Hatalarındır seni sen yapan."

1357 Words
Çimlerin üzerine damlayan siyah kanı artık ellerinin her yerine bulaşmıştı. Telaş ve endişeyle aldığı nefesler sürekli yolu şaşırıyordu. "Allia?" Ağladı ağlayacak gibi çıkan sesi bir o kadar titrekti. Gözlerinden belli oluyordu zaten suçluluk duyduğu. "Lütfen..." Siyah saçlarının yüzüne gelen kısmını geri taramak istedikçe ellerine bulaşan kanı genç kızın bembeyaz yüzünün her tarafına bulaştırıyordu. Titrek ellerini çimenlere sürterken siyah kanla dolmuş göz çukurunu görerek daha da kötü bir hâle geldi. "A-llia... özür dilerim..." Siyah kanın oluşturduğu küçük gölet o kadar korkunç gözüküyordu ki Brett ağlamamak için içten içe dudaklarını ısırıyordu. Üstelik siyah olan kanı yüzünden cesaret edip de kafasının neresi yaralanmış diye bakamıyordu. Kaldırıp götürse kime ne açıklayabilirdi? Bu siyah kanı ile herkes bir şeylerin ters gittiğini anlar, devlet el koyardı. En son can havliyle üstündeki tişörtü çıkardı ve göle koşmaya başladı. Tişörtünü gölde ıslattıktan sonra tekrardan Allia'nın yanına dönmüştü. Yüzündeki siyah kanı dilerse en azından arkadaşlarının yanına götürebilirdi. Islak tişörtündeki suyun bir kısmını sıktı ve genç kızın beyaz tenine yayılmış lanetli rengi silmeye başladı. Yüzündeki kan gittikçe çalılara çarpan yüzünde küçük küçük izler ortaya çıkmıştı. "Aptal kafam! Durup beklesem sen ayıyı uzaya bile uçururdun." derken artık ağlamaya dönmüştü. Gözleri dolmuş, yüzü kızarmıştı. Sildikçe suyla akıp giden siyahlık bembeyaz yüzünün güzelliğini ortaya çıkarırken bir şey fark etti. Dolmuş gözlerini elinin tersiyle sildi ve açılan küçük çiziklerin kapandığını gördü. "Allia!?" Umutlu bir telaş. Titrek elleriyle yüzünün her yerini silen Brett en son alnındaki açık yarayı gördü. Tişörtüyle orayı da iyice silince suyun genç kızın yüzünde bağımsız bir hâlde gezindiğini görerek geri çekildi. Bütün su damlaları açık yarayı doldurmuş ve bir örgü gibi iç içe geçerek bir kısmının kapanmasına vesile olmuştu. "Su?" Aklı başına gelen Brett kızın bedenini kucakladığı gibi göle koşmaya başladı. Ne olduğu veya ne olacağı umurunda bile değildi. Tek bir şey istiyordu. O siyah gözleri görmeyi... Nefesini tuttu ve Allia ile bir kez suya daldı. Beş saniye sonra tekrardan su yüzüne çıktı ve genç kızın saçları arasından süzülen suyu izledi. "Allia?" Bedenini ele geçiren suyun gücü ruhunu sarıp sarmalarken yorgunca gözlerini açmıştı ki kendisine bakan Brett'in endişeli gözlerini gördü. Ağlamaklı bir ifadeyle bakan adamın komik hâline gülerek baktığı sıra bir anda geniş gövdesine çekilip ablukaya alınması bir olmuştu. "Yaşıyorsun! Yaşıyorsun!" diyerek yüzünün ıslaklığından göz yaşlarının görünmeyeceğinin verdiği rahatlık ile hüngür hüngür ağlamaya başladı. "Çok korktum...gerçekten seni öldürdüm sandım..." diyerek yüzünü genç kızın boyun girintisine soktu. "Seni kaybettim sandım uzaylım..." Allia hiçbir şeyi anlamamanın verdiği gerginlik ile kaşlarını çatarken Brett'in onu sıkması yüzünden geri de çekilemiyordu. Başında garip bir sızı vardı ama onu da su alıp gitmişti. "Gel üstünü değiştirelim." Gölden çıkmadan önce üç dört defa yüzünü yıkayan Brett'e tepeden bakan Allia önce sağa sonra sola baktı. Ortalıkta kimselerin olmadığını görünce uzanıp Brett'in ellerini tutmuştu. Bu küçük temas ile şaşkınca kaşlarını kaldıran Brett beklentiyle genç kızın gözlerine bakmıştı ki bedeninin genç kızın üzerine çekilmesiyle Allia'nın ona sarılması bir olmuştu. Bedenini saran garip bir elektriğin ardından parmak uçlarının karıncalandığını, eklem yerlerinin hafif hafif sızladığını hissetti. Kulaklarının arkası gerilmiş, ensesi kaşınmıştı. Vücudunu garip ısı ele geçirdi ve sonrasında suyun buhar olup bedenini terk edişini izledi. "Allia sen...harikasın." Bir an sonra kendisini geriye çekip gözlerine bakan kıza hayranlıkla bakmadan edemiyordu. Mucize gibiydi. Mükemmeldi. "Gel sana verebildiğim en güzel yemekleri vereceğim." diyerek onu sırtına aldı ve bacaklarını sıkıca tuttu. . . . Yarım saattir sırtındaki kızla yürüyen Brett en son dizlerinin titrediğini falan hissediyordu. Yuvarlandıkları yer çok bayırmış, bunu çok geç fark etmişti. Nefes nefese kalmış, alnında boncuk boncuk terler birikmişti. Açık ağzından derin derin soluklanırken gözüne kamp alanı ilişti ve gülümsedi. Diğerleri henüz hazine avından geri dönmemişti. Sırtındaki kızı nazikçe hamağa yatırdı ve siyah saçlarını özenle geriye attı. "Gerçekten özür dilerim." derken parmak uçları sanki genç kızın kaybolup gitmiş yarası üzerinde geziniyordu. "Korktum." . . . Sigarasının dumanı odasına yayıldıkça ayağını koyduğu sandalyeyi ritmik bir şekilde sallıyordu. Aklında dönüp duran bin bir dünya, milyarlarca galaksi vardı. Ve o tek bir gezegene takılmıştı. Allia... Derin bir nefes alıp verdiği sıra çalınan kapısının birkaç saniye sonra açılmasıyla karanlık odasına sızan ışık ruhunu rahatsız etmişti. "Abi, ormanın bir köşesine atılmıştı." Siyah deri koltuğun üzerine bırakılan kürke uzun uzun bakarken sigarasını tekrardan dudaklarına götürdü ve daha dün gece yaptırdığı uzay manzaralı tavanına baktı. Kim bilir nereden gelmişti? Kim için gelmişti? Rugan ayakabbılarının çıkardığı sinir bozucu ses bile düşünceleri kadar gürültülü değildi sanki. Sigarasını parmakları arasında döndürdü ve karizmatik bir hareket ile kül tablasına bastırarak söndürdü. "Will!" Birkaç saniye sonra telaşla açılan kapıdan geçen adama sertçe emir verdi. "O gece yanımda olan adamları çağır." Will başını sallar sallamaz odadan çıkarken koyu kahve gözlerini yeniden tavana dikti. Bir beyin fırtınası şarttı. Özellikle aptalların yaptığı bir beyin fırtınası. Sessizliğin kol gezdiği, sigaranın bıraktığı is kokulu odaya giren adamlara tepeden birkaç bakış attı. İp gibi dizildikleri yerden sonrasında Kevin'ın attığı bir bakış ile siyah deri koltuklara oturmuşlardı. Müstakil bir ailenin bir evinin sığacağı kadar büyüktü oda. Ayaklarını masasının üzerine koydu bu sefer. "Evet..." dedi tok sesiyle. Camlarla çevrelenmiş odada yankılandı sesi. "Biri bana kızı nasıl bulacağımızı söylesin." Ölüm sessizliği bu olsa gerek. Dany boğazını temizleyerek lafa başladı huzursuzca. "Aslında Patron, kız biz mevzu bahis olay yaşanırken kaçtı ve gitmiş olabileceği tek yer babasının sahil kısımdaki tatil ev-..." Sıkıntılı bir ifadeyle oflamasıyla sözü yarıda kalan Dany karnına yediği dirsek ile Will'e baktı. Gözlerinden anlaşılıyordu "aptal" dediği. "Onu mu sordum ben?" dediğinde Dany kaşlarını çatmıştı ki deli uzaylı kız geldi aklına. Beyninde yanan birkaç lambanın ışığı gözlerinden belli oluyordu adeta. "Aslında çok ince bir detayı fark ettim Patron." diyen Samon ile meraklı bütün bakışlar cüsseli adama dönmüştü. "Kız ilk karşı karşıya geldiğimizde 'Brett' demişti." dediğinde Kevin'ın yüzünde belli belirsiz garip bir gülüş oluşmuştu. Parmağını şıklatırken Samon zafer nidaları atan gözlerini takım arkadaşlarına çevirdi. Bu ayın primini kapmıştı! "Siber ekibe haber ver Brein, önce ormanın çevresindeki evlere sonrasında ise çevrede yaşayan Brett isimli kişilere baksınlar. " dedikten sonra keyifli bir ifade ile göz ucuyla Samon'a baktı. "Samon'un parasını da hesabına yatırsınlar." Ve sonrasında bir keyif sigarası yaktı. Yüzünde garip bir gülüş ile. . . . "Allia ne söz verdiğimi biliyorum ama mide fesadı geçirmenden çok korkuyorum." diyen Brett abur cubur poşetlerini evinin her yanından topluyordu. Kampta küçük çaplı bir kavga yaşadıktan sonra somurta somurta evine gelmişti. Arkadaşları neden gittiğini falan sorgulamaya çalışmış, Bella Allia'yı bu durum yüzünden sorumlu tutmuş ve boş yere yaygara çıkarmıştı. Üç saatlik yolculuğun sonunda ise eve gelmişlerdi ve Allia son bir saate onlarca abur cubur yemişti. Üstelik bunları yaparken sürekli televizyonda film izliyordu. En sonunda pes eden Brett başını elleri arasına almıştı. Allia ise bambaşka bir dünyaya ışınlanmış gibi hissediyordu. Kendi dünyasında böyle gereksiz teknolojiler yoktu. Irkları keyfi olarak hiçbir şey üretmez ve zaman kaybetmezdi. Şu anki amaçları solucan deliğinden tek parça geçebilecek bir sistem ve ırk üretmekti. Böylece tüm evreni yönetebileceklerdi. Gezegenleri gözlerine az gelmişti herhalde. Bu ırkın ilk kurbanı da Allia olmuştu. Bir ailesi yoktu mesela. Zaten ırklarında aile denen bir kavram da yoktu. Herkes gen havuzunda meydana gelir, kapsüllerde döllenir ve fetüse dönüşürdü. Dişi ve erkek bireyler ayrı gruplarda yer alırdı. Sağlık ve uyum kriterlerine göre herkes 6 yaşına kadar büyütülürdü. Sonrası sonsuz döngü haline gelmiş eğitim sistemi... Tabii Allia'nın muhteşem DNA(!)'sı yüzünden sistemin dışında bir ilgi görmüştü. Devasa ekranda dönen kafa karıştırıcı olayları izlerken ağzına glikoz patlaması yaratan şeylerden birini attı. Gözleri bir güneş gibi parlıyordu sanki. Bedenine öyle bir enerji yüklüyordu ki bu yiyecekler anlatılamazdı. Sessiz sessiz tekrardan televizyona odaklanmıştı ki birden bire yediği şeyin boğazını kaşındırdığını hissetti. Bu hissiyat canını sıkınca sert birkaç şey yiyerek boğazının kaşıntısını almaya çalıştı ancak çok daha garip bir şekilde boğazı acıdı. Ve en sonunda midesi kalktı. Koşarak banyoya giderken bir bakışıyla savurarak açtığı kapıyı içeri girer girmez çarparak kapatmıştı. Ellerini ağzından çekti ve yediği her şeyi kustu. Öyle bir üstünlüğü vardı ki zihniyle saçlarını havada tutabiliyordu... Elini yüzünü yıkadı ve ağzına doldurduğu suyu boğazına gelsin diye başını kaldırıp beyaz tavana baktı. Birkaç kere gargara yapıp tükürdü. Tekrardan su alıp tavana baktı ve kafasını eğip tükürmüştü ki dişine bir şey çarptı. Avcunu açıp da ağzındaki şeyi eline tükürünce kaşları çatıldı önce. Küçük bir aygıttı. Yalancı birkaç diş ile boğazına konulmuştu ve sanırım aşırı yemek yediğinden dolayı yerinden oynamıştı. Chip benzeri cihazın üzerindeki küçücük kırmızı ışığın yanıp söndüğünü gören Allia keyifli bir ifadeyle gülümserken başını kaldırıp aynadaki aksine baktı. Şimdiden neon mavisi gözleri oynanacak kanlı oyunun heyecanıyla parlamıştı...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD