bc

Dengesiz Gardiyan +18

book_age18+
58
FOLLOW
1K
READ
badboy
heir/heiress
drama
bxg
scary
campus
city
cruel
addiction
like
intro-logo
Blurb

Biri villada, biri ise karanlığın içinde mahkum...Karanlığın ta kendisi, etrafını yakıp kül eden acımasız bir adam... Ve bir kafese kapatılıp özgürlüğü elinden alınmış bir kuş misali narin bir kız... Diğer yanda ise sevgisine yenik düşerek acımasız bir adama boyun eğen zavallı, aciz bir kadın... Bir itiraf yüzünden dindar ve şiddetçiye dönüşen babanın evinden çıkan psikolojisi bozulmuş Sarp'ın yaşadıkları ve yaşattıkları... " Doğduğumuz evde gördüğümüz insanları örnek alır onlar gibi oluruz. Hatta huyunu kararlarını hiç beğenmesek de, bir de bakmışız ki onlar biz olmuşuz. Bu bilimsel bir gerçek. Neden diye düşünmeye gerek yok, iki iki daha dört. "

Wattpad’de binlerce okura okuttuğumuz Dengesiz Gardiyan 2. Sezon bölümleriyle şimdi sadece Dreame’de!

chap-preview
Free preview
1. Bölüm
Karanlıktı bu dünya denen acımasız diyar şüphesiz... Kötüler ve acımasızlar ile dolu idi bu yer yüzü... Evsiz, kamerasız, etrafı yeşillik, trafikten kaçmak için ideal e-5'in yanındaki kestirme bir yol... En mutlu günleriydi onların. Çok süslü bir araba, arkasında da "evleniyoruz" yazısı. Her şey çok güzeldi ama o ana kadar... Güzel olan her şeye aldanmamak gerekiyordu işte. Olayların dış görüşüne aldanmamalı idi insanlar, her olayın bir iç yüzü var idi... "İyi ki son anda e-5' de kaza haberini gördüm." Böyle demişti gözleri telefona bakılı olan damat. Birkaç saniye sonra ekranı kapattı. "Ölen olmuş mu?" Gözleri gelinin güzel ela gözlerine döndü. O kadar güzel gözleri vardı ki kızın... "Ona bakmadım. Biraz da sana bakayım." İltifat olarak algıladığı bu cümleye gülümserken pembeleşen yanakları ile baktı genç adama. Kolunu gelinin arkasına attığında gelin birazdan gerçekleşecek felaketten habersiz bir şekilde başını omuzuna koyduğu an çarpmanın etkisi ile öne savruldular. Aniden sarsılan araç ile başları öne çarptığında karanlığa teslim ederler kendilerini. Araba çarpmanın etkisi ile dumanlar içinde kaldığında bu dumanların arasından gözüken hiç bir şey yoktu. Nefesi tıkayan ve bir şeylerin görünnesini engelleyen gri dumanlar hakimdi şimdi o arabada. Yandan hızlıca araba çarpmıştı... Büyük kaza. Herkes baygın, her yer duman. Tam bir kaos hakimdi şimdi o düğün arabasında. En güzel günleri bir kaos ile sonuçlanmıştı... Belki kader belki başka bir şey ama beklenmedik ve bilinmeyen sırlar vardı bu olayda. Hayatı bu denli acımasız, yapan biz insanlardık işte, asıl şeytan bizlerdik. Çarpan lüks otomobil hiçbir şeyden sorumlu değilmiş gibi geri geri kaçarken ardından da bir araba kaza meydanına yaklaşıp durur. Ayak yere bastı... Araçtan çıktı. Yüzünde kapişon, gözünde güneş gözlüğü, ve kafasındaysa şapka. Dumanların arasına girdi bu kapişonlu, yüzü görünmeyen adam ve kapıyı açıp gelini omuzuna yükledi. Olaylar hızla tüm gizemi ile akıp gidiyorken genç kadın her şeyden habersiz baygındı. Bir düğmeyle garajı açıp gelini koyduktan sonra sakince şöför koltuğuna oturdu yeniden bu kimliği belirsiz, gizemli adam. Arabayı çalıştırarak yoldan çıktı daha sonra ve çimenlerin üzerinden uzaklara yelken açtı... Dengesiz Gardiyan Bir AlYud Yapımıdır. "Doğarken ağladı insan. Bu son olsun bu son..." "Eda GÜNEY nerede?" Bir haftadır herkesin aklında, dilinde aynı soru; Eda GÜNEY nerede? Düğün günü yapılan kazadan sonra ortadan kaybolan Eda GÜNEY' in nerede olduğu merak konusu idi. "Evet sayın izleyiciler, şu anda Eda'nın kaçırıldığı yerdeyiz." "Reklamlardan sonra Eda GÜNEY'i masaya yatırıyoruz. Bizden ayrılmayın." Her haber kanallarına gündem olmuştu. Neyse ki, orada sadece bir kamera vardı ve kaza anını, adamın Eda'yı omzuna alıp bir tarafa götürdüğünü izleyebildi herkes. Ama ne yazık ki ne gizemli adamın aracı gözüküyor, ne de çarpan arabanın plakası okunabiliyordu ve bu yüzden de Eda GÜNEY'in nerede olduğuna dair tek bir ipucu dahi yoktu. Araştırmaya bile değmez bir olay yeri... Olayın üstü öyle ustaca örtülmüştü ki, hiç bir şey çıkmazdı araştırmalardan. Arabanın yanı düzgün olsaydı eğer kendi kendine kaza yapmış gibi görünecekti. Arkalarında hiçbir ipucu bırakmadan hızlıca kaybolan suçlular... Sırlarla dolu bir olay ve ortada tek bir ipucu yok... Bunu kim yaptıysa işini çok profesyonelce tamamlamıştı şüphesiz. Otuz yaşındaki arkadaşı Sarp, iki elini önde birleştirmiş üzgünce duvara kurulu televizyondaki haberleri izliyordu. "Neredesin arkadaşım?" dedi sessize. Oda merak ediyor, üzülüyordu. Sağına bakınca tekli koltukta oturan elli beş yaşındaki kısa kızıl saçlı, güzel annesiyle göz göze geldi bir an adam. O da meraklıydı, meraklı ve kederli zeytin gözleri ile bir oğluna bir de televizyona bakıyordu hüzünle kadın. Birkaç saniye bakışıp televizyona döndüklerinde arkalarından hizmetçileri geçti hızlıca. "Kahvaltı hazır efendim." Sarp, karısını çağırmak üzere ayağa kalkıp koltuklarının arasından çıkarken aklı halen daha nerede olduğu bilinmeyen arkadaşında idi. O kadar acımasızdı ki her şey, sanki tüm bu olanlar hayatın bir oyunu idi lakin tüm her şey gerçekti. Ortadaki büyük sırlar ile her şey gerçekti... Büyük mü büyük, görkemli mi görkemli bir villanın insanlarıydı. Merdivenlerden çıkarak üst kata gelip kapıyı üç kez tıklatıp içeriye girdiğinde karısını camın kenarında ıraklara bakarken görür. Genç kadın kederli ve oldukça düşüceli yüz ifadesi ile aklındaki bin bir düşünceyle uzaklara dalıp gitmişti. Kim bilir aklından neler geçiyordu? Durup biraz karısını süzdükten sonra yanına gidip beline sarıldı adam. "Daha evliliğimizin birinci ayı oldu. Hayırdır Benal?" Kocasının yüzüne baktı bir süre genç kadın ve sıcak, güzel gülüşünü sergiledi. Onu dahanda güzel yapan bir gülümsemesi vardı kadının, adamı her bakışında tahrik eden gamzeleri... Göz göze, dudak dudağa... Daha sonra ise narin ve kırmızı dudakları kocasının dolgun dudaklarını ile birleşti. On saniyelik kısa ama zevk veren öpüşmeden sonra kahvaltının hazır olduğunu ifade etti adam. Merdivenlerden inerlerken annesinin masaya baş sandalyeye oturduğunu gördü. Yan yana oturdu çift yine. Yemeğe başlamadan önce gözleri, masanın en büyüğü olan anneye döndü her zamanki gibi. Anne, çatalı yumurtaya batırarak ağzına götürdüğünde yediğini gören Sarp' ın "Helal olsun anne" demesi ile herkes yemeye başlar. Peşini bırakmayan mazi... Yine gözlerinin önünde canlanmıştı. Yedi yaşındaki Sarp'ın gecekonduda ailesiyle yemek yiyeceği anlardan biri canlandı gözlerinin önünde. Sanki o günü yaşıyordu, gerçi maziden kopamıyordu hiç. Küçükken yaşadığı olayların tümü zihninin bir köşesinde yer edinmişti ve hiç beklenmedik anlarda çıkıyordu gün yüzüne. Mazi her aklına gelğinde bakışları donuklaşıyor, o zaman hissettiği korkuları hissediyordu adeta. Geçmiş geçmiyordu işte, insanın zihninin ücra bir köşesinde hep vardı ___ Sessiz bir sofra. Bu sefer baş koltukta hep nefret ettiği babası yer alıyordu. Yanında kendisi vardı ve sağında ise, üç dört yaşındaki oğul ile kız kardeşi ve siyah çarşaflı annesi vardı. Kadın elini çıkartıp bir ekmek parçası kopartarak ağzına atar atmaz kocası hızlıca tuzluğu alıp fırlattığında kaşına isabet ettirir. Zavallı kadın acımasız adamdan çok çekmişti, dayak yemediği bir Allah'ın günü yoktu. Her gün gözlerinin önünde annesinin dayak yiyişini izleyen çocukların psikolojileri ne olurdu? Babaları gibi olmazlar mıydı ileride? Küçük kardeşler hemen sesli bir şekilde ağlamaya başlar. Sarp da, otuz üç yaşındaki sarı saçlı sadece dışardan albenili babasına dimdik bakar. "Bu sofrada ilk en büyük yer, saygısız!" diye bağırdıktan sonra önündeki çorbasından bir kaşık içti. Kadın ise tükenmişlik ve yılmışlık ile elindeki kaşık ile çorbasını didikliyordu. ___ "Sarp, neden yemiyorsun? Nereye daldın?" Annesinin sözüyle geçmişten çıkıp zar zor şimdiye dönüp yemeye koyuldu... Geçmişin pençeleri bırakmıyordu yakasını ve zaten yaptığı, yapacağı her şey de bu geçmişin ondaki izleri idi. *** Toplantı odasında tek başına iş arkadaşlarını bekliyordu. Sarp'ı okumak, üniversiteyi bitirmek buralara getirmişti. Gecekondudan villaya, çocukken kaldırımda para aramaktan gökdelen binasında masa başı işi olmasına, yoksulluktan zenginliğe... Çok çalışarak eski sefil hayatından kurtulmuştu lakin zihninden atamamıştı o günleri. Hayat ne kadar acımasız olursa olsun, ne kadar yıkarsa yıksın hiç bırakmamak gerekirmiş. İnsan çok çalışırsa istediği her şeyi elde edebilirdi ve Sarp da bunun en büyük örneği idi. Bütün arkadaşları gelip masaya kuruldu... Toplantı başlayalı on beş dakika olmuştu ve bütün herkes dikkatle yirmi sekiz yaşındaki ayakta göstererek bir şeyler anlatan kadını dinliyordu ama bir tek dinlemeyen Sarp' tı. Çünkü huyu değildi... Dinlemek yerine göz ucuyla bacaklarına bakıyordu, mini etek (özgürce giyinen) kadının bacaklarına... Giydiği mini etek kadını fazla çekici gösteriyordu. On saniyelik bakıştan sonra duvardaki saati gözden geçirip kadının yüzüne bakabildi nihayet dinliyormuş misali. Öğle arası olduğunda binadan çıkıp etrafı kolaçan edip aradığını bulmuşçasına hızlıca karşıya yürümeye başladığında onu aniden gören sürücü frene bastı. "Hey! Ne yapıyorsun!" Bir saniye dahi durmadan kadın giyim mağazasına girdi.... *** Kadın ofisteki odasına adım attğıında masasında gözlerine ilişen hediye paketi ile gülümsedi. Acaba kim göndermişti? Sürekli hediye gönderen sevgilisi mi yoksa babası mı? Kapıyı kapatıp merakla masaya yaklaşıp paketi eline alarak açtı. Ummadığı bir şey çıkınca ise şaşkınlığını gizleyemedi. Beyaz bir pantolon. Not paketten aşağıya düştüğünde yerdeki kağıdı fark ederek eğilip aldı ve gözleri ile yazıları takip ederken kağıtta yazanlara inanmadı. "Güle güle kullan... Sarp." Gözlerine inanamadı kadın. Şaşkınca kağıda bakarken kapının açılmasıyla hızlıca döndüğünde Sarp'ın yüzünü görmesiyle daha da şaşırmasına engel olamadı. "Sarp Bey, b- bu nedir?" "Hiç pantolonun olmadığını düşünerek sana pantolon aldım." Duyduklarına inanamadı kadın yine, ne diyordu iş arkadaşı? Yüzünde şaşkınlık ve korku vardı şimdi. Geriye bir adım attığında Sarp da öne bir adım attı. Gözyaşlarıyla, "Lütfen git" dediğini duyunca sırıtıp kapıdan uzaklaştı Sarp. Zavallı ve masum kadın kapıdan odaya girip istifa dilekçesini masaya koyduktan sonra göz yaşları içinde odadan çıkar... *** İş bitmiş, paydos olmuştu. Saat 17'ydi. Kendisini şöför koltuğuna attıp arabanın kapısını kapattı. Sessizce, "Bakalım GÜNEY ailesi ne yapıyor?" diye geçirdi içinden ve gazladı. *** Zenginin arabası mahalleye girerek bir katlı evin önünde durdu. Oldukça lüks otomobili gören komşular ise perdelerinin ardından merakla bakmıştı. Arabadan inip dış kapıdan girdiğinde sağına soluna bakarak küçük bahçeyi kısaca süzdükten sonra kapıyı tıklattığında kısa bir beklemenin ardından kapıyı iri yapılı olan Eda'nın babası açtı. "Hoş geldin Sarp." "Sizi merak ettim de." "Buyur içeri." İçeriye girince yuvarlak masada oturan zavallı anne çıkmıştı karşısına. Hâlâ gözyaşları dinmemişti zavallı kadıncağızın. Uykusuz kalan gözleri olabildiğince kızarmış, bomboş bakıyordu. Evlat hasreti çok kötüydü, bir de korkuyla birleşince en acımasızı idi. Her anne için evladı onun en değerlisi idi ve kılına zarar gelse en çok onun canı yanardı, bu kadıncağızın kalbinde kopan fırtınaları anlatmaya yetecek kelime yoktu. "Merhabalar" dedi sessizce bir kenara çekilerek. Bir cevap alamayınca kızı ve karısı için güçlü durmaya çalışan babaya döndü. "Bir haber var mı?" "Yok oğlum yok. Zaten olsaydı duyardın." Her baba için kızı onun prensesi idi, her ne kadar güçlü durmaya çalışsada adamında kalbinde fırtınalar kopuyordu. "Yapabileceğim bir şey var mı?" "Yok..." dedi çaresiz, zavallı baba önüne dönerek. "Annesi perişan oldu. Tabii. Kim bu kötülüğü yapar kızımıza, hem de en mutlu gününde? Aklımız bir türlü alamıyor. Kim ne için kaçırır kızımızı?" Zavallı baba çaresizce boğazına düğümlenen kelimeleri sarf ederken bir damla aktı sağ gözünden lakin hemen sildi yaşı. Karısı zaten perişandı, o güçlü olmalıydı. "Merak etmeyin, bulunacak kızınız... En kötüsünü düşünmeyelim. Hatta en iyisini düşünelim." Ne diyecek diye masum gözlerin gözlerine baktığını gördü. "Kızınız kaçırılmadı. Kendisi kazayı planladı evlilikten kaçmak için ve-" "Ne diyor bu Hayrettin?" Bomboş bakan gözler gitmişti, yerine hayret eden ve meraklı gözler gelmişti kulaklarına dolan kelimeler ile. Kızının böyle bir şey yapacağına inanmıyordu. Az önce önüne eğik bakışları bu seferde kocasına döndü. "N-ne dedin sen?... Kızımız neden sevdiği adamdan kaçsın?" Bir sağdaki bir soldaki hayret eden yüze baktı Sarp. "Yanlış anladınız siz. Sadece iyi düşünelim diye dedim. Kusura bakmayın, benim de kafam karışık." Geri adımlarla şaşkın bakışların arasında kapıya yaklaştı. "Görüşürüz." Dışarıya çıkarak kapıyı kapatıp kendi kendine sordu: "Ah Sarp, insanlarla diyaloğun nasıl bu kadar berbat olabilir?" Birkaç saniye sessiz kalarak düşündü, ardından da sırıttı. "Acaba neden." Kollarını savura savura arabasına doğru ilerledi... *** Hava kararmıştı. Görkemli kapı açıldı ve araba girdi. Arabayı park ettikten sonra inip evinin önünde duran uşağın yanına gitti. "Benal bir sorun çıkartmadı değil mi?" "Hiç merak etmeyin efendim, bahçeye adımını bile atmadı." Aferin misali omuzuna dokunup içeriye girdi. Merdivenlerden çıktı. Tam odanın kapısını açacakken annesi yanına gelip sert bakışlarının arasında bıraktı. "Bir şey söyleyeceksen söyle." "Sarp... Benal belli etmese de sıkılıyor. Etme artık. Villadan uzaklaşmasına, dışarıya çıkmasına izin ver..." Bir sinir tüm vücudunu gersede hemen toparladı geri. Korkuyordu, kimseye belli etmrsede o dağ gibi görünüşünün ardında geçmişten gelen korkuları vardı. Geçmişte yaşadıkları psikolojisini bir hayli bozmuştu ve herkesi de kendi anne babasına benzetiyordu. Sarp annesinin bu sözlerinin üzerine kulağına eğilip dedi ki: "Ya babamın kaderini yaşayacak olursam?..." Kadın sessizce, oğlunun korkusunu anlayarak ve kendisini suçlayarak başını önüne eğdiğinde bir yanıt veremediğini gören Sarp odasına girdi. Karısının sıkılmışçasına yatakta dizlerini kendine çekmiş bir şekilde camdan dışarıyı izlediğini gören Sarp ilerleyerek sokuldu karısına. *Ne yapıyormuş benim bir tanecik karım." Karısına iyice sokulup boynunu öperken bir tebessüm peyda oldu kadının dudaklarında. Sarp azıcık geriye çekilerek karısının gözlerine baktığında Benal bir saniye bile gecikmeden kocasının dudaklarına yapıştı ve kana kana içti dudaklarını. Öpüşmeleri derinlerşirken üstlerinden çıkan kazaklar ile Sarp karısının üstüne çıkarak daha derin öpmeye başladı ve orada ruhları ruhlarına karıştı. Zevkle, turkuyla birbirlerinin oldular. *** Öğlendi. Arabanın tekerlekleri çimenlikte durdu. Ayak yere bastı... Karşısında dört katlı siyah lüks görünen bir bina, çok tuhaf bir yerdeydi. Hiçbir yerde bina gözükmüyordu. Bir şeyleri saklamak, gizlemek için oldukça ideal bir alandı. Oraya kurulan bir bina. "Depo Apartmanı." Psikopatça. Hapishane koridorunda yürüyordu sanki. Yanında hücreler, elinde ise kahvaltı tepsisi. Gardiyan sanki. Mahkumun odasına vararak kapıyı açtı. Karakol sorgu odasını aratmayacak bir alandı. Sandalyeye bağlı olan siyah saçlı kadın yüzüne baktı bir süre. Yüzünden hiçbir ifade okunmuyordu, psikopatça ifadesiz ama birazda sapık gibi bakoyordu gözleri. Sandalyeye bağlı kadın korkudan tir tir titriyor, gözyaşları durmak bilmiyordu. Sağ tarafta iki kişilik yatak, çarşafın üzerinde kan lekesi. Sol tarafta ise bir kişilik lavabo. Kapişonlu, gizemli adam kadının karşısında dikildi kapı gibi heybetli vücudu ile. "Merhaba Eda. Sana kahvaltı getirdim." Bu ses Sarp'a aitti... Sarp'tı gizemli adam. Eda ise ona çok öfkelice bakıyordu. Çünkü huyu değildi, dünyayı asıl kuranları baştan sona kadar dinlemek! 1. Bölümün sonu Yapım: AlYud Yapım Kurgu: Ali Umut SEÇKİN Hikaye: Ali Umut SEÇKİN Yudum TATAR İnstagram: alyudyapım #DengesizGardiyan

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook