"Bir tek insan kıyaslardı kendini şeytanla..."

2014 Words
Lüks arabasının açık kapısından aşağı sarkıttığı ayaklarını üst üste atmış, pahalı sigarasının zehirli dumanını aheste aheste ciğerlerine çekiyordu. Telaş içerisinde bir o yana bir bu yana koşuşturan adamları ona bir arı kovanını hatırlatıyordu. Ama Kraliçe arı yoktu, taç da tahtta adamdaydı. "Patron bence ormana geri dönmemeliydik." diyen Brein ile bitmiş sigarasının izmaritini yere attı ve ayağının ucuyla ezdi. "Suçlu suç mahalline mutlaka geri dönermiş." derken oldukça ciddiydi. Ormana gitmeden önce arkasındaki adamlara baktı. Brein, Will, Samon, Dany ve Anthony gelmişti. Fazla kalabalık olmaya gerek yoktu. Ormanın içerisinde girmeden önce birkaç uyarıda bulundu. "Aşırı ve ani tepki vermeyin. Olabildiğinizce sessiz olun." dediğinde Dany sessiz sessiz Samon'un arkasına geçti. Hepsi ormana girdiğinde etrafı bir avcı gibi gözlüyor, önemli olabileceğini düşündükleri her şeyi inceliyorlardı. Malûm olayın yaşandığı yere vardıkları sarı birkaç ses duyuldu. Kevin hemen elini kaldırdı ve adamlarını yanına çağırıp sessiz olmaları için uyardı. Hepsi bu uyarı üzerine ağaçların arkalarına geçmişlerdi. Garip bir maske, beyaz önlük giymiş bir gurup adam ellerinde lacivet eldivenler ile etrafı geziyorlardı. Bazılarının elinde demir, uzun çubuklar vardı. Üst üste yığılmış cesetlerin defalarca fotoğrafını çekerken birkaçı toprak ve kan örneği alıyorlardı. "Efendim Uzaylı aşırı gelişmiş." diyen biri ile Kevin ve adamları merakla ikiliye döndü. Mavi gözleri korku ile titreyen sarışın bir adam asker kıyafeti giymiş, despot birine ağlarcasına yakarıyordu. "Hepimizi bir bakışıyla öldürebilir. Bence işler daha da tehlikeli bir hâl almadan vazg-..." daha ne olduğu anlaşılmamıştı ki komutanın silahının kabzasını kavraması , emniyeti açması ve tetiği çekmesi saniyeler içerisinde oldu. Alnının ortasında uğursuz bir delik açılan zavallı doktor oracıkta can verdi. Kimse vazgeçemez, vazgeçmeyi teklif edemezdi. Bu ihanetle aynı kefeye giren tehlikeli bir düşünceydi. Kevin dilini içten yanaklarına baskı uyguladığı sıra gökten cesetlerin üstüne hızla bir şey düştü. Bağıra çağıra, korkuyla geriye çekilen doktorlar ile Dany şaşkınca gözlerini kırpıştırdı. "Bu birkaç gün önce kafası kopup gökyüzüne uçan adamın kafası değil mi?" . . . "Allia!" Kafasını boyun girintisine sokmuş, bacaklarını arsızca beline bağlamış olan genç kız uyumak için deli oluyordu. Brett ise yemek yapmak istiyordu. Mutfakta kucağındaki kız ile resmen bir anne kanguruya benziyordu. "Allia in artık! Yemek yapacağım." dediğinde Allia bir şey anlamadığından daha da başını gömdü ve gülümsedi. Burası gerçekten çok rahattı. Brett sabır istercesine evinin tavanına baktı ve sonrasında içerideki koltuğa attı kendini. Masa üzerindeki telefonuna zorla uzanıp almıştı. "Merhaba, iyi günler. " dedikten sonra derince nefes aldı. "Eee ***** ******* ***** adresine iki büyük boy pizza...evet karışık olsun...evet lütfen küçük paket sos da koyun...evet evet ama biberleri az olabilir...siyah kola ve gazoz alabilir. Çok teşekkürler, iyi günler." Telefonunu koltuğun kenarına attığı sıra Allia'nın garip alışkanlığı baş gösterdi. Evet, artık sevgili yavrucağı(!) uyurken saçlarını karıştırmaya başlamıştı. "Ah Allia sen şu dünyayı bir öğren, bak göreceksin bu yaptıklarının nasıl saçma şeyler olduğunu..." derken eve yerleşmenin yorgunluğu ve genç kızın saçları arasındaki parmakları yüzünden içi geçti. Yaklaşık 20-25 dakika boyunca sarmaş dolaş uyuyan ikili kapının defalarca çalmasıyla korkup uyandılar. Brett zorla ayağa kalkarken Allia ağaca tırmanır gibi Brett'in kucağından omzuna doğru tırmanıyordu. "Ya bir dur!" Zar zor kapıyı açan Brett pizzacı gencin kafasını kaldırıp da kendilerini görmesiyle kaşlarının aldığı şekli görerek yüzünü buruşturdu. "Ne kadar tuttu?" dediğinde genç adam ne diyeceğini bilemedi bir anda. Genç hesabı söylediği sıra Allia kollarını Brett'in boynuna iyice dolayıp sıkınca Brett bıkkınlık ile kredi kartını uzattı. " Sen ayarla." derken pizza kutularını alıp kenara koydu. Çocuk şaşkın şaşkın işini halledip şifreyi bekledi ve post makinesini dalgınca çeketinin cebine koydu. Brett daha fazla bu bakışlara katlanmak istemediğinden kapıyı olduğu gibi genç adamın suratına kapatmıştı. "Hayır yani ,millet de yanlış anlıyor!" İçeri geçtiklerinde hiçbir şekilde uyanma girişiminde bulunmayan Allia açılan pizza kutusunun kapakları sayesinde etrafa yayılan kokuyu alarak gözlerini pörtletti. "Yemek!" Allia'nın lafı üzerine kaşları çatılan Brett şaşkınca yüzüne baktı. "O kadar film izledin, o kadar telefonla oynadın ve öğrendiğin şey sadece 'uyku' ve 'yemek' nasıl olabilir?" dedi sitemkar bir ifadeyle. Allia hiç Brett'i dinlememiş, eline aldığı mozzarella peynirli pizzadan devasa bir ısırık almıştı. Tanrım tadı Aşk gibiydi Aşk! Brett kızsa da genç kızın yemek yerken kendinden geçişine gülerek baktı. Çenesine akan domates sosunu işaret parmağı ile silerken gülümsemeden edemiyordu. "Tamam tamam..." dedi kıyamaz gibi. "Kimse almıyor önünden, yavaş ye." Brett'in açtığı bir film ile başlayan yemek keyfi böylece daha da güzel bir atmosfer kazandı. "Ğığaç" Evet, ağaçların arasında koşan iki genç vardı ve Allia iki yaşında bir bebek gibi olayı Brett'e anlatmaya çalışıyordu. "Oğman!" dedi işaret parmağından sarkan peyniri umursamadan. "Evet, Allia başaracaksın." diyen Brett ile Allia gülerek genç adamın mavi gözlerine baktı ve işaret parmağını yüzüne tuttu. "Allia."dedi kendisini kast ederek. Brett bu hareketine güldü. "Brett." dedi o da kendini göstererek. Allia bunun üzerine elindeki son pizza dilimine bakış attı. Vahşi bir hayvan ne zaman dostluk kurduğunu belli ederdi? Aynı kaptaki yemeğini paylaşınca... Yavru kedi gibi Brett'in dizlerinin dibine emekledi. "Yemek." dedi tekrardan ve elindeki pizzayı genç adamın biçimli dudaklarına uzattı. Brett şaşkınca genç kıza baktığında Allia uzun uzun gözlerine baktı. En son genç adam gülerek kızın elindeki pizzadan ısırık aldı. Böylelikle hiç kopmayacak bir bağın ilk halkası atıldı... . . . Uzun uzun tavanı izledikten sonra dudaklarını büzerek ayaklandı. Yine yaramazlık peşinde dolanan ufak tefek veletler gibiydi. Yanında sessiz sakin uyuyan adama baktıktan sonra elindeki cihazın odanın duvarlarına vuran kırmızı ışığına baktı. Ölüm ve cehennemin rengi değil de neydi? Aşk? Gerçekten aşk ve ölüm aynı renkte kefen giymiş iki zehir. Avucu içerisinde sıktığı elektronik alet ile ayağa kalktı. Yakınlar da olmalılardı. . . . "Patron emin misin?" Dany milyonuncu kez aynı soruyu sorunca Kevin sinirle dönüp suratına baktı. "Yeter artık Dan! Sus da şu arabayı takip et!" Gelen emir üzerine ağzını çuval iğnesiyle diken adam ağlamaklı bir hâlde öndeki psikopatların arabasını takip etmeye devam etti. Psikopat adamlar gökten düşmüş adamın kafasını bile bir çuvala sokmuş, diğer cesetleri et istifler gibi kamyonlara doldurmuş bir yere gidiyorlardı. "Patron, bu olayın arkasında dönen olay pek iç açıcı gözükmüyor." diyen Samon ile Kevin düşünceli bir ifade ile dişlerini birbirine sürttü. "Farkındayım." Kamyonlar ve pikaplar yol değiştirince Kevin anında uzanıp Dany'nim sıkı sıkı tuttuğu direksiyonu kavradı ve sola çevirdi. "Pikapları takip et." Sonrasında kahve gözleri Brein'e döndü. "Kamyonların gittiği yolu tarif et, peşlerine düşsünler." Brein gelen emir ile telefonunu ele aldı ve ilgili birimi aramaya başladı. "Şehre iniyorlar Patron." diyen Will ile Kevin düşünceli bir ifadeyle önlerindeki arabaya baktı. İki pikap da aynı dar sokağa sapınca Dany de sokağın iki cadde gerisine park etmişti. "Etrafı sarın, yerinizi belli etmeyin." diyen Kevin ile hepsi onaylayıp etrafa dağıldı. Genç adam silahının kabzasını kavrayıp dar sokağın çıkmazına girdiğinde pikaptan hızla inen silahlı adamları gördü. Arabaya binen adamların beyaz önlükleri gitmiş yerine askerî kıyafetler gelmişti. Yüzlerindeki maskeler, ayaklarındaki botlar ile tam bir baskın operasyonuna gider gibiydiler. Kevin silahını iyice kendine çekti ve emniyetini açtı. Namlusu ayaklarının ucuna bakıyordu. "Gördüğünüz an kaçmayı aklınızdan geçirmeyin! Yapabildiğiniz kadar savaşın. Yoksa bu Canavar ülkemizi yerle bir eder!" dediğinde Kevin kaşlarını havaya kaldırdı. "Canavar" dedikleri şey uzaylı kız mıydı? Oluşan arbedede Kevin herkesin nereye doğru gittiğine baktı. Kollarında birer saat vardı ve sanki pusula gibi bakıp o yöne gidiyorlardı. Sessizce ekipten ayrılmış bir adamın peşine düştü ve ummadık bir anda ensesine silahının kabzasıyla vurdu. İki seksen yere yatan adamın önce boynundaki işçi kimliğini sonra kolundaki saati aldı. Saatin ekranında çıkan ok yönünde birkaç adım atarken etrafı inceliyordu. Yaklaşık beş on dakika sonra girdiği ara sokakların birinden birkaç gürültü geldi. Silahını sabitledi, duruşunu dikleştirdi ve sokağa sessiz sessiz ilerledi. Tam köşeyi döndüğü sıra susturuculu bir silahın mermisi önündeki evin duvarından sekmişti. Tabii hemen ardı sıra yanından uçarak geçen bir beden de aynı duvara çarpıp ciğerleri içten patlayarak etrafa kan saçmıştı. Hemen arkasından gelen ses ile silahını doğrultmuştu ki onu gördü. "Allia?" Allia hızını alamamış Kevin'ın da boynunu kavradığı gibi havaya kaldırmıştı ki ismini duydu. Neon mavisi gözleri düzelir düzelmez şaşkınca karşısındaki iblise baktı. Bunun burada ne işi vardı? "Beni tanıdın mı?" dedi Kevin hevesle. Zaten tanıdığı onu serbest bırakışından belliydi. Allia karşısındaki adamı uzun uzun inceledi. Birkaç sokak ötedeki Brett'in evinin balkonundan aşağı atlamış, beş on dakika içerisinde buraya kadar yürümüş ve bir saate yakındır avının gelmesini beklemişti. Peki bu adam ne işti? "Bunların kim olduğunu bilmiyorum ama sana yard-..." Duyduğu garip bir ses ile neon mavisi gözleri bir yıldız gibi parladı ve hızla arkasını dönüp adamın başını duvara vurarak parçaladı. Ancak ufak bir detay gözden kaçmıştı. Namlunun ucundan fırlayan şırınga. Tam da boğazına batan şırınganın içindeki zehirin bedenine yayılmasıyla gözleri anında karardı. Boş bir çuval gibi gerisin geri yıkılırken gördüğü tek şey yabancının kendisine doğru koşuyor oluşuydu. "Hey!" Kevin koşarak kızın baygın bedenini kucaklarken boynundaki küçük şırıngayı çekip aldı. Akan siyah sıvı ile kaşları çatılmıştı ki duyduğu birkaç ayak sesi üzerine tabancasını karanlığa doğrulttu. "Patron?" Dany şaşkın bakışlar ile yanlarına ilerlerken Kevin'ın kolları arasındaki kıza bakıyordu. Siyah saçları dağılmış, kıpkırmızı olan dudakları aralık kalmıştı. Ölü gibi duruyordu. "Biz onu öldürecek miydik? Ben sanmıştım ki..." Kevin daha fazla saçmalamasına izin vermeden tabancasını emniyetini kapattı ve genç kızı kucağına aldı. Hatırladığından daha da ağırdı sanki. "Kes sesini Dan. Hemen diğerlerine ulaş ve arabaya gelmelerini söyle. Eğer diğer adamları görürlerse..." dedikten sonra kahverengi bakışlarını kucağındaki kızın beyaz teninde gezdirdi. "...öldürsünler." Dany, gelen emir üzerine silahını çıkarıp ayrıldığında Kevin genç kız ile birlikte arabasına yöneliyordu. O sıra da çalan telefonuyla zorla elini cebine attı. "Efendim, Roberto." Dakikalardır bilgisayar ekranında can çekişen adam derin bir nefes verdi. "Bulunduğunuz yerdeki özel kameralı hackledim abi. Kız üç katlı bir villadan geldi. Adamların çoğu şuan ikinci bloğun sağında. Önün serbest. " dediğinde Kevin aceleyle arabasına koştu. O sırada Roberto'nun başka birine emir verişini duydu. "James, diğerlerine ulaş ve yönlerini göster." Kevin arabasının kilitlerini açıp ön kapıyı açtı ve genç kızı nazikçe koltuğa yatırdı. Yüzüne gelen siyah saçları geri tararken kulağındaki telefonundan gelen sesleri dinliyordu. "Abi kadın hiç tekin değil. Üstünde sinyal bozucu bir şey var ve etrafa garip bir akım yayıyor. Sanırım adamlar bu şekilde bulmuş onu. Çok güçlü." derken klavyeye vuran parmakları yüzünden gürültü oluşuyordu. Kevin genç kızın üstünü uzun uzun aradıktan sonra cebinde küçük bir chip buldu. Kırmızı ışığın yanıp sönmesine aldırmadan yere attı ve paramparça etti. "Şöyle bir durum var abi, kayıtlara eriştim. Brett denen adam kızın atladığı villanın sahibi." dedikten sonra birkaç saniye sessizlik oluştu. "Kişisel bilgilerine erişmeye çalışıyorum." dedikten sonra biraz daha sustu. "İnternet ID'sine eriştim. Brett Prows, 26 yaşında reklam şirketinde çalışıyor. Kendisi yönetmen, işinde iyi ve disiplinli..." derken yandan gelen James'ın sesiyle sözleri bölündü. "B blok, 17. Apartman kamerasının olduğu kısımdan üç kişi size geliyor Dany!" deyişiyle Roberto klavyesine hızla vurdu. "Abi, adamlar şırıngaları kaldırmış. Hükümetten olmalılar, geri çekilmelisiniz. Yoksa devlet işleri sıkıntıya girmemize neden olur." dediğinde Kevin derince bir nefes aldı. "Bir de abi..." dedi düşünceli düşünceli. "...artık kızın saçını okşamayı bıraksan?" . . . "Bunlar neyin peşinde olabilir ki?" diyen Dany ile Samon sinirle yüzüne baktı. "Uzaylının! " dedi üstüne basa basa. "Ee ne varmış? O da Tanrı'nın bir kulu." demesiyle Will'in sabır çekmesi bir olmuştu. "Kes sesini Dan! O minik kızın neler yaptığını hatırlaman için senin de mi kellen gökte birkaç gün asılı kalmalı?" Bugünkü olanlar aklına gelince eli ayağı buz tutan Dany susması gerektiğini fark etmişti. O sırada James'ın uyarısıyla yönlerini değiştirip arka taraftan dolanmaya başlamışlardı. "Bu kadar gizli bir operasyonu hükümetten başka hiçbir ekip yapamaz." dedi Samon silahının kabzasını iki eliyle kavrarken. "Katılıyorum. Mevzu derin." En sonunda Brein'in de yanlarına gelmesiyle arabaya ulaşmışlardı. Brein hemen şoför koltuğuna geçti. Kevin derince bir nefes aldıktan sonra arka koltuğunda bacak bacak üstüne attı ve çalışan arabanın camından geceyi izlemeye başladı. "Tüm bilgileri anlat Roberto." Kevin'ın emri ile arabanın hoparlöründen gelen anlık bir cızırtı sonrası arabayı hackleyen Roberto konuşmaya başladı. "Efendim, sanırım uzaylının kim olduğunu buldum. Yaklaşık 15 sene önce uzaydan Atlas Okyanusu'na bir meteor düşmüş. Meteor yüzünden birçok deniz canlasının kıyı kesime geldiği gözlemlenmiş ama ulusal olarak meteorun bulunması hakkında hiçbir açıklama yapılmamış. Bu son 20 yıldan bu yana da zaten dünya ile uzay arasında bir etkileşim olmamış. Kızın yaşına bakılırsa bu hipotezimin yanlış olmadığını düşünüyorum." dediğinde Kevin kaşlarını çatmıştı. "Gelen birlik üzerindeki armaların görsellerini arattım ve..." Bir iki saniyelik sessizlik oldu. "...hiçbir şekilde bir sonuç çıkmadı. Ya hükümetin sonuna kadar sakladığı bir birlik ya da hükümetten sonuna kadar kaçan bir birlik." dediğinde ortalık iyice karışmıştı. "Sana Brein ile bir çalışanın işçi kimliğini göndereceğim, araştır." Roberto emir üzerine "Tamam abi" demiş ve hacklediği arabayı serbest bırakmıştı. "Şimdi nereye gidiyoruz Patron?" diyen Brein ile Kevin derince nefes aldı. "Malikaneye..."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD