duygusal olmamıştı. Bilmiyordu. Sessizce doğruldu ve kendisine bakan adamın gözlerine uzun uzun baktı. Minnet duyuyordu. Hafifçe uzandı üzerine, bir eli genç adamın hızla çarpan kalbinin üstündeydi. Gülümsedi. İlk defa Tanrı ona bir iyilik yapmıştı. Kıpkırmızı dudakları kıvrıldığı sıra genç adamın yüzüne uzandı ve elmacık kemiklerinden birinin üzerine hafifçe dudaklarını bastırdı. Geriye tek bir cümle kalmıştı. "Teşekkür...ederim..."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD