12. Bölüm (Özel Bölüm Part 1)

2222 Words
33 YIL ÖNCE Her mutlu başlayan hikayenin sonu mutlu mu biterdi? Ne demiş bir kitapta bir yazar? " Geçici bir mutluluk mu? Bütün mutluluklar geçicidir, ister bir hafta sürsün, ister otuz yıl, son gün geldiginde gözyaşları dökülür ve bir gün daha sürsün diye cehennem ateşlerine razı olunur. " Gecekondunun kapısı açılır ve yeni anne-baba olan bir çift. Her şey ne kadar güzel, ne kadar güzel bir tablo oluşturmuşlar... Adamın dudaklarından eksik olmayan tebessümler, son olacağını bilmeden... İçeriye girerek salona vardıklarında bebeğini kucağında tutan babası kocaman gülümsemesiyle kadına döndü. "Bana erkek çocuk verdiğin için sana minnettarım, beni o kadar mutlu ettin ki..." Ancak kadın sesini çıkartmıyor, gözlerini kaçırıyordu. Derdi olduğu her halinden belliydi. Adam bunu anlayınca, "Neyin var senin canım?" diye sordu telaşlı ve sakin ses tonuyla. "Bebeğimiz oldu, mutlu değil gibisin?" "Artık ben dayanamıyorum Hikmet." dedi anlamsız bakışları üstündeyken. "Sana bir şey itiraf etmem lazım." Ve işte geliyordu mutlu anların sonu! "Ne oluyor Gülçin? Neler diyorsun sen?" Adamın çatılan kaşlarının ardından kadın başını öne eğdi bir suçlu misali. Gözyaşları yanaklarından süzülürken konuşmaya devam etti: "Tam bir yıldır kendimle savaş veriyorum. Söyle söyle diyorum ama söyleyemiyorum ve artık bu vicdan azabı yaşatmıyor. Bak bebeğimiz de oldu, artık seni kandıramam Hikmet." Adam stresten gözlerini yumdu. Kaşları iyiden iyiye çatılırken bir sinir dalgası vücuduna hakim olmak üzereydi. "Ne yaptın sen Gülçin?" Sesi sert, bakışları karşısındakine ateş edercesine ürkütücü... "Hi-Hikmet, senden önce ben..." Korku veren gözleri gözlerinin içine değdi. İlk kez kocasından korkmuştu kadın. Ama söyleyecekti, bu vicdan azabı artık son bulmalıydı. Ve işte her şeyi değiştiren o an... "hayat kadınıydım..." Adamın dili düğümlendi ve dondu. Ne diyeceğini, ne yapacağını öyle bir şaşırmıştı ki haraket dahi edemedi. Bu sessizlik kadını daha çok korkuturken titreyen sesi yankılandı bir zindana dönecek olan evin duvarlarında bir kez daha; "Hikmet, lütfen bir şey söyle..." Sessizce dudakları aralandı: "Bu olamaz, bu mantıken olamaz. Bu ne biçim bir şaka, ne biçim bir söz Gülçin?" Kadın yeniden başını öne eğdi ve git gide kısılan sesi ile son bir güç fısıldadı; "İlk gecemizde uyku ilacı vererek seni uyuttum ve çarşafa kan sürdüm Hikmet." Bu söze dayanamayarak bebeği koltuğa bırakıp kendisinide koltuğa attı. İfadesiz gözlerle karşısına bakakaldı. Ve kadın adamın ayaklarına kapanır: "Lütfen beni affet Hikmet, sana yalvarıyorum, yalvarıyorum..." Vicdan azabı git gide büyüdü... Yanında bebeği ağlıyor, karısı yere kapanmış yalvarıyordu. Böyle 5 dakika geçmişti. "Aklımı kaçırmak üzereyim..." Oturduğu yerden ayağa kalktı. "Sen ne yaptın laaaannn!!!" Ve duvarlar şiddetin sesini tanır oldu. Adam parmaklarını kadının saçlarına daldırıp yerde sürükleyerek salondan çıkartıyorken, geride koltuğun üzerinde ağlayan bir Sarp bebek kalmıştı. Dengesiz Gardiyan Bir AlYud Yapımıdır. Yıllar geçtikçe Sarp Hayat acımasız, hayat senin düşündüğünden benim gördüğümden yarın başkasının çekeceğinden çok daha zalim, çok daha vicdansız... Mesela 3 küçük kardeşe çektirdikleri kadar acımasız bu hayat denen illet. Evde yine bağırma sesleri, yine çığlıklar, yakarışlar. Yine ve yine şiddet..! Bu çocukların suçu neydi? Hak ediyorlar mıydı bunca şiddetin içinde büyümeyi? İşte hayat çocuklara bile gün yüzü göstermeyecek kadar acımasız! "Hikmet n'olursun yapma etme." diye yalvaran kadın bir yandan da elleri ile vucuduna inen darbeleri engellemeye çalışıyordu. "O adamların koynuna girerken, beni kandırırken düşünecektin bunları!" Adam acımasızca kemerini kadının bedenine indirirken zehirli kelimelerinide kükrercesine sarf etmeyi unutmuyordu. Tamam, yapmıştı bir hata kadın ama karşılığı bu mu olmslıydı? Pişmandı yaptıklarından kadın, hatanın neresinden dönülse kârdır ama adam bunu umursayacak kadar onurlu değildi. Karşılığı 6 yaşında bir çocuğun elleri kulaklarında bir şekilde ağlayan kardeşlerini izlemesi miydi? Küçük Sarp minik parmwklarını seslerin ona ulaşmasını engelleyebilirmişçesine sım sıkı kulaklarına bastırmıştı. Karşı koltukta 4 yaşındaki erkek kardeşi, ağlayan 3 yaşındaki Benu' ya sarılmış bir vaziyette göz yaşlarını döküyordu. Sarp duyduklarından bir şey anlamıyordu belki ama annesinin canının yandığının farkındaydı. Kardeşleri ise yüksek sesten korktuklarından ağlıyorlardı. "Yaptım bir hata ama affet ne olur?" Kadın halen daha yakarıyordu. Oysa mutlu bir hayatları, mutlu bir aileleri olabilirdi. Hepsi kadının geçmişte yaptığı hatalar yüzündendi! "İçerideki çocuklarımızın hakkına affet. Allah rızası için." "Kes lan!" Ve bir kırbaç misali sırtına bir kez daha indi kemer. Sarp usulca yerinden kalkıp karşı koktuktaki kardeşlerine adımladı. Her bir adımında artan sesler ile ellerini kulaklarına iyice bastırıyordu. Sonunda korkak adımları kardeşlerine vardığında ikisine de sarıldı küçük elleri ile. Tüm kötülüklerden korumak istercesine sarmıştı kardeşlerini. Uzanıp koltuğun kenarındaki süt dolu biberonu aldığında kız kardeşinin dudakları arasına yerleştirmişti biberonu. Kendiside açtı oysa, hem de çok.. Sarp kız kardeşinden kalan sütü Anıl' a da içirdikten sonra dibinde süt kalmış biberonu kendi dudakları arasına aldı. İşte hayat 6 yaşında bir çocuğun kardeşlerinin karnını doyurmaya çalışması kadar acımaaızdı! İşte hayat Sarp'ın kardeşlerinden artan sütü içmesi kadar acımasızdı! Şimdi de bir çok şeyi anlamıyordu ama hiç bir şeyi anlamadığı, kardeşlerinin doğumundan öncesinde de bu sahneler hep aynıydı. Hayat tekerrürlerden ibaretti işte! Küçük, daha 2 yaşında bir bebek olan Sarp, koltukta avazı çıktığı kadar ağlardı korkudan. Ama farklı olan bir şey varsa oda ona süt içirecek bir abisi yoktu! *** Ağlaya ağlaya geldiğin bu dünyada güle oynaya yaşayacağını kim söyledi? Hiç dinmez mi bu göz yaşları? Baba demeye bile bin şahit isteyen adam kızının sırma saçlarını okşadı usul usul değil, sertçe... Yolarcasına... Şefkat mi denirdi buna bilinmez ama bu adamın parmaklarından akan tek şey acı idi. "Kapatacaksın bu saçları, görmeuecek kimse!" Elindeki başörtüyü 8 yaşındaki Benu'nun yüzüne fırlatırken koltuğun yanında duran 11 yaşındaki Sarp, çatık kaşlarıyla bir kez daha babasının öfke fışkıran gözlerine baktı. "Artık başını örtmeden bu gecekondudan çıkamazsın!" Kız kardeşine çok gaddarca davranması Sarp'ın yüreğini yakıyordu. Şimdilik sessizdi ancak içinden babasına binbir küfür sayıyordu. Başı eğikken dudakları sessizce aralandı kızın: "Ama istemiyorum." Özgürce sokaklarda dolaşmaya sonuna kadar hakkı vardı çünkü çocuktu, çocuklar ise yeryüzündeki en masum ve en temiz insanlardı, bunu hiç kimseler de bozamazdı. Hele ki kız çocukları... Onlar cennetin bir parçasıydı! "Fikrini sorduğumu hatırlamıyorum. Takılacak dediysem takılacak o örtü!" Küçük kızın saçlarını yolarcasına bırakırken Sarp'ın bakışları babasının elinde kalan saç tutamlarına kaydı. Küçük kız hissettiği acı ile hıçkırırken kucağında duran başörtüsünü hızla fırlattı yere. "Takmayacağım!" Adam tiksinircesine baktı kıza, sanki kendi kızı değilmişçesine... "Siz kadınlardan nefret ediyorum, hepiniz birer or.... sunuz." diye hiddetle dudaklarından zehrini akıtırken yerdeki başörtüsünü alıp zorla bağladı kızın o güzelim saçlarına. Yazık değil miydi o sırma gaçlara? Yazık değil miydi o boncuk gözlerinden akan yaşlara? Kadın olmak böylesine zordu işte bu dünyada... "Yeter!" Bir ses yükseldi o an! Kardeşinin gördüğü zulme dayanamayan bir abinin sesi... Kardeşine baktı önce Sarp, sonra tüm nefretini kusarcasına babasına dikti bakışlarını. Küçük kız ise gözlerinden süzülen yaşlar eşliğinde fırsattan istifade hızla terk etti odayı geride bir kaos bırakarak. Anıl ise önce anlamadığını belli eden bakışlarını odadakilerin üzerinde gezdirip kardeşinin peşinden çıktı odadan. Evden çıktıklarının habercisi olan kapı çarpma sesi duyulduğunda Sarp'ın sabırı tükenmişti. Bunca yıl kendisine çektirmediği şey kalmamıştı ama o alışmıştı artık babasının zulümlerine, yeterki kardeşlerine dokunmasındı. "Yeter dedim sana, kardeşlerimi rahat bırak." Kaşları çatık, bakışları olabildiğince kararmış... "Sen karışma küçük velet." Bu sözü iyice bozmuştu sinirini; kendisinin kardeşleriydi onlar, o caninin çocukları değil... "Karışırım, o benim kızım." Babasının karşısında dim dik korkusuzca dikilirken zihni geçmişe gitmişti. Benim kızım... ___ İlkokul birinci sınıftı daha, altı yaşındaydı o zamanlar... Boynu bükük, bahçede bir duvarın köşesine sinmiş top oynayan arkadaşlarını izliyordu. Top ayaklarının dibinde dursuğunda dudaklarındaki gülümseme eşliğinde fırlamışrı yerinden. Çok masumdu isteği oysa; arkadaşları olsun, onlarla oyunlar oynasın... Topa tam ayağı ile vuracakken Mert koşup ondan önce vurmştu topa. "Dokunma topuma, sen bizimle oynayamazsın dayakçının oğlu." Dayakçının oğlu... Bu söz öyle ağırına gitmişti ki... Arkadaşının onu göğsünden itmesi ile bir kaç adım gerilerken sinirden yumruk yaptığı elleri ile arkasını dönmüştü ki yakın zamanda annesi doğum yapacak olan Efe'nin sözleri doldu kulağına; "Kızım olacak benim, kızım olacak!" "Kardeşin değil mi o senin, hem Emre'ye kardeşim derken ona neden kızım diyorsun?" Mustafa'nın sorusunu büyük bir gururla yanıtladı Efe; "Hayır kızım o benim. Hem babam dedi, kız çocukları çok özel olurmuş..." Gerisini dinlemedi Sarp; sınıfa koşarken tek düşündüğü kendi kız kardeşi, kendi kızı idi... ___ Kız çocuğu cennettir... "Karışırım, o benim kızım." Bir çocuğun, hele ki bir kız çocuğunun gülüşü dünyalara bedelken nedendi bu gözyaşları? "Çekil karşımdan, almayayım ayağımın altına!" Sarp biraz daha dikleştirdi duruşunu. "Kız çocukları cenneti anahtarıdır ama sen bu anahtara sahip değilsin. Diri diri yanacaksın cehennemde." "Ulan çocuuukk!" Babasının fırlattığı terlik ona ulaşamadan terk etti hızla odayı. Ve kapıdan çıkması ile gözlerinden bir bir süzüldü yaşlar... Gözünden akan yaşa ortak olacak kaç kişi var ki kardeşten başka!? *** Herkes gaddar ve sağlıklı kalamıyordu işte. İnsan şükür etmeyi bilmeli. Zaman birkaç ayı devirmişti ve Sarp'ın çocuksu gözlerine yansıyan ambulans yetkililerinin babasını sedyeyle salona getirmeleri... Pencerenin yanında gözlerini ayırmadan izledi babasının ifadesizce tavana bakan gözlerini. Hiç bişi hissetmedi, içinde babasının durumuna karşı en ufak bir his bile oluşmadı. "Ölsede kurtulsak." diye geçirdi içinden her zamanki gibi. Yetkililer sedyeden yatak yapılan koltuğa geçirip salondan çıktıktan sonra arkalarından Gülçin çocuklarıyla gözüktü kapı önünde. Salondaki herkesin gözü tavana bakan ifadesiz kara gözlerdeydi. Tuhaftı... O esip gürleyen, gaddar, cani adamın şimdi böyle bomboş yatması... Artık korku veremeyen o gözler... Bu durum ailesi için hiç alışık değildi ama alışacaklardı. Sessizliği Benu'nun sesi bozmuştu: "Artık biz mi ona bakacağız? Biz mi yedireceğiz, biz mi yıkacağız?" Gülçin'in dudaklarından sessizce döküldü kelimeler: "Evet kızım, biz bakacağız ve iyileşecek." "Ve ondan sonra bizi tekrar mı dövecek?" Anıl'ın sorusuna annesi cevapsız kaldı. Ne diyebilirdi ki? Gözleri babasındayken dile geldi Sarp: "Hayır, siz bakmak zorunda değilsiniz." dedi ve ailesine çevirdi bakışlarını. "Siz okuyacaksınız ve gezeceksiniz, her şeyine ben bakacağım. Çünkü silahlı saldırıda ben koruyamadım babamı, siz değil. Siz uzak duracaksınız." Sarp'ın son sözüyle yeninden sessizlik hakim oldu odaya. Sarp kararlı gözlerle bakıyordu babasına ve o günden itibaren en çok ilgilenen Sarp oldu babasıyla. Kendi eliyle kaşıkla yemek yedirdi... Banyo yaptırdı... Egzersiz yaptırdı, yattığı koltuğun sonunda oturarak ayağını elinin gücüyle gere gere... *** Zaman böylece geçti. Yıllar birbirini kovaladı... Bir gün babasını tekerlekli sandalyeyle mahalleye çıkardı. Adelet miydi bu? Hayat neden bu çocuğun yüzüne hiç gülmemişti? Yaşıtları oyunlar oynayıp eğlenirken o tüm kuvvetiyle babasını sürdü. Bir sokağın önünden geçecekken, sokakta Eda'nın bir erkek çocukla gülümseyerek konuştuğunu gördüğünde adımları durdu hüzün içinde. Yıkılmak tam olarak neydi? Dışardan bakınca dimdik ama içi bin bir parça... Babası kafasını yavaşça çevirerek ilk Sarp'a baktı, sonra baktığı yere... Durumu anlayınca pis pis sırıttı ve ardından da sesli gülmeye başladı vicdansızca. Yoldan geçen insanlar "Neye gülüyor bu deli?" der gibi bakmaya başladı. Sadece Sarp anlamıştı kendisiyle dalga geçtiğini. Eda'nın da bakışlarının gülen gözlerle onu izleyen babasında olduğunu görünce hemen tekerlekli sandalyeyi çevirdi ve eve yol aldı ama gaddar babanın kahkahaları bitmek bilmedi. Oğlunun acı çekmesinden sonsuz zevk alıyordu, oğlu ise aşk acısıyla can çekişiyordu... *** "Allah- u ekber, Allah- u ekber." İşte hayat bu idi! Bir nefes ile başlar ve son nefes ile biter... "Merhumun ruhuna el fatiha." İsminin bir önemi yoktu bu hayatta. Yaşarken isminle hitap edenler bu hayattan göçüp gittiğinde "ölü" diye anarlardı seni. Adını unuturlardı adeta, zamanla da seni... "Merhumu nasıl bilirdiniz?" Ve büyük bir sessizlik... İşte en büyük acı idi iyi bilinmemek... Kimse ağzını açıpta "İyi bilirdik " diyemedi... Sessizlik büyüyüp giderken " Hayatımızın katili! " diye geçirdi içinden Sarp. Hayatlarını zindan etmişti bu adam onlara, bir gün olsun gün yüzü görmemişlerdi... Küçükken "Ölsede kurtulsak." diye geçirirdi içinden Sarp. Zihninde canlanırdı hep babasının ölüşü ve özgür kalışları... Şimdi babası gerçekten ölmüştü, peki ya özgürlüklerine kavuşabilmişler miydi? Kimseden çıt çıkmazken son kez fatiha okunmasının ardından imam başsağlığı diledikten sonra giderken bir köşede olup bitenleri sessizce izleyen kardeşlerinin önünde duraksadı adımları. Üç genç kardeş yan yana... Öyle Boş, öyle hissiz, öyle donuk bakışlar... İmam başını iki yana sallarken sevinse mi üzülse mi, bilememişti. Baba çınar ağcıdır, meyvesi olmasa da gölgesi yeterdi bir babanın ama bu adama baba demeye bin şahit isterdi. Sarp başsağlığı dileyerek yanlarından ayrılan insanlara bakarken düşündü. Babasını, sözlerini, yaptıklarını... Ne derdi babası hep; asla sevilmeyeceksin bu hayatta! Sevileceğim, hem de öyle sevip sevileceğim ki sen bile şaşacaksın baba, demişti. Bozuk bir plak misali babası ile olan tüm anıları zihninde tekrar tekrar oynayıp dururken gülümsedi Sarp. Bir tane bile iyi anısı olmaz mıydı insanın babasıyla? Onun yoktu ama, zihninde canlanan tüm anılar şiddet ve nefret içerikliydi. Zaten az olan insanlarda gittiğinde şimdi sadece kendisi, annesi ve kardeşleri kalmıştı. "Cenazene bile gelen pek kimse yok be baba, ölümün bile kimsenin umrunda değil ha?" diye geçirdi içinden genç delikanlı. Kardeşlerine kısa bir bakış atıp kontrol ettikten sonra ağır adımlar ile mezar taşına oturmuş annesinin yanına ilerledi. "Yaşarken çektirdiklerinin bedelini ödeme zamanı." diye fısıldayan annesinin omzuna koydu elini. Oysa bilmiyordu Sarp, en az babası kadar annesininde suçlu olduğunu... "Çekecek anne, merak etme çekecek." Kadın yorgun bakışlarını oğluna diktiğinde gülümsedi burukça. "Kurtulduk oğlum, artık özgürüz." Affedin beni, demeye dili varmadı kadının. Anıl ve Benu da yanlarına gelirken Sarp "Senden kurtulabilecek miyim baba? " diye sordu içinden. Çünkü biliyordu yavaş yavaş babasına dönüştüğünü, babasının kendi kalbinde var olmaya başladığını... Ve Sarp o gün,orada, babasının mezarı başında yemin etti; sevdiği kadını ne olursa olsun elde edeceğine. Ve işte bu yemin onu babasına dönüşrürmeye yetmişti... Hikmet Apak öldü, onun versiyonu olan oğlu Sarp Apak doğdu! *** Küçükken çocukluğunu, delikanlıyken gençliğini yaşayamayan Sarp şimdi de seri katildi. " Dünle bilikte gitti, cancağızım. " demiş şair; işte Sarp' ın tüm merhameti gitti. Değişti, hemde çok... Bir insana "neden değiştin?" demeyeceksin. Döneceksin kendine "ben ne yaptım da böyle değişti?" sorusunu soracaksın. Gece yarısıydı. Sokak lambalarının turuncu ışıklarıyla sokak yolunun ortasında hızlıca yürüyordu. Adımları yine ve yine yeri göğü inletiyorken bir elinde silah bir elinde çuval vardı. Tanınmamak için ne kadar yüzünü sarsa da keskin bakışları görünüyordu. İşte hayat, 33 yılda masum bir bebeği canavar yaparmış... Yine kimin "cezasını" ödetmeye ve hangi aileyi paramparça etmeye gidiyordu acaba böyle? 12. Bölümün sonu Yapım: AlYud Yapım Kurgu: Ali Umut SEÇKİN Hikaye: Ali Umut SEÇKİN Yudum TATAR İnstagram: alyudyapim
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD