3

4055 Words
. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . Karşılarında korkunç , karanlığa bürünen bir orman vardı . Hiç şansları yoktu . Etraf muhafızla doluydu . Burada yakalanmaları an meselesiydi . Kral en iyi iz sürücüleri peşlerine takmıştı . Nereye giderlerse gitsinler , hep buluyorlardı . Muhafızlar uzaklaştıktan sonra bir kaç dakika sakince beklediler . “ Sence ne yapmalıyız ? O ormandan mı gidelim . Oraya hiç muhafız girmez . Herkes çok korkar diye duydum . ” dedi erkek ama çok tereddüt ediyordu bu konuda . John düşünceli bir şekilde ormana ve kıza dönüp bakıyordu . Ne yapacağını bilmiyordu . İnsan tehlikesi yoktu ormanda . Ama onları ne beklediğini de bilmiyordu . İkisini de bir bilinmeze sürükleyecekti bu kararla . Büyük hayvanlar mi vardı ? Çok güçlü yırtıcı mıydılar ? Hiç bir fikri yoktu . Bir kaç tüccardan duymuştu bazı hikayeler ve bunlar korkunç hikayelerdi . “ Bu dünyada en korkunç varlık insandır . İnsan yoksa ormanda güvende oluruz . ” Kızın sesiyle düşüncelerden sıyrılıp , yine bakışlarını ormana çevirdi . Ürperiyordu baktıkça . Kız kararlı bir şekilde ormana baktı . Başlarına ne gele bilirdi ki ? Ayrıca merak ediyordu ormanın içini . Prenste onunla aynı fikirdeydi içten içe . Çünkü başka çareleri yoktu . Ya burada yakalanıp öleceklerdi ya da orada . İki maceracı ve bastırılamaz bir duyguları vardı . : Merak . Ellerinde kalan tek şey bir kılıçtı . Ne yiyecekleri vardı , ne de kendilerini koruyacak zırhları . Bunları düşünmeden yollarına devam ediyorlardı . Nihayet karanlık gözüken ormana yaklaşmışlardı . Bir kaç adımdan sonra ikisinin de içini ürperten garip bir his onları ele geçirmişti . Bir birlerine bakarak durdular . İlk adımı kim atacak diye bekliyordular . “ Her hangi bir tehlikede ilk beni koru . ” Diye fısıldadı kız . “ Peki beni kim korusun ? ” diye fısıltıyla cevap verdi prens . “ Seni Tanrı korusun Prensim . " Diye cevap verip sırıtmaya başladı . Kahkaha atacakken bir anda ağzın kapattı. Az da olsa korkuları geçmişti . “ Biz neden sessiz konuşuyoruz ? . Özellikle sen neden sessiz konuşuyorsun ? .” Diye normal bir şekilde konuşmaya başladı . Kız duraksadı ve etrafına bakmaya başladı . “ Bilmiyorum. Sanki sesli konuşursam tehlikeli bir yaratığı uyandıracağım gibi bir his var içimde . ” dedi ve gözlerini kısarak etrafa bakmaya başladı . “ Bence buradaki en tehlikeli yaratık sensin . İçindeki canavarı uyandırma yeter . ” Diye kıkırdamaya başladı . “ Böyle konuşursan o yaratığı uyandıracağım ve seni cehenneme gönderecek . ” Diye tısladı sinirle . Hızlı sinirlenen bir yapıya sahipti . Gergin ve öfke doluydu . Prens onun aksine duygularını kontrol ede bilen ve sabırlı biriydi . “ Anlat bana bu orman hakkında neler biliyorsun ? ” Diye sordu merakla , yürürlerken . “ Geceleri bu ormandan gökyüzüne doğru bir ışık yayılıyor . Hem de kırmızı , kan gibi . Bunu görenler , öfkeli hayaletler olduğunu söylüyorlar . Özellikle dolunaylarda daha belirgin oluyor bu ışık . Kötü ruhların yansıması olduğu da söyleniyor . ” “ Anladım . Kırmızı bir ışık demek . ” Diye mırıldandı. Bir kaç saatlik yürümenin ardından orman daha da kararmaya başlamıştı . Her geçen saniye , kuşların , böceklerin sesleri , kalplerini hızlandırmaya yetiyordu . “ Saklanacak yer bulmalıyız . Gece, karanlıkta ne olacağını bilmiyoruz . ” “ Mağara mı , ağaç mı ? ” Diye sordu prens devam ederek . “ Vahşi hayvanlar varsa , mağara iyi olmaz . ” Dedikten bir kaç saniye sonra bir ulama sesi geldi . İkisi de bir anda “ ağaç ” diye tekrarladılar . Bir kaç dakika aramanın ardından tam da istedikleri gibi bir ağaç bulmuşlardı . Bir kaç çizikten sonra ağaca tırmanmayı başarmışlardı . İkisi de farklı dallarda sessizce etrafı izliyorlardı . Neredeyse nefeslerini tutmuşlardı . Gözlerini kapamaya korkuyorlardı . Dallardan dolayı gökyüzü gözükmüyordu . Kız gökyüzünü izlemeyi severdi . Bazı geceler , denizin yüzeyine çıkıp , yıldızları seyrederdi . Gökyüzünde parlak yıldızlar , etrafı sonsuz okyanus . Ilık rüzgarın yüzüne çarpması . . . . . Gülümseyerek hayallere daldı bir anda . O manzarayı bile özlemişti . İnsansız bir dünya harikaydı onun için . Bir anda aşağıda sesler ve gölgeler belirdi . Korku ve heyecan ikisini de ele geçirmişti . Nerdeyse kalplerinin sesi duyuluyordu . Akıllarından bin bir düşünce geçiyordu . En önemlisi aşağıdakiler neydi ? Hayalet ? Vahşi hayvanlar ? En korkunçtu Muhafızlar ? Sesler yaklaşırken bir anda konuşma sesleri belirdi . “ Orman güvenli olsa da geceler korkunç gözüküyor . ” Diyen bir erkek sesiydi . Kız hala bir hayaletin konuştuğuna inanırken , erkek bir insan olduğunu anlamıştı . Rahatlayarak ve kendine gelerek , nefesini düzenlemişti . “ Korkma bir insan . ” Diye fısıldadı eğilerek kıza . Kız sıkıca kapattığı gözlerin açarak “ konuşan hayaletler değimliydi ? ” diye sordu . “ Hayır , korktun mu sen şimdi ? ” dedi alayla . Gülümsediği sesine yansımıştı . .  Sanki kendisi korkmamış gibi kızla alay ediyordu . Elinde meşale olan adamlar uzaklaşınca kız ağaçtan inmeye başladı . Burada oturarak vakit harcamak istemiyordu . İnsanlar nereye gidiyorsa , peşlerinden gidip , takip ederek bu ormandan çıkmayı planlıyordu . “ Ne yapıyorsun ? Nereye gidiyorsun ? ” Prens de büyük bir telaşla ağaçtan inmeye başladı . Kızın rahat durmayacağı belliydi ve onu tek bırakamazdı . “ Takip edelim hadi . İnsan değiller mi ? ” “ Evet insanlar ama neden takip ediyoruz ? ” diye sordu merakla . “ Çünkü açım . ” Diye midesini tuttu kız . “ Tamam gidelim . Fazla uzaklaşma benden . ” Deyip önden yürümeye başladı John . Adamları göre bildikleri bir uzaklıktan takip etmeye devam ediyorlardı . Adamlar durunca , bir anda onlarda durdu . Sakince ağacın arkasından olanları izlemeye başladılar . Karanlıktan pek fazla bir şey gözükmüyordu ama bir anda sesler yükseldi . Metal sesi ormanda yankılanıyor gibiydi . Ve sonra kırmızı bir ışık etrafı sardı . Ürperme ve korku ele geçirmişti ikisini de . Kız korkusundan , John’ nun arkasına geçti ve koluna sarıldı . Bir deniz kızı da olsa , anlamadığı bu kırımızı ışık onu korkutmuştu . Sonra adamlar geldikleri yoldan geri dönmeye başlamışlardı . Ağaçların arkalarında saklanıp , gitmelerini beklediler . “ Hadi gidelim . Yeterince uzaklaştılar . ” Kız korku ve heyecanla yürümeye başladı , kırmızı ışığa doğru . Gerçi yürüyemiyordu . Ayakları geri geri gidiyordu . Prens kolundan tutup kararlı bir şekilde yürüyordu . Bir kaç adım ötede garip şeyler vardı . Geniş bir alan ağaçsızdı . Ortada camdan yapılmış , kırmızı bir üçgen vardı . Kocaman ve harika gözüküyordu . Etrafı kocaman aynalarla kaplıydı . Ayın ışığı aynalara geliyordu ve o ışığı camdan yapılmış üçgene yansıyordu . O da ışığı tüm ormana yayıyordu . “ Demek bunun yüzündendi bu ışık . Hayalet yokmuş . ” Rahatlamış bir şekilde derin bir nefes aldı ikisi de . Tabi boğazlarında hissettikleri sızıyla , bayılmadan önceydi bu . “ Uyan prens . Uyan . Yine beni koruyamadın . ” diye ses yankılanıyordu Prensin kafasında . Sese ve acıyan kollarıyla kendine gelmeye çalıştı prens . Gözlerin açtığında , etrafa baktı . Elleri ve ayakları bağlıydı . Kız dirseğiyle sürekli ona vuruyordu sinirle ve konuşuyordu . “ Neredeyiz biz ? Diye sordu , yorgun çıkan sesiyle . “ Cehennemde . Hayaletler bizi yakaladı . Sen daha uyu . ” diye dırdır etmeye başlamıştı . Yine o pis hapishaneye düşmemesi için dua etmeye başlamıştı , prens . Burası bir ahir gibi yerdi sanki . Etrafta samanlar vardı . Ellerini açmanın bir yolunu ararken , kapının altında bir ışık belirdi ve ayak sesleri geldi . Kapı açıldı ve içeriye bir kaç kişi girdi . “ Kimsiniz ve ne yapıyorsunuz ormanda ? ” dedi bir adam . Hafif kilolu ve yaşlıydı . Yanındakiler onun aksine daha gençti . Ne cevap vereceklerini düşünürken prens konuşmaya başladı . “ Krallığıma dönüyordum kardeşimle . Sanırım yolu kaybetmişim . " yalanını söyledi ve beklemeye başladı . Her yerde resimleri varken , yalana ne kadar inanırlar bilemedi . Yutkunarak onlara bakıyordu . Adam ikisini de baştan aşağı inceledikten sonra konuştu .  “ Çok şey gördün . Sizi neden bırakalım . Kralın muhafızı olmadığın ne malum ? ” dedi şüpheyle , gözlerini kısarak . Kahverengi gözler , şüpheyle parlıyordu . Ormanın sırrını bu yabancılar biliyordu ve bu tehlikeliydi . Kız adamı inceleyince onda da bir şeyler olduğunu anladı . Bu adamlarda kraldan kaçmışlardı ve korkuyorlardı diye düşündü . Hiç istemediği bir şeye kendisini zorladı . Onlara yalvaracaktı . Hızlı düşünüp karar vermesi gerekirdi . Dilini bir kaç kez ısırdıktan sonra kendisini buna mecbur hissetti . Bunu yapmalıydı , özgürlüğü için . Sinir olduğu durum ise , denizdekilerin onu izlemesiydi . Bu durum rezillikti resmen . Bir insana yalvaracaktı . . . “ Lütfen efendim . Bize acıyın . Abimin haline bakın . Bedeni yara içinde . O zalim kral , ona işkence etti . Biz kaçıyorduk . Bu ormanı kullandık , çünkü buraya muhafız girmiyormuş . Sadece ailemize dönmek istiyoruz . Lütfen bize zarar vermeyin . ” Kızın konuşma tarzı ve siyah gözlerini parlatması , prensi az daha güldürecekti . Adam, prense yakınlaşıp kıyafetin kaldırıp , sırtına baktı . Evet işkence görmüştü o kraldan ve izlerini taşıyordu . Adam ne kadar tereddüt etse de bu duruma üzüldü ve onların muhafız olmadığına kanaat getirdi . “ Doğru söylüyorlar . ” Deyip , iplerini çözmelerini söyledi . Bir dakika sonra elleri ve ayakları rahatlamıştı . Hafif gülümseyerek , yeniden özgür olmanın mutluluğunu yaşıyordu . Dışarı çıktıklarında küçük bir köy olduğunu gördüler . Demek kendilerini böyle saklıyordular kraldan . Çok zekice . O kırmızı yansıma ve hayalet hikayesi . Burada bir kaç gün kalmalarına ve sonrasında , krallıklarına dönmelerine müsaade ettiler . Tek yapmaları gereken bu sırrı saklamalarıydı . Prens buna söz vermişti . . . Yiyecek sıcak bir yemekten sonra köyün hemen yanında olan dereye indiler . Gecenin karanlığında , insanlardan ne kadar uzak dursalar o kadar iyi diye düşündüler . Ellerini , yüzlerini orada temizlediler . Ardından kız sadece , derenin yanında oturup suyu izlemeye koyuldu . İzlerken dalıp gidiyordu ve bir anda gözlerinden damlalar akmaya başlamıştı . Daha kucağına inmeden siyah incilere dönüşüyorlardı . “ Çok mutsuz olmalısın . . . ” diyen sesle kendine geldi ve elinin tersiyle göz yaşlarını sildi . “ Hayır . Neden mutsuz olayım ? ” Diye sordu . Sanki ağlayan o değilmiş gibi . John eliyle kucağındaki Siyah incileri gösterip , “ Siyah inciler mutsuzluğunuzu gösterir . Mutluyken beyaz , aşk için ağladığınızda mor . ” Kız incinin birini alıp ona uzattı . “ Yanlış biliyorsun . İnciler ruhumuzu gösterir . Siyah ne kadar kötü olduğumuzun bir kanıtı . Kalplerini ve ruhlarını kötülük kaplayan deniz kızları ağladıklarında siyah inciler oluşur . Saf , temiz ve iyi kalpliler beyaz . Ama hiç hayatımda mor inci görmedim , duydum sadece . Aşk yoktur bizim dünyamız da . ” Prens onun dediklerini dinledikten sonra , ilk sorusunu sordu . Başka bir dünyadan gelen bir kız ve merak ettiği bir sürü cevap vardı . “ Peki nasıl olur erkek yok mu ? Sevgili ? Evlilik ? ” “ Var erkek tabi . Severiz de ama amacımız farklıdır . Sevmek ve sevilmek değil . Aşk dediğin şey yoktur . Sadece turumuzun devamı için evleniriz . Her deniz kızı sadece bir kez doğurur . ” “ Peki sen sevdin mi ? ” diye sordu merakla . “ Hayır . Benim sevgim birine karşı değildi . Sevdim gücü ve liderliği . ” dedi uzaklara dalarak . Gerçekten tek sevgisi , arzusu , hayali o tahtı ele geçirmekti . Kraliçe olup , tüm denizlere hükmetmekti . “ Neden kovuldun peki ? ” dedi prens . Kız daldığı dereden , gözlerini çekti . Bu konuyu açmak istemiyordu . Eline topladığı incileri gösterdi ve dedi . “ Ruhumu kötülük kapladı . Siyah inciler olduğu sürece suya geri dönemeyeceğim . ” İncileri dereye fırlattı ve ayağa kalktı . Konuşmadan köye doğru giderken toplanan kalabalığı gördüler . Bir şeyler oluyordu . . .  Kız tehlikeyi hissedince , eliyle prensi durdurdu ve bir evin arkasına saklandılar . “ Bunlar resimlerdeki kişiler . Biri Swala krallığının Prensi . Kız kim bilmiyorum ama onu canlı götürürsek daha fazla altın verecekler .” diye kalabalıktan söylenenleri duyunca , ruhları çekilmiş gibi oldular . “ Kaçmalıyız buradan . ” Diye fısıldadı kız . Yine tehlike ve korku etraflarını sarmıştı . . . . . Ormanda sessizce koşmaya başlamıştık . Deniz kızı olduğumu bilirlerse, altın için yine hapsederlerdi . Şu an bilmiyorlardı ama anlamaları an meselesiydi . Burada duramazdık . Burada , krallığın diğer tarafı gibi tehlikeliydi . İnsanlar çok tehlikeli varlıklar ve yer yüzünde her yerde varlar . . . Her yerden çıkıyorlar , ormandan , mağaralardan . Mağaralarda bile saklanınca bir kaç kadın görmüştüm . Tabi onları altınla zengin ettim ve öyle hayatta kala bildim . Altın karşılığında kıyafet ve yemek getiriyorlardı . Yaralıyken içtiğim çorbanın aksine , lezzetli yemeklerdi . John da insandı . Bu lanet krallıktan kurtulduktan sonra , ilk işim onunla yollarımızı ayırmak olacaktı . Bir insana yakın olmak , çok tehlikeli . Özellikle bu bir prensse . Kimseye güvenemem . İnsanların doğasında var kandırmak . . O bir prensti . Krallığı için iyi bir hazineydim ama buna izin vermeyeceğim . Kimsenin beni kullanmasına izin veremem . Bir Prensi kurtarmak iyilik sayılır diye düşünüyorum . Sonrasında denize döne bilirdim . Krallığında deniz olduğunu söyledi . Böylelikle ilk işim , orada denize girip , deneme yapmak olacak . O köyden baya bir uzaklaşmıştık , yavaşlayıp , elimi dizlerime koyarak , nefes almaya başladım . “ Durmak yok . Unutma o insanlar bizden daha iyi biliyorlar bu ormanı . ” dedi ve kolumdan tutup , koşar adımlarla yürümeye devam etti . “ Durmadan daha ne kadar koşacağız ? ” Diye , nefes nefese sordum . “ Sabaha kadar gerekirse . Geride kalma ve devam et . ” dedi , itiraz istemeyen bir cevaptı bu . O da benim gibi bu krallıktan kurtulmak istiyordu . Sürekli , endişeli bir şekilde etrafa bakıyordu . Bacaklarım çok ağrıyordu . Denizde olsam böyle bir sorunum olmayacaktı . Hatta alır bu prensi , kucağımda taşırdım . Ne ağırlık hissederdim ne de ağrı . İnsan olmak çok zor . Bir kaç saat daha dayana bilirim sanırım . . . . Sabaha kadar dinlenmeden , yürüdük yada koştuk . Öyle yorgunum ki , hepsinin rüya olmasını istiyordum . Bu bacakların , sürgünümün ve yer yüzünün . Ormandan çıkınca bula bildiğimiz ilk eve altın karşılığında bizi saklamasını istedik . Bize yiyecek ve oda verdiler . Odada uzandığımda sanki çok istediğim , tahta ulaşmış gibiydim . Öyle bir rahatladım ki , sanki tüm dünya benimdi . Kapanan göz kapaklarımla nihayet yorgunluğumu ve ağrıyan bacaklarımı unuttum . Bir kaç saat orada uyuya kaldım . Uyandığım da , John hâlâ uyuyordu . Sessizce odadan çıkıp etrafa baktım . Sakin bir yere benziyordu . Elimi yüzümü yıkayıp , daha ağrısı geçmeyen , bacaklarımla merdivenleri indim . Her adımımda sızlıyordu . O yüzden yavaş ve sessiz bir şekilde yürüyordum . Kendimi bir hayalet gibi hissettim . Evden çıkıp etrafa bakındım . Bir kaç kişi vardı burada . Etrafı ormanla çevrili olsa da , güzel bir yerdi . Ev 3 katliydi . Kuşların sesleri etrafı sarmış , ılık bir rüzgar tenime çarpıyordu . Ne yapmalıyım diye düşünüyordum . Buradan kaçmalı mıyım ? John artık kendi başına , bende kendi başıma buradan ayrılmalıyım . Burası güvenli gözüküyordu . . . Onun krallığına , onunla birlikte gitmeme kararı vermiştim . Krallığın ismini aklıma kazımıştım . Swala krallığı . Etraftan insanlara sorup , bulacaktım bir şekilde . O prense güvenmiyorum . Onunla gitmek tehlikeli olacak . Bana ne yapacağı belli değil . Kıyafetimi değiştirmeliyim ve erkek gibi görünmeliyim . Resimlerimizi çizmişler , böyle görünmem güvenli değildi artık . Gerçi şu halimin ne kadar kötü olduğunu anlatamam . Kıyafetim bir kaç yerden yırtılmış ve kötü kokuyordum . Yüzümü buruşturmadan edemedim . Ben koskoca kraliçe , ne haldeyim şimdi . Denizde beni izleyen kardeşlerim , bu halimi görüp , kesin kahkaha atıyorlar . Onlara günlerini göstericem . Ama öncesinde geri dönmenin bir yolunu bulmalıyım . Son gülen iyi güler . Yüzüm sinirden , duygusuz bir hal alırken , üşüdüğümü hissettim . İnsan bedeni çok kötü . Çabuk yoruluyor , hasta oluyor , ağrı oluyor . Çok fazla şey var . Denizin altında hastalık yok , ağrı yok , hızlı yorulma yok . 2 yada 3 gün uyumazsak yoruluyoruz . Ama bu bedende her akşam uyumak gerekiyor . Hastalık var denizde ama bu eskiden büyücülerin yaptıkları hastalıktı . Deniz insanlarını öldürmeleri için . Neyse ki artık büyücüde yok gibi . Uzun yıllardır onlardan haber yok . Bir dönem cadılıkla suçlanıp , yakıldıklarını duydum . Böylelikle büyücüler bitti . Tabi bunları bana annem anlatmıştı . Ne kadar doğru bilemiyorum . . . Yerden biraz daha küçük taşları toplayıp , altına dönüştürdüm . Sonra ev sahibi olan kadını bulup , ihtiyacım olanları söyledim . Vakit kaybetmeden ihtiyaçlarımı getirmişti . Üstümü değiştirmekte bile yardım etmişti . “ Ne yaptın sen ? Kral her yerde seni arıyor ? .” diye sordu kadın merakla . Kalbim durdu bir anda sanki bu sorusuna . Krallıkta bilmeyen bir kişi bile yok belli ki . Ya uyurken haber ettiyse . Şüpheyle ona baktım . “ Demek sende gördün resimleri . ” Deyip ona döndüm iyice . “ Sadece ben değil . Tüm krallık gördü . Herkes peşinizde . ” Kendinden çok emin bir kadındı . “ Peki ya sen ? ” Diye sordum . “ Sizi muhafızlara bildirmek isteseydim , siz uyurken yapardım . ” Dedi ve devam etti . “ Ayrıca kralı sevmem . Ve senin verdiğin altınlar , bana yeterde artar . ” Gülümsedi ve dışarı çıktı . Güvene bilir miyim ki ? Düşündüm ve düşündüm , kadının şüpheli bir hali yoktu . Zaten dediği gibi , haber etse , biz uyurken ederdi . Düşüncelerde kaybolarak saçlarımı topladım ve kadını beklemeye başladım . O , beni erkeğe benzeteceğini söylemişti . Elinde getirdiği garip aletlerle , yüzüme bir şeyler sürdü . Bir kaç dakikanın sonunda , ben bile kendimi tanıyamadım . Kalın kaşlar ve kirli bir yüz . Kendimden korktum . . . “ Bu böyle kalmayacak umarım ? ” “ Hayır . Yıkarsan çıkar . O yüzden dikkatli ol . Atın hazır dışarda . ” Dediğinde , ayağa kalktım .  “ Teşekkür ederim yardımlarından dolayı . ” Dedim ve ona içi altınla dolu bezi uzattım . Açtığında gözlerine inanamıyordu . Mutlulukla bir bana , bir de altınlara bakıyordu . “ Bir kısmını John için kullan . At ve yiyecekle buradan güvenle ayrılsın . Ve onu da kıza benzet . ” Deyip gülmeye başladım . Bir kaç dakikanın sonunda ata bindim ve oradan ayrıldım . Sonunda özgürüm . Kimse beni tanıyamaz . “ Elveda John . ” Atı hızlandırarak gitmeye başladım . Bir kaç kişiden , erkek gibi konuşarak altınlar karşılığında , orada kullanılan , gümüş paraları aldım . İstediğim yerde yemek yiye biliyordum . En güzeli , kimse beni tanımıyordu . Krallığın her kısmında resmimiz asılmıştı . Cimri kral , beni getirene sadece 3 kese mi altın verecekti ? . Gerçekten çok cimri . Ben o 3 keseden daha değerliydim . İstersem tüm dünyayı altına dönüştüre bilirdim . 3 kese ne ? Bir kaç saat daha bir handa dinlenme kararı vermiştim . Ayaklarım hala sızlıyordu . Kafamı yastığa koyup , üstümü kapattım . Çok rahattı . Mağaradan da rahattı . Bir kaç gündür uyuduğum yerlerden daha rahattı . . . Bir kaç saat sadece uyuyacağım . . . Uyandığım da sabah olmuştu . Güneşin ışığı gözlerimi acıtırken , bir anda nerede olduğumun farkına vardım . Evet yeryüzüneydim . Moralsiz bir şekilde ayağa kalkıp , aynadan baktım . Kadının öğrettiği gibi bozulan yerleri düzenledim yüzümde . Bir kaç dakika sonra aşağı inip , yemek yedim ve yoluma devam etmeye başladım . “ Çekilin ! Açılın yoldan . ! ” Diye bağrışmalar yükselmişti . Bir sürü muhafız bir mahkumu götürüyorlardı sanırım .   Yüzümü saklamaya çalıştım , her ne kadar tanımasalar da ve bir köşeye çekilip izlemeye başladım . Bağlı kişi tanıdık geliyordu sanki . Ah olamaz bu John . . . Nasıl yakalandı o geri zekâlı ? Diye düşünürken , kendimi onları takip ederken buldum . Asıl geri zekalı bendim . Ne diye takip ediyordum ki onları ? . Yakalamışlar işte . Bu artık benim sorunum değildi . Onu kurtaramazdım . Artık kendi başınaydı . İyi ki onunla kalmamışım , şimdi orada bende ola bilirdim . İleri , geri sürekli gezip düşünüyordum . Öyle ki , kaldıkları hana kadar takip ettim . Ben ne yapıyordum böyle . Lanet olsun . . . Ve yârim saatin sonunda kendimi , bir adamdan ilaç alırken buldum . “ Fazlası zararlı . “ “ Tamam tamam anladım . ” Deyip torbayı alıp , hana doğru yürüdüm . En etkili uyku ilacını almıştım . Mutfağa yiyecek taşıyanların arasına katılıp , içeri girmiştim . Kimse bakmıyorken , tüm yiyeceklere ilaçtan koydum . Suya bile ilaç karıştırdım ve çıktım . Tüm han uyuyacaktı ve bende prensi kurtaracaktım . Sessizce bir kenarda oturup , yaptığım planla gurur duyuyordum . İkinci sefer prensi kurtaracaktım ve daha fazla iyilik yapmış olacaktım . John bana iyilik kazandırıyorsun . Sonsuz teşekkürler . Umarım yemek yemez ve su içmez . Birde onu taşımayayım . Kendimi zor taşıyorum bu bacaklarla . Burası büyük bir handı ve bir kaç saat sonra sesler kesilmişti . Satıcı ne söylemişti bana ? Garip konuşuyordu ve cümlelerinin yarısını anlamıyordum . “ Evet uyku ilacının bir kaç saat içinde etki edeceğini . ” Sanırım dediği doğru çıktı ve tüm sesler kesildi . Odadan çıkınca burnuma ağır kan kokusu doldu . Aşağı indikçe gözlerim dehşetle açıldı . Bu da ne böyle . Herkes kan içinde kalmışlar . Birine yaklaşıp nefes alıp almadığını kontrol ettim ve almıyordu . Olamaz bunu ben mi yaptım . Ağızlarından ve burunlarından kan gelmişti hepsinin .  Ya John ? Koşarak onu sakladıkları odaya girdim . Elleri , ayakları ve ağzı kapalıydı . Bir köşede oturuyordu öylece . Beni görünce gözlerin kocaman açtı . Beni beklemiyordu . Bende kendimden bile bunu beklemiyordum . . . . Ağzını hızla açıp “ Yemek yada su içtin mi ? ” “ Hayır neden . Hem sen kimsin ? ” diye sordu , endişeyle . Beni tanıyamadı mi ? Derin bir nefes aldım . “ Benim Denizkızı . ”dedim ellerini açarken . “ Sen ? Bu halin ne ? Hem sen beni bırakıp gittin mi ? Şimdi neden buradasın ? ” Diye sorular sorunca , onu durdurdum . “ Evet bırakıp gittim ama seni tutuklu görünce kurtardım . Yine bana borçlandın . Nasıl yakalandın ? ” Diye sordum merakla . Bunu gerçekten merak ediyordum . Kadının onu satacağını düşünmüyordum . Çünkü ona çok fazla altın vermiştim . . . “ Kadın gittiğini söyleyince hemen koşarak seni aramaya başladım . Ve muhafızlara yakalandım . Buradan biran önce çıkalım . ” Beni neden arıyordu ki ? “ Tamam . ” Dedim ve odadan ilk ben çıktım . Manzarayı görünce , yine yaptığım aklıma gelmişti . “ Muhafızları nasıl aştın . Dövüşmeyi biliyor musun ? Ne yaptın onlara ? ” “ evet seni kurtardım . ” Deyip geçiştirmeye çalıştım ama yemek salonuna gelince gözleri , kafasına çıkacak gibiydi . “ Burada ne olmuş böyle . Lânetledin mi insanları yoksa ? ” “ Hayır . Birinden uyku ilacı aldım . Yemeklere ve sulara karıştırdım durum bu . Ben uyku ilacı istemiştim . ” “ Evet uyku ilacı olmuş bu . Hem de sonsuz uyku ilacı . Tanrı beni korumuş cidden . Ya ben de ölseydim ? . ” “ Evet kurtulmuş olurdum sendende . Bir kez daha seni kurtardım teşekkür bu mu ? ” diye yakındım . “ Yüze yakın insanı öldürmüşsün ve teşekkür mü bekliyorsun ? ” dedi , gözlerini büyüterek . “ Ben iyilik yapmak istemiştim sana . ” Deyip sinirle handan çıktım . Ben ne yaptım . Bir iyilik yapacakken , yüz günah işledim yine . “ Tamam bunu sonra konuşuruz . Şimdi bu krallıktan çıkalım artık . ” İki at aldık ve ona da , bana yapıldığı gibi kalın kaşlar yaptık . Cidden çok çirkin bir hal almıştı ama en güvenli yol buydu bizim için . Yolda yürürken bir anda gülmeye başladı . “ Ne oldu ? ” dedim merakla . “ Artık Tanrıya hep dua edeceğim . Beni senden korusun diye . ” . . . . . . . . . . . . . . . . . ☆ ☆ ☆ ☆ ☆ ☆
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD