"Oradan bakınca nasıl gözüküyorum?Buradan sen çok bir anlamsız..."

1999 Words
Patlayan camın keskin parçaları arkasında duran onca iblisi paramparça ettiğinde elmacık kemiğini çizen bir parça cam yüzünden, siyah kanı yüzünü kirletmişti. Sağa sola koşup yardım çığlıkları atan iblislerin acı çığlıkları nedensizce onu da cesaretlendiriyor, çığlıklar kulağına doldukça gücün asıl sahibinin kendisi olduğunu hissediyordu. Öyle de oldu... Güç olması gereken yeri çoktan bulmuştu. Küçük çocuğun zorla sokmaya çalıştıkları tuz su dolu tankı patlatır patlamaz zehir gibi suyu içmiş bedenine aşırı yüklenmişti ama umursamadı. Artık ölmek ya da savaşmak için uğraşacaktı. Canını tak etmişti bu canilik! Boğazından aşağı aktıkça yakan yaktıkça güç veren tuzlu suyun ardından gözlerinin mavisi o kadar çok parladı ki görenler artık bembeyaz olduğunu düşünüyordu. Güç ruhuna erişir erişemez tüm gücüyle çığlık attı. Bileklerini tutan kelepçeler parçalanıp kırmızıya boyanmış duvarlara fırladı. Bedeni güçsüzdü, yürüyemezdi ama güçleri onu ayakta tutacak kadar öfkeliydi. Kendini kaybetmiş, vahşi bir hayvandan başka hiçbir şeye benzemiyordu artık... Birkaç adım attı, dizleri üstüne düşmüş çocuğun korkuyla titreyen bedenini izledi. Tüm bu gürültünün yanı sıra duyduğu tıkırtıyla başını çevirdiğinde o dişi iblisi gördü. Kendisine acıyan ama hiçbir zaman yardım etmeyen, iki yüzlüyü. "Ben de sana acıyorum." dedi yalandan kaşlarını büzmüş, dudaklarını sarkıtmıştı. Yüzünün bir tarafına yayılmış kanı onu korkunç bir şeye çevirmişti. "Ama yardım edemem..." dedikten hemen sonra korkunç bir hâl alan ifadesiyle bir karabasan misali uçtu ve elini bir pençe gibi kadının boğazına dayadı. "Beni anlamıyorsun." dedi parlak gözleriyle kadının gözlerine iyice yaklaştı. Gözlerinin saçtığı ışık bile zarar veriyordu sanki. "Ama benim gibi hissedebilirsin." dedikten hemen sonra arkasındaki şırınga iğnelerin havaya kaldırdı. Korku dolu bakışlarıyla şırıngalara bakan kadın çığlık atıp çırpınmaya başladığında birkaç adım geri gitti ve kadının aciz bedenini duvara yasladı. "Hayır! Hayır!" diyerek debelenmeye çalışan kadının çaresiz çırpınışlarını ufak bir tebessüm ile izledikten sonra yerde titreyen çocuğa baktı. "İntikam..." diye fısıldadı. Şırıngaların bir anda yaydan fırlamış ok misali uçup kadının boğazını delik deşik ederek onu duvara saplamasıyla kafasını ruhsuzca kadına çevirdi. "Şanslı...acı çekmedi." dedi kendi kendine. Küçük çocuk ağlayarak köşeye kaçmak istediğinde bir elini uzatıp çocuğun güçsüz bedenini kavradı ve kendisi önden giderken onu arkasından gelmesini sağladı. Zavallı çocuk havada uçuyor, arada bir bedeni boşlukta takla atıyordu. Ama o; Önüne gelen her duvarı yıkıp geçerken herkesi ama herkesi öldürmek istiyordu... . . . Bu sefer ayaklarındaki terlikleri ile sessiz sessiz ormanın içerisinde geziniyordu. Gözlerindeki her zamanki maviliğini bir perde arkasına saklamış, avını masum hâlleriyle kandırma çabasına düşmüştü. Gelen birkaç tıkırtı, üç beş çıtırtıyla kaşlarını kaldırdı. "Tanrı aşkına!" diye bağıran bir kızın yardım çığlıkları semaya uzandı. Yumuşacık tabanları olan terliğine kısa bir bakış attıktan sonra salına salına ormanın derinliklerine doğru yöneldi. "Bana bak! Dediğimi yapmazsan, seni de kardeşlerini de öldürürüm. Duydun mu?" Dudaklarını büzmüş tırnak uçlarına bakarken kaşlarını çattı. Tırnakları çok mu uzamıştı? "Yalvarırım, bırak! Bırak gideyim, ne olursun?" Siyah saçları gözlerinin önüne düşünde tırnaklarına bakmaktan vazgeçip saçlarını geriye attı ve bu seferde yıldızlarla bezenmiş gökyüzüne bir göz kırptı. "Nasıl bırakayım seni? Çok fazla şey gördün, nasıl bırakayım?" En sonunda ufak bir çalının üstünden küçük bir çocuk gibi atladıktan sonra bacaklarını gıdıklayan otlar ile kıkırdadı. Elindeki bıçağı zavallı kızın boynuna dayamış olan adam, mafya kılıklı tipiyle dönüp arkasından gelen gürültüye baktı. Gecenin bir vakti ormanda, böyle güzel ve masum bir kızın ne işi vardı? Üzerindeki kıyafetlerin hemen ardından ayağındaki terliklere, gece gibi kara gözlerine baktı ve elindeki çakıyı, tuttuğu kızın boynundan çekip, ağacın tırtıklı gövdesine sapladı. Yandaki korumalar ellerindeki silahların namlusunu kıza yöneltmeye bile gerek duymamıştı. "Sen de kimsin?" Kevin, kahverengi gözlerini kısarak genç kızın üzerine birkaç adım attı. Bedenini kusursuzca sarıp fiziğinin güzelliğini ortaya çıkaran pantolonu ve kıpkırmızı tişörtü ile sade ama çok güzeldi... Allia kendisine doğru gelen adama istemsizce gülümsedi çünkü kahverengi gözleri tıpkı Brett'in gözlerinin rengine benziyordu. "Brett." Kevin, kaşlarını çatarak etrafa bakındı. Brett kimdi ve neredeydi? Korumalar bu küçük cevabın ardından silahlarını çıkartıp da savunma pozisyonu alınca genç kızın masum gülüşü birden korkunç bir hâl aldı. Kevin, kendisine bakan kızın gözlerine uzun uzun baktıktan sonra tek kaşını kaldırdı. "Brett de kim güzelim?" dedikten hemen sonra derince nefes alıp siyah, pahalı takım elbisesinin kollarını düzeltti. "Ondan önce, öyle uzak durma. Yanıma gel..." dediğinde Allia bir anda dikkatinin dağıldığını hissetti. "Gelll..." diye tekrarladı Kevin'ı. Kevin, bu mırıldanış ile istemsizce yutkundu ve başını aşağı yukarı salladı. Allia silahlı adamlara göz ucuyla baktıktan sonra tekrardan masumca gülümsedi ve yapılı adamın yanına küçük bir çocuk gibi sekerek gitti. Ellerini omuzlarına uzatmasıyla silahların çekilen emniyetlerinden gelen takırtı sesi gözlerinin sinirle parlamasına sebep oldu. Kevin, bir anda kızın gözlerinin maviye döndüğünü görerek korkuyla birkaç adım geri attı ve tökezleyerek sırtını, az önce çakısını sapladığı, ağaca vurdu. Üstelik yanlarındaki arabaların farlarından bile daha parlaktı gözleri... Allia bir anda kendisinden uzaklaşan adama daha da sinir olup yandaki adamlara döndüğünde patlayan silah sesi yüzünden kaşları çatıldı. Alnına saplanmadan önce havada asılı kalan kurşunu gören herkesin dili tutulmuştu. Allia elinin tersiyle havada asılı kalmış kurşunu savuşturdu ve çatık kaşlarıyla kendisine korkuyla bakan adamlara baktı. "Sevmiyorum ben gerizekalı." dese de hiç kimse hiçbir şey anlamamıştı. "Pp-patron!" diyerek tir tir titreyen korumaları galeye almayarak hepsinin ayaklarını yerden kesti. Birbirlerinden bağımsız olarak havada uçuşan koca koca adamlar, beş aylık bebek gibi ağlıyor, bir birlerini tutabilmek için ellerini uzatıyorlardı. Aralarından biri bağırdı. "Cadı!" Kevin bu bağırış ile sırtını yasladığı ağaca iyice dayandı. Kadın mermiyi havada durdurmuş, koskoca adamlarını havaya uçurmuştu! Korumalardan biri havada takla atarken dönüp "cadı" diyenin kafasına okkalı bir tokat attı. "Cadılar çirkin olur gerizekalı!" dediğinde acıyan kafasını ovuşturup kendisine vuran adama baktı. "Orman perisi mi o zaman?" dedi sinirle. Başka bir korumanın atamadığı tekme sayesinde derince bir oh çekti. "Orman perisi sihirli toz falan atar, salak!" dediğinde kendi içine sinen en genç koruma sinirle dudak büzdü. "Siz de amma masal okumuşsunuz..." Allia dönen muhabbetten hiçbir şey anlamadığından sinirle hepsini daha da yükseğe çıkarttığında Kevin panikle ellerini kaldırdı. "Tamam, tamam sakin ol! Hiçbir şey yapmayacaklar." dediğinde Allia tanıdık kelimeler ile dönüp genç adama baktı. "Tammam , tammam. Saaakinnn olll." Naif ancak güçlü sesiyle onu taklit edince korumalar uçtukları gerçeğini bile unutup genç kıza şaşkınca bakmışlardı. Allia, bu kelimeleri sürekli Brett'en duyduğu için yapılması gereken son bir şey kaldığını düşünüyordu. "Gelll..." Kevin korkuyla birkaç kez yutkunsa da adamlarının ölmesini hiç ama hiç istemiyordu. Çalışan ya da işçi , ne fark ederdi. Onlar ailesi olmuştu. "Tamam geliyorum." dediğinde korumalar hep bir ağızdan farklı cümleler ile aynı şeyi söylüyorlardı. "Yapma patron!" "Kaç!" "Gitme!" Allia, sinirle çok konuşan adamlara baktı ve hepsini ayrı ayrı ağaçlara savurdu. Sırtlarının ağaçlara vuran adamların iniltileri ilişince kulağına istemsizce vahşi yanı uyanmaya başlamıştı. "B-ben ters kaldım..." diyen en gençleri, baş aşağı durduğundan kanın beynine hücum ettiğini hissediyordu. Allia, iniltilerin hemen ardından ölüm sessizliği istedi. Hepsini parçalamak ve gereksiz ruhlarından kurtulmak. Tam birkaç adım atmıştı ki bileğine dokunan el ile hızla arkasını dönüp Kevin'ı boynundan kavradı. Genç adam boğazını tutan hayali bir eli çekip almaya çalışırken Allia üzerine yürüyordu. "Ta-mam!" diye bağırdı Kevin, siyah saçları dağılırken. "Gel..." demesiyle bir anda tüm yelkenlerini indiren Allia , koca adamı olduğu gibi yere bıraktı. Kevin dizleri üzerine düşer düşmez ellerini toprağa bastırmış, derin derin nefesler alıyordu. Acıyan boğazında garip bir sızı yayılırken omuzunda hissettiği el ile bembeyaz olmuş yüzünü kaldırıp kendisine bakan şeye baktı. Çünkü bu insan olamazdı... Allia'nın tek derdi ise kucaklanıp saçlarının okşanmasıydı. Kevin, korkuyla bir nefes çektiği sıra boynuna sarılan narin kollar ile zorlukla yutkundu. Dizleri üzerine çöktüğü topraktan kalktığı sıra beline dolanan bacaklar ile kollarını refleks ile genç kızın beline sardı. " Patron , bu da ne?" diyen ağacın en tepesinde, meyve gibi sarkan koruma ile Kevin tedirgince bir nefes aldı. "Şşşşşş...saaak-in oll..." Saçları arasında gezinen bir el Kevin'ı şoka uğratmıştı. Kızı üstünden atamıyordu, rahat rahat sarılamıyordu ve lanet olası adamları fazla olgunlaşmış meyve gibi, ağaç dallarından sarkıyordu.. Allia saçlarında bir dokunuş hissetmeyince sinirle geri çekildi ve adamın belindeki elini tuttu. Kevin , bir kukla gibi yönetilirken kendisine simsiyah gözleriyle bakan kızı sessizce izledi. Bir elini aldı ve saçlarının üzerine koyup hareket ettirdi. "Patron!" diye bağırınca en genç olan Allia'nın bedeni sinirle kasıldı. Bunu en yakınındaki olarak fark eden Kevin hemen devam etti. Kızın saçlarını telaşla okşarken bir yandan da "sakin ol." falan diyordu. Allia sonunda istediğine ulaşınca hafifçe gülümsemiş ve tatlı bir maviye dönen gözleriyle genç adama bakmıştı. Kevin, siyah gözlerinin içindeki parıltıları görerek korksa da çok güzel olduğunu düşünmekten kendini alamıyordu. Ve biraz da garip olduğunu... Kevin kızın saçlarını okşarken hiçbir şekilde farklı bir hareket yapmıyordu. Sonrasında ise küçük bir kız çocuğu, babasının kucağında uyur gibi, yüzünü boynuna gömdü ve sessizce uyuklamaya başladı. Kızın uyumasıyla sessiz sessiz adım atan Kevin en aşağıda olan koruması, Dany'nin yanına gitti. En gevzek ve en genç olanı da buydu. "Uyuyor, biraz zorlasana belki inersin?" diye fısıldadığında Dany yaşına ters orantılı bir şekilde büyümüş bedenini hırsla ittirdi. Birkaç uğraştan sonra sırt üstü yere çakılan genç adamın acı iniltileri ile yarı uykudaki Allia avını ayaklandığını anladı. Kevin, bir anda kucağındaki kızın doğrulup korkunç mavi gözlerini yerdeki korumasına diktiğini görünce telaşla onunla kaçmaya çalıştı. Yani nasıl olur bilinmez ama, kaçmak için kendini kaçırtıyor muydu? Allia, başka bir yöne doğru koşan adamın ayaklarına uyguladı baskı ile olduğu yere çakılı kalan Kevin ağlamaklı bir ses çıkardı. "Tanrım! Bari süper güçlü bir kız yaratacaksın, azıcık çirkin olsa?" diye isyan ettiği sıra Allia anlamayarak adamın baktığı gökyüzüne baktı. "Ben..." Kevin duyduğu ses ile endişeli ama bir o kadar korkak bakışlarını genç kıza çevirdi. Allia ise elini gökyüzüne uzatmış, yıldızlardan en soluk olanını gösteriyordu. "Allia..." Kahverengi gözlerini kısarak baktıktan hemen sonra zorlukla yutkundu. "Sen... Allia?" dediğinde Allia kaşlarını çatıp başını iki yana çattı. "Bennn... Ey-liiaa..."dedi inatla. "Allian?" diyerek gözleri büyüyen Kevin şaşkınlıkla arkasındaki adamlara baktı. "U-uzaylıymış!" diyerek gerisin geri kucağındaki kızla koştuktan sonra Dany'nin yardım etme çabalarına kaşlarını çatarak baktı. "Uzaylı mı?" diyen Will mavi gözlerini merakla patronunun kucağındaki kıza çevirdi. "İmkansız patron, uzaylı diye bir şey yoktur. " diyen Samon ile Dany sinirle dönüp kötü bir bakış attı. "İnsanlarda meyve olamıyordu ama sen çok yakıştın o dala." dedikten sonra yan bir gülüş attı. "En güzel kozalak sen olurdun zaten..." dediğinde Samon koca cücesine garip kaçmayacak devasa hırıltısıyla Dany'e baktığında Allia Kevin'ın kucağından atlamıştı. Onun iç güdüleri daha çok ezilen, güçsüz görünen tarafı koruma üzerineydi. Dany, bir anda kendisine doğru gelen kızla kaçmak için etrafa bakınsa da zaten kaçamayacağını bildiğinden erkenden pes etmişti. Ancak güzel uzaylımız bunun yerine Dany'nin önüne geçip onu arkasına almış, korkunç neon mavisi gözlerini en tepedeki adama dikmişti. "Ta-tatlım..." diyen Samon ellerini kaldırdı. "Bi-bir yanlışlık var. Ben sana bir şey demedim ki? O gerizekalı dümbeleğe söylemiştim." dediğinde Allia hiçbir şey anlamayarak kaşlarını çattı. Şu dil mevzusu bir an önce çözülmek zorundaydı... Tam Samon'u bırakmış, koca adam onca yükseklikten düşerken avazı çıktığı kadar bağırmış, hatta Dany sanki tutabilecek - tutabilecek olsa bile ezilip ölmeyecekmiş gibi- ağacın altına kollarını açarak koşmuştu ki Kevin son gücüyle bağırdı. "Dur!" Allia gelen emiri anlamasa da başını çevirdiği an havada toz parçası gibi asılı kalan Samon ağlıyordu. "Tanrım! Tanrım! Şükürler olsun! Arkamda nimet, önümde kerimet bırakmayacağım!" Saçma sapan, anlamsızca şeyler söyleyen Samon'u izleyen diğer korumalar ise korkudan küçük dillerini yutmuşlardı. Hiçbiri bir şey söylemeye cesaret edemiyorlardı. Çünkü hiç kimse o kadar yükseklikten aşağı düşmeyi göze alamazdı. "Sakin ol!" dedi Kevin. Sonuçta onun bir uzaylı olduğunu ve dillerine yabancı olduğunu anlayabilmişti. İki üç bir şey biliyordu sanki. "Gel..." dediğinde kızın gözlerindeki farklı ışıltıyı da görüyordu. "Tamam, gel... Yeterki sakin ol." diyerek kollarını açtı. "Sabaha kadar uyuturum ben seni." diyerek genç kızın zarif belini kavrayıp kucağına alırken bir yandan Dany'e kaş göz işareti yapıyordu. Allia hemen bulduğu kucağa atladı ve saçlarının okşanmasıyla uyuklamaya başladı. Çok seviyordu saçlarının okşanmasını, yıllardır hiç kimse okşamamıştı... Dany sessizce yere iki metre kala havada duran Samon'nun kolunu tutmuş aşağı çekiyordu. Canı acıyan koca adam inmemek için ağzını resmen birbirine kenetlemişti. Şeytan görsün yüzünü, deli kadın hepsini kukla gibi oynatabiliyordu. Havada kendi ekseninde birkaç kez dönünce midesi ağzına gelmişti sanki. Yüzü gözü kızarmış bir hâlde havada biraz daha döndükten sonra yavaş yavaş yere inmeye başlayınca Tanrı'ya şükretti. Kevin bir ağacın dibine oturdu ve genç kızı kucağında nazikçe uyutmaya başladı. Göğsü üzerindeki minik yüzünü baş parmağıyla okşarken siyah kirpiklerine bakıyordu. Arabasının farı bile genç kızın beyaz teni kadar parlamıyordu. Allia ise uyudukça gardını indirmeye başladığından havadaki adamlar yavaşça yere inmeye başlamışlardı. En son hepsi yere indiğinde Allia yüzünü genç adamın kaslı göğsüne sürtüp derince iç çekti. Brett ne zaman uyanıp yemek yapardı acaba?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD